Başkanlık Sistemine Kim İçin Evet, Kim için Hayır ?

Gündemimiz EVET ve HAYIR .

Evet ; “Kuvvetler Birliği'”ni öneriyor..

Hayır ise parlamenterizmin olmazsa olmazı ” KUVVETLER AYRILIĞINI ” ni savunuyor.

HAYIR’cıların toplanma yeri CHP, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran devrimci parti. ve Kuvvetler Ayrılığı demokrasimiz için şart diyor.

Evet ‘çiler ise sadece Erdoğan istediği için Evet’çi. Kuvvetler ayrılığı da neymiş “birlik” olsun büyüklerimiz bilir neyin iyi olduğunu diyenler.

*

Sıkıntı şurda. Kuvvetler Ayrılığını savunma durumunda kalan CHP, o zaman ki adıyla CHF, kurucusu ATATÜRK ‘ün tek adam tek yetkili olarak Türkiye’yi 15 yıl KUVVETLER BİRLİĞİ sistemiyle yönettiğini niçin saklamaya, üstünü örtmeye çalışıyor ? Atatürk zamanın ruhuna göre tam da doğrusunu yapmıştır, sorun sonra gelenlerin devam etmesi gerekn devrim sürecine ihanet etmeleridir.

Oysa bu saklanma gizleme üstünü örtme yanlış.

CHP ;kuruluş yıllarının Bonapartist JAKOBEN iradeyle yönetildiğini saklamaya gerek var mı? Böyle bir tercihin tarihin diyalektik şartlar gereği olduğunu bugün bunca demokrasi deneyiminden sonra aynı şartların var olmadığını anlatması gerekmez mi ? . Sadece EVET ve HAYIR şablonuyla sahaya çıkmak yeterli olabilecek mi?

*

CHP nin ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ilk Başkanımız Cumhurbaşkanmız Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün tercihi neydi?

Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün tercih ettiği ve uyguladığı ilke. KUVVETLER AYRILIĞI değil. KUVVETLER BİRLİĞİ dir.

1 aralık 1921 tarihli meclis konuşmasında :

“hakikatte efendiler, tabiatta efendiler, alemde efendiler, taksim-i kuva KUVVETLER AYRILIĞI yoktur.” demek suretiyle tercihini Kuvvetler Birliği’nden yana kullanır ve sıkı bir disiplinle uygular Neden bu tercih ? Batı da sanayi devrimiyle hızla yükselen teknolojiye sırtını dönen gericiliğin yobazlığın miskinleştirdiği İmparatorluk idaresi EMPERYALİST amaçla girdiği savaşta tarihte hiç yaşanmamış oranda 4 milyon metrekare toprak kaybıyla sonuçlanan savaşta yenilmiştir. Tarih Osmanlı için bitmiştir. . Yunan zırhlısı Averof ‘un Dolmabahçe önünde demir attığını kimse inkar etmesin turistik ziyaret için gelmedi.. İmparatorluğun dört bir yanından zorunlu göçlerle Anadoluya ulaşan kitlenin ayakta kalabilmesi için küllerinden ULUS yaratmaktan başka bir şans yoktu. Ve bunu ATATÜRK MUCİZE ‘si KUVVETLER BİRLİĞİile başarabilirdi ve başardı. Demokrasiyle olmadı bu iş. Olamazdı da. O nedenle tarihe diyalektik gerçeklikle bakmayı öğretmeliyiz. Gerçekleri çarpıtarak değil..

HAYIR misyonerliğini zorunlu yüklenen CHP ve kitle bugün böylesine bir şanssız bir çelişkiye katlanmak zorunda. değil !

