Öz Erivan Öğretmen Semineryası öğretmenlerinden V. Devitskiy 1894 yılı Haziran ayı ortalarından Eylül ayı ortalarına kadar geçen yaklaşık üç aylık sürede Erivan’ın çevresindeki bölgeleri gezmiş, gezdiği yerlerin coğrafi, etnik ve sosyal durumu hakkındaki izlenim ve değerlendirmelerini ” Erivan Vilayeti ve Kars Bölgesi Tatil Seyahati ” başlığıyla kaleme almıştır. Devitskiy’in bu gezi yazısı Kafkas Eğitim Müdürlüğü tarafından Tiflis’te yayınlanan ” Kafkas Arazileri ve Halklarının Tasvirine Dair Materyaller Toplusu ” isimli süreli yayının 1896 yılında yayınlanan 21. sayısında yayınlanmıştır. Seyahatinin ilk bölümünü Erivan’dan başlatarak Iğdır’ın Aralık ilçesi üzerinden Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının bulunduğu Rusya-İran sınır bölgesine gerçekleştiren Devitskiy daha sonra Erivan’da verdiği birkaç küçük dinlenme molalarıyla Iğdır, Kağızman, Sarıkamış, Kars, Gümrü, Nahçivan, Culfa, Ordubad ve Gökçe Göl kıyılarına kadar olan yerleri gezmiştir. Bu makalede Devitskiy’in söz konusu gezi notlarında Iğdır ve yakın çevresi ile ilgili izlenim ve değerlendirmelerinden yola çıkarak 19. yüzyılın sonlarına doğru Iğdır ve çevresinin coğrafi, tarihi, etnik ve sosyal özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Devitskiy, seyahatinin Iğdır bölümünde daha çok Rusya-İran sınır bölgesini de oluşturan Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının bulunduğu bölgeler ile Iğdır’ın Osmanlı sınırına yakın dağlık bölgelerini gezmiştir. Devitskiy, yaz mevsimi olduğu için bu bölgelerde yaygın olarak çadır hayatı yaşayan ve yaylacılık faaliyetlerini sürdüren göçebe Kürt aşiretleriyle karşılaştığı için gezi notlarında daha çok Kürtlerin ve Yezidilerin çadır hayatları, yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgiler vermiştir. 1890’lı yıllarda Iğdır ve çevresinde Azerbaycan Türkleri, Ermeniler, Kürtler ve Yezidi Kürtler yaşamaktadır. Bölgenin sınırda yer alması nedeniyle kaçakçılık faaliyetleri, sınır aşırı yağma ve hırsızlık olayları, aşiretler arasında kan davasına varan kavgaların olduğu anlaşılmaktadır.
GİRİŞ
Kafkasya Coğrafyasının ve Kavimlerinin Tasvirine Dair Materyaller Toplusu [SborniK Materiyalov dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza (SMOMPK)] merkezi Tiflis’te bulunan Kafkasya Eğitim Müdürlüğü tarafından 1881- 1915 yılları arasında yılda bir veya ikisayı halinde yayınlanmış bir dergidir. Anılan tarihler arasında toplam 44 sayı olarakyayınlanan derginin Sovyet döneminde Mahaçkale’de 1926 yılında 45., 1929 yılında ise 46.sayıları yayınlandıktan sonra yayın hayatı sona ermiştir.Derginin ana materyalini Erivan нğretmen Semineryasını bitirdikten sonra Kafkasya’nındeğişik bölgelerinde görev yapmaya başlayan öğretmenlerin yazdıkları makaleleroluşturmaktadır. Kafkasya Eğitim Dairesi Müdürlüğü Kafkasya’da görev yapan öğretmenleredergide yayınlanmak üzere görev bölgeleriyle ilgili çeşitli alanlarda araştırmalar vederlemeler yapmaları tavsiyesinde bulunmuştur. нğretmenlere rehberlik etmek ve yazılacakmakalelerde şekil birliği sağlamak üzere hazırlanan on iki maddeden ibaret bir programKafkasya’daki okullara gönderilmiş, ayrıca derginin 1881 yılında yayınlanan ilk sayısında dayayınlanmıştır. нğretmenlerin Kafkasya bölgesinin çeşitli yörelerini ve halklarını tarihi,coğrafyası, arkeolojisi, etnografyası, kültürü, edebiyatı, gelenek ve görenekleri gibi farklıyönleriyle ele alarak hazırladıkları makaleler bu dergide yayınlanmıştır. Bu makalelerdekaleme alanların deneyimsizlikleri, bilgi eksiklikleri ya da bilinçli çarpıtmalarının olabileceğiihtimalini hatırda bulundurarak eleştirel bir gözle yaklaşılması gerektiği gerçeği bir yana bırakılacak olursa, yazıldıkları dönemde Kafkasya’nın belirli bir bölgesini ya da kavminifarklı özellikleriyle ele alıp kayda geçirdikleri için büyük öneme sahiptirler.Erivan нğretmen Semineryası öğretmenlerinden V. Devitskiy Kafkasya Eğitim İdaresinin yukarıda bahsedilen tavsiyesi doğrultusunda 1894 yılı yaz aylarında Erivan’ın güney, doğu ve batısında kalan bölgelere bir seyahat gerçekleştirmiş ve gezdiği yerlerle ilgili gözlem vedeğerlendirmelerini “Erivan Vilayeti ve Kars Bölgesi Tatil Seyahati” başlığıyla kalemealmıştır. Devitskiy’in bu gezi notları SMOMPK’un 1896 yılında yayınlanan 21. sayısındayayınlanmıştır (Devitskiy, 1896) .
Devitskiy söz konusu gezi için 1894 yılının yaz tatilini seçmiştir.
“1894 yılı yaz tatili geldi.Görev yaptığım yerleri çoktandır öğrenmeye niyetim vardı. O yüzden bu isteğimi
Seminerya : Öğretmen okulu, papaz okulu, ruhban okulu anlamlarında 18. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar Rusya’da özellikle ilköğretim okulları için öğretmen yetiştiren enstitü anlamında kullanılmıştır.Erivan нğretmen Semineryası 3 Kasım 1883 yılında açılmış ve 1918 yılına kadar faaliyetini sürdürmüştür.Kafkasya’da bulunan okulların öğretmen ihtiyaçlarını karşılamak üzere açılan bu okulda sadece erkek öğrencileröğrenin görmekteydi. Bu okulda ilahiyat, Rus dili, muhasebe, geometri, tarih, coğrafya ve biyoloji derslerinin yanı sıra Azerbaycan Türkçesi dersleri de verilmekteydi. İsteğe bağlı olarak marangozluk, ciltçilik, çiftçilik veipekçilik gibi mesleğe yönelik derslerin de verildiği okulda eğitim süresi dört yıldı. нğrencilerin pedagojikdeneyimlerini geliştirmek amacıyla Ordubad’da bulunan okul staj okulu olarak belirlenmişti. Bkz: NazimMustafa, İrevan Şehri: Türk İslam Varlığı Nasıl Yok Edildi?,gerçekleştirmek için yaz tatilini seçtim. Bir yoldaş bulma çabalarım başarısızlıkla sonuçlandı. Dolayısıyla tek başıma ya da yolda karşıma çıkacak biriyle seyahate ilk önce Erivan’a en yakın olan Ararat civarındaki yerleri seçtim.”
(Devitskiy, 1896: 79).
Devitskiy’in gezinotlarında seyahatine tam olarak ne zaman başladığı ve ne zaman tamamladığına dair net biraçıklama bulunmasa da metin içindeki bazı ifadelerden bu seyahatin 1894 yılının Haziran ayı
ortalarında başlayıp, Eylül ayı ortalarında tamamlandığını anlayabilmekteyiz.
