Ülke de parti kurmak kolay, organize bir ekibiniz varsa paranız da varsa, başına bir de lider koyarsınız, bitti!…
Önemli olan partinin kalıcı olabilmesi.
Bunun için programını tüzüğünü anlatabilecek, halka ulaştırabilecek uzman kadrolarının olması ve halkı örgütleme yeteneği olan toplum önderleri ile toplumda karşılığı olan saygın insanlarla vitrine çıkmalıdır.
Bu klasik yöntem ama tüm bunları gözardı ederek de partiniz başarılı olabilir.
Nasıl ?
Programı, tüzüğü halktan yana yada halkta karşılığı olmasa da etkili bir PR (Halkla İlişkiler, davranış biçimlerine etki etmek sonucunda oluşturulan bir itibar yönetim biçimi.) çalışmasıyla ve yoğunlaştırılmış medya desteğiyle halkın beklentisinde karşılığı olmayan bir parti, halkı kendi yanında seçmen kitlesi olarak yaratabilir..
Bunun yaşanmış gerçek bir örneği var. Yönetmen David Gordon Green’in ‘Bizim Adımız Kriz’ – Our Brand Is Crisis adlı sinema filminde adeta ders veriyor . 2002’de Bolivya’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ABD’nin siyasi kampanya stratejistleriyle toplumda hiç bir karşılığı olmayan sevilmeyen bir parti liderine nasıl seçim kazandırdığını izlerken elbette ilk aklınıza gelen ülkemiz üzerine yapılan seçim operasyonları olacak. Filmden çıkarılacak ibretlik dersler o kadar çok ki. Burada önemli olan kadroların uyumunu sağlayabilmek ve onlar üzerinden de algı operasyonlarının (PR) iyi yönetilmesidir..
Akp’nin en önemli silahı yukarıda belirttiğim örgütsel şemayı kurabilmesi ve Türkiye’nin eğitim,din, milliyetçilik vs sosyolojik verilerini iyi okumalarıdır..
O nedenle gündemi stabil tutmayıp aksine her gün bazen bir kaç gündem yaratması sonucu Chp yanıt vermekten bir başına gündem belirleyemediği gibi Akp söylemleriyle sürüklenmektedir..
Oysa ki, Akp söylemlerini görmezden,duymazdan gelse ve halka, işçiye, çiftçiye, kadına, öğrenciyle beraber olup temas etse, inanın ki Akp gündem belirleyemez..
CHP gündem belirlemeye çalışsa da bu seferde zamanlamayı beceremiyor..
Örnek 1) Şu anda halkın en çok duyarlı olduğu konu, doğalgaz faturalarını dahi ödeyemediği ve pazarda, sokakta her alanda damarlarına kadar hissettiği hayat pahalılığı. CHP niçin “Yokluk, Yoksulluk, Yolsuzluk ve Köle ücretine hayır mitingleri” yapmıyor…
Köylü üretemiyor, üretse de satamıyor çünkü mazotu, gübresi ve girdi maliyetleri çok yüksek, ucuz ithal ürünle rekabet şansı yok o yüzden satamıyor. Peki neden bir köylü mitingi yada çalıştayı yapılmıyor/yapılamıyor.
Gençler işsiz, işçiler ise hakettiği ücretin çok uzağında ve örgütlenemiyor, örgütlü işçi ise sendikaların işlevsizliği nedeniyle sesini duyuramıyor oysa ki işsizler, emeğinin karşılığını alamayan işçiler ve işlevsiz bırakıldığının yanıtını bulamayan sendikalar ile neden çalıştaylar düzenlenmiyor.
Emekli intibak yasaları çıkarılmadığı için açlık sınırının altında emekli maaşı alarak yaşama tutunmaya çalışıyor ama CHP 12 milyon emeklinin sesi olamıyor..
Örnek 2) Adalet yürüyüşü ve sonrasında Maltepe “Adalet Mitingi” çok önemli bir gündem oluşturdu, halkta büyük bir umut ile karşılığını buldu, hatta o günler, Akp gündem belirleyemediği gibi mitinge katılan 4-5 milyon insanı 150 bine düşürebilecek kadar şaşkındı..
Ama sonrası,
CHP, adalet yürüyüş-mitingi ile yükselttiği çıtanın devamını mitingler, çalıştaylar yapamadığı için kendisinin ve halkın umutlarının çıtasını aşağıya çekmiş oldu, umutsuzluk yarattı ve devam etmekte..
CHP, ya halkın gazını almak için kurgulanmış bir politika izlemekte, ya da yukarıda bahsedilen işçi, memur, emekli, köylü, işsiz gençler için bir politikası yok!..
