Türkiye’de Kapitalleri, hiç olmazsa ona giriş sayılan ve okuması daha kolay Marx’ın iktisadi-siyasa yazınını kavramadan, bilimsel komünizm üzerinden fırtına yaratanlar gittikçe ne dediklerini FARK edemez hale gelmişlerdir. Marx, önceleri çok taktir ettiği Mehring’in yaşı ilerledikçe yanlış önermeleri üzerine onu eleştiriden kaçınmamıştır. Hatta Engels, Mehring’in tavrının “Hıristiyan komünizminin yerine Müslüman Komünizmini geçirmekten başka bir şey olmadığı”nı belirterek onun idealist küçük-burjuva “inançlı” sapmasını eleştirmiştir. Bunun gibi bizde de “Kürtçülük”de dikiş tutturamayanlar, daha doğrusu yaşamın nesnel gerçekliğinin onları yere çarpmasından ders almayanlar bu sefer Alevilik, Kızılbaşlık mitolojisine dadanmışlardır…
Marxizm(Bilimsel Komünizm) ile Hegelcilikten kaynaklanan Stalinazasyon-Maoizmi arasındaki belirgin uçurumu, ifadesi ile ele veren şu dizelere bakın: “…”kendimiz” diye bir şey yoktur. Kolektiflik vardır. Devrimcinin, Komünistin özel hayatı da yoktur. Bizlerin de “özel hayatı” yoktur, hiç bir zaman da olmamıştır… ”benim” yerine “bizim” demeyi öğreneceğiz… Kürt emekçi halkı, Türk emekçi halkı… Komünistlerin Birliği, bizatihi komünistlerin komünist olması demektir…” Yazarını tanımasam “çok yaşa Başkan Mao” diye, “komünist” yazınları silseniz “hayl führer” diye noktalayacağınız bir “üslub”un biz-merkezci-sürü “düzen”i ajitasyonu! Komünist Manifesto’da ifade edilen küçük-burjuva sosyalizmi/köylü komünizmi/ Prusya sosyalizmi işte tam da budur: “Gerici Sosyalizm”ler bölümü içinde…
Herşeyden önce Marx-Engels Almandı, 475 bin kelimeden oluşan almanca konuşup-yazıyorlardı. Her ikisinin Engels’in bazı lisanları ekstradan bilmesi dışında (Osmanlı-Türkçesi en son öğrenmeye başladıkları lisan olup, Engels’in Marx’ın vefatı sonrası lisanı bayağı ilerlettiği bilinmektedir.) zengin bir lisan bilgisi bulunmaktaydı. Her ikisi Kuzey Afrika Magrip-Tunus dahil Avrupa anakarasını ve Britanya’da yaşadığını, dolaştığını da biliyoruz. Her ikisi bazı yapıtlarını İngilizce, bazı makalelerini Fransızca ve temel yapıtlarını Almanca yazmışlardır. Artık konuşulmayan Latince’de ayrıca bilgi birikimlerinin içindeydi. Marx ve Engels hiçbir zaman “biz”-“bizimist”-“socia-center”- “sürü güdüsü” içinde olmadıkları gibi (aksine bu ilkel mantığı sertçe eleştirmişlerdir), bu davranış içgüdülerini öven tek bir kelimeleri dahi yoktur. Hele bilimsel komünizm(marxizm)i bu şekilde algılamak hatadan da öte galattır. Orthodox Marxistler hiçbir zaman “fukara edebiyatı” yapmadığı gibi, “tek tip” kışla sosyalizmini de hiç övmemişlerdir…
Türkçe ben bencil kendim
Almanca ich egoistisch er(sie,es)
İngilizce I egoist, selfish own
Fransı. moi égoïste même
İspanyo. yo egoista yo mismo
İtalyanca io egoista proprio
Rusça (ya) (egoistiçniya) (sobstveiniya)
Helence eğo ego monos