Oysa çok basit bir açıklıkla bugün kurtuluş savaşı şartlarında mıyız ? Sorusunu sorması ve yanıtını vermesi yeter. Kuvvetler Birliği neden gerekli olsun neden parlamenter demokrasiden vazgeçilsin ? Bilmediğimiz ne var ? Yaşam standartını seksen yıldır inatla batı standartlarına yükseltmek isteyen Türk insanı tekrar gericiliğin fundemantalist dayatmalarıyla karanlık çağa geri dönmek istemiyor. Korku var. Bu korkunun temelinde gericiliğin insanlara dayatacağı yaşam biçiminin kazanılmış özgürlüklerin kaldırılacağı korkusudur. Son yıllara kadar inançlar üzerinde hiç bir baskı uygulamayan inancını yaşamak isteyenlere somut hiç bir kısıtlama getirmeyen bugün budanmış haliyle seküler yaşam referandum snrası çıkacak evet sonrası devletin din temelli yönetim biçimi dayatmasıyla iran benzeri bir rejim gelir korkusu açık ve nettir. Gece çıkartılacak bir kanunla sabahtan itibaren peçesiz örtüsüz kimse sokağa çıkmayacak derseniz polis devletine dönüşen ülkede KANUN KANUNDUR. Laiklik temelli seküler yaşam tarzında kişiler kendi inancını yaşayıp, diğer bireylere karışmayı, yaptırım uygulamayı vs. aklından bile geçirmezken, dinci, herşeyin herkes için sadece kendisinin inandığı DİN kuralları tarafından zaten düzenlenmiş olduğunu düşünür ve tüm diğer bireylerin de kendi inandığı dinin kurallarına uymasını ister. Fundamentalizm budur. Körü körüne inanan ve başkalarınında inandığına inanması için dayatan zorlayandır. Bugüne kadar SEKJÜLER ilkelerle yönetilen Türkiye’de geçmiş iktidarların dincilere gösterdiği hoşgörüyü, dincilerin iktidarı tamamen kontrol altına aldığında aynı hoşgörüyü seküler yaşam isteyenlere göstereceğini sanmıyorum kimse de sanmıyor.

  • Başkanlık sistemi nedir ? . Neden bugün yine gerek duyuluyor ? Türkiye yine Kurtuluş ve Kuruluş yıllarında olduğu gibi çaresiz mi? Parlamenter demokrasi bize bu coğrafyaya büyük mü geldi.? Onca acılarla dolu kısa demokrasi tarihimize rağmen bir arpa boyu gidemeyip baştan mı başlamak zorundayız. Bütün bunlar maalesef 18 büyük yaygın medya grubunda tartışılamayacak kadar TABU edilmiş durumda. CHP ÜST aklının parti meclisinin bu konuda ne iş yaptığını doğrusu ben merak ediyorum.

Sosyal medya şövalyeleri karşıt görüşlülerin düşüncelerine bile tahammül edemeyip engelledikleri için kendi kendilerine konuşuyorlar o kadar. Yerel medyamızda sadece tek bir yazı çıktı. Ramazan Narin yazdı. Bana göre aceleye getirilmiş yazısında hamasetten öte kendi düşünceleriyle de çelişkili olarak HAYIR dedi.. Sadece Başkanın ismi Recep Tayyip Erdoğan olduğu için kişisellik içeren bir HAYIR dayatması okuyana birşey vermiyor. Onun için sığ kaldı. MERAL AKŞENER’ söz konusu olsa aynı görüşte olmazdı diye düşünüyorum. Kitlenin çoğu aynı anlayışla bakıyor ve kişilere dayalı önyargılarla düşüncelerini paylaşıyor oysa yapılan bir sistem değişikliği yani 5…Cumhuriyet. Ramazan Başkan’a takmış her zaman ki uslubu ile darmadağın etmiş.

Başkanlık niçin iyidir ya da neden bize uymaz tartışılmıyor. Sadece evet ve hayır yarışı yalan yanlış anketlerle başlatıldı. Derbi maçı havasına girmiş olduk. . Kısaca sefil bir düşünce fırtınası içindeyiz. Oysa Atatürk Kuvvetler Birliğini kendisi için kendi kitlesi için istemediğini hepimiz biliyoruz. O zamanın şartlarıyla bugünün hiç bir benzer yanı yok.

  • Konuyla ilgili olarak düşünce geliştirmek için somut örneklerden gidelim.. Başkanlık sistemi ile yönetilen ABD nasıl dünya lideri oldu ? Orada kuvvetler ayrılığının BABA’sı var deniyor.. Örnek gösterildiği için değiniyorum.

Yazılanlara göre -görmediğimiz için kuşku şart- ABD ‘de her kurum her organ bir faaliyetle sınırlandırılmış . ABD ‘de Parlamento kanun koyar ama uygulamasina karışmaz katilmazmış .

Seçilmiş Hukumet yani iktidarı alan parti kanunlari uygular ama kanunların yapilmasina katilmaz hatta karışmazmış .Mış diyorum çünkü gerçekten öyle mi ?