Devitskiy bu seyahatini Erivan’da kısa dinlenme molaları vermek suretiyle Ağrı Dağı bölgesi, Iğdır -Kağızman -Kars-Sarıkamış-Gümrü-Erivan, Nahçivan-Ordubad ve Gökçe Göl kıyılarına olmak
üzere dört bölüm halinde gerçekleştirmiştir.Açıkça ifade etmese de metinden V. Devitskiy’in Rus olduğu anlaşılmaktadır.
“İkinciistasyondan (itibaren) farklı manzaralar başladı… ağaçlar birbirine karışmış ve sadecebirbirinden neredeyse yarım kilometre mesafede olan direklerdeki tabelalardan yeni bir köye girildiği anlaşılıyordu. Bir Rus için ne kadar garip isimler: Agamzal, Haratli, Buganlu, Kuylatar, Tohanşalu, Gedaklü, Komarlu… Bu köylerde bir birinin yanında Ermeniler,Tatarlar, Aysorlar yaşıyorlar…”
(Devitskiy, 1896: 80).
Gezi notlarının tamamında bir Rus üst bakışının mevcut olduğu da görülmektedir. Devitskiy Ruslar dışında neredeyse rastladığıher etnik grup için bir şekilde iğneleyici hatta hakaret sayılabilecek ifadeler kullanmaktadır.
Ruslara ise yaklaşım daima olumludur. нrneğin seyahatinin bir bölümünde kendisine eşlikeden bir Rus askeriyle ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
“Canım sıkıldığı için Kazaklakonuşmaya başladım. Kuban Kazağı, diğer Rus köylüleri gibi, saf ve temiz -kalpli;diğerlerinden farkı onun Zaporoj atalarından almış olduğu savaşçılığıdır.”
(Devitskiy, 1896:83).
Ancak onun Rus olmayanlara karşı yaklaşımında etnik ve dini bir ayrım görülmez.Ermeni, Yunanlı, Azerbaycan Türkü ya da başkaları yeri ve zamanı geldiğinde Devitskiy’ineleştirilerinden nasibini almaktadır. Bu eleştiriler yaşam tarzı, örf adet, imkсnsızlıklar ya da başka konularla ilgili olabilmektedir.
“Onun gibi görünen bir çizgi üzerinde 150 evi kadar olan Novo-Selim diye bir köy daha gördüm. Tüm Rus köylerinin yerli halklarınkinden gözle görülür bir farkı var…Yunanistanlı, Ermenyalı, Tatar, Türkler vb. gibi milletlerin evleri ise çamurla veya kireçle birleştirilen taşlardan oluşuyor, çatıları dümdüz ve birbirlerine bitişik ya da düzensiz birşekilde bulunuyor. Yakından ise bir çöplüğe benziyor ve içerisi insan hanesinden çok birhayvan yuvasını andırıyor.” (Devitskiy, 1896: 133
-134).
Benzer şekilde Sarıkamış yakınlarında Türkiye’den göç eden Rumların yaşadığı bir köydeyaşayanlarla ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
“Kısacası, buradaki Yunanlar çoktembel, kaba ve pis… Onların görünüşleri de daha iyi değil… Kadınlar yüzlerinikapatmıyorlar ve böylece erkekler kadar çirkin oldukları ortaya çıkıyor. Yüzleri genelde asıkve sert bir şekilde etraflarına bakıyorlar…”
(Devitskiy, 1896: 137).
Devitskiy, gezi notlarında gezdiği yerlerin yeryüzü şekilleri, iklimi, bitki örtüsü, canlı türleri,gibi coğrafi özelliklerinin yanı sıra etnik ve dini yapıları, kültürel durumları, gündelikyaşamları, doğal ve tarihi varlıkları hakkında bilgiler vermektedir. Metnin incelenmesinde ilk
Devitskiy seyahatinin ilk bölümünü oluşturan Ağrı Dağı civarındayken Küçük Ağrı Dağıyla ilgili şudeğerlendirmeyi yapmaktadır: ”Bu bölgede Küçük Ararat tırmanmak için elverişlidir… Haziran ayı ortasında[olmamıza rağmen] … tepesi neredeyse karlarla kaplıydı.” (s. 87) Seyahatin son bölümü olan Gökçe Gölkıyılarına yaptığı seyahatte ise şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Erivan’daki buğdaylar birkaç ay öncetoplanmıştı. Gökçe’nin yanındakiler yeni biçilmeye başlanmış ve yanındaki dağlarda Eylülün dördü olmasına vekar yağmasına rağmen hala olgunlaşmamış. ( s. 174)
göze çarpan şey Devitskiy’in özellikle coğrafi konularla ilgili verdiği bilgilerin fazlalığı vekaya, toprak, yeryüzü şekilleri gibi konularda kullandığı teknik terimlerdir. Bu durum
Devitskiy’in Coğrafya öğretmeni olma ihtimalini güçlendirmektedir. Devitskiy seyahatinigenellikle askeri mevkiler arasında subaylarla ya da güvenliğini sağlamak üzeregörevlendirilen askerlerin refakatinde gerçekleştirmiş; geceleri askeri karakollar yadamevkilerde konaklamış, nadiren de diğer devlet görevlilerinin evlerinde misafir olmuştur.Gezi notlarında bu resmi görevlilerin isimlerinin sadece baş harflerini zikretmektedir.
“Igdır’da Ç diye bir yüzbaşıyla tanıştım. Sınıra gitmek istediğimi öğrenince bana onunla gitmeyi teklif etti… Bu fırsatı kaçıramazdım. Kendime bir at alınca yüzbaşıyla yola çıktık.”
(Devitskiy, 1896: 99).
Devitskiy, gezi notlarında muhtemelen çok geniş bir bölgede seyahat etmesinin ve gezdiğiyerler hakkında yeterli ön bilgilere sahip olmamasının ve elbette amatör olmasının etkisiylegezdiği yerlerle ilgili kapsayıcı ve sistemli bilgiler vermemektedir. Gezdiği bölgelerin belirliyerlerini görmeye gitmekte; gördüğü o yerle ilgili ya da yolu üzerine çıkığı için gördüğü bir
yerin belli özelliklerini bölgenin geneliyle bağlantı kurmaksızın bağımsız olarak ele almaktave değerlendirmektedir. Bu durum gezi notlarında verilen bilgilerle bölgenin o dönem içinde bulunduğu duruma ilişkin genel yargılara ulaşabilmeyi güçleştirmektedir.Bu çalışmanın amacı yukarıda tanıtılmaya çalışılan Devitskiy’in gezi notlarından hareketleIğdır ve yakın çevresinin Rus Çarlığı idaresi altında bulunduğu 1894 yılındaki etnik, dini vesosyal durumunu ortaya koymaktır. Çalışmada Devitskiy’in seyahatinin Iğdır – Aralık veTuzluca bölgelerini kapsayan bölümü ele alınmıştır. Bahsedilen yerler aynı zamanda bugünküIğdır vilayeti sınırları içerisinde olup, söz konusu dönemde Rusya ile Osmanlı Devletiarasındaki sınırı aşağı yukarı bugünkü Iğdır -Ağrı vilayetleri arasındaki sınır hattıoluşturmaktaydı.
1.
