Bende Var Sende Var mı?

BENDE VAR SENDE VAR MI?

Dünyaya göre ortalama bir yaşamı, ortayı koruyarak, ortasından giderek geldim bu yaşa. Ne taştım bulunduğum çanaktan, ne noksan kaldım. Şöyle olsaydı veya böyle olmasaydılar yok taşıdığım heybede. Kimine göre yanlış olabilir bu yaşam şekli..

Kimi benim gibi düşünür. Neyse!

Her hayatın bir kırılma noktası vardır. Sanırım tam bu noktanın üstündeyim. Bastığım yerden çıtır çıtır kırılma sesleri duymaya başladım. Bu kadarla kalsa iyi, garip duygular yaşıyorum. Geçen gün bir arkadaşımla gazinoya gittik. Denize baka baka sohbet ederken bir yandan da günlük kahvemizi içeceğiz. Bu arada kırılma noktası dedim ya hayatımda bir şeylerin değiştiğini farkediyorum. Mesela; teknoloji merakım yeşerdi. Elektronik aletlere ilgi duymaya başladım.

Düşünmeden edemiyorum.

Çamaşırları yıkadıktan sonra ütüleyip dolaba yerleştiren bir çamaşır makinesi bulsam ne yapar ne eder alırım. Veya bulaşıkları yıkadıktan sonra bardakları, tabakları raflara dizen, tencereleri iç içe koyup yerine kaldıran bir bulaşık makinesini görmemezlik edemem. İşte bu merakım, kahve keyfimin içine tuzlu su kattı... Arkadaşımın kolunda bir saat; abartmış olmayayım, masa saati kadar var. Üstünde renkli ışıklar yanıp sönüyor. Arada bir gulik gulik sesler çıkartıyor. Altında, üstünde, büyüklü, küçüklü düğmeler... Gözümü saatten alamıyorum. Şimdi sorsam ne olduğunu; amaaan..... Havası bin beş yüze çıkacak. Ballandıra ballandıra iki saat anlatacak da anlatacak... Yok çekemem doğrusu. O' na hava atma fırsatı veremem göz göre göre...İyi de; kahvem buz oldu, söylediklerinin yarısını anlamıyorum, sözün neresinde kaldığımı unutuyorum. Hava güzelmiş, deniz sakinmiş umrumda değil. Baktım fazla dayanamıyacağım. Aniden aklıma bir şey gelmiş gibi fırladım. Basit bir açıklamadan sonra vedalaşıp ayrıldım oradan. İnsanlara çarpa çarpa, sağa sola takıla takıla geldim eve. Saat gözümün önünden gitmiyor. Eşim durumu hemen farketti. Ben de hemen anlattım olanları. Durup dururken onun da aklı kaydı. Ne olabilir diye düşün Allah düşün! Akşamları saat 12 de biz yatmış, hatta uykuya dalmış oluruz genellikle. Bu gece yine 12 de yattık. Saat üç oldu , uyku tutmuyor. Arkadaşım bu saati hep takacak, ben körümü öldürüp soramayacağım...Zulme bakar mısınız? Bu hayat böyle geçer mi?

Baktım yine olacak gibi değil, kalkıp bir uyku ilacı içtim. Bir de eşime verdim. Sızıp kalmışız. Tam saatle ilgili bir rüya görüyorum; eşim ( Bulduuum!) diye bağırarak öyle bir fırlayış fırladı ki yataktan, anlatamam... Graham BELL, ARŞİMET, ya da Edison' un karısı değilim ki kocam bir icat buldu diye sevineyim. Biraz yüreğim kabarsa da geçen gün kaybettiği yakın gözlüğünü bulmuştur diye, gözümü bile aralamadım. Meğer benim eşim de çok akıllı adammış. Dürte dürte uyandırıp anlattı ne bulduğunu... Ne yalan söyleyeyim kırk yıl düşünsem, bulamazdım bu çözümü. Allah razı olsun! İçime su serpildi biraz. Bu arada saat sabahın dokuzu olmuş. Eşimin aklına uyarak açtım telefonu dünkü arkadaşıma, kahve keyfimiz yarım kaldı, falan filan laflarından sonra, hemen kahve içmeye davet ettim. O da davet bekliyormuş mübarek, takmış afilli saatini, çıktı geldi. Hoş beşi kısa kestik, eskilerden girdik, yenilerden çıktık. Muhabbeti döndürüp dolaştırıp selfi çekmeye getirdim. Bunca yıllık arkadaşız, bir selfimiz olmasın mı? OLSUUUUN!!!! Açtım akıllı telefonumu, yapıştırdık yanaklarımızı birbirimize, onun saat takılı sol kolu, benim sol omuzumda... Bir selfi, iki selfi, hadi bir daha... Çektim saatin bir kaç kare fotorafını. Lafı fazla uzatmıyayım. O gider gitmez internete bulduk saatin markasını, modelini. Uykularımın kaçtığı kadar varmış. Bu saat bildiğimiz saatlerden değil.. Kalp atışlarını ve tansiyonu ölçüyor, gece uykuda; kaç kere döndün, ne zaman, ne kadar horladın, uyku kaliten iyi mi, değil mi ona bakıyormuş. Bu bilgiler aynı anda doktorunuzun bilgisayarında görünüyormuş. Gündüz de kaç adım attın, kaç kalori yaktın onu haber veriyormuş...

Yok daha neler! Uyku hali bu; insan ne yaptığını kendi bilmezken ,daha kimbilir neler söyleyecek hakkımızda ! Bırakın takmayı evime bile sokmam bu gammazcı, casus kılıklı saati.
Şimd;, benim saatim yok diye, çok mu zavallı görünüyorum.Hiç de bile ! Benim sahip olduklarım bana yeter. Vücuduma sürekli kan pompalayan kalbim, kanımı temizleyen böbreklerim, beni ayakta tutan iskeletim, çevremde olanları algılamamı sağlayan duyu organlarım, nefes aldıran solunum sitemim, yediklerimi yararlı hale getiren, atıklardan temizleyen sistemlerim var. Kaslarım, doku, organ, sistem ve hücrelerim sayılamayacak kadar çok. Beynim onları yönlendiriyor, denetliyor, kontrol ediyor, uyarıyor...

Duygularım, düşüncelerim var. En önemlisi vicdanım var! Beni yaradan bunlarla donatmış.. Herşey, herkeste olmaz! Bunun bilincindeyim. Sahip olduklarımın değerini biliyor, bağışlayana teşekkür ediyorum. Teşekkür etmekle kalmıyor, O' nun yarattıklarını seviyor, elimden geldiği kadar koruyor, kolluyorum. İyi insan olmak için çaba sarfediyorum. İhtiyacı olana gücüm kadar destek veriyorum. Ben de olan güzel ve yararlı herşey sende de olsun diyorum. Teknoloji merakımı besliyor büyütüyorum. Kendimi geliştirecek, sağlığımı olumlu etkileyecek bilgileri araştırıyorum.
İnsanlığın teknolojiyi iyiye kullanmasını istiyorum.
Canım arkadaşım, saatini güle güle kullan!

ULVİYE KARA AKCOŞ

19-06-2020/BANDIRMA