Asistanlıktaki kıdemlimin “Hayat sadece cerrahlık değildir,biraz da Sinan ol “sözünü hiç unutmuyordum ancak uygulamasının zor, çok zor olduğunu yedi senedir yaşıyarak öğrenmiştim.
Evlilik gibiydi cerrahlık… Eşinizi seçmiş,şehitler huzurunda nikah defterine imzayı atıp alyansı nparmağınıza taktıysanız artık evliydiniz.Boşanma sebebiyle çıkarmadığınız sürece alyans parmağınızda ister olsun ister olmasın evlilik sorumluluklarınız bitmiyor,evli olduğunuz gerçeği değişmiyordu.Her yerde,her zaman,her şartta evli olarak davranıyordunuz ister istemez.
Cerrahlığı sevmiş ve beş kişlik jüri önünde sınavı geçtiğim günden itibaren de cerrahlık alyansımı parmağıma takmıştım. Kulüpte arkadaşlarla briç oynarken,ziyaretine gittiğimde dostumla sohbet ederek,evde oğlumla oynar,eşimle eğlenirken cerrahlık alyansımı çıkarmış gözüksem, çıkardığımı sansam da, cerrah olduğum gerçeği değişmiyor,sevgi ve sorumluluklarım bitmiyordu. Kaç kez hastanede mesaim bittiği, muayenehanemden ayrıldığım zamanlarda icapçı bile değilken bana zaman ayırdım dediğim saatlerde,briç masasından kalkarak,oğlumla oynamayı,eşimle eğlenmeyi bırakarak eş,dost, akraba hastasını muayene ederek,ameliyatını yaparak yaşayıp öğrenmiştim bu gerçeği…Hatta bir seferinde evden çıkarken aceleden ütünün fişini çekmeyi unutup hanımın eteğini yakmış,karıma “Böyle giysen moda olur”dememe rağmen ikna edemediğim için yeni etek almak zorunda kalmıştım . Şerden hayır çıkmış o günden sonra ka-rım bir daha ütü yapmamı istememişti! Seviyordum cerrahlığı,sevgim gram azalmamıştı.
Yirmi günlük senelik izinlerimizi alıp evlilik alyansım parmağımda,cerrahlık alyansımı çıkarmış olmanın ve depoyu helalik parasıyla doldurmuş olmanın sevinciyle cuma akşamı yola koyulmuştuk. Önce Alanya’da on numara beş yıldızlı otelde, altı yedi gün tatil yapacak,iznin kalanını Biga’da,hanımın köyde tamamlıyacaktık. Özellikle gece yolculuğunu tercih etmiştim.Hem günden kazanacak hem de hatunum,balam uyuyacağı için neyzenin üflediği, besleyip dinlendiren ney sesi eşliğinde ben olarak,sessiz,sakin,huzur içinde direksiyon sallayacaktım. Gündüz otele yerleşince de biz olarak tatil yapacak,dinlenecek,eğlenecek;sırtımızdan,beynimizden atabildiğimizce senenin yorgunluğunu atacaktık.
Gecenin huzur veren karanlığı,bizimkilerin sessizliği, ney sesi ve giden yol…Ailem ve cerrahlık alyansımı çıkarmış ben… Mutluluk… Uzun,ayarsız farları umursamadan yola devam ettim.
Zaman geçmiş,sabah olmuş,yol bitmiş,otele yerleşmiştik. Sadece yol mu bitmişti? Yoo! Zaman geçiyor derken biz de geçmiştik zamanın içinde ve oteldeki altı günlük tatilin beş günü de bitmişti. Ailecek cok güzel beş gün geçirmiştik. Mutlu,mesut,eğlendirici,dinlendirici…Otel gerçekten on numara beş yıldızdı,yok yoktu. Ara ikramlar dışında üç öğün yemekler o kadar bol,o kadar çeşitliydi ki; insan seçerken doyuyordu. Sınırsız alkollü,alkolsüz içecekler… Yüzme bilen,benim gibi bilmeyen herkese,her boya uygun havuzlar,kaydıraklar…Gece gündüz ardı arkası kesilmeyen animasyonlar eğlendirici yarışmalar… Üç yaşına kadar gaz sancısı sebebiyle bize kök söktüren Aybars’ın uysal,uyumlu,mutlu hali…Tüm bunlar beş günü harika kılmıştı.Boyumu geçmeyen yerde şaşkın ördek misali sekiz on kulaç atmaktan öteyüzme bilmeyen ben oğlumla kolluksuz,simitsiz yüzmeyi öğrenmiştim.Bildiklerimi öğrenmek,bilmediklerimin öğrenmesini sağlamak babalık görevimdi. Gerisini öğrenmek de bilgi ve akıl kullanarak Aybas’a kalıyordu.