Iğdır, büyük bölümü kuzeyde bugünkü Ermenistan sınırları içerisinde kalan ve KuzeydeAlagöz Dağı (4094 m) ve Kuzeydoğuda Büyük Akdağ’a (3570 m) kadar uzanan alanıkapsayan Sürmeli çukuru olarak adlandırılan ova üzerinde yer almaktadır. Sürmeli çukurugüneyden de bu gün Ağrı ili ve İran ile arasındaki sınırı da belirleyen Durak Dağı (2811 m),Zor Dağı (3196 m), Pamuk Dağı (2639 m) Büyük Ağrı Dağı (5137 m) ve Küçük Ağrı Dağı(3896 m) ile çevrilidir. Dağların oluşturduğu bu hat yüzyıllar boyunca önce Osmanlı –İran,daha sonra da Osmanlı Rus sınırını da oluşturmuştur.
Iğdır ve çevresi Osmanoğulları’nın Anadolu’da ilk konakladıkları bölgedir. Ertuğrul Bey idare sindeki 400 çadırlık konar göçer Kayı aşireti yıllarca Pasinler’de yaylayıp, Sürmeliçukurunda kışladıktan sonra 1239 yılında bu bölgenin Moğolların eline geçmesi üzerine buraları terk ederek Erzurum ve Sivas illerine göçmüşlerdir (Kırzıoğlu, yılında Safevilerin idaresine geçen Iğdır ve Nahçivan bölgeleri 1554 yazında bizzat OsmanlıPadişahı Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tarafından idare edilen Nahçivan Seferisırasında Osmanlı kuvvetleri tarafından tahrip edilmiş ancak alınamamıştır. Iğdır ve çevresi(Sürmeli Çukuru) ilk kez 1583 yılında Osmanlı yönetimine alınarak Aralık sancağı adıylaRevan eyaletine bağlanmıştır (Kırzıoğlu, 1976: 317). 1603’te Tebriz’in Safeviler tarafından geri alınması üzerine bu bölgeler de Revan valisi tarafından tahliye edilince Safevilerin elinegeçmiştir. IV. Murat (1623-1640) devrindeki Osmanlı-İran savaşlarına da sahne olan bölge1724 yılında tekrar Osmanlı hсkimiyetine geçerek Revan vilayetine bağlanmışsa da İstanbulAntlaşmasıyla (1736) Revan eyaleti İran’a bırakılınca bu eyalete dсhil Iğdır da Osmanlısınırları dışında kalmıştır (Tuncel, 1999: 79). 1827-1828 İran-Rus savaşları sırasındaKafkasya Rus Orduları Başkumandanı General Paskieviç Nahçivan, Serdarabad, ve Revanıele geçirmiştir. Bu savaş sonunda imzalanan Türkmençayı Muahedesiyle (22 Şubat 1828)Aras Nehrinin kuzeyindeki araziler (Nahçivan, Sürmeli, Revan) Rusya’ya terkedilmiştir(Kırzıoğlu, 1953: 81). Bundan hemen sonra Nahçivan ve Revan hanlıkları ilga edilerekOrdubad’ın da eklenmesiyle bir Ermeni vilayeti oluşturulmuş ve bölge 1840 yılına kadar buadla anılmıştır. Çarlık idaresinin Kafkasya’yı yeniden yapılandırma sürecinde 1844’teoluşturulan Kafkasya Genel Valiliğine Nahçivan ve Ordubad kazalarıyla birlikte 1850’deErivan vilayeti de dсhil edildi (Aydın, 2008: 28). 1868 yılında yapılan yeni idari taksimatla bölge Erivan, Gümrü, Nahçivan, Yeni Bayazıt, Sürmeli, Daralegez ve Eçmiyazdin’den ibaretyedi kazaya ayrılmıştır (Bala, 1993: 314).Devitskiy’in seyahatini gerçekleştirdiği yıl olan 1894’teOsmanlı Devleti ile Rusya arasındakisınır da yukarıda bahsedilen hat üzerinden geçmekte olup bu yıllarda Iğdır ErivanGuberniyasına bağlı Sürmeli kazasının bir köyü durumundadır. Gezi notlarında sınırın bahsedilen yerden geçtiğini teyit eden bilgiler de mevcuttur.
“Abbas Göl mevkisinin yaklaşık5 kilometre uzağında Türk topraklarında 7389 fitlik yükseklikte Balık Göl bulunuyor.Yakınlarda bulunan 10 km’lik uzunluğa ve 3-5 km genişliğe sahip bu gölü görmek istediğimiçin sabahın köründe iki Kazakla birlikte oraya doğru yola çıktım… (Devitskiy, 1896: 104).
Devitskiy daha sonra doğuya doğru ilerleyerek “Çingilsky dağ geçidine” [Iğdır
Doğubayazıtarasında bulunan Çilli Geçidi] ulaşmış ve oradan OsmanlıRus sınırına giderek sınıryakınlarındaki Türk topraklarını ve Bayazıt’ı seyretmiş, yukarıdan Osmanlı ve Rustaraflarının görünümünü kıyaslamıştır:
“Burada ilk defa fark ettiğim tıpkı Rus tarafında olduğu gibi sınırın gerisindeki bayırdan başlayan bir ovanın olması… Dağdan bakınca, tamamen sarı ekin tarlası dörtgenleriylekaplı olan Rus ovasında görünen şeyler bu bataklık alanların arkasında başlayan k uru topraklarda görünmüyor. Ovadan sonra dağlar başlıyor ve bayırda bulunan Bayazıtyakınlarında yer yer bahçeler ve sürülmüş tarlalar gözüküyor ama görülebilen alanlaraoranları çok az… Tüm şehir bayırda dağınık bir şekilde duran beyaz bir taş yığını olarakgörünüyordu. Şehrinin üst kısmında bulunan tek bir kule net olarak görülüyordu, altkısmında ise ona benzer bir yapı vardı-muhtemelen, ya kale ya da bir mevki…”
(Devitskiy, 1896: 118).
Devitskiy’in gezi notlarında İran-Rus sınır bölgesi hakkında da çok az ve dolaylı bilgilerverilmektedir. Ağrı Dağı’nın 7500 fit yüksekliğinde yer alan Kazak askeri kampının İransınırına 3-
4 km mesafede bulunduğu ve İran’la Rusya arasındaki sınırda sınır işaretlerininolmadığı belirtilmektedir. Gezi notlarında İran vatandaşlarının bir bölümünün yaz aylarındagayri resmi izinlerle Rus tarafında çadırlar kurarak yaylacılık yaptıklarının belirtilmesi sınırınçok sıkı tutulmayıp geçişken olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde Osmanlı-Rus sınırının
Guberniya: 18. yüzyılın başlarından itibaren Rusya’da kullanılan ve günümüzde vilayete karşılıkgelen Rus idari yönetim birimi. (ç.n.)
Fit: 30.40 cm uzunluğunda İngiliz uzunluk ölçüsü birimi, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, MilliyetYay., İstanbul, 1992,C.8, s. 4141.
da yeterince denetim altında tutulamadığı, özellikle Türk tarafından kaçakçılık ve hırsızlıkamaçlı sınır geçişlerinin bir türlü önlenemediği ifade edilmektedir (Devitskiy, 1896: 110).Gezi notlarında Rusların Iğdır ve çevresindeki askeri varlıkları hakkında da bilgiler verilmektedir. Bölgenin güvenliği Kazak askeri birlikleri tarafından sağlanmaktadır. Aralık’tadaha önce Uman Alayı isimli bir askeri birliğin bulunduğu, fakat bu askeri birliğin önceErivan’a oradan da Kars’a gönderildiği, onların Aralık’ta bulunan karargсh binalarını isePoltova Alayı askerleri ile gümrük muhafızlarının kullandığı belirtilmektedir. PoltovaAlayının Ağrı Dağının 7500 fit yüksekliğinde çadır kamplarının olduğu, iki yüz kişilik bu birliğin yaz aylarında 1-1,5 aylık bir süre için“sınırı korumak, atlarına taze otlar yedirmek vedinlenmek amacıyla”
buraya geldikleri belirtilmektedir:“Ağrı dağında bulunmaları gerçekbir kutlamaya dönüşüyor. Onların asıl işleri boşa vakit geçirmek. Elleri kafalarının arkasında yatarak ve birbirlerini ziyaret ederek vakit öldürüyorlar.”
