Yağmur tanesinin berraklığı, duruluğuyla birlikte çevremizdeki renkler, ışıklar sereserpe yayılıp ortalıkta salınmaya başlarlar.
Hüzün yüklü bir duygusallıkla ayaklarımızı yere basmaya çabaladığımız bu dönemde deniz ve doğa elele verip en “iç titreten” güzellikleriyle ayaklarımızı yeniden yerden keserler.
Bana kalırsa asıl yıl dönümü yıl başlarında değil, eylüldedir.
Hayatımızda bir şeylerin bitip yeni şeylerin başladığını en çok eylülde hissederiz. Öğrenciysek bir üst sınıfa, değilsek hayatımı zın bir sonraki aşamasına ya da bir üst basamağa bu ayda tırmanırız. Tam tersine, eğer bir kısır döngü içerisinde kıvranıp yerimizde sayıyorsak bunun ayrımına da en çok bu ayda varır, gerçeklerle baş başa verip kendimizi iyice tartarız.
Bir yaz daha biterken yaşamın katılığı, acımasızlığı, soğukluğu gelen sert rüzgarlar gibi yüzümüzü yalamaya başlar.
Zaten kara bulutlar ve alaca karanlıklar yaz aylarındaki güneşli günler ve ışıklı gecelerin ardında gizlenmiş olsalar bile sürekli ‘nöbet’tedirler ve bizi karşılamaya hazırdırlar.
Asıl sorun, daha güçlü ve bilenmiş olarak bizim onları karşılamaya hazır olup olmadığımız dır. Karşılamak ya da savunma yapmaktan da çok yeni ataklar ya da atılımlar yapmayı düşünüp düşünmediğimizdir.
Çünkü, yaşamın ayrıntılı özü yaptıklarımızda değil yapamadıklarımızda, yaşadığımız değil yaşamadığımız anlarda gizlidir.
Yaz tatillerinde sokaklarda gazete sattığımız günler çok gerilerde kaldı. Yılların gazete dağıtıcısı İrfan Abi bile artık simit satıyor. Pazar günleri saat:11’de iki film birden oynatan ve film sonlarında kahramanlara hayran kalan çocukların alkışlarıyla inleyen Marmara Sineması da, yazlık sinemalar da çoktan kapandı.
İstiklâl Caddesinin deniz yönünde, ne hikmetse hala cadde ortasında yaşayabilen ağaçların altında artık “Tommiks ve Teksas” kitapları dizilip parayla okutulmuyor. Sokaklarda “kader kismet” diye bağırıp çekiliş yaptıran çocuklar da yok artık.
Sadece Palamut yemek için beklenir mi Eylül ayı benim canım efendim?
14-09-2024/AŞKIN KURT /BANDIRMA