AVUKATLARIN ÜSTÜN GÜÇ İMTİYAZI TEVKİLLİ VEKALETNAME !

 

AVUKATLARIN ÜSTÜN GÜÇ İMTİYAZI____

TEVKİLLİ VEKALETNAME !

Bandırma Savunma Sporları Derneğinin başkanıyım ya ; kafama takıldı !

T.C. Anayasasının “Kanun Önünde Eşitlik ” başlığını taşıyan 10’uncu maddesi, şöyle demektedir : “ - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir. - Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz… - Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. ” ANA-YASA, gayet açık ve net.

Yargıda 3 ayak vardır (Kazayağı da denir). İddia-Yargı-Savunma… Ceza davalarında iddianameyi Cumhuriyet Savcıları hazırlar ve ilgili mahkemeye gönderir. İlgili mahkeme de, Hakimleri ile yargılamayı yapar. İddianamedeki şikayetçiler ve sanıklarda, ya kendileri ya da ; vekil ettikleri avukatları vasıtasıyla, savunmalarını yaparlar.

Avukatlık, genelde SAVUNMA ayağı olarak bilinir yani…

Hukuk davalarında da, SAVCI ayağı yoksa da, iddia eden Davacı, yargılayan Yargıç, Davalı veya vekili ayaklar olarak vardır.

Ceza veya Hukuk davalarında, davayı (hukuk bilgi ve becerinize güveniyorsanız) baştan sona, ASİL olarak kendiniz götürebilirsiniz de, mutlaka biyerlerde AVUKATA ihtiyaç duyarsınız. Çünkü, kapitalist sistemde 3. Ayak AVUKATLIK müesesesine mutlaka gereksinim vardır ve buna zorlanırsınız.. İhtiyacınızın da maddi bedelini, çatır çatır ! (avukat, avukatlık ücretini elden değil de icraen tahsil eder, ve o icrasında da, tekrar avukatlık ücretini yine size yükler ve ödersiniz.

Şimdi, iddia eden davacı veya iddiaya muhatap davalı olduğunuzu düşünün…

Yargılama sürecinde eğer usülü bilmiyorsanız, esas hakkında bir fikriniz yoksa, Baroların birine kayıtlı, bir avukata ihtiyacınız var demektir. Bu ihtiyacınız için de ; ücreti konusunda anlaştığınız avukatınıza, VEKALETNAME denilen bir noter evrakı verirsiniz.

Ehhh, Hukuk Fakültesini bitirmiş, stajını yapmış bir avukat, geçerli bir vekaletname olmadan, bir davaya müdahil olamayacağını bilir değil mi ?

Veya biz öyle sanıyoruz !

Ama vekalet alma noktasında, müvekkili ile şifahen sözleşmiş bir avukat, duruşmaya girip vekaletnamesini en azından gelecek celseye kadar sunmak için, hakimden süre ve izin isterse, hakimlerimiz, yasanın kendilerine verdiği inisiyatif ile sadece o duruşma ve ilk beyan noktasında avukata, ( Avukatlık Kanunu ve Yönetmeliğinin 18. Maddesine uygun…) vekaletnamesini sunması için, süre verebilir.

Hatta, hakim bu süreyi re’sen bile veremez. Avukatın, bu süreyi talep etmesi gerekir.

Şimdi, öğretmen olmayanın bir sınıfa girip sınav yapıp not vermesi veya doktor olmayanın bir hastaya reçete yazması nasıl kabul edilemez ise, mesleği AVUKATLIK olanın biri, hukuken geçerli vekaletnamesi olmadan, bir davaya mü-da-hil o-la-maz ! Müdahil olmuşsa, müdahilliği ve beyanları keenlemyekündür. Yani, YOK hükmündedir.

TEVKİLLİ VEKALET ; Ülkemizdeki hukuk sisteminde, muhtemelen avukatlara imtiyaz olarak, TEVKİL Müesesesi kullanılmış veya kullandırılmıştır. Yani, müvekkilinden vekaletname alan bir avukat veya avukatlar grubu, dışarıdan başka bir avukata yetki aktarımı mahiyetinde, TEVKİL verirler ve tevkilli avukatlarda adliyelerde, sözde asil avukatın adına görev yaparlardı. Ama bu konu, on yıllarca öyle bir suiistimal edildi ki, tevkilli avukatlar davalarda kazandıklarını vergi dairelerine beyan etmediler, asil avukatında bu kazançlardan bir haberi veya zararı olmadı. Ama, bu yolla da tevkilli avukatların vergi kaçırmasına, adeta göz yumuldu. Veya avukatların vergisiz kazanç kapısı, yasalar dolanarak oluşturuldu.