(Devitskiy, 1896: 95). Bu birliğindışında Zor’un [Karaçomak] doğusunda Çingilsky dağ geçidi [Çilli] taraflarında yüz kişilik bir askeri kampın daha olduğu anlaşılmaktadır. Bu nispeten büyük askeri birliklerin dışındaözellikle sınıra yakın yerlerde daha küçük asker gruplarından oluşan askeri mevkilerden de bahsedilmektedir. Bu askeri mevkilerin başlıcaları Sıçalin [Sıçanlı] , Abbasgöl, Tauakul[Tavusgün], Zorskiy [Karaçomak], Orgovsky [Suveren] ve Karakalinskiy [Karakale]’dir.Sınır bölgesi olması nedeniyle bölgede gümrük teşkilatı da bulunmaktadır. Gezi notlarındanIğdır’da bir gümrük istasyonu, Aralık ve bazı köylerde ise gümrük muhafızlarının bulunduğuanlaşılmaktadır. нrneğin Devitskiy Zor [Karaçomak] köyüne gittiğinde köydeki bir gümrükmuhafaza subayından kendisini evinde misafir etmesini rica ettiğini belirtmektedir (Devitskiy,
1896: 113).
Ancak alınan önlemlere ve sık sık yaşanan çatışmalara rağmen bölgede kaçakçılıkönlenememektedir.
“Sınırda yaşayan Ermeniyeli ve Tatarların çoğu hırsızları ve kaçakçılarıkoruyorlar.”
(Devitskiy, 1896: 95). Kaçakçılık genelde Türkiye’den küçük partiler halindegelen canlı hayvan (sığır), çay ve inek sütü gibi şeylerden ibaret olup, özellikle sınırda, dağlık bölgelerde yer alan kanyonların kaçakçılığın daha büyük partiler halinde yapılmasına imkсnverdiği belirtilmektedir. (Devitskiy, 1896: 98). Devitskiy asker ve gümrük memurlarınınkaçakçılıkla mücadelede isteksiz davrandıklarını da belirtmektedir:
“Sınır mevkilerinde görevli asker ve subaylar sınırda bulunan kaçakçı ve soyguncuları yakalamaya giden gruplara katılıyorlarsa da bunların çoğu daha ilk geceden lanet ederek sonsuza kadar buişten vazgeçiyorlar. Bu tür gidişlerden vazgeçen askerlerin sabahtan akşama kadarodalarında veya evinin önündeki gölgelikte yatmaktan canları sıkılıyor…”
(Devitskiy, 1896:103-104).
Gezi notlarında Yezidilerle ilgili bilgiler verilirken Yezidilerin sık sık kendilerine yakın bölgelerdeki Türkiye Kürtlerinin saldırılarına maruz kaldıkları belirtilmektedir.
“ÖzellikleYezidilerin korkusuz soyguncu olan yakında oturan Kürtlerle çatışmalarıoluyor. Bunların bitip tükenmeyen baskınları arsızca oluyor ve onlar Türkiye sınırınıgeçince kendilerini güvende hissediyorlar. Sadece Kazakların ve askerlerin değil; sığırları yeni çalınan Kürtlerin de onların kamplarına saldırmaları yasak. Türk hükümetiyle baskınlar ve sığır hırsızlıkları konusunda sürekli devam eden görüşmeler genelde sonuçvermiyor ve sınırda yasayan halk eskisi gibi soygun işlerine devam ediyor.”
Devitskiy bir Ermenyalının sahte yollarla Tauakul [Tavusgün] mevkisinden sınıra kadar olan10 km’lik bir alanı sahiplenerek bu arazileri kullanan Kürt ve Azerbaycan Türklerinden kullanım bedeli istemesi ile ilgili bir hadiseyi anlatırken“Buradaki zenginlerin çevirdiği tüm dolapları bilen Sürmeli bölgesinin bir müdürü bu davanın birkaç sahte delilini açığaçıkarmış…”
(Devitskiy, 1896: 95).
demek suretiyle bölgede o yıllarda bürokrasinin ve adaletsisteminin yozlaştığının ipuçlarını vermektedir. Sıçanlı köyü ile ilgili bilg
iler verirken de Çarlık Rusya’sının orta sınıf köylüsü olarak tanımlanabilecek kulakların köylü üzerindeki baskısından da bahsetmektedir.
“Burada, sınıra birkaç verstlik mesafedeki dağlarda bileonların [köylülerin] hayatını zehir eden bir köy çiftçi (kulak) vardır. Köyün çevresindeki tümtopraklar bir ara onları bir şey karşılığında alan ve tüm oturanları avucunun içine alan bir Ermenyalıya aitti.”
(Devitskiy, 1896: 113).
2.
Kulak figürü de göz önüne alındığında 1894yılında Iğdır’da Ermenilerin hem daha varlıklı hem de ticarette ve yerel bürokrasiyleilişkilerde daha etkin oldukları sonucuna da varmak mümkündür.Sadece yolunun üzerindeki yerler hakkında bilgi veren Devitskiy’in nispeten fazla bilgi verdiği yerleşim yerlerinden birisi Türklerle Kürtlerin bir arada yaşadıkları Sıçanlı Köyüdür:
“Sıçanlı Tatar ve Kürt 100 nüfuslu bir köy. Düz çatılı evler, çamurla karıştırılan taş parçalarından yapılmış. Onların içi insanların hanesinden çok bir hayvan yuvasına benzer.Günün sıcak vakitlerinde içlerine sürülen koyunlar ve ineklerle dolu olan birkaç oda,uzun ve dar bir geçitle bölünür. Sığırların tüm binayı kaplayan kokuları yabancı birziyaretçi için çok nahoş bir koku… Bu odalarda sahiplerinin kirli ve fakir olan tüm Kulak: Rusya ve SSCB’de varlıklı köylüler. Bunlar geniş topraklar ve hayvan sürülerine sahip olup, ücretliişçi çalıştırma gücüne sahiptirler. (
http://global.britannica.com/topic/kulak )
Verst : 18. Yüzyıldan başlayarak Rusya’da kullanılan 1.067 km değerindeki yol ölçüsü birimi. BüyükLarousse, C. 23, s. 12177.hazineleri bulunuyor. Odalarda ne yatak ne de koltuk var. Kim nasıl ve nerede istiyorsaorada oturuyor ve yatıyor. Bu hanelerde yaşayanların ortamın rahatsızlığının farkındaoldukları şüpheli. Çünkü çocukluklarından beri babaları ve dedelerinin yaşadığı gibiyaşıyorlar. Evler birbirine o kadar yakın ki sokaklardan değil, çatılarından ulaşılıyor.Oturanların kıyafetleri kirli, yırtık ve fakir…”(Devitskiy, 1896: 101).
Devitskiy, Sıçanlı köyünden çıkıp batıya doğru ilerlerken o bölgelerle ilgili şu geneldeğerlendirmede de bulunuyor:
“Bu dağlarda Tatar ve Kürtler yaşıyorlar. Tatarların çoğu kısmı köylerde ve Kürtler çadırlarda kamp halinde yaşıyorlar. Köyün çevresinde buğday gibitarım toprakları bulunuyor.”
(Devitskiy, 1896: 102).