Yukarıdaki çizelgeyi ukalalık ya da bilgiçlik taslamak için çıkarmadım. Daha 92 bin kelimelik (bazı araştırmacılara göre Eski Türkçe 265 bin kelime civarındadır) Yeni Türkçedeki “ben-bencil-kendim”i lisan bilgisi kuralları içinde bile kavrayamayan kafaların, Marx-Engels’i köyünün mitolojik kahramanlarına indirgemesi çok doğaldır. Bir kere “Ego-center”, “ben-merkez” değil, “bencil-merkez”dir. İkisinin arasında diyalektik anlamada; üçünün arasında polyalektik anlamda FARK vardır. Kent soylu Marx-Engels’in filoloji bilimine katkısı, “kendim” vurgusunu işleyerek “kendim-merkez” (birey-individual- olarak) olgusunu, sınıfın iktisadi özünün siyasal tezahürünü açıklamakla aynı zamanda sosyoloji bilimine de kattıkları bir kavram olarak türetilmiştir. (Daha öncede belirttiğim gibi Marx’ın matematik el-yazmalarında Newton’ın diferansiyel hesabının yanlış olduğunu ispatlamıştır. Ama Marx’ı yok sayan Batılı burjuva bilimi-insanları Newton’u 10-15 yıldır tartışmaya başlamışlar. Ancak bilgisayara dayanarak diferansiyel hesabının yanlış olduğunu yeni kabullenmişlerdir. Günaydın!) Bilimsel “Siyasal Kültür” kaynağı “Kendim”i kent soylu Lenin, kavradığı içindir ki 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin sıcaklığında Trotski, Bukharin, Martov gb. Menşeviklerle BİRLİKTELİK oluşturmuştur. Sürekli devrimin dinamizmi ‘Sovyet-Kurul-ları’ iktidarı böylece tabanda sağlıklı bir biçimde oturtulmuştur. Rusça, Gürcüce dışında az da olsa Elen ve Almanca anlayabilen ve birkaç yabancı ülke dolaşmış Stalin ise Marx’ın sosyalizmden kapitalizme dönüş uyarılarının artık SSCB için geçerli olmadığını söyleyebilmiştir- Ekim 1952… Gençliğinde anti-marxist Kropotkin ve Bakunin’in hızlı bir taraftarı olan büyük toprak ağasının oğlu çarıklı edebiyatçı Mao ise tam bir faciadır. Çincenin haricinde lisan bilmez ve Çin’den başka ülke tanımazdı. Ezberlerin dışında Kapitallerin kapağını açtığı bile şüphelidir. Vietnamlı Ho Amca mükemmelen Fransızcası yanında Rusça, Çince ve İngilizce’ye uzak değildi ve sadece Fransa’da değil, Rusya ve Çin’de de yaşayarak dünya devrimi adamı olmuştu. Usta bir şairdi. Büyük toprak aristokratının oğlu Fidel, lisan ve kültür, dolaşma yönünden avantajlı olmasına karşın Marxizmi kardeşi Raul’dan 10 yıl sonra kabullenmişti. (Küba’daki son durum kendini gayet güzel anlatmakta)*… *{2008}
Ayrıca her iki “yüce kendim”lerin “özel hayat”a karşı hiçbir beyanı mevcut değildir. 425 bin kelimelik İngilizcede “özel”in karşılığı toplumsal içeriğine göre altı karşılıkla açıklanmıştır. “Ultra Komünist” arkadaşlar, acaba hangi “özel yaşam”a karşıdırlar? Proudhon-Bakunin-Kropotkin-Mao çizgisinin ifadeleri olan yaşasın “bizim-kolektif”, kahrolsun “özel yaşam”cıların, “bizatihi” (ki bu eski Türkçe kelimenin yeni Türkçe karşılığı “kendinin”dir) komünistleri ‘marxist’ değil, ‘anarko-nihilist’ komünistlerin terminoloji söylevlerini kullanmakta olduklarını üzülerek ifade etmek zorundayım…
Özel
private üretim ilişkilerine dönük
personel kişisel
special bir olguya dönük
particular bir nesneye dönük
specific bir özneye dönük
distinctive bir olaya dönük
Marx-Engels hatta Lenin’in, Troçki-Luxemburg ve nice marxistlerin “özel yaşam”ları olmuştur. Olmak zorundadır da… Olmasaydı Kapitaller gibi muazzam bir yapıtı ortaya koyamazlardı. Orada yazılanları hiç anlayamazlardı ki bazılarının tam olarak anlamadığı belgesel olarak ispatlanmakta. Yalnız Türkiye’de değil tüm Dünyada “Ultra Komünist”ler kendilerini kötü ele veriyorlar, şunu itiraf ediyorlar; biz Marx’ın Kapitallerini okumadık, okusakta anlamayız!