Yasama organımız TBMM (1923) kurulduğundan beridir de, o mecliste avukatların HUKUK-ÇU ! namıyla milletvekilliği ve Bakanlık yaptıklarını düşününce, avukatlara tanınan Anayasaya aykırı bu imtiyaz, on yıllarca maalesef sürdürüldü.

Çünkü, Avukatlık Yasası ve Yönetmeliğine göre ; vekaletname adıyla kullanılan belgelerde zaman aşımı ve vekaletin içinde şu tarihe kadar denilmemişse, süre de yoktu. Vekaletnameyi bozan 3 husus ta, nasılsa kanun ile belirlenmişti. ÖLÜM-İSTİFA-AZİL…

Yani vekaleti verenin veya alanın ölmesi, vekaleti alanın istifa etmesi, veya vekaleti verenin verdiği avukatı o görevinden noter ihtarnamesi ile AZL ETMESİ ancak, vekaleti geçersiz kılabiliyordu. Yasalarda bu hususlar, avukatlar lehine aynen yine korunuyor maalesef. Yani 30 sene önce aldığı tevkilli vekaletnamesini geçerli tutarak, hala duruşmalara giren, icradan tahsilat yapan ve vergisiz kazanan avukatlar, sanırım ve maalesef hala var. Alın büyükçe bir şirketin asil avukatından bir tevkilname, giyin cüppenizi ve kazanın, kazanabildiğiniz kadar…

Yani, az daha okuyup niye avukat bile olamadım diyebilirsiniz…

ŞİMDİ DÜŞÜNÜN…

Kaç kişi, davasında karşısına çıkan cüppeli avukatın, vekaletnamesinin hukuka uygun olmadığını inceleyebilir. Velev ki incelediniz, kaç kişi o vekaletnamenin mahkeme ve hakim tarafından kabul edilmiş olmasına göre, vekaletin unsurlarını araştırabilir ? Ve kaç kişi tevkil nedir ? Yetkilendirme nedir ? Bu avukat acaba, vekaletnamesinde var olan yetkisini mi kullanıyor, yoksa vekaletnamesinde olmayan yetkilerini mi (ahz-u kabze-İflas gibi) kullanıyor ? kimbilir ? Kimler bilebilir ?

Peki, sizin avukatınız acaba karşıdaki meslektaşının bu tür eksikliğini bilse bile, ortaya çıkarır mı ?

Haaa, siz de benim gibi gayya kuyusu hukukun içine daldınız…

Vekaletnamedeki eksiklikleri ve geçersizlikleri gördünüz. Ve gereken olarak ; hakiminize itirazınızı sundunuz. Vekaletin bulunduğu noterlikten, vekaletin dosyasına bilgilerine ulaşma şansınız hiç yoktur. Hiçbir noter, MAHKEME KARARI OLMADAN size dosyasını göstermez veya vermez.

Baroya, şikayet ettiniz varsayalım. Hangi baro kendisine kayıtlı meslektaşının, iddia edilen vekaletinin sahteliğini ortaya çıkarmak ister veya öyle bir vakıa, tarihte vukuu bulmuş mudur ? Barolar Birliğinin de arşivinde, böylesi bir dosya ve karar olduğunu, hiç sanmıyorum. Öyle ya avukatlık mesleğinin etiği için, böylesi iddialar halının altına süpürülmelidir. Barolar Birliği Başkanımız Metin Feyizoğlu’nu da burada anmış olalım, kulaklarını çınlatmış olalım böylece…

Ve ; kaç hakim acaba vekalet üzerindeki değişiklikleri (ölüm-azil-istifa) görmek için, ilgili noterden dosyasını, dosyaya getirtir ? Tüm bunlar, neredeyse imkansızdır değil mi ?

