ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.
Cebinizde 200 liracık yoksa, yeni ulaşıma açılan Dünya’nın en önemli köprülerinden olan Çanakkale Köprüsü’nden geçemezsiniz!
Kamu malı olması gereken köprüler, otoyolları, limanlar, havaalanları gibi kamu kaynaklarıyla ve toplumsal üretim sonucunda inşa edilmiş olan toplumun kullanım alanları, bireysel temellük ile paralı kullanım alanları haline geliveriyor. Kapitalizmin tanımı da “Toplumsal üretim, bireysel temellük –sahiplenme-“ dir zaten.
Özelleştirme sonucunda, kamu malı olan Petkim ve Tüpraş gibi rafinerileri elinden çıkaran kamu yönetimi, yani iktidar mensupları, hazineye milyar dolarları taşımış ve Merkez Bankası rezervlerini 128 milyar dolara kadar yükseltmiş oldular. Fakat yapılan özelleştirme işlemleri burada bitmedi. Doğal olarak, özelleştirmeyle, bu üretim alanlarını ele geçiren sermaye sınıfının, petrol ve petrol ürünlerine karlarını ekleyerek satmaları, akaryakıt başta olmak üzere, petrolden üretilen plastik ürünlerinin satış fiyatlarını yükseltti.
Elektrik dağıtımında da, Telekom gibi haberleşmede de bu durum yaşandı.
Anaokullarından, üniversitelere kadar, eğitim alanları özele ve vakıflara açıldı. Feodalizmde, eğitim kiliselerin hâkimiyeti altındaydı, çağımızda, benzer şekilde bir gelişme yaşanmaktadır. İmam -hatip okulları yaygınlaşarak, vakıf okulları, cemaat yurtları artıyor. Olmaması gereken olaylar; tecavüzler, intiharlar, yanarak can vermeler, baş keserek öldürmeler sıradanlaşıyor ve metafizik eğitimin oluşturduğu, bilimden uzak ve mutsuz bir yeni nesil yetişiyor. Aileler çocuklarını, ekonomik nedenlerden ve kültürel baskılardan ötürü bazı meczupların, sapıkların ellerine teslim ediyorlar.
Özel güvenlik, bir meslek dalı olarak hayatımıza yerleşti. Metrolarda, Hastanelerde, Bankalarda, okullarda, vb. her türlü kamusal mekânlarda güvenlik, özel güvenlik şirketlerince sağlanmakta.
Özelleştirmenin bir kolu olan taşeron şirketler vasıtasıyla, kamu hizmetleri görülmektedir. Hastane temizlik hizmetleri, yemek hizmetleri gibi birçok alanda düşük ücretlerle ve ağır çalışma koşullarıyla istihdam yaratılmaktadır.
Oysa insan emeğiyle elde edilen her bir ürün, her bir hizmet metadır. Çanakkale köprüsü de bir meta'dır. Hastanedeki temizlik hizmetleri de, eğitim hizmetleri de, güvenlik hizmetleri de birer insan ürünüdür. İster bedensel –fiziksel- isterse fikirsel olsun, ortaya çıkan her bir üretim, bir meta'dır,
Metaların bir “kullanım değerleri” vardır ki, insanların ihtiyaçlarına cevap veren, fayda sağlayan yanıdır bu. Metaların bir de “değişim değerleri” vardır. İnsanların kendi aralarında alınıp satılmalarını imler. Bu, kullanım değeri ve değişim değeri, metalarda ayrılmaz bir biçimde birlikte bulunurlar. Bir madalyonun iki yüzü gibidirler.
Metalarda, bulunan diğer çok önemli bir husus da emeğin somut yüzü ve emeğin toplumsal soyut yüzüdür ki, tıpkı kullanım değeri ve değişim değeri gibi ayrılmaz bir bütünlük içinde bir arada bulunurlar. Metaların üretiminde ve yeniden üretiminde, değişim değerini belirleyen toplumsal gerekli emek büyüklüğü, bize, soyut emeği biçimler. Üretimde biçimlenen bu soyut emeği, ilk defa ortaya çıkaran Marx olmuştur. Tıpkı, sermayenin emek-gücü sömürüsünü, artı-değeri görüp, ortaya çıkarması gibi.
Çanakkale köprüsü bir metadır, kullanım değeri vardır, değişim değeri vardır ki, her geçiş esnasında bir ücret ödenir. Başlangıç itibariyle, yani şimdilik 200 liracık ödenecektir. Sosyal Devlet olan gelişmiş üretimlerde, bu hizmetler için böylesine yüksek ödemeler yapılmaz. Gelir dağılımının darmadağın olduğu, ücretlerin düşük olduğu toplumlarda, sermaye birikiminin yetersiz olduğu toplumlarda meta fiyatları önlenemez bir şekilde artış gösterir. Ranta dayalı ekonomik yapılarda, inşaat sektörünün kalkınmada öncelikli kılındığı toplumlarda, her zaman kar oranları ve faiz oranları, rant ile birlikte ekonomiden yüksek paylar elde ederler.
22.03.2022 /Sedat PAMUK/İZMİR