Ve ABD yargısı suçluları yargilar ama kanunun yapilmasina katilmaz mış…

İşte bu denetleme mekanızmasına “kuvvetler ayrılığı” deniyor. Sende ne var. ? Senin geleneğin ne ? Demokratikleşmenin neresindesin. ?

Bizde bu şimdiye kadar hiç VAR oldu mu?. Belki de varmış gibi yaptık.

**

Peki ATATÜRK neden KUVVETLER BİRLİĞİ ‘ni tercih etmiş . Ya da acaba batı demokrasisine geçmek için hiç çabası olmadı mı? Olduğunu biliyoruz. Şimdi ATATÜRK ‘ün neden Kuvvetler Ayrılığı prensibini değil KUVVETLER BİRLİĞİ ‘ni tercih ettiğine yönelik kısa bir tahlil yapalım. Öncelikle Cumhuriyeti ilan eden MECLİS bizim birinci değil, ikinci meclisimizdir. Yani ilk meclisimiz İşgal edilen bölgelerde yapılan seçimler sonunda seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan gelen milletvekillerinin katılımıyla 23 Nisan 1920’de oluşturulmuş.
ve birinci meclis yeni Türk Devleti’nin İlk Anayasası yani Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla 20 Ocak 1921 de kabul edilmiştir.

Birinci meclisi biliyoruz ki başta kürsü özgürlüğü olmak üzere gelmiş geçmiş en demokratik meclisimizdir. Ama o tarihi şartlarda nasıl sıkıntı çekildiğini NUTUK’tan öğrenebiliyoruz. 1 nisan 1923 tarihinde alınan 2. Meclisin seçilme kararı akabinde yapılan seçimlere MUSTAFA kEMAL kendi gücüyle müdahil olur ve istemediği kimseyi mebus seçtirmez. ve birinci meclisteki muhalefeti neredeyse tamamen tasfiye eder (bkz:NUTUK). kendi iradesine boyun eğecek istediklerini gerçekleştirmesine mani olmayacak kişileri milletvekili seçtirir. 23 Nisan 1923 . Nitekim bu hamle reaksiyon doğurur ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası doğar ama şartların haklı gerekçeleriyle hemen kapatılır. Ve Cumhuriyet 29 eKİM 1923 te 287 mebus üyesi bulunan ve milli mücadelenin diğer komutanlarının olmadığı meclis otuırumunda 158 mebusla 29 ekim 1923 pazartesi günü saat 20:30’da Cumhuriyet’i ilan edİlir.

Burada Ramazan Narin’in Sine-i Millet önerisini de çürütmüş oluyorum kendisine iletirim.

Ve aynı milletvekillerince yarım saat sonra Gazi Mustafa Kemal CUMHURBAŞKANI seçilir. Kısaca artık hem cumhurbaşkanı yani Devlet Başkanı Hem DEVLETİN KURUCU PARTİSİ Cumhuriyet Halk Fırkasının Başkanıı Hem Meclis Başkanı ve ötesinde görünür görünmez tüm başkanların başkanıydı.

Akabinde kabul edilen 1924 anayasası ,1921 Anayasasında olduğu gibi kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler birliği esastır. Tek fark yargının meclisin kontrolünden alınmış olmasıdır ki buna rağmen bu sisteme kuvvetler ayrımı denemez zaten parlamenter sistemlerde kuvvetler ayrımı vardır denemez. kuvvetler birliği rejimini ilk uygulayanda biz değiliz Amerikan Meclisidir yani Kongre.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK vefatına kadar sadık kalmıştır ve onun istemediği hiçbir şey olmamıştır. Daha sonra da bu yöntem devam etmiştir. 1946’ya kadar da tek partili bir sistem vardır. Ve CHP o tarihe kadar özgür ve adil çok partinin katıldığı bir seçime hiçgirmemiştir. Şimdi çelişki burada başlıyor. İktidar Partisi AKP varlığının nedeni CHP nin bu yıllarını eleştirmek ve olumsuzluk olarak gösterdiği bu yılların rejimini neden kendisi yeniden devreye sokmak istiyor?
Oysa 1921 ve 1924 anayasaları’nda ki Kuvvetler Birliği sistemi 1961 anayasası’yla birlikte yerini kuvvetler ayrılığı’na bırakmıştı.