Kaçak, simit, çay, su satanı bile, VERGİ DENETMENLERİ yakalayıp, onlara tüm geçmiş ve bulunan yılın vergilerini ceza olarak kesen Vergi Denetmenlerinden hangisi, re’sen avukatların vergi kaçırıp kaçırmadığını incelemiştir acaba ? Vergi daireleri zaman zaman belirledikleri meslek kollarında mutad incelemeler yaparlar da, hiç duydunuz mu avukatların mutad vergi incelemelerine tabii tutulduklarını ? Hatta, bu kaçak defterlerde zaten gözükmez. Gidecek verggi denetmeni adliyelere, hangi davalara hangi avukatlar girmiş ? Giriyor ? Gidecek icra dairelerine hangi avukatlar, vekalet ücretlerini ne kadar tahsil etmişler ? Böylesi bir vergi incelemesini ben duymadım, duyan varsa söylesin lütfen !

Şikayet üzre ; mecburen defterleri incelenen bir avukatın tevkilli vekalet yüzünden beyan etmediği vergiler için kendisine lütfen ceza kesilince, vergi yasalarına göre 3. Şahıslara bilgi verilmediğinden, bu kaçakçılık ta örtülü kalır değil mi ? Oysa Anayasamız açık ve üstün güç imtiyazı, sözde kimse de yok !

Şimdi gel de, hatırlama !

“ HAKİMLERİ SEVERİM, SAVCILARI SEVERİM…AVUKATLARI DA SEVERİM…”

Susurluklu ( sanırım yaşadığı bir hukuki olaydan sonra akli muvazenesini yitiren) meczup BEDRİ’yi, saygıyla anıyorum şimdi.

Geçtiğimiz gün Susurluk’taydım, DOĞANLAR İşhanının önünden geçerken, pasajın girişine gidip (o yıllarda Adliye o işhanındaydı), yanımdaki arkadaşlarıma MECZUBUN (Bedri’nin) durduğu yeri gösterdim, ve o’nu, 70’li yıllardan hatırladığım kadarıyla taklit ediverdim. Ama, oradan geçenler içinde, yaşı bana yakın veya büyük olanlar, sözlerimden ve hareketlerimden hemen hatırladılar BEDRİYİ, ve tasdik ettiler beni… Aynen hoca, aynen..!

Ne diyordu bizim BEDRİ hatırlayalım mı ; Sabah-öğle-akşam, mesaiye gelip giden adli personel, pasajın o girişini kullanıyordu. Bedri de, personelin giriş-çıkış saatlerini ezberlemiş olmalı ki, o saatlerde pasajın girişine konuşlanır, ellerini öne kavuşturur, bağlar ve başını öne eğerek beklerdi.

Adli Personel de, tam önünden geçerken ;

“ HAKİMLERİ SEVERİM, SAVCILARI SEVERİM… (başını kaldırır, kendi yüzüne bakanlara bakarak) AVUKATLARI DA SEVERİM…” diye, serenad yapar ve başını tekrar öne eğerdi… Hakimler, savcılar, avukatlar da ona alıştıkları için, zaman zaman Bedriye kızgın gözlerle baksalar da, hiç ses çıkarmadan önünden geçip giderlerdi.

Doğanlar İşhanına çok yakın, Bedri’ye arada çorba ısmarlayan, gazete bayii Muzaffer BAĞIRGAN abimiz de vardı mesela… Bedri, adli personel önünden geçtikten sonra da ;

“ MUZAFFER BAĞIRGAN’ı da severim…” Diyordu garibim.

Çorba ısmarlasa (garibim), Ahmet EROĞLU’nu da severim diyecek ti belki, Tatlıcı Aliyi de sevecekti belki, veya icracı Basri abimizi…

Ta kiii… Susurluk eski garajında Mutaf’ın dükkanının önünde… başka bir meczup, bizim Bedri’nin yanına gelip ; ‘ UZAT LEN KAFANI… SENİ KESECEM ‘ deyinceye…KADAR ! Bizim Bedri’de (delikanlı ya) ; ‘ KES ULAN ‘ deyip kafasını uzatınca… Bağ bıçağıyla kıtır-kıtır, gıkı bile çıkmadan kafasını kestirmiş ve ölmüştü… Allah gani gani rahmet etsin ! Ah be BEDRİ, AH Kİ NE AHHH ! sağ olmalıydın şimdi… ! ( Sonraki yazımda bir avukatın vekalette yaşadığı üstün güç imtiyazını da yazacağım.)

Bandırma -20.09.2015 Ramazan Narin