Vatan Aşkı,Atatürk Sevgisi ve Muhafazakarlık

Değerli okurlar, bugün 5 ve 6 Mayıs günleri tüm ülkemizde ama daha çok Edirne KAKAVA’da hazırlanan Festival yada karnaval niteliğinde düzenlenen Hıdırellez şenliklerini, hurafelerini paylaşmaktı niyetim, ancak nasıl bir üslup, nasıl bir dil kullanacaktım doğrusu bilemedim.

Örnek almaya çalıştığım siyasilerimiz bugünlerde öyle nahif!, öyle zarif! ve öyle saygılı! Diller kullanmaya başladılar ki; bu dillerin ilmine ulaşmak büyük gayret ve beceri ister o da bizde yok.

O nedenle, bende derin izler bırakan bir öğretmenimizin mektubunu paylaşmayı uygun buldum.

(Bu mektup ATATÜRK yönetiminden sonra, ülkede siyasetin bozulmaya, kokuşmaya başladığını torpil ve adam kayırma çirkinliğini göstermesi bakımından ilginç olduğu kadar,ülkemizdeki ADD’ lere de mesaj niteliğindedir)

Ulusal basınımızdan bir gazetenin köşe yazarına gelen bu mektuptan kısa bir alıntı;

“ Ankara’da bir lisede Almanca Öğretmeniydim, 1980 yılında Almanya’ya davet edildim, bazı üniversitelerde dersler verdim, 12 yıl sonra, 1992 de VATAN özlemiyle Türkiye’ye döndüm, bazı üniversitelere başvurdum. Sınavları kazandım ama torpilleri aşamadım. 1993 yılında tekrar Almanya’ya döndüm.

Almanlar bana memnuniyetle çok iyi görev verdi ve ben orada çalışırken, ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİ kurdum, bu derneğe çok sayıda Almanlar da üye oldu, sık sık Alman basınında yer aldık, Almanlar, ATATÜRK konulu konferanslarımıza akın akın geldiler ve bizi ayakta alkışlayarak. Biz bunları bilmiyorduk. Sizler gibi birkaç bin kişi olsa, TÜRKİYE dünyanın en ileri ülkelerinden olurdu diyorlardı.

37 yıl böyle geçti, sevildik rahat yaşadık, “Emekli” olduk, Fakat Almanya hiçbir zaman Vatanımızın yerini tutmadı, TÜRKİYE’siz geçen yıllar hep içimde sızı oldu. Diyor, “VATAN” Hasretinin acısını yıllarca yüreğinde hisseden Şeref ÖZARSLAN adındaki bir Almanca Öğretmenimiz ve İşte VATAN aşkı ve hasreti.

İçinde yaşarken kıymetini bilemediğimiz bu Aziz ve Cennet VATAN, 99 yıl önce ATATÜRK’ün, Silah arkadaşlarının ve Türk milletinin Gücü, Azmi ve Mücadelesiyle çok olumsuz koşullara rağmen, Dünyaya örnek bir ZAFERLE yoktan var edilmiş ve kazanılmıştır.

Bu “ZAFER”den sonra Ülkemiz, “ATATÜRK’ÜN Muasır medeniyetler seviyesi” dediği, yere odaklanmış, Yani Dünyanın gelişmiş Ülkeleri arasında hızla yerini almaya çalışırken, bir takım ŞER odakları da boş durmamış, Uzun yıllar öncesinden günümüze dek Savaş meydanlarında alt edilemeyen bu “Gücün kalesini içeriden fitne, nifak ve ayrıştırma gibi çeşitli entrika ve yalanlarla kuşatıp yıkmaya çalışmışlar bir yandan da ATATÜRK’ü din düşmanı gibi gösterme yalanı ve gayreti içinde olmuşlardır.

