Onların masasında sohbet etmek, oyunlarını seyretmek beni mutlu eder. Yanlarına
oturunca oyuna kısa bir ara verip, hal hatır sordular.
“Çaylar kimdenmiş bakalım” dedim de, tavlaya devam ettiler.
Emre, 6-4 yenilmeyi gerçekten hak etmedi. Son elde attığı üç gele ile mars olunca
şansına küsen hareketler yaptı, dayanamadı:
-Zar vermezse, ben ne yapayım?
-Üzülmeee… Ustaya yenildin, umarım bir şeyler de öğrenmişsindir.
Başını salladı, Rüştü Bey’e imalı imalı baktı. Vedat’a seslendi:
-Bize üç çay…
Rüştü Bey, Emre’ye:
-Sen, bugün Çanakkale’ye gitmeyecek miydin?
-Pazartesiye erteledim.
-Haklısın, bu gün Çanakkale’yi ‘geçilir’ yapan köprünün temel atma töreni var.
-‘Geçilir’ sözünden gıcık almış gibi misiniz?
-Evet! Yapılacak köprünün sözleşmesine imzalar atılmıştı, Başbakan:
“Çanakkale geçilmez!” tarihte kaldı artık,
Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor.
Denizden geçiliyor, şimdi karadan da geçilmiş olacak demişti…
Ne yazık ki, şakaya gelmez bir konuda kendi anlayışı içerisinde ‘şaka’ yapıyordu.
Oysa tarihin sayfalarına yazılan o olağanüstü zaferi kazananlar:
‘Hasta Adam’ın mirasını ölmeden paylaşmak isteyenlere “DUR!” diyebilmişlerdir.
Onlar ki, anısı önünde saygı ile eğildiğimiz Anadolu’nun kahramanlarıdır.
Biliyorsunuzdur:
18 Mart 1915 Fransa – İngiltere Birleşik Donanmasının pes ettiği gündür.
Çanakkale, ‘denizden geçemedik, karadan geçeriz’ diyen işgalcilerin
9 Ocak 1916’da geri çekildikleri, ‘geçilmez’ dedikleri yerdir.
Bu muhteşem zaferin onurunu yaşayan Üsteğmen Turan Şekip Pınar da,
1960’da Yedek Subay Seyran Çebi’ye sigarasının üzerindeki asker figürünü
Kilitbahir sırtlarına taşlar dizdirerek çizdirmiş, beyaza boyatmış; yanına yine dizili
taşları beyaza boyatarak:
“DUR YOLCU!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir”(1) yazdırmıştır.
Rüştü Bey, duygulanmış neredeyse ağlatacak hale gelmişti.
Emre:
-Televizyonda seyrettim. Başbakan, temel atma töreninde: “Bu eser, Çanakkale geçilmez
diyen ecdadımız için” demiş. Demek ki, yanlışını düzeltiyormuş…
-Evet, bende seyrettim. Elbette memnuniyet verici…
Emre:
-Hani sizin pek sevdiğiniz köşe yazarı var ya, işte o yazmış:
1915 Çanakkale Köprüsünün geçiş bedeli 15 Avro+KDV olacakmış,
‘Yap-İşlet-Devret’ sistemi ve 45.000 araç geçişi garantisi ile yapılacakmış.
Yapımcılar, köprüyü 16 yıl işleteceklermiş, kırk beş binden daha az araç geçiş yaparsa
farkı devletten tahsil edecekler, daha fazla geçiş yaparsa ‘kaymaklı ekmek kadayıfı’
faslından parayı cebe indireceklermiş. O zaman da: Bu ihale sistemine ‘Yap-İşlet-Devret’
denmez, ‘NALINCI KESERİ’ demek gerekirmiş…
‘Devletin cebinden beş kuruş çıkmayacak’ sözü de havada kalıyormuş.
Ayrıca, temel atma töreninin ‘16 Nisan’ mitingine dönüşmesi de hiç şık olmamış…
‘Devletin parasıyla referandum kampanyası yapmak günahtır’ demiş.
-‘Milli İrade’ böyle şeyleri bir köşe yazarından daha iyi görür. Sesi çıkmaz ama aptal
değildir. Gerçekler, güneş gibidir balçıkla sıvanmaz.
-Sizce referandumdan ne çıkar?
-Katılım yüksek olursa, HAYIR tercihi fazla olur.
-Ben de, bu oy kullanmayanlara gıcık olurum. Seçmensen, herhangi bir geçerli mazeretin
yoksa, gidip oyunu vereceksin.
-Öyle ya… Dilerim, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en yüksek katılım olur.
-Arkadaşlardan biri feys’de bir şiirden bir bölüm paylaşmış, sana okuyayım ama sonra da
rövanş maçı yapalım. 6-4 içime oturdu valla…
-Tamam, kimin şiiri? Konusu?
-Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in ÇANAKKALE isimli şiirinden…
-Tam denk geldi yani…
-Başlıyorum…
Çanakkale
Bir garip savaştı Çanakkale savaşı. Kızıştıkça, kızgınlığı dindiren ara verildikçe ateşe, düşmanı kardeşe döndüren bir savaştı. Kıyasıya bir savaştı ama saygı üreten bir savaş. Yaklaştıkça birbirine karşılıklı siperler gönüller de yakınlaştı. Düştükçe vuruşanlar toprağa dostlar gibi kaynaştı.
Savaş bitti. Ölenler kaldı, sağlar gitti. Köylü köyüne döndü, evli evine. Kır çiçekleri geldiler akın akın, çekilen askerlerin yerine. Yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar kilim kilim yayıldılar toprağa. Siper siper toprağın savaş yaralarını örttüler.
Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine, kuşlar döndü, gökyüzüne kurşunların yerine. Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle, silah yerine saban tutan elleriyle geri aldı savaş alanlarını doğa. Can geldi toprağa, silindikçe kan izleri. Yeryüzünde cennet oldu öylece o cehennem savaş yeri.
Emre, şiiri tane tane okudu. Tavlayı açıp, “Rövanşa hazır mısınız?” dedi.
Ben, izin isteyip kalkarken onlar pulları dizmeye başlamışlardı bile…