Bugün ekmek elden su gölden yiyip içeceğimiz,yatıp kalkacağımız,yüzüp kayacağımız oteldeki son günümüzdü. Güneşin tam tepe olduğu,yumurtayı haşlayacağı saatler…Kaydırakların arkasında ayaküstü sohbet ettiğim görevli personelin yanından ayrılıp şemsiyelerin gölgesindeki şezlonglarında dinlenen karım ve oğluma doğru hareketlendim. Kızgın güneşe rağmen havuzun kenarında uzanmış,kızarmış vücudunu bronzlaştırmaya uğraşan genç,düz sarı saçlarını tepesinde topuz yaparak kırmızı bezle sabitlenmiş, 88-59-89 ! ölçülerinde, düz kırmızı bikinili,mankenleri hasetten çatlatacak Rus kadına gözüm takıldı. Aramızdaki kısa mesafeyi kapatıp yanından geçene kadar istemsizce gözlerimi ayıramadan yürüyüp kendi şezlonguma oturdum. Aybars kırmızı beyaz çizgili mayosu,bronzlaşmaya başlamış vücüduyla şemsiyenin gölgesinde uzanmış,uyuyor. Tülay,yanlarına geldiğinde doğrulmuş, dirsekleri dizlerinde, suratı asık,kaşları çatık, gözleri baykuş gözü gibi açık beni süzüyordu.
-. ..!
Tülay sustu, bekledi,gülümsedi.
Cevap vermeme fırsat kalmadı.Otuzlu yaşlarda, uzun boylu yakışıklı,lacivert kıravat,beyaz kısa gömlek,lacivert keten pantalonu biri Şeref ile yanımıza gelmişti.Ben çağırmıştım.
Kisti çıkarmam için neşter,portegü(dikiş atarken iğneyi tuttuğumuz alet),makas,penset(cımbız benzeri alet) kafiydi. Kontrol etmem uygun olacaktı.
-Tülay,bakıp geleyim hayatım.
Dua eden Şerefti.Büyük ikramiye ona çıkmıştı ona göre… Sevinç,mutluluk,minnet fışkırıyordu gözlerinden.Öpmek için sarıldığı ellerimikurtarıp yanağını okşadım.
Yanlarından ayrıldım. Şeref’in mutluluğuylamutlu olarakbizimkilerin yanına geldim.Randevu saatine kadargüneşin,havuzun,kaydırakların tadını çıkardık.
Zaman geçti her zamanki gibi,randevu saati geld.Ailecek revire gittik.Tolga Bey ve Şeref revirde bizi bekliyordu.Aybars’ı kan tuttuğunu söyleyip revirden çıkan Tolga Bey’e emanet ettim.Şeref uzandı muayne masasına…Yanağını betadinle silip uğuşturdum.Steril eldivenlerimizi giydik,ortası delik yeşil örtüyü,deliği kist üzerine gelecek şekilde örttüm,bir kaç dakika cilt iyice uyuşsun diye bekledim.Sonra on onbeş dakika süren müdahale süresi…Eşimin asistanlığı eşliğinde bir liralık para büyüklüğündeki yağ kistini patllamadan,kabak oyar gibi yanaktan sıyırıp çıkardım.Cilt altı,cildi diktim;yarayı sildim,kapattım,flasterledim.Örtüyü kaldırdım.Şeref’in gıkı çıkmamıştı.
Şeref doğrulurken cevap verdi.
“Amin” dedim ,Şerefle göz göze geldik saniyeler süren sürede…Gördüklerimi ne yazarak ifade etmem ne de hayat boyu unutmam mümkün değildi. Bazı şeyler okuyarak öğrenilmiyor,yazarak anlatılamıyor.Yaşamak,görmek,gördüğünü anlayabilmek gerekiyordu bazı şeylerin…İşte böyle birşeydi yazıp anlatamadığım her şey… Neşter izi işlemişti beynime; Liste başı olmasa da ilk ona girecek derecede…
Ertesi gün kontrol muaynesi yaptım, yarasını aynada gösterdim Şeref’e,ülkemin güzel insanına…Dikişleri dördüncü gün aldırmasını yoksa merdiven basamağı gibi iz kalacağını söyledim.Öğlene doğru otelden ayrıldık.Valizlerimizi arabama kadar Şeref taşımışt.Ayrılırken kucaklaşmış,helalleşmiştik.Helallik hediyem Şeref’in gözlerinde gördüklerim,dudaklarından dökülen dualardı ve bunlar beyaz zarfta çıkan depomu doldurduğum paradan onlarca,yüzlerce kat daha değerliydi benim için.Yazdım ya!Yazarak anlatılamıyor her şey!
Biga’ya doğru yol alırken aynı şeyi düşünüyordum.Cerrahlık evlilik gibiydi.Alyans geçici olarak parmaktan çıksa da kalpten çıkmıyordu.Her yerde,her zaman,her şartta cerrah olduğum gerçeği değişmiyordu;sevgi devam ettiği sürece…Ve ben cerrahlığı seviyordum,ülkemin güzel insanını da…
SİNAN BEYHAN – NEŞTER İZLERİ KİTABINDAN – 05-01-2020