Yaklaşık 18 adet kanal tek görüşü savunuyor alternatif bir görüşe sese izin yok ki bir düşünce fırtınası oluşsun sahnede segilenene değil arkasını görelim.

*

Çünkü bu ülkede 1923 ‘ten beri İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar gereğince liberal anlayışı benimseyen burjuva Jakoben sistemle ülke yönetilmiştir. Liberal sistemi esas alan proleteryaya yaşam hakkını sadaka olarak veren kapitalist devlet biçimi tercih edilmiştir. Sovyetlerin desteğiyle devlet gücüyle kurulan ve işletilen sanayi hamlesi nedeniyle Karma ekonomi evet idealist kadrolarla bir süre başarıyla yürütülmüşse de hızla ilerleyen batı uygarlığına eşlik edilememiş ve üretimden nemalanan komprador burjuva zümresi oluşurken diğer yanda sistemden payını alamayan proleterya burjuva oligarşisine ezdirilmiştir. .

1946 da ikinci büyük savaşın galibi ABD – SOVYETLER ‘in KIRIM LİVATYA toplantısında paylaşılan ülkeler tercihiyle kapitaslist blokta yer almak zorunda bırakılmış olan ülkemiz ABD nin modern sömürge sisteminin içinde kalkınmakta olan ülkeler sınıfında kimlik bunalımında çırpınmıştır . Bugün gündelikçi oportunistlerin HAYIR çığlıklarının AKP kitlesine yönelik ne kadar etkili olabileceğini bir gerçekçi düşünelim bakalım. Şimdiye kadar ülkenin yönetimine el koyan burjuva oligarşisi ülkede üreten kitle olarak artık değerin tek sahibi olması gereken proleteryaya ne verdiniz ? Bugün HAYIR derse emekçiler ne kazanacak ?

Buna yanıt var mı ? YOK ! O zaman kimle kimin maçı emekçileri neden ilgilendirsin.

Yaşar Kırbıyık hocamın bir ara yazdığı yazıda ki tarif ettiği sol ,solcu tarifleridir kuşlkusuz çelişkimiz. Bu küçük burjuva yaşam özentiliğin solculukla bağdaştırılması, proleteryayı hiç anmayan sınıf kavramını yok sayan Kemalizmin bugünkü şartlarda sol olarak ifade edilmesinde ki çelişkidir işçi sınıfının umudunu ezdiren. Türkiye’de ücretli işçi ,üreten köylü ve kendi işinde çalışan emekçi sınıflar 14 yıldır AKP’ye destek verip iktidara getiriyorsa, teorik anlamda değilse de pratiktye İŞÇİ PARTİSİ AKP olmuşsa bunun nedeni proleterya değildir. Bu nedenle CHP şimdi yeniden parti içinde EMEK GRUPLARI OLUŞTURMA çalışmalarını yeniden anca başlatmıştır.

Derin Marksist Praxis i öneren dostlar HAYIR ın bir anlamı olmadığını belirtirken Sosyalist bakanlar EVET in İran benzeri bir din diktasıyla muhalefetin artık hiç kafasını kaldırmayacağı düşüncesiyle çok tehlikeli görüyorlar. Öte yandan Kürt devleti kurmak için ülkeyi bölmek isteyenlere yanıt olarak EVET tek bayrak tek devlet söyleminin temsili olarak sunuluyor..

Ve bu nedenledir ki biz devrimcilere düşen- sol değil- bulunduğumuz reel gerçeklerle yüzleşip Marksist anlamda devrimci taktikler geliştirme pratiğine ne katkısı olabilir ona bakarız. Bugün küçük elit azınlık zümre dışında sistemden payını alamayan proleterya adına hiç bir kazanç getirmeyecek se neden EVET ? Tek adam rejiminde hele din kurumunu arkasına almışsa proleteryanın ayağa kalkması harekete geçmesi mümkünmüdür nasıl olabilir onu düşünürüz ? Hayır demek ne getirir ne götürür proleteryaya ne katkısı olur ona bakarız.

Maçı seyreden seyretsin. Sonuçlar gelince . Ne çıkarsa çıksın. Nasıl geçirdik diye meydanlara çıkanların arasında bizi göremezsiniz.

MEHMET LEVENTOĞLU – BANDIRMA

*

Mehmet Leventoğlu

22
A+
A-
REKLAM ALANI