Biz ne kadar da şanslıyız, sevgili insanlar! İçinde bulunduğumuz ortam ve koşullar günlük yaşamımızı güçleştirse de bir çok başka insanla görüşüp konuşabiliriz. Onlarla iletişimde, paylaşımda bulunmak bize öyle çok da yalnız olmadığımızı, benzer sıkıntılar içinde bulunduğumuzu, sorunlarımızın
pek de çözümsüz olmadığını, çözümler aramada bilgi ve deneyimli insanlardan yararlanabileceğimizi anlarız. Bu, bizi hayli rahatlatır. Böyle bir rahatlama duygusunun verdiği iyimserlikle çevremize olumlu gözlerle bakar, birçok insanın yardımsever, paylaşımcı, dayanışmacı olduğunu anlarız.
Pek çok kez duyduğumuz ve okuduğumuz üzere, insan, var oluşuyla hayvanlardan farksızdır. Biyoloji bilimi, canlıları sınıflandırırken insanları Primatların bir kolundan türemiş omurgalı bir tür olarak değerlendirir.
Ürememiz, beslenmemiz, boşalmamız, sindirim ve dolaşım sistemlerimiz gerek ilgili orgarların bedenler içindeki yerleri gerek görevleri benzerdir. Davranışlar arasında da büyük benzerlikler görülmektedir. İnsanlar da diğer omurgalılar gibi başkalarının besinlerine el uzatırlar; üremek için başkalarının eşlerine gizli ya da açık el uzatmaktan çekinmezler. Eğitilerek hayvani güdüleri törpülenmiş, bencillik ve saldırganlıkları kontrol altına alınmış, insanlaşmış insanlar ise görüntüleriyle değil, davranışlarıyla insanlık sıfatını hak etmiş varlıklardır.
İnsanlar, toplu halde yaşamaya başladıktan sonra, başkalarının ekmeklerine,n
eşlerine, mallarına el uzatmanın yol açtığı huzursuzluklardan doğan toplumdan dışlanma ve ağır cezalandırmalardan dolayı ciddi korkular geliştirmişler ve türlü türlü yargılama ve yaptırım yöntemleri yaratmışlardır. Toplumun huzuru için gerekli olan bu yargılama ve yaptırımlar, insanlanın büyük kısmını kontrole almış ise de, yaptırımdan kurtulabileceklerinden emin olan kimi güçlü insanlar fırsat buldukça güçsüz kimselerin malına, namusuna ve canına el uzatmaktan çekinmemişlerdir; çekinmeyeceklerdir. Bir hukuk bilgesinin “İktidar yükseldikçe ahlak düşer!” sözleriyle ifade ettiği bu gerçeklik yazık ki tarih boyunca bütün toplumlarda yaşanmıştır ve günümüzde de yaşanmaktadır.
Pek çok mağdur, geçmişte ve günümüzde uğradığı haksızlıkların hesabının ahirette görüleceği inancına sarılarak huzur bulmaya çalısmaktadır. Zalimler
bu inançların toplumda yaygınlaşmasından büyük yararlar sağlamaktadır.
Bizler, Bilime ve hukuka inanan insanlar, ne kadar şanslıyız ki uğradığımız
zulme ve haksızlıklara karşı hesaplarımızı bu dünyada ve şimdi, yasal yollardan yürüyerek sorma bilincine sahibiz. Ve bu bilinci çocuklarımıza ve çevremize yaymak gerektiğini biliyoruz. İnsan Türü, doğadaki varlığının farkına vardığından beri bencilliğinin kontrole alınması gerektiğinin bilincine varmış, bu nedenle hayvan kökeninden kaynaklanan sömürgence ve sapıkça güdülerini baskılamaya çalışmış, bunun için yasaklar, yaptırımlar koymuştur. Bu yasakları, yaptırımları topluma kabul ettirmek için eğitim
kurumlarını yaratıp geliştirmenin yollarını aramıştır. Devletlerin başlıca
görevlerinden biri budur. insanlar, devletle çocuklarının eğitimi sözleşmesini yaparken,. kimsenin malına, canına, namusuna el uzatılmaması, emeğine saygı gösterilmesi geriktiği, çağdaş dünyayı tanıması ve bu dünyada yaşaması için gerekli eğitimden geçirilmesi hususlarında titiz olunması, yurttaşlık ve insan hakları konusunda yeterince bilgilendirilmelerine büyük öne verilmesi talep edilmelidir.
Başta kadın örgütleri olmak üzere tüm svil toplum örgütleri, eğitim programlarının yeniden düzenlenip eğitimdeki eksikliklerin giderilerek insan haklarının, kadın haklarının, çocuk haklarını öğretmeli kadınlara şiddet uygulanmasını önleyecek önlemleri tartışıp benimsetleli, bütün yasal direniş olanaklarını kullanmalıyız. Kadın katillerini alkışlayan kültür ve inanç sefaletine karşı ödünsüz bir mücadele başlatmalıyız. Bunu yapabilecek bilince ve güce sahibiz.
Bu güce ve bilince sahip olduğumuz için şanslıyız. Çok şanslıyız…
31-03-2021/ GÖNEN – SARIPINAR