Gezi notlarında Iğdır’ın çevresinde bulunan özellikle Kürt köylerinin yaz aylarında boşaldığıve köy sakinlerinin yaylalara çıktıklarına işaret edilmektedir. Yaz aylarında bu köylerdeekilen buğdaylarla ilgilenmek ya da ot biçmek amacıyla çok az kişi bulunmaktadır. DevitskiyZor [Karaçomak] köyünden geçerken burada buğday biçme amacıyla kalan birkaç Yezidinindışında tüm nüfusun köyü terk ettiğini belirtmektedir (Devitskiy, 1896: 115).Iğdır’da ova kesiminde geçim büyük ölçüde tarıma dayanmakta, özellikle tahıl ekimiyapılmaktadır. Iğdır ve çevresinde sulama kanallarının olması yağış azlığının olumsuz etkisiniortadan kaldırmaktadır.
“Iğdır yakınındaki topraklar gayet verimli ve ekili tarla olarakkullanılıyor. Tüm buğdaylar artık biçilmiş, demetlerle toplanmış, hatta öğütülmüş. Sınırdakidağlarda [Dağ köylerinde] pek belli olmayan refah burada göze çarpıyor”
(Devitskiy, 1896:
120). Tahıl ekimi ovanın dışında yüksek yerlerin düz alanlarında da yapılmaktadır. Ancak buyüksek yerlerdeki araziler taşlıdır.
Devitskiy ovadan yola çıkıp Çarıkçı köyüne vardığı zamanovanın burada sona erdiğini belirtmektedir:
“İlk başta yol tarlalar ve köylerden geçiyordu. Bazen tarlalar işlenmiş, bazen deIğdırlıların ve yan köylerde oturanların sığır sürüleri için otlak olarak kullanılıyordu.Çeruhşi [Çarıkçı] köyü bu sırada sondu, çöl sınırında bulunuyordu. Taşlar, misk otu,dikenli çalı, yakıcı güneş ve sonsuz yalnızlık yolun ilk 10 versini kaplıyordu. Patika direkyukarıya çıktığı sürece, arkamızı dönüp yeşil tarlaları ve köyleri görebiliyorduk…[Sıçanlı’ya doğru yaklaştıkça] Dağlardaki manzaralar canlanmış: çoğu yerde buğdayekilmiş, otlar çoğalmış ve çeşitlenmiş. Dağ bayırlarının yoldaşı olan taşların miktarıazalmış ama taşlarla kaplı olan sürülmüş tarlalar, ovada yaşayan herhangi birini korkutacak derecede fazlaydı.” (Devitskiy, 1896: 99-100).
Devitskiy Iğdır ve çevresinde buğday hasatı ve buğdayın dövülerek sap ve tanelerinin ayrılmatarzıyla ilgili bilgiler vermekte ve uygulanan yöntemi ilkel bulmaktadır.
“Buralarda buğday Ninoviya ve Babilion zamanlarında icat edilmiş yöntemlerleöğütülüyor… Uzunluğu 2 metre, genişliği 1 metre olan, altına bir sürü keskin uçluçakmak taşı kırıntıları çakılan bir tahta 1-2 öküz veya bizona bağlanıyor. Onun üstüne 1-2çocuk çıkıp, sığırları sürüyor. Bu işin sonucu- biçilmiş buğday tane ve burada ‘samana’denen’ samana ayrılıyor. Saman inşaatta kullanılan balçıkla karıştırılıyor ve sığır yemiolarak kullanılıyor.” (Devitskiy, 1896: 120).
Devitskiy Iğdır’dan çıkıp Kiti [Çalpala] köyü yönünde ilerlerken yolun tarlalar arasından, bahçeli köylerden geçtiğini, hiçbir yerde boş arazi bulunmadığını ve tüm tarlaların biçildiğini belirtmektedir. Devitskiy burada buğday tarlalarının yanında ipekböceği tarlalarından da“Tatar” ya da “Kafkasya Tatarları” tabiri Çarlık Rusya’sı döneminde devletin resmi kayıtlarında ve tarihyazımında Güney Kafkasya’da yaşayan Türkler (Azerbaycan Türkleri) için kullanılan bir adlandırmadır.
bahsetmektedir. Gezi notlarından Iğdır ve Eçmiadzin bölgelerinde ipekböceği yetiştiriciliğininde yaygın olduğu anlaşılmaktadır.Iğdır ve çevresinde tarımın yanı sıra hayvancılık da yaygın ve önemli bir geçim kaynağıdır.Devitskiy gezi notlarında hayvancılık yapan ve bu amaçla yaylaya çıkan Kürtler, Yezidiler veAzerbaycan Türklerinden bahsetmektedirDevitskiy gezisinin Iğdır bölümünde genellikle sınır bölgelerindeki dağlık alanları gezdiğiiçin gezi notlarında daha çok Ağrı dağı bölgesinde ve Osmanlı hududuna yakın yerlerdeki
yaylalarda çadır hayatı yaşayan Kürtler ve Yezidi Kürtlerle ilgili bilgilere yer vermektedir.Bu bilgiler daha çok Kürtlerin çadır hayatları, etnik özellikleri ve geleneklerine ilişkindir.Devitskiy Ağrı dağı civarında çadır kurarak yaylacılık yapan Kürtlerin çadır kamplarınınuzaktan çingene kamplarına benzediğini, ancak yakından incelendiğinde bu çadırlardayaşayanların daha zengin olduklarının anlaşıldığını belirtmektedir. Gezi notlarında tipik birgöçebe Kürt çadırı şu şekilde tarif edilmektedir:
“Genellikle çatısı siyah ve kahverengi sert bir yün kumaştan yapılıyor. Çadırın bir tarafıgenelde açık oluyor. Bu tür çadırları uzaktan görme şansım oluyordu, çadır şekli geneldehep aynıydı. Onun içi hasırla ikiye bölünüyordu. Burada da inek ve koyun yavruları için bir bölüm vardı. Kalan alanda çoğu zaman bölme yoktu, genelde evli birkaç oğul ya dakardeş ve onların ailelerinden ibaret olan tüm aile bir arada kalıyordu. Çadırlar, aralarındageceleri sığırların yerleşeceği bir alan kalacak şekilde yerleştiriliyordu …” (Devitskiy,
1896: 88).
Devitskiy, Abbasgöl köyü yakınlarında gözleme imkсnı bulduğu daha varlıklı bir Kürtailesine ait çadır ve çadır hayatı hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Bu çadır da diğer Kürt çadırları gibiydi. Sadece daha büyük, temiz ve içinde bir tarafa çitşeklinde koyulan kilimlerle farklanıyordu. [Çadırın] içinde öğlen yemeği pişiren bir sürükadın toplandı. İçine bir tür gübre kokusu ve duman sinmiş çadırda taşların üzerindeduran bir kazan da vardı. Kadınların diğer kısmı koyun yünü temizlemekle meşguldüler.Temizleme aleti yukarıya çıkan uçları olan uzun ince iğnelerden oluşuyordu. Böyle basit bir aletle Kürt kadınları koyun yününü yabancı katkılardan temizliyor. Temizleme işlemişöyle yapılıyor: Kadın kirli bir yün parçasını alıp iğnelerin üzerine takıyor, yana çıkan parçalarını hızlıca eliyle tutuyor ve böylece tüm çamur iğnelerin arasında kalıyor…Çadırda misafirler için kilim ve yastıklarla dolu ayrı bir bölüm vardı…”(Devitskiy, 1896:
107).
Gezi notlarında Kürtlerin bazı gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi ve değerlendirmelere yerverilmektedir. нrneğin Kürtlerde “dengiyle evlenme” ve “başlık” geleneklerinin olduğu ifade
edilmektedir.
