Çöp çukurunda temiz kalanlar; sözüm size, selamım size! İçinizden biri olarak sizi gönülden kutluyorum. Sen, ekmeğini topraktan çıkaran çiftçi kardeşim! Sen devlete vergisini, maaşını cebine koymadan ödeyen memur kardeşim! Sen, ekmeğine alın terini katık eden işçi kardeşim! Malına haram katmayan, yok canından vergisini ödeyen, banka kuyruklarında üç kuruş kredi için sıra bekleyen esnaf kardeşim! Kelle koltukta, yolcu ve yük taşıyan, özel sektörde, patronundan haklı haksız söz işiten, hakkı yenen, haksızlığa uğrayan kardeşim! En ağır şartlarda işini yapan doktorum, sağlık çalışanım ! Gecesi gündüzüne karışan güvenlik görevlisi kardeşim! Kimsenin ayağını kaydırmayan, rüşvet vermeyen, rüşvet almayan, çalmayan çırpmayan kardeşlerim. Vatanını seven, şehidini sayan, Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti kimliğini gururla taşıyan, kimsenin inancına karışmayan, Anayasa’ mızın gereklerine uyan, hak , hukuk ,adalet kavramını benimsemiş , içselleştirmiş olan kardeşim. Baş tacım öğretmenim ,emeklim! Eşine, işine, ailesine değer veren etik kuralları bilen , uygulayan kardeşim! Sen, sen ve sen! Gördüğü, duyduğu çirkinlikler karşısında şaşıran, utanan, üzülen kardeşim! İnancınız, ne olursa olsun, hangi etnik kökten gelirseniz gelin! Teninizin rengi, boyunuz posunuz, mal varlığınız ne olursa olsun. Nerede yaşarsanız yaşayın…
GÜN SİZİN GÜNÜNÜZ! GÜN BİZİM GÜNÜMÜZ!
Başınızı huzur içinde yastığınıza koyun. Alın terinizin karşılığı olan her lokma; derdinize deva ,hastalığınıza şifa olsun! Bu toplumun gölgede kalan görünmeyen yüzüyüz biz. Sicilimiz temizdir. Kimseyle verip alamadığımız, alıp veremediğimiz yoktur. Hatamız günahımız varsa bile okyanusta damla kadardır. Bizi herkes sever! En çok da yaratıcı güç sever. Çünkü isyan etmeyiz. Kadir kıymet biliriz, yaratılanı YARADAN’ dan ötürü severiz. Bundan sonra yazacaklarım sizi üzmesin, utandırmasın!
Temizlenip arınmaya, paklanmaya ne kadar da muhtaç bir ortamda yaşıyoruz değil mi? Sözlük anlamını geçelim lütfen. Ruhen ve mental olarak arınmaktan söz ediyorum. Zaten, biz tertemiz olsak da; hava ,su, çevre, bilgi, düşünce kirliliği ayyuka ulaştı. Biz de sanırım her türlü kirliliğe bağışıklık kazandığımız için kirlenmiyoruz. Hatta artı direncimiz de var. Hatta hatta ; temiz hava bize iyi gelmiyor, temiz su isal yapıyor. Sokağa çıktığımızda yerleri temiz görsek, çöp kutularının çevresinde dağılmış çöp öbeklerini görmesek, nerede olduğumuzu şaşırıp evimizin yolunu bulamayacak hale geldik. Ahlak dibe vurmuş, kara para aklarken karalara boğulmuşuz. Biz kir tutmuyor, biz kirlenmiyoruz… Ülkemizin ruhuna sinen kokuşmuşluktan uzak kalmış olabiliriz ama buna alışmak zorunda mıyız, bunu izlemek zorunda mıyız? Yok mu bir çare.