Çünkü orada Marx, BİREY olarak 12 saat çalışarak hem KENDİ ücretini ve hem de ARTI-DEĞERi yaratan EMEK-GÜCÜnün (işçi sınıfının) “özel yaşamı” olmadığını, buna burjuvazinin kapitalist üretim ilişkilerinin müsaade etmediğini bilimsel olarak kanıtlıyorlar. Evrensel “Ultra Komünist”ler Komünist Manifesto’yu da kavrayamamışlar –Kapital’leri okuyup kavramadıkları için-, Marx-Engels orada ÇALIŞMA SAATLERİNİN AZALTILMASInı ilke olarak savunurken, bunu işçi sınıfı “elimde sende” oynasınlar diye istemiyor. İşçi sınıfının “tembellik hakkı”nı yani KENDİSİ İÇİNDE bir sınıf olmaktan çıkıp, KENDİSİ İÇİN bir sınıf olmaları için zorunlu olan bilgi birikimini sağlayabilmeleri için zorunlu görüyorlar. Bakın ne diyor yüce-kendim Marx, Kapitallerin öncüsü olan Ücret,Fiyat ve Kâr’da “…Zaman, insanın gelişmesinin mekânıdır. Kullanılacak boş zamanı olmayan [siz burayı “özel yaşamı” olarak okuyabilirsiniz-Kapital’de öyle geçer.H.Ö.], uyku, yemek vb. gibi salt fiziksel kesintiler dışında tüm yaşamını kapitalist hesabına çalışmaya giden bir adam, bir yük hayvanından daha beterdir. O, fizik olarak ezilmiş, kafaca alıklaşmış, başkası için servet üreten basit bir makinedir…”(age.s.142) İşte bizim ‘ezilmiş, kafaca alıklaşmış-makine’ “Ultra Komünist”lerin ululadıkları ideolojik-kült anlayışı bireyine, Marx pîrimiz “yük hayvanından BETER” diyor! Nesnel-Gerçek anlamda bir “özel yaşam”a (Pavlov’un köpekleri gibi “şartlanmış reflex”le yemek-içmek-sıçmak ve de çiftleşmek haricinde) kavuşarak, BİREYSEL yetilerini geliştirip (ki bu KÜLTÜR DEVRİMİnin ilk adımıdır) devrimci PRAXİS (bu da Pratik’le karıştırılmakta) içinde KENDİ İÇİN iktidarlarının sahipleri olmadan, SİYASAL KÜLTÜR oluşturulmadan “Herkesin Yeteneğinden, Herkesin İhtiyaçına Göre” örgütlenmiş toplumsallaştırılmış toplumun kurulamayacağını keşfettikleri için…
Bilimsel Komünizm (Marxizm) bireyi “es” geçen biz-merkezci sürü ideolojisi değildir. Birey olarak devrimci yüce-kendimlerin birlikteliğinin “Siyasal Kültür” okuludur. Marx, Grundrisse (Sol yay. 1999. I.kitap)de şöyle yazmakta: “…biz üretim dediğimiz zaman, sözkonusu olan, her zaman toplumsal gelişmenin belirli bir aşamasındaki üretimdir- toplumsal bireylerin üretimidir”(s.23) ve devam eder: “…İnsan, ancak tarihsel süreçte bireyselleşmeye başlar. İnsan başlangıçta –siyasal anlamda hiçbir biçimde bir politik hayvan olmasa da- bir generik varlık, bir kabile varlığı, bir sürü hayvanı olarak ortaya çıkar. Değişimin kendisi, bu bireyleşmenin başlıca aracıdır. Değişim, sürü sistemini gereksiz kılar ve onu çözüştürür…”(s.388) “Bir yanda, bir ulusun bireyler yığını, bir yanda gerçek özgür emekçiler durumuna olmasa bile, gene de tek mülkleri kendi emek-güçleri ve bunu mevcut değerler karşılığı değişme olanağı olan potansiyel olarak özgür emekçiler durumuna getiren tarihsel süreçler öngörülür. Bu bireyler, üretimin bütün nesnel koşullarıyla başkasının mülkiyeti olarak, kendilerinin olmayan-mülkiyeti olarak, ama aynı zamanda da değerler olarak değişebilen ve bu yüzden de, belirli ölçüde canlı emek tarafından mülk edinilen bir şey olarak karşı karşıya gelirler…”(s.393)
İşte işçi sınıfının emek-gücünün meta olmaktan çıkaracak devrimci atılımına önderlik edebilecek tek/biricik güç onun siyasal mücadele örgütüdür. Ama şu da aşikârdır ki, bu örgütü kuracak proleter devrimci fehimlerinin iradelerinin de billûrlaşmış olması, orthodox marxizm (bilimsel komünist) bakış açınımından bir ilkedir. Çünkü devrimci kuram olmadan, devrimci praxis olmaz. Bunun içindir ki, ‘kılı kırk yarar’casına ayrıntılardan, burjuva ideolojik yozluğunun ipliğinin başı bulunup çekilmeli, yumak çözülmelidir. Tek yol sürekli devrimdir…
Marx’ın Kapital’in I. Cildinin ilk baskı önsözünde söylediği gibi: Bilimsel olan bütün eleştirelere açığız. Her türlü “ultra-radikal-devrimci” içi boş anarko-komünist tümcelere ve anti-ekonomist dar görüşlülüğe karşıyız…
Büyük Firenzeli Dante’nin söylediği gibi:
“Segui il tuo corso e lascia dir le genti!”*
HALİD ÖZKUL – BURHANİYE – İlk Paylaşım – 11 Haziran 2008-