Yoksulluğa ve çaresizliğe sürüklenen bir gazetecilik dünyasıyla karşı karşıyayız. Bu şartlarda da büyük bir yönetici egemenlerin kandırmacasıyla 10 Ocaklar kutlanıyor
Bana göre de kutlanacak bir şey yok. Klasik anlamda basın görevini yapamıyor,yapmıyor..Ama doğamızda boşluk yok sen yapamazsan birileri bir yol bulup mutlaka yapar, işte internetle hayatımızza giren sosyal medya kulvarları – şimdilik- yapıyor. Bir savaş yaşanıyor yaşanacak egemen oligarşi engelledikçe yasakladıkça sansürledikçe mutlaka bir başka yol bulunacak.
İflah olmaz bir mücadeledir bu. Antik dünyada Bergamalı Aritonikos, Trakyalı Spartaküs’ten , Bedreddin den Börklüce den Paris Komunü’nden ,Ekim Devrimi’nden beri her yenilgilerle yok edilişlerle sürsede mutlaka yeniden bir direnme yolu bulunmuştur. Tabiidir ki bugün iktidar gücü tüm medyayı İktidarın sesi bir bülten haline getirmiştir. Bülten emekçilerine de yılda bir gün olsun gönüllerini almak ister .
Bence çalışmayan gazeteci diye bir kavram yok ve maalesef basın ve ifade özgürlüğü olmayan bir ülkede 10 Ocak gazetecilerin kutlayacak bir günü değil avutuldukları bir gün. olarak anılmalı
Bandırma’da 10 Ocak -Çalışan- gazeteciler günü için kutlamalar gerçekleşti. Gerek Kamu kurumları Kaymakamlık,Belediye gerekse siyasi parti temsilcilikleri kişi ve kuruluşlar cemiyet merkezlerini ziyaretle meslektaşların gününü kutladılar. Yoğun bir gün ve gece oldu onlar için . Tebrikler edildi teşekkürler iade edildi. Kimseler bu basın emekçileri ne yer ne içer değirmenin suyu var mı yok mu nerden gelir diye merak edip sorduğunu hiç görmedim. Basında yer alan arkadaşlar bir oraya bir buraya ziyaretçileri ağırlamak için koşturup durdu. Kahvaltı buluşmasından özel ziyarete gece yemeğine yetişip kutlalamaları kabule yetişmeye çalıştı. Tabii ki arkadaşlarımızın çoğunun 10 Ocak’ın 60 lı yıllarda basın sektöründe çalışanların direnişiyle kazanılan mesai maaş,sendikal haklar için verilen mücadeleden haberleri yoktu. Onlar için kendilerine değer verildiğini hissettikleri bir gündü o kadar. Mutlu oldular .Geriye kaldı hüzünle dramla sıkıntıyla 364 gün . Hiç kimse bir gazetecinin nasıl geçindiğini mesaisinde ne yiyip ne içebildiğini evine ekmek götürüp götüremediğini hiç sorgulamayacak.
Normaldir .Herkesin derdi kendine her koyun kendi bacağından.
Vatandaşlar gazetecilerden hesap sorar. Gazeteci değilmisiniz falanca şöyle demiş neden haber yapmıyorsunuz. Çanakkale yolunda kaza var Neden hemen orda değilsiniz tören var niye burda değilsiniz . Vatandaşların çoğu hala gazetecilerin devletin kadrolu memur maaşlı memuru sanıyor emin olun. Ve gazetecileri tuzu kuru , yemeyen içmeyen uyumayan robotumsu bir mutlu azınlık sanıyor.?
Emniyet sıradan bir adli olayın fotoğrafının bile çekilmesine izin vermiyor muhabirler binbir zorlukla olayları resimleyerek aktarmaya çalışıyor bunları vatandaş bilmiyor.
