Sevgili insanlar; birkaç gün ya da yüz yıldan fazla sürecek ömrümüzü ilk turda müsrifçe ve hoyratça yaşamak, sonraki turlarda ise aklımızı ve zamanımızı en iyi kullanarak erdemlice yaşamak şansımız yok! Çünkü şu sonsuz evrendeki bu güzel dünyaya ikinci, üçüncü ya da daha çok kez gelme olanağımız yok. Hiç yok. Ya birilerince onların istediği gibi eğitilip yönlendirilerek onlar için yaşayıp çalışacağız, ya da ne olacağımıza, neler yapacağımıza kendimiz karar vereceğiz. Yani YA BİRİLERİNİN UŞAĞI, YA DA KENDİMİZ olacağız. Birilerine uşak olmakla kendimiz olmak arasındaki seçimi yalnızca kendimiz yapabiliriz. Seçimimizi kendimizden yana yapabilirsek bu dünyada, şu evrende insan olarak varız ve tek şansımızı, herhangi bir canlıdan ERDEMLİ İNSAN’a evrilme şansımızı kullanmış oluruz. Bu ilk ve tek turda yaşamımızın yönetimini başkalarının iradesine bırakırsak özgür insan olarak var oluş şansımızı sonsuza dek yitirmiş oluruz.
Birey olarak ne zaman, nerede, , hangi anne ve babanın soyunu sürdürmek üzere erkek ya da dişi olarak doğacağımızı, kaç yıl yaşayacağımızı asla bilemeyiz. Doğduğumuzdan ancak bir süre sonra canlı varlık olduğumuzu, kendilerini bize bakmakla yükümlü sayan anne, baba, dedeler, nineler, ablalar, abiler, sonra toplumları sürüleştirmeye çalışan siyasetçiler gibi yönlendirici, yaşamımızı biçimlendirici canlı varlıklarla kuşatıldığımızı fark ederiz. Onların kültürleri, bilgi ve becerileri, niyetleri ve olanakları ölçüsünde doğru ya da yanlış, yeterli ya da yetersiz gayretleri ve yöntemleriyle büyütülüp eğitilerek geleceğimize hazırlanırız.
Bu süreçte çevremizdekilerin dilini, dinini, her türlü değerlerini, tavır ve davranışlarını öğrenir ve benimseriz. Onların istediği, benimsediği çocuklar oluruz genellikle. Ne var ki zamanla başkalarının da benzer alanlarda ve konularda başka bilgi, beceri ve davranışlarının, inançlarının, zevklerinin… varlığını, kısacası insanların kendi ortamlarında geçerli ve beğenilen, savunulan ve bizimkilerle çatışan değerleri bulunduğunu fark ederiz. Sonra bu farkları fark ettiğimizi de fark ederiz. Yani farkındalık kazanırız. Bizim inanç, duygu ve düşüncelerimizin, kültürümüzün onlarınkinden daha doğru, makbul ve üstün olduğunu öne sürerek tartışmalara, hatta tekme tokat kavgalara gireriz.
Bütün aklı başında insanlar BİR NESNENİN İYİ, KÖTÜ, GÜZEL, ÇİRKİN, UCUZ, PAHALI, BİR SÖZÜN DOĞRU YA DA YANLIŞ OLDUĞU YOLUNDAKİ düşüncelere, farklı tercihlere sahip olmuş, onlar da başkalarıyla aralarındaki farkların farkına varmış, kendi değerlerini üstün görüp ötekilerin değerlerini aşağılamış, aralarında bizimki gibi değerlerin karşılaştırılıp tartışılmasından doğan tekmeli-tokatlı, hatta bıçaklı- ateşli silahlı kavgalar yaşamış, sonuçta her iki taraf da gördüğümüz zararlarla ve çektiğimiz acılarla baş başa kalmışızdır.
