Azra Erhat – Homeros * 1

Azra Erhat’ın Homeros çevirisinin sonunda Yaşar Kemal ile Destan yazımı hakkında yaptığı bir söyleşi bulunmaktadır. Edebiyatımızın çok önemli iki emektarı, Homeros’un “İlyada” ve “Odysseia” epik destanları hakkında derin bir söyleşiye girişiyorlar. Yaşar Kemal’i daha yakından tanıyabilmek adına, bu söyleşiden kısa bir bölümü aktarmak istedim.
Azra Erhat; “ Yaşar Kemal’in Basınköy’deki evindeyiz, ses alma aygıtı önümüzde. Yaşar Kemal Amerika’daki bir edebiyatçılar toplantısından yeni dönmüş, daha oradaki izlenimleriyle dolu, orada da roman ile epik, kendi deyimiyle epope arasındaki bağı belirtmiş. Hemen söze başlıyoruz.”

  • Yaşar, Homerosoğlu dedim sana bir yazımda, bu tanımlama sana hoş gelmiş olabilir, ama gerçektir aslında. Sen de ben de edebiyatın bir geleneğe dayandığına inanırız…
  • Ben de son bir yazı yazdım, Nazım Hikmet’i bir geleneğe bağladım, dedim ki Nazım Hikmet, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre geleneğini sürdüren adamdır dedim. Ve bir şansı oldu sanıyorum. Anadolu kökenli bir adam olmadığı halde, hapishaneye düştü, orada büyük ilişkileri oldu, halka, Anadolu halkına günceldir diyorum. Düşündüm düşündüm, Flaubert “ben Madam Bovary’yim” diyor ya, evet Flaubert gibi bir romancı Madam Bovary’den başkası olamaz…
  • Niçin?
  • Flaubert çünkü kendi düşündüklerini, kendi duygularını yaşıyor, Madam Bovary Flaubert ’in kendi yaşantısı. Flaubert romanında yöresini yaşayacağına kendini yaşamıştır, oysa epik sanatçı kendini yaşayan adam değildir, onun yapıtında yaşayan kendisi değil, topluluktur, toplumun insanıdır. Homeros Akhilleus değil, Helena değil, Hektor bile değildir…
  • Hem Akhilleus’tur, hem Hektor ’dur, hepsi birdendir, yani birey değildir…
  • Bir çağdır, yaşayan topluluktur, yaşayan çağdır, epik hepsini birden yaşar, bir çağı tüm olarak yaşar ve yaşatır. Fransız edebiyatı sanırım ki iki akımdan oluşmuş, biri Flaubert, öteki Stendhal akımı. Stendhal başka, Stendhal kendini yaşamaz. Stendhal, Kontes Sanseverino değildir. Ben de Stendhal geleneğine bağlarım kendimi, ben de kendimden daha çok, yöremi yaşayan bir adamım, yani epik gelenekte olduğu gibi… Stendhal benim yastık kitabımdı, her roman yazışımdan önce Kırmızı ve Siyah’ı okurum bir kez…
  • Sen şimdi Fransız romanını bırak. Homeros’a gelelim. Homeros’a bağlayarak epik nedir, onu tanımlamaya çalış, sen Homeros’tan ne aldın, ne anlıyorsun epik gelenek deyince? Biraz önce söylediğin önemlidir: Ben bir epik geleneğin içindeyim diyorsun, yöresel bir gelenek bu, tutup da bir Hektor’u, bir Helene’yi yaşatmam diyorsun, kendini daha büyük bir çerçeve içinde bir topluluk içinde yaşatmak istiyorsun.
  • Hayır, gelenek böyle gelişmiş, istiyorum istemiyorum diye bir şey söz konusu değil…
  • Peki, ama sen bu geleneği nasıl bağlıyorsun Homeros’a? ben sana Homerosoğlu diye bir laf ettim, sen ne anladın bu sözden?
  • Bizim memleketimizde epik geleneği sürdüren adamdır demek istedin sanıyorum, bu da beni sevindirdi, ama Homeros oğulları bir tane değil…
  • Elbette değil, sen biriciksin demedim ki…
  • Dünyada bir edebiyat geleneğidir Homerosoğlu olmak, sağlıklı bir edebiyat geleneği… Hele çağımız Homeros geleneklerine çok yakın, çünkü çok büyük halkları yaşamaya doğru giden bir çağdır, büyük halkların düşünce ve dünya görüşlerini dile getirmek ister; dünyamız çok küçüldü, artık edebiyatçı dünyanın savaşlarına, devinimlerine katılmak amacında. Gelenekleri de böyle büyük çapta sürdürebiliriz artık. Bu yolda çok insan var, ben yalnız değilim, yalnız olmak hoş bir şey değil. Örneğin Faulkner var, ben bir yazımda dedim ki, Homeros bizim zamanımızda, Amerika’da dünyaya gelseydi Faulkner olurdu. Faulkner köyünden çıkmamış ömrü boyunca, kasabasının insanlarını yaşamış, Amerika’nın güneyini, güney insanlarını dile getirmiş…
    Azra Erhat ve Yaşar Kemal’in söyleşisi bu minvalde devam edip gidiyor…
    *1 – Azra Erhat, HOMEROS, T.İş Bankası Yayın, 2. Basım, S.168-170
    Sedat Pamuk, 24. 06. 2024, Erdek

8
A+
A-
REKLAM ALANI