“Kürtlerin dengiyle evlenme önyargısı diğer milletler kadar güçlü. Kate Hanım[Ziyaret ettiği çadır sahibinin kızı] onun için yüksek bir başlık parası ödeyebilecek denk birdamat beklerken kısmetini henüz bulamamış…”
(Devitskiy, 1896: 107).
Devitskiy, gerek Erivan’da gerekse Iğdır çevresinde yaşayan Kürtleri diğer Kafkaskavimlerinden farklı bulduğunu ifade etmekte ve Kürtleri şu şekilde betimlemektedir:
“Yüz şekilleri düzgün bazen de çok güzel. Kürtler genelde sakal tıraşı olup tablolardaçizilen uzunluğa varmayacak şekilde bıyıklarını uzatırlar. Kürtlerin çoğunun gözleri griya da yeşil. Saçları ya tamamen ya da kafalarının tam ortasında kazınır. Kafalarına birkaçsiyah veya parlak kırmızı başörtüyle sarılı bir keçe şapka giyinirler. Söylediklerine göre başörtülerinin rengi hiçbir anlam taşımıyor ve sahibinin zevkine göre seçilir. Kadınlar da başörtüyle sarılı şapkalar giyerler. Giysilerinin baskın rengi kırmızı. Gördüğüm kadarıyla günlük kıyafetleri çok farklı değil. Kırmızı pantolon içine katılan beyaz gömlek, eteğinyerini tutan birer tane kemerin önüne ve arkasına bağlanan 2-3 ayrı kumaş parçası.Ayaklarında çorap ve deri ayakkabı, kafalarında daha önce söylenen başörtülü şapka, bukadar. Kürt kadınları nerede olsalar, tarlada ya da şehirde yüzlerini kapatmıyorlar. Burundeliklerinin yan taraflarına düğmeye benzer bir şey takıyorlar. (Kürtçede ona “yün”diyorlar).” (Devitskiy, 1896: 90).
Devitskiy, Kazak yüzbaşı ve onun eşiyle ziyaret ettikleri bir Kürt çadırında gördüklerimisafirperverlik, ilgi ve çadır hayatına ilişkin gözlem ve değerlendirmelerini şöyle dile
getirmektedir:
“Hemen hemen tüm oturanlar bizi karşıladı. Sağ kolunu göğsünün sol tarafına koyarakkibarca bize selam verip başkan [muhtemelen aşiretin reisi] bizi ağırlamak için gereklitüm şeylerin hazırlanması için çocukları gönderdi. Bizi yerde serili bir kilimin üzerineoturtup ‘koyun istiyor musun, koyun uçup gidecek’ kelimesini çat pat Kürtçe söylerken bize inek ya da koyun kesmeyi teklif ediyorlardı. Bu sırada da kadınlar geldiler veonlardan ikisi yoldaşımıza [Kazak Yüzbaşının eşi] kendilerini tanıttılar. İşte birkaç Kürtismi örneği. Kadın isimleri: Ragi, Raşı, Hatı, Hazı, Koto; Erkek isimleri: Amo, Heço,Misto, Nabi. Diğer bizimle oturan Kürt kadını çok rahattı. Gülümsüyordu ve hiçbirçekinme belirtisi göstermiyordu. Böyle bir rahatlığa diğerleri de eğilimliydiler. нzellikleher tarafta bizi çevreleyen çocuklar. Çocukların, özellikle bebeklerin üzerlerindekikıyafetler mümkün olduğu kadar basitti. Bir tek omuzlarını ve biraz arkalarını örten babalarının aşırı yıpranmış ceketlerinden ibaretti. Çocukların önü ise tamamen açıktı vekirlenmiş şişmiş göbekleri çok belliydi. Kürtlerin bizim için inek ya da koyunkesmelerine izin vermeyip onların yemeklerini önemsediğimizi göstermek için verilen sütve lavaşın tadına bakmak zorunda kaldık. Yedikten sonra çadırların içlerine bakmayagittik… Kürt çadırlarının en büyük özelliği içinde birkaç silah bulunmasıdır.” (Devitskiy,
1896: 91-12).
Tavusgün civarlarında çadır kurarak yaylacılık yapan bölgedekiYezidilerin dini lideri durumundaki Gassan Ağa’nın çadırına misafir olmuş ve gezi notlarındaYezidilerin inançları, gelenekleri ve yaşam tarzları hakkında nispeten ayrıntılı bilgi vedeğerlendirmelere yer vermiştir. Devitskiy, Yezidilerin kamplarını ziyaret ettiklerinde evsahiplerinin tepkisini ve heyecanını yine yukarıdan bir bakışla şu şekilde ifade etmektedir:
“İlkel göçebelere özgü bir hoş sevinçle karşılandık. Yuvarlak beyaz bir çadırın içineoturmamız ve yatmamız için bir masa, birkaç sandalye ve yastık koyuldu…”
(Devitskiy, 1896:109).
Devitskiy Yezidilik hakkında şu genel bilgileri vermektedir:
“Onların dini Müslümanlıkla Hristiyanlığın Nestorian tarikatının bir karışımı şeklindedir.Onlar sonunda affedilerek gökyüzünden bu dünyaya indiği zaman yaptıkları hizmetler vegösterdikleri saygı için Yezidileri ödüllendirecek olan geçici olarak düşen bir melek olanşeytana büyük bir saygı duyuyorlar. Bu yüzden Yezidilerin yanında şeytanın isminisöylemek veya onu kötülemek onların din onurlarına dokunmak demektir. YezidilerinTürkiye’de Musul’da yaşayan bir arhirey veya başı vardır. Mişey Ağa isimli dini liderRusya’daki cemaatini ziyaret ederken büyük bir onurla ve hediyelerle karşılanır. HerYezidi gelirine göre ona bir şey veriyor: Kimi at, kimi koyun, kimi para. En son ziyaretiüç sene evvel oldu. Türkiye Müslümanları, Yezidileri her şekilde kendi dinlerinegeçirmek amacıyla takip ediyor ve böylece Yezid arhireyinin seyahatleri daha tehlikeli birhal alıyor. Yezidilerin sayısı fazla değil: Karskaya [Kars], Yerivan [İrevan
-Erivan],
3000 kişi kadar varlar. Sınırda uzun zamandan beridir yaşayanların söylediklerine göre Yezidiler Müslüman Kürtler kadarkorkusuz savaşçı olmalarına rağmen Kürt milleti arasında en dürüst olanlaronlardır…”(Devitskiy, 1896: 109).
Devitskiy Yezidilerin kuşak geleneklerinin hala devam ettiğini ve babadan oğula geçtiğini,özellikle eskiden yönetim ve mahkeme sisteminin gelişmediği dönemlerde yezidbaşınıngörevlerinin ve otoritesinin daha fazla olduğunu, Yezidilerin neredeyse tüm sorunlarınınyezidbaşı tarafından çözüldüğünü belirtmektedir.
“Bugünlerde
de yezidbaşının otoritesi çok etkileyici ve millet koyun, inek, at, para, elbisegibi hediyeleriyle ona saygısını gösteriyor. Bu durumda Gassan Ağa’nın iyi bir hayatsürdürme şansı ve misafirlerine sadece sığır, çiftlik ürünleri değil ama her türlü içecek
de ikram etme şansı var. Yezidilerin dini alkolü yasaklıyor ama millet arasında muhtemelenen fazla içen yezidbaşıdır. Verilen hediyelere rağmen Gassan Ağa bugünlerde asil birinsanın geçinmesinin artık zorlaştığını belirtti. Çünkü 20 sene kadar evvel sessiz sedasızkonulan vergiler ödenemez hale geldi.” (Devitskiy, 1896: 111).
Gezi notlarında yezidbaşının çadırındaki gündelik hayat ile ilgili bilgiler de
verilmektedir.