1923 de çok zor koşullarda kurulan ve Ülkemizin üzerine göz alıcı pırıltılarıyla bir güneş gibi doğan CUMHURİYETİMİZ henüz 10 yaşına geldiğinde 1933 de yazılan onuncu yıl marşını söylemeye başlamıştı yurdum insanı, (ÇIKTIK AÇIK ALINLA ON YILDA HER SAVAŞTAN) İnşallah, ömür yeterse gelecek günlerde bu marşı dilimin döndüğü kadarıyla paylaşmak isterim.! (çünkü benim gibi yaşlılar o günleri unutmuş gibi görünüyorlar da)

Günümüzde zaman zaman ATATÜRK heykellerine ve Adına yapılan saygısızlıklara ve saldırılara tanık oluyoruz Ancak bu menfur saldırıları yapanlar bilmelidirler ki, bu süfli ve çirkin davranışları, TÜRK Milletinin gönlündeki ATATÜRK sevgisini daha da arttırmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde, de bir TV programında bir safsata ortaya atıldı. “HEM ATATÜRKÇÜ, HEM İLERİCİ, HEM DE MUHAFAZAKAR OLUNUR MU? diye.

Neden olunmasın? Önce Atatürk’ün, “bazılarının göstermek istediği gibi” asla bir din düşmanı olmadığına inanarak, Müspet ilim ve bilimle ilerlemeyi, Tüm canlıların haklarına saygılı, Hür ve uygar bir toplum olma yolunda gayret gösteren bir birey olmayı ilke edinen, ve bu güzel ülkede, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nde yaşayan insanlar, istedikleri kadar Atatürkçü, ilerici ve muhafazakar olabilirler, buna hiçbir şey mani değildir.

Dinimiz, ilericiliğe ve ilerlemeye asla mani olmadığı gibi hep insanları “İlim Müslümanın yitiğidir,onu nerede bulursa alsın” (uzağı belirtmek için) “İlim Çin’de olsa gidip alın” diyerek teşvik etmiştir.

Her ülkenin bir takım değerleri olduğu gibi, yüzde doksan sekizi Müslüman olan TÜRKİYE’mizin de malum kendine özgü değerleri vardır, bunların başında “dinciler değil” DİN gelir. Manevi değerler gelir, Atatürk’ün devrimleri, Cumhuriyetimiz ve kazanımları gelir. “Vatanın Birliği ve Bütünlüğü” gelir. Bu temel değerlerin aslına sadık kalınarak olduğu gibi muhafazası ve korunması değil midir muhafazakarlık?

Mümtaz ve mübarek dinimizi, paralı geçim aracı yada siyaset malzemesi yapmadan, Kuran’ın önerdiği biçimde muhafaza eden..”Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkesin hem Atatürkçü, hem ilerici ve hem de Muhafazakar olmaması için hiç bir neden yoktur diye düşünüyorum. Kısacası Muhafazakarlığı sadece Maneviyatçılık olarak görüp tek bir kalıp içine hapsetmeden kapsamlı bir biçimde ele almak gerekmez mi?.

Muhafazakarsanız Maneviyatçısınız,! Atatürkçü iseniz Muhafazakar olamazsınız! Ne münasebet.?

Muhafazakarlığı dincilik, gericilik ve irtica olarak, Atatürkçülüğü de dinden uzak, din düşmanı olarak görme ve gösterme tuzağına düşmediğimiz zaman, ötekileşmeler, ayrışmalar son bulur ve pekala da ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, İLERİCİ ve MUHAFAZAKAR olunur ve bal gibi de olur.

Sen ben nifakını topluma yaymadan, Din’i duyguları süfli emeller uğruna sömürmeden, Atatürkçülüğü, Milliyetçiliği ve Mukaddesatçılığı özünden ayırarak siyasi araç olarak kullanmadan, Dos doğru ve olduğu gibi koruyup muhafaza etmek, olumlu yönde geliştirmektir Muhafazakarlık, diye düşünüyorum, Yanılıyor muyum?. Esen kalın…

06-05-2022/FİKRET ÇAĞIN

47
A+
A-
REKLAM ALANI