Lider tanımını kısaca yapacak olursak; rasyonel akılla hareket eden, sezgileri kuvvetli, zeka ile bilgilerini harmanlamış, inisiyatif alıp kararları uygulayarak partiyi yöneten iktidar yada iktidarın alternatifi yapan ve kadroları oluşturanlar için kullanılan tanımdır, diğer bir boyutu ise liderler her şeyi bilmek zorunda değildir/olmazda, insanın doğasına aykırıdır, o nedenle karar almadan önce uzman kadroları /danışmanlar /stratejistleri olmalıdır.
“Siyaset takım çalışmasından oluşur” ve doğru zamanda, doğru yerde, doğru kararlar alıp uygulayabilmek için, okuduğumuz/bildiğimiz kadarıyla CHP Gen.Bşk. Kılıçdaroğlu’nun bir çok danışmanı var/olmalı da… ama neden bu kadar çok stratejik hatalar yapılmaktadır?.
Demek ki; danışmanları, liderine bilinçli olarak doğru bilgiyi aktarmıyorlar yada o konuda uzman kişiler değil veya stratejik derinlikten yoksun doğru haber ve bilgi sahibi olmayanlar danışman olarak atanmışlar…
Bir diğer seçenek ise bence en kötüsü; “Lider” kuşatılmış olup, hizipleşme ve çekişmeler nedeniyle herkes kendi bulunduğu konuma göre tarafını belirlemiş “Küçük olsun ama benim olsun” durumunda.
Yakın zamanda CHP kurultay yapacağı için somut tespiti not düşelim;
Geçen kurultayda,
1081 Kurultay delegesi Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı lehinde imzalarını verdiler, ancak sandıkta 790 delegenin oyu çıktı, geriye kalan 291 delege imza attığı halde ‘SANDIKTA’ oy vermiyorsa bunun anlamı?…
Neden % 25 genel seçimde oy alabildiğin gerçeğidir..
Çünkü, kurultay delegasyonundan % 30 fire veriyorsan, ya liderliğinde, ya delegasyonda, yada örgütünde çözemediğin sorunlar var demektir…
İlk önce politikalarını sonra delegelerini ve delege ağalarını gözden geçirmen gerekir..
Soru:
İmzasına sahip çıkamayan kurultay delegesi partisine ve ülkeye sahip çıkabilir mi?..
Denilebilir ki, hep eleştiriyorsunuz çözümünüz nedir?..
Çözüm:
82 yıldır başarısızlığı ortada olan sağ , muhafazakar ve dayandığı ideolojileri bilinen kişileri “kontenjan”la davet edip partiyi sağın çöplüğü haline getirmek değil, aksine CHP ‘nin 100 yıl önce olduğu gibi bugün de kuruluş felsefesi olan “Kuvayi Milliye” ruhuna ihtiyacı var, bu mücadelenin önderi olduğunun bilinciyle devrimci-anti emperyalist, halkçı damarlarını yeniden ortaya çıkartmalı ve “Sol ve Gerçek anlamda Sosyal Demokrat” bir partiyi yeniden yaratmalıdır.
“Egemenden” kompradordan yana değil “Ezilenden, İşçiden, Emekçiden” yana kesin ve net taraf olmalıdır..
Parti örgütlerini ve yöneticilerini ” En soytarı – En iyi müteahhit, En yalan söyleyen parti tüccarlarının ” elinden ivedilikle alınıp, yurtsever gençlere, kadınlara, emekçiye, işçiye, çiftçiye, emekliye teslim edilmelidir..
” Partiyi kişisel çıkarları için sömürenden” yana değil, “ Tabana yayılan örgütlenmeden” yana olmalıdır..
“Ağaların, Paşaların, Komisyoncu Tüccarların” değil, “ Çiftçiden, Köylüden, Üretenden” yana olmalıdır
Örgütsel yapı din, mezhep, bölgesel kayırmacılık yapılmadan nicelik değil, niteliğine göre tarafsız “Çalışkan, Dürüst ve Nitelikli İnsanlardan” oluşmalıdır…
Ve bütün bunlar için,
Parti içi eğitim verilmeli (Veriliyor ama yetersiz ki başarılı olunamıyor).
Kadınların ve Gençlerin katılımı çok önemlidir
Ayrıca
Tüm örgütleri denetleyecek gerçek anlamda partiyi ve başarısını düşünecek “Parti Müfettişleri” olmalıdır…
En önemlisi ise;
AKP cami cemaatine sıkışmış seçmen kitlesiyle güçlü görünüyor gibi aslında AKP yönetimi bunun bilinciyle, birbirlerinin tabanı yakın olan MHP’nin kayargöçer oylarıyla ayakta kalacağını sanıyor, oysa ki bizler egolarımızdan arınarak yanyana gelebilsek ve CHP’de alternatif olabilse Türkiye farklı bir ülke olabilir…
Bandırma- 06.02.2020
Vesselam
Ozan Ozanca