“Ailesiyle yaşadığı çadırda 30 kadar nüfus var. Kardeşleri, oğulları, kızları ve sayılı amatemiz hizmetçileri yaşıyor. Çadıra girdiğim zaman işler çok sistemli bir şekilde devamediyordu: Kadınlar fırında yemek pişiriyor, peynir yapıyor, yün ve yün iplerinitemizliyorlardı. Gassan Ağanın karısı onları takip ediyordu… Çadır büyük olmasına
rağmen çürüyen gübrenin boğucu kokusuna alışamadığım için nefesim daralıyordu.Çadırda çalışanlar bir Rus adamı görünce utanmaya başladıkları halde Tatarlar[Azerbaycan Türkleri] gibi saklanmaya çalışmıyorlar, yüzlerini kapatmıyorlar…
Yezidiler de de de başlık geleneği var ama Müslümanlardaki kadar deli para ödenmiyor.Şeriata göre her adamın sadece bir karısı var. Ancak Müslümanların da çoğu dinlerinegöre var olan birkaç karılık hakkını kullanamıyor. Çünkü büyük miktardaki başlıklarısadece zenginler ödeyebiliyor.” (Devitskiy, 1896: 111
-112).
Gezi notlarından Iğdır ve çevresinde sınır bölgesi olmasının ve göçebe yaşam tarzının birsonucu olarak kaçakçılık, hırsızlık, yağma, aşiretler arası kavga ve kan davalarının da eksikolmadığı anlaşılmaktadır:
“Kazak kampında bulunduğum kısa süre zarfında göçmen Tatarlar Kazak kampınınyanında konaklayan Kürtlerin ineklerini çaldıkları şikсyetinde bulundular. Aynı gün birKürt de aynı Kürtlerin sırf sahiplerinin keyfini kaçırmak amacıyla, eşeklerini yakalayıp
kulak larını ve kuyruklarını kestikleri haberini verdi. Başka bir Kürt gelip, ötekilerin yankamptaki akrabalarından birisini öldürüp ikisini de yaraladıklarını ve bunu yapanlarkendileriyle uygun şartlarda anlaşma yapmazlarsa onları öldüreceklerini söyledi. Amasonradan yapılan soruşturmalardan anlaşıldı ki kavga ve cinayet şikсyetçinin ailesiyle birlikte çaldığı sığırları kaçırırken çıkmış…”
(Devitskiy, 1896: 89-90).
Devitskiy, aşiretler arasındaki cinayete kadar varan bu kavgalarda eğer subayların arabuluculuğu ile örneğin sakat eşeklerin sağlamıyla değiştirilmesi, işlenen cinayet
Devitskiy Ağrı Dağındaki Kazak askeri kampında kaldığı sürede kampın çevresinde çadır kurarak yaylacılıkyapanların çoğunun [Tatar ve Kürt] resmi olmayan izinle
Rus topraklarında yaşayan [mevsimlik olarakyaylacılık faaliyeti sürdüren] İran vatandaşları olduklarını belirtmektedir. (s. 89). “Göçmen Tatar” tabiri de İranvatandaşı olup resmi olmayan izinle yaz aylarında Rus topraklarında bulunan yaylalarda çadırlar kurarak yaylacılık faaliyeti sürdüren Azerbaycan Türkleri için kullanılmaktadır.karşılığında iyi bir para ödenmesi gibi şartlarla barış yapılmaması halinde bu kavgaların hiçsona ermediğini ifade etmektedir (Devitskiy, 1896: 90). Devitskiy’e göre bu kavgalar göçebeyaşam tarzının bir sonucudur:
“Kısacası, bu tür kavgalar eskiden beri devam ediyor ve ancak yerli yaşam şartlarının değişmesi halinde sona erebilir…”
(Devitskiy, 1896: 89).
Devitskiy Türkiye sınırında yaşayan Kürtlerin Rus tarafına geçerek sınıra yakın bölgelerdeyaşayan Yezidilerin ve Kürtlerin hayvanlarını çaldıklarını da belirtmektedir:
“Yezidlerin özellikle yakınlarda oturan ve korkusuz soyguncu olan Kürtlerle sık sıkçatışmaları oluyor. Bunlar Türkiye sınırını geçince kendilerini güvende hissediy
orlar.
Sadece Kazakların ve askerlerin değil, sığırları yeni çalınan Kürtlerin de onlarınkamplarına saldırmaları yasak. Bunların saldırıları ve sığır hırsızlıkları konusunda Türkhükümetiyle sürekli devam eden görüşmeler boşa gidiyor ve sınırda yaşayan millet eskisi gibi soygun işlerine devam ediyor…” (Devitskiy, 1896: 110).
Devitskiy, Türk topraklarında bulunan Balık Göl hakkında bilgi verirken Türk hükümetinin bu hırsızlık ve talanları önlemek amacıyla Rus sınırına yakın bazı köyleri boşalttığını
belirtmektedir:
“Gölün sadece batı tarafında köyler gözüküyordu ve söylendiğine göre hepsiartık boşalmış, çünkü oturanların çoğu iflah olmaz soyguncu ününü kazandığı için, Türk Hükümeti tarafından kovulmuşlar…”
(Devitskiy, 1896: 104).
3.
IĞDIR VE ÇEVRESİNDEKİ TARİHİ ESERLER
Devitskiy’in seyahati boyunca karşısına çıkan kimi tarihi eserler ile ilgili verdiği bilgiler butarihi kalıntıların o zaman ne durumda olduklarını ortaya koymaları bakımından kaydadeğerdir. Ancak diğer konularda olduğu gibi Devitskiy gezi notlarında Iğdır ve çevresinde bulunan tüm tarihi eserler hakkında değil, sadece yolu üzerinde ya da yakınında olduğu içingörme imkсnı bulduğu birkaç tarihi eser hakkında bilgi vermektedir ki bunlar Ağrı Dağıcivarında Velidjan köyü [Ahura] harabeleri, Karaçomak köyünde bulunan bir tapınak kalıntısı
ve Karakale harabeleridir.
Aralık üzerinden Ağrı dağı civarına gerçekleştirdiği seyahatinin birinci bölümünde AğrıDağı’nın güneydoğusunda bulunan Tekalta tepesine tırmanmak için yola çıkan Devitskiy
yold
a Velidjan köyünün yıkıntılarına da bakma fırsatı bulduğunu belirterek söz konusuharabelerle ilgili şu bilgileri vermektedir.
“Yıkıntılar, üzerinde haçlar olan 2-3 tane mezar taşı ve taş duvarlardan oluşuyordu.Duvarlar betonsuz koyulmuş kocaman bazalt taş parçalarından oluşuyordu. Böylemuazzam yapılar daha sonraki gezilerimde de sık sık karşıma çıkıyordu ve her defasında buralıların hiç zorluk çekmeden hafif ve küçük taşlardan duvar oluşturabilecekkenyüzlerce kilo ağırlığındaki taşları kaldırmak için vakit ve güç kaybetmelerine anlamveremiyordum. Oranın nasıl bir köy olduğu ve ne zaman yeryüzünden silindiğiniyoldaşlarım da bilmiyordu… Mezar taşları yerin dibine girmiş, evlerin sadece temellerikalmış ve geride kalan yerler gür ve güzel otlarla kaplanmış…”
(Devitskiy, 1896: 83-84).
Devitskiy Iğdır’a gerçekleştirdiği seyahatinin ikinci bölümünde Osmanlı sınırına yakın bölgeleri gezerken Zor [Karaçomak] köyünde bir gümrük muhafaza subayının evinde bir gecekonaklamış ve köy çevresini gezmiştir. Gezi notlarında köy yakınlarında bulunan iki mineral pınardan bahsetmektedir.