Bir olayla ilgili bilgi sorma hakkı kaldırılmış gazetecilere adres “Valilikten açıklama bekleyin” ordan alırsınız dendiği bir ülke oldu memleket. Burada da muhabirlerin mahareti gerekiyor. Gazetecilik olayları olguları kaynağından tespit edip halka aktarma ve ötesinde düşünce insanlarıyla gelişmeleri köşe yazılarıyla kişisel değerlendirme misyonu olarak baktığımda yerelde büyük bir kısırlık yaşandığı doğrudur. Medya birimleri değerlendirme yapmaktan kişisel düşüncelerini aktarmaktan imtina ediyor. Korkuyor. Önce ekonomik sonra kodes korkusu.
Mesleklerini icra ederken, onlarca sorunla karşı karşıya kalan gazetecilerin sıkıntılarından da söz edildi kutlamalarda evet. Ama basmakalıp genelgeçer sözler o kadar. Yani vah vah ne yapalım diyemediler tabi.
Cemiyet Başkanlarına görev düşüyor elbette ama ekonomik kaygılar otosansüre tavan yaptırıyor. Nitekim Bandırma yemeğinde “uyumlu” cemiyet başkanı daveti veren Başkanın masasında oturdu ama muhalif cemiyet başkanı yemeğe katılamadı bile. Bu doğru değil. Bugün muhalif olabilirsin yarın kolkola da olabilirsin. Çünkü her şeyin nedeni ekonomik. Tolga Başkan bana göre eleştirilere açık özgüvenli bir kişi ve haksız eleştirilere iftira nitelikli haberlere insani olarak kızıyordur normaldir sonuçta yargı var orada doğrusu yanlışı hesaplaşılır. Ama bir cemiyet yemeği varsa kurumsal başkansan katılacaksın. Masasına oturmazsın.
Gazeteciler olayları halka aktarır gelişmeleri kişisel yorumlarıyla değerlendirip köşelerine taşır halkın değerlendirmesine sunarlar. İşine gelen taktir eder gelmeyen küfreder. Olabilir. Ama yargı denen güç bugün demoklesin kılıcı gibi gazetecilerin tepesindedir. İktidar güçlerine yandaşlarına aykırı haber düşünce köşe yazısı yorum gibi her paylaşımın ucu tutuklanmaya ve mahkümiyete gidebilir. Yaz bakalım özgürce düşünceni.
Bugün sosyal medya gücü ile elinde cep telefonu olan herkes muhabir olmuş durumda. Olay ve gelişmeleri dakikasında milyonlarca kişiye ulaştırılabiliyor. Bu olay gazeteciliği Muhabirler vasıtasıyla oluyor. Muhbir kökünden gelme bir sıfat. İhbar eden . Ama gazetecilik sadece muhabirlik değil işte ötesinde bir misyon. Olay ve gelişmelerin düşünsel değerlendirilmesi. Bu işi yapabilecek cesur insan pek kalmadı. Biraz köprüleri atmak eşin dostun arkadaşından olma riskini almak gerekiyor. Bandırma örneğine bakarsak halka temas edebilecek yazı yazan yok. Bandırma’nın sorunlarına yönelik basmakalıp söylemler dışında net yazan sansürsüz direk konuya isimle belgeyle temas edebilen bir iki kişi var. Biri Ramazan Narin. ve Süleyman Takunyacıoğlu..Bu arkadaşlar cemiyet başkanlarınca da cüzzamlı muamelesi görürler. Çünkü iflah olmaz muhaliftirler gazeteciliğin olması gerektiği gibi yani.
Cemiyetlere derneklere üye bile yapmazlar. Bedel ödemek budur işte.
24 saat aktif canlı haber yapabilen HABER SİTELERİ nin artık klasik gazeteciliğin yerini aldığı günümüzün yarınında nasıl bir değişim olacağını da öngörme şansımız yok. Çok hızlı değişiyor dünya. İnternet geçmişi 20 sene ve kimse öncesini hatırlamıyor bile. Küçülen, itibarsızlaştırılan, bireyselleştirilen bu mesleğin hak ettiği onurunu geri kazanabilmesi için dayanışma ve mesleki hakları almak için mücadele etmekten başka seçeneği yok. Mücadele birlik beraberlikten geçer ama bakığımda herkes bir diğerinin ayağından aşağı çekiyor.
