Lozan Parkı ve Lozan Antlaşması

Ankara, güzel parkları olan bir şehrimiz…
Lozan Parkı, 2006 yılında, Lozan Antlaşması’nın 83. Kutlama yıldönümüne istinaden açılmış (Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Tapusu- Mülkiyetidir- diye bilinir. “Adalet Mülkün Temelidir!” sözündeki “Mülk”, Memleket tanımlamasını içerir.) ve Ankaralıların kullanımına sunulmuş. Hemen yanına 2017 yılında İsmet İnönü Parkı ve 2018 yılında Zafer Parkı açılmış. Her üç park da Belediye tarafından ağaçlandırılmış, çimlendirilmiş, yürüyüş parkurları, tenis kortları yapılmış, tertemiz, bakımlı parklar. İnsanların, ailece oturup, kahvaltısını yapabileceği, dinlenip kitap okuyabilecekleri, güneşten korunaklı, localar şeklinde banklar ve ağaçların gölgelerine yerleştirilmiş birçok sayıdaki, sıra şeklinde yapılmış, klasik banklarıyla, oldukça büyük arazileri kaplayan parklar. En karamsar insanın bile eleştirecek bir şeyler bulmakta zorlanabileceği parklar. Belediyenin bu hizmetleri sorunsuz bir şekilde yerine getirdiğini söylemek gerekir. Çankaya Belediyesi ki Ankara’nın en büyük Belediyesidir ve kronikleşmiş bir CHP’nin hâkimiyeti söz konusudur. Tıpkı, İzmir’in Karşıyaka Belediyesi gibi…
Bir-kaç gündür Ankara’dayım ve sabahın erken saatlerinde kalkıp yürüyüşe çıkmaktayım. Yıllardır, yaz kış, her mevsimde, ihmal etmediğimiz bir alışkanlığı, Bostanlı sahillerindeki sabah yürüyüşlerimizi Ankara parklarında da sürdürmekteyim.
Bu yürüyüşlerin, hem bedensel sağlığıma, hem de akıl sağlığımı koruma gayretime çok büyük katkı sunduğuna inanıyorum. Doğayı ve toplumsal-insan davranışlarını, bir taraftan temaşa ediyor, bir taraftan da okuduklarım, dinlediklerimden harmanlanmış düşünce yapımı, gözlemlerimle şekillendiriyorum.
Bugün İ. İnönü Parkında güvercinlerin, büyükçe yapılmış süs havuzlarından su içmelerini, fıskiyelerin etrafında uçmalarını, ağaçlara ve havuz korkuluklarına konmalarını izledim. Onların kanatlarını kullanarak, ister gökyüzüne hamle yapmalarını, ister su kenarına konarak, içecek ve yiyecek sağlamalarını hayran hayran seyrettim. Her birimizin arayıp da bulamadığı “özgürlük” bu olsa gerek diye düşünmekten kendimi de alamadım.
Doğanın hâkimi “insan” dır denir ya! Sırf beyinsel aktivitesi, diğer canlılara göre daha çok gelişme göstermiş olduğu için. Düşündüğümüz için, düşündüğümüzü dillendirebildiğimiz için. Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğumuz için. Bütünü oluşturup, toplumsal-emek sarf ederek, tarihsel süreç içinde medeniyetler kurduğumuz için.
Güvercinleri gözlemlerken, insanlarla kıyaslanamayacak kadar doğanın bir parçası olduklarını, özgür olduklarını; yeme, içme, istedikleri yeri gübreleme, çiftleşme, barınma, velhasıl, insanlara özgü hiçbir sorunları olmadıklarını bir kez daha tespit ettim. Sağlık sorunları, ilaç bulundu mu bulunmadı mı sorunları, diş tedavisi, amansız hastalıklara yakalanma gibi sorunları yok. Kitap, defter, okul taksitleri, ulaşım giderleri gibi sorunları yok. Her biri;” hakuna matata” pozisyonunda, güneşin ısıttığı topraklarda ve masmavi gökyüzünde, bir su kenarına uçuyor, bir ağaç dallarına konuyor…
İnsanların yaşadığı, çözmek zorunda olduğu, fakat büyük çoğunluğun çözemediği, ya da çözmekte zorlandığı birçok sorunları var. Güvercinler de, tıpkı insanlar gibi, bu yaşamdan bir kez nasipleniyorlar, dünyaya bir kez geliyorlar. Onların düşünce kapasiteleri, insanlar kadar gelişmediğinden, cennet- cehennem kavramlarından bi-haber, bir gökyüzüne yükseliyor, bir yeryüzüne iniyorlar. İnsanlarda ise, bu dünyada çeki çekenler, öteki dünyada ödüllendirilecek ve sonsuza kadar cennette kalacaklar diye bir inanç geliştirilmiş durumda.
Zafer parkını gezinirken, sömürgelikten kurtuluşumuzun 100. Yılını yaşadığımızı düşündüm ve bağımsızlığımızı kazanmanın coşkusu içimi kapladı. Her ne kadar, 22 yıllık iktidarın uygulamış olduğu “Sat, sat Ye!” ve de “Borçlanarak, günü kurtar!” politikaları, bağımsızlığımızı gölgelemiş olsa da, böyle bir günde, böyle bir parkta bunları düşünmemek gerekir. Zafer parkında, kazanılmış olan Zafer coşkusu ile her türlü sıkıntının er ya da geç atlatılacağı düşüncesinden kopmamak gerekir. “Ver coşkuyu, ver şovenist duyguyu!”
Lozan parkında gezinirken, ister istemez, milliyetçi duygularım şahlandı: Geçtiğimiz günlerde, Lozan Anlaşması’nın 100. Yıldönümü idi. Kutlayıp kutlamadığımızı anımsayamadım doğrusu. İktidardakilerin buna gerekli ehemmiyeti neden göstermedikleri zaten malum. “Musul, Kerkük petrol havzaları Misakı-milli hudutlarında kalmalıydı”, düşüncesi hâkim basmakta ve “ ‘İki sarhoş’ un yaptığı anlaşma bu kadar olur ancak!” diyerek değersizleşme yapılmakta ve “Lozan Anlaşması’nda açıklanmayan, gizli anlaşma maddeleri bulunmakta!” gibi komplo teorileri üretilerek kafalar karıştırılmaktadır.

Hangi kafalar? Analitik düşünceden nasibini alamamış kafalar! Yoksulluk sınırının çok altında, açlık sınırına paralel yaşamını idame ettiren kafalar…
Sedat Pamuk, 05.08. 2023, Ankara

46
A+
A-
REKLAM ALANI