Birkaç soru…
Yanıbaşımızda patlayan bombalarla bedenler ve ruhlar paramparça olurken, bizler bütünlüğümüzü nasıl koruyoruz? Bizle ilgisi olmayan, bize teğet geçen olanbitene dair ‘bir şeyler oluyor’ hissini hangi kavramla açıklamak gerekir?
‘Duyarsızlık’ , yaşananları tarif etmede çok hafif kalıyor. Bu durum, varoluşçu kuramcı Rollo May’in Güç ve Masumiyet adlı kitabında işaret ettiği, ne olursa olsun masum olduğumuza ilişkin önkabulle açıklanabilir mi? Yani, nasıl bir vahşete ya da adaletsizliğe tanık olursak olalım, yine de temiz ve iyi olduğumuz duygusu bizi terk etmiyor olabilir mi?
Şu bir gerçek. Angajman kuralları gereği yaşıyoruz. Angaje olduğumuz sınıf, zümre ya da kimliğin değerleri üzerinden düşünüp, tepkimizi veriyoruz. Aylardır ülkenin doğusu, güneydoğusu kuşatma altında. Birçok yıkım, ölüm oldu. Kürtlerden ve Türklerden… Devletten ve devlet düşmanlarından. Öyle görülüyor, çoğunlukla öyle algılanıyor. Zihinlerde,sosyal zeminde kutuplaşma doludizgin ilerliyor.Hendekler üzerinden gösterdiğimiz siyasi tavır,içimizde derin hendekler olduğu gerçeğini görmezden gelmemize bağlı gibi.
Şeriat getirme iddiasındaki IŞİD gerçeğine karşı sarılacağımız değer laisizm ya da ateizm mi olmalı? Problem, dinsel ya da ideolojik inanç sistemlerine körü körüne bağlanmaktan mı kaynaklanıyor? Kötülüğe yol açan tehlike, hiçbir şeyi dışarda bırakmayan tekçi bir zihinsel yapılanma eğilimi olabilir mi? Peki tüm bu soruların ve yanıtlarının evreninde, insan nerede duruyor?
Şu ana kadar ortaya koyduğu pratik ve değerler açısından ele aldığımızda, tüm dünyaya yayılan bir sistem olan kapitalizm, insanın sorunlarını çözmekten ve gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak görünüyor. Gerçek ihtiyaçlar derken, her insanın kendini anlamlı, bütün ve değerli görme ihtiyacından bahsediyoruz öncelikle. Kendini yaşaması, potansiyelini gerçekleştirmesi ihtiyacından. Derin kaygı, güvensizlik ve suçluluk duygularından uzak durabileceği bir sosyal ilişki içinde var olabilmesi dürtüsünden.
İnsan doğası konusunda değişik görüşler vardır. Psikoloji disiplini içinde, insan doğasının kötü-nötr-iyi olduğunu iddia ya da kabul eden kişiler, ekoller olagelmiştir. İnsan doğasının iyi olduğunun ön kabulü aşırı iyimser bir görüştür; buna karşın insanda iyi ve kötünün birlikte ve yarışma halinde olduğu daha gerçekçi bir varsayımdır. Yani her bireyde iyilik hali yanında kötülüğün de konuşlandığını kabullenmeliyiz. İyilik kadar kötülük de bulaşıcı ve kendini örgütleyen bir gerçekliktir. Sonra, iyilik tek başına hissedilen bir duygu,arı bir hal değil ki. İyilik empati,şevkat ,sevgi ve ilgi olmadan nasıl açımlanabilir?
İnsanlık tarihine bakıldığında, yaşamak için düşmana, günah keçilerine ihtiyaç duymayı anlayabiliyoruz. Somut düşmanlardan ziyade, düşman algısı fevkalade işe yaramış. Hayatımıza ve bireysel bütünlüğümüze kastetmediği sürece düşman bizi besler, diri tutar ve motive eder. Düşmanını sevmek, gerçekleşmeyecek yücelikte bir erdem gibi görünse de, düşmanın yani bir başka insanın varlığına bir olumlama, ölüm karşısında yaşamı güçlendiren bir hamle anlamındadır.
Yanılmazlık narsisizmiyle beslenen masumiyet öz aldatmasına tekrar tekrar düşmemek için…
Tamam, düşmanınızdan nefret ediniz ama biraz da olsa seviniz.
Çünkü, aslında o sizsiniz.
Aygün ÖZER- Ocaklar- Erdek 21- 01-2016