Gazeteciler Türkiye’de değişik bir kıskaç altında alınmış durumda. Öncelikle halkın göremediği bilemediği düşünemediği olay ve gelişmeleri yansıtma açısından Türkiye de bir basın kuruluşunun ekonomik olarak hayatını sürdürmesi olanaksız .. Bu ancak çok sayıda kişi ve grupların imeceyle birbirini destekleyerek sürdürebileceği bir iş oldu.. Çünkü mevcut iktidar programı çerçevesinin dışında haberci olmak demek, devlet desteklerinin tamamından mahrum kalmak demek. İktidar güçlerine kurumlarına kişilerine aykırı haber yapamazsın, aksi bir politika bir gazetenin intiharıdır. Kimse okumaz. Çünkü gazete muhaliftir. Olmayanlar gazete değil bültendir. Bakıyoruz İktidar bir Dezenformasyon yasası çıkardı. Lastik gibi nereye çekersen çek kafana göre cezalandır, iktidar gücüne hiç bir somut eleştiride bulunamazsın. Türk Ceza Kanunu Anayasaya aykırı olarak gazetecileri baskı altına, iktidarın kıskacına almıştır. Tek tip gazetecilik habercilik bugün yandaş gazete ve televizyonlarda en somut ve net olarak gözümüzün önünde vitrindedir..
Kimse artık neden bayilerden gazete almıyor. Çünkü raflarda sadece iktidarı öven, karşıtlarına her türlü eik dışı manşetlerle saldıran eşsesli gazetelerle dolu.
İktidar gibi düşünmeyenlere uygulanan baskı, Türk Ceza Kanunu ve dezenformasyon yasasıyla legalleşirilmiş. Mücadele etme şansınız yok.Basın İlan Kurumu sadece yandaş olma şartlarıyla işliyor.. Ödenekleri kesmeye bahane için satır satır gazeteler inceleniyor. Ve ajandasında insanların yaşam hakkını yok sayan terör ajandalı gazetecilik yapanları dışında tutarsak sadece iktidarın olumsuzluklarını kendilerine bir şekilde ulaştıranların dosyalarıyla halka yansıtan gazetecilerin gözünün üstünde kaşın var bahanesiyle tutuklandığı ülkemiz Türkiye,de basın ve ifade özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında en sonlarda, o yüzden 165’inci sırada yer alıyor. Böyle bir ortamda 10 Ocak’ı kutlamak dramatik ironidir.
Bir dönem meslektaşlarımız için belki bir bayram niteliğinde olan 10 Ocak’lar artık matem günü olarak kutlanmalı. Çünkü dördüncü güç basına yaşam hakkı yok artık. Geleneksel olarak basın adamlarına verilen yemeklere hediye paketlerine de son verilmeli. Gerek yok. Çünkü İş güvencesi yok, insanca maaş yok, yasal mesai yok, sendika diye bir şey zaten yok, özgürce haber yazabilmek yok, haberi özgürce yorumlayabilmek yok,düşüncene göre yanlış olanı yazmaya kalksaan hapistesin, kamunun malına çökenleri ifşa etsen koruyucun yok, tehdit var, bir meczup tarafından saldırıya uğraman sıradan bir olay, bunları geçelim otosansür ne olacak. İktidar yandaşı bir kurumu kişiyi eleştir bakalım her yerden ekmeğin gelir kaynağın kutlama mesajların reklam ilanların anında kesilir , muhataplar selamını almamak için kaldırım değiştirirler. Maalesef bugün gazeteciliği idealist anlamda yapanların haline bakın yaşam standartları en dip noktadadır. Ama siz siz olun bunları takip etmeye devam edin. Bunların dışında yalaka basına vaktinizi ziyan etmeyin hiçbirinin manşeti gündemi esas gerçeği yansıtamaz.
11-01-2024