Sonra başka bir şeyin farkına varmışızdır: Bir şey, herhangi birimiz için büyük, güzel, sıcak, pahalı, uzak… iken başka birimiz için küçük, çirkin, soğuk, ucuz, yakındır. Oysa kimimize göre sıcak, kimimize göre ise soğuk olan o şeyleri ölçerek, tartarak, bilimsel ve teknik yöntemlerle değerlendiren herkese göre örneğin 50 kilogram, 25 santigrat derece; 10 litre, v.s’dir. Kimimiz için ucuz, kimimiz için pahalı olan şey hepimiz için örneğin fiyatı on liradır… Su, dünyanın her yerinde deniz seviyesinde 100 derecede kaynar; sıfır derecede donar. Kısacası ölçülebilen, tartılabilen, sayılabilen her şey her zaman, her yerde herkes için aynıdır; Yani aynı olmalıdır, ama ne yazıktır ki, özgür iradeden yoksun olanlar yani kendileri olamayanlar, emir kulu olanlar kendilerine ait hiç bir duyguya, düşünceye, sahip değildirler. Onların bütün beyanları yani soru ve cevapları “sahiplerinin sesleri”, oylamalarda kaldırıp indirdikleri parmaklar sahiplerinin parmakları, yapıp ettikleri her şey başkalarının irade ürünleridir. Böylesi kimseler ne yazıktır ki şu uçsuz bucaksız evrendeki bu güzelim dünyada erdemli insan olabilmek, kendileri olabilmek şansını kullanamamışlardır.
ÖZGÜR KİŞİLER, “KENDİLERİ” OLABİEN İNSANLAR değerlendirmelerini kendi kanaatlerine, kendi inançlarına, kendi doğrularına, bilime, adalete ve ahlaka, toplumun ve tüm insanlığın yararına yapmaya çalışırlar. Erdemli insanlar, yani kendileri olan insanlar; yani evrende var olabilmek şansına ulaşabilmeyi hedef seçmiş insanlar bilirler ki:
Pek çok insanlar gibi kendileri de eğitim ortamlarında bilerek ya da bilmeyerek yanlış bilgi ve davranışlarla, değerlerle kötülüğe eğilimlerle donatılmış olabilirler.
Bunun için bütün kararlarını verirken bilgilerini, düşüncelerini ciddi şekilde gözden geçirerek Her zaman en doğru, en yararlı, en olumlu değerlere, bilgilere ulaşıp insanlıkla paylaşmayı;
Her zaman, her işte bilimin, teknolojinin, ulusun ve insanlığın canlı ve cansız doğa’nın çıkarlarının gerektirdiği yolda yürüyen ve yürümemizi öneren O büyük insana, Mustafa Kemal Atatürk’e ayak uydurmayı;
Çevresini ve insanlığı hurafelerin bataklığına sürüklemeye çalışan cühelayla savaşmayı görev sayan insanların sayısını çoğaltmayı kendimiz ve tüm insanlar için var oluşu insanlık borcumuz sayalım.
Ancak böylece VAR ve KENDİMİZ olabiliriz..
ŞU SONSUZ EVRENDEKİ BU GÜZELİM DÜNYADA “KENDİSİ OLABİLMEK” ŞANSINI KULLANAN ERDEMLİ İNSANLAR, NE MUTLU size!
Sizler ki kişisel ahlakı, iş ve meslek ahlakını yani etiği, temizliği, terbiyeyi, bilgisizlikle mücadeleyi önce kendinizde başlatmayı bilmelisiniz.
KENDİMİZ OLABİLMEK, kısaca erdemli olmaktır. Ya erdemli olmak ne demektir: Kendimizin ve tüm insanlığın yararına, dağların taşların,
ağaçların, suların, havanın yararına, barışın, dostluğun ve dayanışmanın, tüm canlıların sağlığı , bilimin gelişmesi için gücümüzün yettiği kadar çalışmak demektir!
Erdemli olma çabanızda hiç istemeden incittiğiniz kimselerden içtenlikle özür dilemeyi bilmeli ve sizden dilenen özürleri içtenlikle kabul etmelisiniz. Barışa giden yolda atabileceğimiz ilk adımlardan biri de budur sanıyorum.
“SAHİBİNİN SESİ” VE “İNİDİR-KALDIR PARMAKÇISI” OLMAYI SEÇEREK ŞU SONSUZ EVRENDEKİ BU GÜZELİM DÜNYADA TEK BİR KEZ ERDEMLİ İNSAN OLABİLME ŞANSINI TEPENLER ÇOK ACINASI!
18-01-2025 /Av.REMZİ KISA /BANDIRMA