“Zor mevkisinin 2 kilometre uzağında bulunan bir mineral pınarını incelemeye gittik. Pınar çok küçük. Yanındaki taşlar ve otlar üzerinde oluşan paslar, suyununekşimsi ve demir tadı vardı. Suyun şifa özelliğinden kimsenin haberi olmadığı için bu pınarkullanılmıyor. Yakınlarda benzer bileşimli suyu olan bir pınar daha var ama o ötekindendaha da küçük.”
(Devitskiy, 1896: 112-
113). Devitskiy aynı köyde bir tapınağınkalıntılarından da bahsetmektedir:
“Burada Hıristiyan Ermeni tapınağına benzer bir binanın yıkıntıları var. Zamanın etkisi altında duvarının bir kısmı ve tonozu kalmış. Ermeniler ara sıra sadece ibadet ve kurban getirmek amacıyla bu tapınakta toplanıyorlar. Orayı ziyaretederken bir kısmı yanmış yarısı kalmış mumlar ve susam yağı yakmak için kullanılan bir sürüçanak kâsesi buldum.”
(Devitskiy, 1896: 113).
Devitskiy, Karakale çevresinde eski bir kale yıkıntısının varlığından bahsetmekte, yanındaki bulunan bir subayın verdiği bilgilere dayanarak bu kalenin bir zamanlar bir Tatar [AzerbaycanTürkü] hanına ait olduğunu ve Nadir Şah tarafından yok edildiğini
belirtmektedir. Ancak Ermeni tarihçiler bu kalenin kendi ülkelerinin başkenti Ervandakert’ten kalmış bir iz olarakgörüyorlar. İncil’de Cüzzamlı Iov’un bu şehirde oturup ziyaretine gelen üç arkadaşıylagörüştüğü yazıyor.
“Ama yerliler bu yıkıntıların tarihsel öneminden hiç haberdar değiller. Herhalde sadecetemeli kalan taş duvarların yüksekliği ve uzunluğu, ayakta kalan birkaç kulesi de bukalenin baya sağlam olduğunu ispat ediyor ve geriye kalan yontulmuş siyah lav taşları,düz kırmızı ve siyah-kırmızı yıkıntıları bu kalenin sahibinin zengin ve iyi zevk sahibi biriolduğunu gösteriyor. Ama kulelerin çoğu artık yıkılmış. Şehir düzlükte bulunup kuzeytarafından Araksla [Aras] ve güney tarafından ovadan derin olmayan bir sel yarığıylaçevrili ve ne ‘genel coğrafyada’ bahsedilen azgın nehirli derin uçurumlar ne de eski uçsuz bucaksız, ışıksız şatolar var… Kale duvarlarının ve sayıları fazla olmayan binalarınyıkıntıları gözüküyor. Ermeniyalı vekayinamelerine göre bu başkentte yaklaşık 30 bin
Yahudi ve 20 bin Ermeniyalı ailesi yaşamış. Başkentin kurucusunun Ermeni kökenli çarolması Yahudilerin sayısının fazla olmasını açıklıyor. Ama artık her yeri boşalmış,yıkılmış, dikenli çalılarla kaplanmış, uçurumlar tıkanmış ve eskiden büyüyen ve hayatdolu bir şehrin yerinde sadece taşlı ölü bir boşluk var…”
(Devitskiy, 1896: 120-121)
SONUÇ
Erivan нğretmen semineryası öğretmenlerinden V. Devitskiy’in 1894 yılında bölgeyegerçekleştirdiği seyahatle ilgili gözlem ve değerlendirmelerinin yer aldığı gezi notlarındaIğdır ve çevresiyle ilgili verdiği bilgiler sınırlı olmakla beraber bizzat göz şahidi olarakyaşadıklarını, gördüklerini ve duyduklarını yansıtması bakımından önemli bir kaynakdurumundadır.Devitskiy’in seyahatini gerçekleştirdiği 1894 yılı Iğdır’ın Rus hсkimiyeti altında olduğu birdönem olup Iğdır ve çevresinin o dönemde içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve etnikşartları ortaya koyan kaynak ve araştırmalar oldukça sınırlıdır. Bu durum söz konusukaynağın önemini daha da artırmaktadır.Gezi notları Iğdır ve çevresiyle ilgili bölgenin tamamı hakkında genel yargılara ulaşmamızave değerlendirme yapmamıza yetecek ölçüde bol ve sistematik bilgiler içermemektedir.Ancak eksiklik ve yetersizliklerine rağmen seyahatin gerçekleştiği dönemde Iğdır ve yakınçevresi hakkında kayda değer birtakım bilgiler edinebilmekteyiz. Bu dönemde AzerbaycanTürkleri, Ermeniler, Kürtler ve Yezidilerin bölgedeki başlıca etnik ve dini gruplar olduğu,bazı yerleşim yerlerinde Türklerle Ermenilerin, bazılarında Türklerle Kürtlerin bazılarında iseMüslüman Kürtlerle Yezidi Kürtlerin bir arada yaşadıkları anlaşılmaktadır. нzellikleyaylalarda genellikle Kürt aşiretleri arasında, daha seyrek olarak Kürtlerle Türkler arasındagöçebe yaşam tarzından kaynaklanan ve bazen kan davalarına varacak boyutlara ulaşananlaşmazlık ve kavgalar olmaktadır. Sınır bölgesi olması nedeniyle kaçakçılık da sıkçarastlanan olaylardandır ve genellikle Türkiye’den Rus tarafına kaçak yollardan çay, süt vecanlı hayvan sokulması şeklindedir. Rusya tarafındaki köylerde yaşayanlar kaçakçılarlaişbirliği yapmakta, bu durum da kaçakçılıkla mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bölgede sınır bölgesi olmaktan kaynaklanan bir başka sorun da Türkiye tarafında yaşayan Kürtlerin Rustarafında sınıra yakın köylerde yaşayan özellikle Yezidi Kürt köylerine yağma ve hırsızlıkamaçlı saldırılarda bulunmalarıdır. Tüm önlemlere rağmen bu durum da önlenememektedir.Bölgede sulama kanallarının da mevcut olduğu ova kesiminde buğday yetiştiriciliği veipekböcekçiliği yapıldığı, ova dışındaki
yüksek kesimlerde ise buğday ekimi de yapılmakla birlikte daha çok hayvancılıkla uğraşıldığı anlaşılmaktadır. Gezi notlarında Iğdır ve çevresininyeryüzü şekilleri, bitki örtüsü, hayvan ve bitki çeşitliliği ile tarihi ve doğal zenginliklerihakkında da bilgilere yer verilmiştir. Sonuç olarak Devitskiy’in gezi notları 19. yüzyılınsonlarında bölgenin içinde bulunduğu sosyo
-ekonomik ve sosyo-kültürel durum ile doğalşartları ortaya koymak amacıyla yapılacak araştırmalar için önemli bir kaynak olma özelliği taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Aydın, Mustafa, “Revan”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
, Cilt 35, İstanbul,
2008, 26-29.
Bala, Mirza, “Erivan”,
İslam Ansiklopedisi,
Cilt IV, İstanbul, 1993, 31-315.Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1992, Cilt 8 ve 23.
Devitskiy, V. “Kanikulyarnaya Poyezdka po Yerivanskoy Gubernii i Karskoy Oblasti V.Devitskogo”Sbornik Materiyalov dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza,İzdaniya Upravleniya Kavkazkogo Uçebnogo Okruga, Vıpusk Dvatsat Pervıy, Tiflis,1896, str. 79-180.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi,
İLK YAYINLANMA 2018, AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ,
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN
02-05-2020/BANDIRMA GERÇEK