ÇARE…ÇARE… ÇARE…
Biz bu pisliğin içinde tertemiz kalabilenleriz. Bulunduğumuz ortamı, pisliğe bulaşanlar mı temizleyecek? Onların kirli elleri nereye dokunsa kirletir. Bu iş yine bize düşüyor. Ülkemizi temizlemek yine bizim işimiz. Biz bu ülkenin kaderini değiştirebilecek bir çoğunluğuz. Kendimizi bu pisliğin dışında tutmak yetmiyor. Kolları sıvayalım, temizliğinden emin olmadığımız insanlarla ilişkilerimizi sonlandıralım. Özellikle oy ve yetki verdiğimiz insanları tekrar tekrar inceleyelim. İnsanların söylediklerine değil, yaptıkları işlere göre değerlendirelim. İnsanı insan yapan güler yüz, tatlı dil, vicdan , merhamet ve hoşgörüdür. Kısa zamanda zengin olanlara, gerekli ehliyet ve beceri olmadan üst makamlara gelenlere rağbet etmeyelim. Bizi kendinden saymayan, aşağılayan hor görenlerden uzak duralım. Bize hak etmediğimizi veren, hak ettiğimizi elimizden alan, halimizi sormayan kaderimizle oynayanlara yeni geçitler açmayalım. Bizim gururumuzu, onurumuzu yok sayanlara (Dur!) diyelim. Düşünen , anlayan , soran, sorgulayan insanlar olduğumuzu gösterelim. Temiz olduğumuz kadar temiz ortamlarda olmak istediğimizi kanıtlayalım. Güvendiğimiz inandığımız insanlarla el ele , omuz omuz olalım. Biz bu toprakların insanıyız, kimseden üstün olmadığımız gibi kimseden alçak değiliz. İnsanız! Bizim hoşgörü ve iyi niyetimizin aptallık olmadığını, insanca yaşamak istediğimizi dile getirelim. Hesabı verilmemiş ,vergisi ödenmemiş, kaynağı belirsiz milyar dolarlarla bize hava atanlar hayatımızdan uzaklaşsınlar. Biz; bizi seven, düşünen, hakkımızı koruyan, bize değer veren, her türlü pisliğe karşı olan, pisliğe bulaşmamış olanla iş birliği yapalım. Çocuğumuzun karnını doyurmak, okul ihtiyaçlarını kolayca karşılamak, kaliteli eğitim görmesini sağlamak suç değil, haktır. Emeğimizin ederini beklemek, sağlıklı yaşamak, sosyal ihtiyaçlarımızın karşılanmasını istemek haktır. Temiz olalım , temiz kalalım, yaşadığımız ortamlar, ilişkilerimiz, yöneticilerimiz, çalışanlarımız, sanatçılarımız da temiz olsun!
Bakın aklıma ne geldi! Duymuş olmanız çok mümkün. Sözüm meclisten dışarı. Bir çiftlikte yaşayan eşek yavrulamış, sıpasını severek emzirmiş büyütmüş. Sıpa biraz güçlenip yük taşımaya hazır hale gelince; eşek yavrusunun kulağına eğilmiş( Güzel yavrum, benim yaşantımı görüyorsun, neler çektiğimi biliyorsun. Yakında senin hayatın da benimki gibi olacak. Benden sana anne tavsiyesi; sırtına semer vurmaya kalktıklarında önüne geleni kap, ardına geleni tep! Sakın o semeri sırtına vurmalarına izin verme. En kötü ihtimalle, bütün gücünle kaç ,uzaklaş buralardan, kurtar kendini, özgür yaşa .) demiş. Annesini can kulağıyla dinleyen sıpa, gerçekten sırtına semer takılacağı zaman, önüne geleni kapmış, ardına geleni tepmiş. En sonunda sahibinin elinden kurtulup var gücüyle kaçmaya başlamış. Ama; çiftçi başta, çiftlik çalışanları arkada, yardıma gelen köylülerin de katılımıyla büyük bir kalabalık ellerinde sopalarla ,taşlarla takılmışlar sıpanın peşine. O dağ senin, bu bayır benim koşmuşlar da koşmuşlar. Yakaladıkları yerde hayvanı taşla sopayla dövüyorlarmış. Sıpa can havliyle bir kere, bir kere daha, defalarca kurtulmuş, defalarca yakalanmış. En sonunda bir taşa takılıp düşmüş ayağı kırılmış. İnsanlar onu sürükleye sürükleye çitliğe getirip anasının yanına bağlamışlar. Eşek sıpasının kanayan yerlerini yalayıp bir yandan da acı acı anırıyormuş. Çiftlikteki hayvanlardan kara koyun, eşeğin yanına gelmiş ( Sen kiim, nasihat etmek kim? Bak senin verdiğin akıl sıpanı ne hale getirdi! Taşı yükünü, yap işini ötesini düşünme. Eşeksin sen, eşek kal!) demiş. Aradan bir zaman geçmiş. Kara koyun yavrulamış. O da yavrusunu emzirip büyütmeye başlamış. Ama daha yavru sütten kesilmeden çiflik sahibi gelen misafirlerini ağırlamak için kara koyunun kuzusunu altından almış, vurmuş bıçağı boynuna kesmiş kuzucuğu. Kara koyun öyle bir melemiş öyle bir melemiş, sesini dağ taş duyuyor sanmış. Oysa bu sesi hiç duyan olmamış.
Lütfen yanlış anlaşılmasın .Orası, sadece çaresiz hayvanların sömürüldüğü bir çiflik. İnsanla insanlıkla yakından uzaktan alakası yok. Her çiftlikte bu rutin yıllardır yaşanıyor. İnsan çaresiz değildir. İnsan düşünebilen, alternatif üretebilen, gelişebilen, plan yapan, planını hayata geçirebilen, soran ,sorgulayan, öğrenen, öğreten, yaşadıklarından ders çıkartabilen varlıktır.
12-12-2023/ ULVİYE KARA AKCOŞ