Ülkelerin Duygularla Ya Da Akılla Yönetilmesinin..

Ülkelerin yönetilmesinde yönetenlerin duygu ve amaçları ile zeka düzeyleri ve akıl sağlıkları tarih boyunca çok belirleyici olmuştur. Öyle ki, insanların toplumsal yaşamları daha çekirdek ve büyük ailelerin ortaya çıkışıyla yönetim sorunları doğmuş ve aile bireyleri arasında yöneten – yönetilen ilişkileri genellikle güçlünün gücünden doğan otoritsiyle şekillenmiştir.

Bu sosyal olgu, yaşanan coğrafi ortamların sunduğu olanaklardan doğan imkan ve ihtiyaçlarla nüfusun artışına göre insanları aile bireylerinden oluşan küçük topluluklar halinde yaşamak ya da akrabaların bir arada, birlik ve dayanışma içinde yaşamalarıyla oluşan kabile gibi daha büyük toplulukların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu çok uzun dönemde insanlar yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla zorunlu olarak kısa mesafeli göçebeliklerle sürdürmüşler, ancak günümüzden on iki bin yıl kadar önce tarım ve hayvancılığın başlamasıyla yeni bir yaşam biçimine geçmişlerdir. Elbet bu yerleşik yaşam üç beş günde ya da üçbeş yılda gerçekleşen bir gelişme değildir. Yerleşik yaşam elbet dünyanın her yerinde aynı zamanda da başlamamıştır. Öyle ki günümüzde bile kimi yerlerde göçebe yaşam hala sürüp gitmektedir.

Yerleşik yaşam, önce su boylarında birkaç kulübede yaşayan küçük topluluklarla başlamış, nüfüs zamanla artan kulübelerin sayısının artmasını getirmiş, artan bu kulübeler ilk yerleşim alanlarını yavaş yavaş köylere, çevrede yeterince su ve tarıma elverişli toprak ve hayvancılık için otlak varsa köyler kasabalara dönüşmüştür. Tarım ve hayvancılık için kullanılan suyun, tarıma elverişli toprak ve hayvanlar için gerekli otlakların zamanla yetmez olmasına neden olmuş, bu da toplumun yaşamını sürdürebilmesi için yeni yerleşim alanlarının bulunmasını, yeni köy ve kasabaların kurulmasını ya da ele geçirilmesini gerektirmiştir. Topluluklar için eldeki yaşam olanaklarının korunması ya da başka toplulukların elindeki yaşam alanlarının ve olanaklarının ele geçirilmesi gerekliliği savunma ve saldırı güç ve olanaklarına sahip olma zorunluluğunu dayatmıştır.

Kısacası, yavaş ama sürekli artan nüfus, toplulukları barınmak için yeni konutlar, köyler, kasabalar inşa etmek, beslenmek için eldeki suyu ve tarım – hayvancılık ürünlerini çoğaltmak, eldekileri başka ihtiyaç sabibi topluluklardan koruyabilmek ve gerekirse o toplulukların elindeki yerleşim yerlerine ve tüm varlıklarına el koyabilmek için savunma ve saldırı gücünü yaratmak ve geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bu zorunluluklar, göçebelikten yeleşik yaşama geçerek toplumlaşmaya başlayan insanları eski topluluk yönetim biçimlerinin yetmediği yeni yönetim örgütlenmelerini arayıp bulmak zorunda bırakmıştır.

Böylece sürüp giden toplumsal evrim zamanla şehir devletlerinin, krallıkların, imparatorlukların, ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla günümüzdeki görünümüne ulaşmıştar.

Günümüzdeki toplumların ulusal, dinsel, laik, kapitalist ya da sosyalist zeminler inşa ederek varlıklarını sürdürme uğraşında bulunduklarını, bunun için de bir yandan halklarını bu zeminlere uydurmaya çalışırken bir yandan da kendileri gibi düşünen, inanan devletlerle dayanışmaya girmek için elverişli iç ve dış politikalar üretme savaşımına girmişlerdir. Bu uğraşlar çoğu kez yalnızca yöneticilerin ve destekçilerinin çıkarları ya da inançları, kinleri, psikolojik saplantıları, megalomanileri, öc alma tutkuları, kaprisleri gibi olumsuz itkilerle şekillenmiş ya da daha az görüldüğü gibi siyaseti, sanayii, ekonomiyi, iç ve dış güvenliği, eğitimi ilgilendiren alanlarda yöneticilerin çıkarları, duyguları, ruhsal bozuklukları, kinleri ve inatları gibi marazi etkenler değil, yalnızca ulusal ve evrensel çıkarları gözeten AKILLARIN ürettiği politikalar toplumları barışa, huzura ve kalkınmaya taşımıştır.

Dünya tarihi göstermektedir ki devlet gücünü kendi saltanatları için kullanan, marazi duygularını tatmine çalışan, kendilerini her şeyin, herkesin üstünde, herkesten güçlü ve bilgili sanan yöneticilerin sonu hem kendileri hem de şürekası için hüsran olmuştur. En kısa ömürlü saltanatlar böyle yöneticilerin iktidarları dönemide ve onlarca yönetilen devletlerde görülmüştür. Ülkelerini, ortak akılla ve halklarının, insanlığın çıkarları doğrultusunda, bilimin ışığında, aydınlığında yöneten yöneticiler ise uluslarının ve insanlığın onuru ve gururu, baş tacları olmuşlardır.

30-01-2022/ BANDIRMA GERÇEK

Yayınlama: 30.01.2022
2
A+
A-
REKLAM ALANI