İslamda cennet; müslümanlığın farzlarını yerine getiren mümin kulların öldükten sonra gidecekleri; kötülüğün , üzüntü ve vahşetin olmadığı, dünyada bilinmeyen, hayal bile edilemeyen lezzetlerin , zevklerin ve güzelliklerin olduğu ilahi mekan olarak bilinir. Bu bilgiyle yetinmeyen insanlar, din adamlarına sürekli baskı yapmış ayrıntılı bilgi almaya çalışmışlardır. Bazı din adamları ise insanları ibadet yapmaya yönlendirmek, inanç dikte edebilmek için dünya diliyle herkesin beğenip gitmeye özeneceği hayali mekanların anlatıldığı hadisler uydurmuşlardır. Bu hadisler günümüze ulaşıncaya dek, dönemin ihtiyaç, zevk ve modasına ait özentilerine cevap verecek, kişilere cazip gelecek şekilde anlatılırken abartıla abartıla şekilden şekile girmiştir… Geçenlerde orta öğretim öğrencisinin cennet kavramını hayretler içinde dinledim. Çocuk başına beyaz takke takmış. Üzerinde okul forması var.(Cennette en son model cep telefonları, bilgisayarlar varmış. İstediğin zaman, istediğin kadar oynamak serbestmiş. Elini uzattığın yerde hamburger, kola. Ye iç, hiç bitmiyormuş. Hoca aynen böyle söyledi.) diye ağzı köpüre köpüre anlatıyor. Bu bana köyde ilk öğretmenliğe başladığım yıl, evlerinde kiracı olarak olarak oturduğum rahmetli Hanım Nine ile H. Amca’nın tartışmasını hatırlattı.
Ev iki katlıydı. İki katın arası sadece tahta olduğundan altta üstte konuşulanlar her iki katta duyulurdu. Birbirimizi rahatsız etmemek için fısıltıyla konuşmaya çalışırdık. Ben üst katta tek odayı kiralamıştım. H.Amca gece geç gelir, ahır olarak kullanılan ön odaya girer atını sever onunla sohbet eder, sonra kendi odasına geçerdi. Bir gece yine öyle oldu. Ama bu defa yattıktan az sonra aralarında bir kavga çıktı ve sabaha kadar sürdü. Bütün gece uyuyamadım ama onlar benim büyüklerim olduğu için bir şey diyemedim. Sabahleyin okula gitmek için tam kapıdan çıkarken, ağlamaktan şişmiş gözlerini silerek Hanım Nine yolumu kesti, akşamki patırtıdan dolayı ötürü özür diledi. Meğer köye yeni gelen yakışıklı genç imam, camide hergün vaaz veriyor cennete gitmenin yollarını, cennetin güzelliklerini anlatıyormuş. H.Amcaya anlatılanlar çok çekici gelmiş. Hele sürekli gençlik ve kırk huri kazanma düşüncesine bayılmış. Her gece bundan söz etmeye başlamış. Böyle bayıla bayıla anlatmasi Hanım Nine’ yi gücendirmiş (Elli yıl sana kadınlık ettim, gözün doymadı mı ?) diye söylenmiş. H.Amca’nın özürü kabahatinden büyük.( Belki o kırk hurinin arasında sen de olursun, kıskanmana gerek kalmaz.) deyince. Hanım Nine çileden çıkmış (Ne o cennete giderim, ne o kırk huriden biri olurum. Sen iyice kudurdun. Yaşına başına bak da utan. Namaz vaktini hiç şaşırmaz oldun bu günlerde. İnşallah tez zaman da geberir cennete gidersin de hurilerine kavuşursun.) demiş. Kavga bu yüzden büyümüş ve uzamış. Konuyu anlattıkça ben kendimi tutamadım kahkahalarla güldüm. Rahmetlinin de öfkesi yatışmıştı. Benimle uzun uzun güldü. Umarım şimdi her ikisi de hayal ettikleri cennette iyi insan olmanın keyfini çıkartıyorlardır. Pek çoğumuzun öldükten sonraya ertelediği hesaplaşmalar, ödüller cezalar var. Ben Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinde anlattığı cehennemin korkusunu düşünmek istemem şahsen. Öldükten sonra kazanacağım ödüle de bel bağlamam. Hesapların da dünya ortamında kapatılmasını dilerim. Korkudan veya ödül için iyi insan olmak yerine, sadece insan olduğum için iyi olmak isterim. İnsan olmanın koşulu değil midir iyi olmak, başkalarına saygı duymak. Öldükten sonrasını da bu günümüzü yaşatanYüce Yaradan en uygun şekilde belirlemiştir.
Adamın biri Hoca’ya gidip( Hoca efendi, tarlama buğday ekeceğim. Bana öyle bir dua öğret ki hasatım bol olsun, çoluk çocuk kışı rahat geçirelim.) der. Hoca hemen cevap verir( Önce git, tarlandaki taşı topacı temizle, derince sür sonra gel.) Adam gider, söyleneni yapar.Tekrar döner dua ister. Hoca bu defa( Git şimdi uygun gübreyi tarlana yeterince dök. Sağlıklı tohumu al ek, zamanı gelince sula ve otlarını temizle, sonra gel.) der. Adam yine söyleneni, aynen yapar. Yogun argın terini silerken ,oradan geçmekte olan hoca, adama görür, yaklaşır( Benden dua istemene gerek kalmadı. Şimdi ne biliyorsan onu oku.) der.
YÜREĞİMİZ AĞZIMIZA GELDİ
Sayın Cumhurbaşkanımız 44. Muhtarlar toplanısında (Obama’da bizi aldattı.) deyince Türk Milleti olarak yüreğimiz bir kez daha ağzımıza zıpladı. Esat, Netenyahu ve Barzani den sonra bir aldanış daha duymak ağır geldi.
Bizim diğer uluslara benzemeyen pek çok yanımız var. Yaşlı, genç, çocuk farklı din farklı dil ile konuşan ,etnik kökeni ayrı. Farklı düşünen, farklı yaşayan, eğitimli eğitimsiz yaklaşık seksen milyonun üzerinde insanın bir arada yaşadığı özel bir ülkeyiz. Boyumuzu aşan sorunlarımız var. Gelir dağılımında yetersizlik ve adaletsizlik, belimizi büken vergiler, işsizlik, cehalet, sağlık sektöründe karşılaştığımız sıkıntılar . İki yüz bine yakın insanı hapisanelerde besliyor olmak. Bıçak sırtında ekonomi , terör ve sınırlarımızdan üzerimize sıçrayan savaş.
Beş yüz elli milletvekili sorunlarımızı çözemeyip meclisi savaş alanına çevirince; aman dedik başımızda akıllı başlı biri olsun. Her kafadan bir ses duyacağımıza, aklına basiretine güvendiğimiz tek adam kararları versin. Ülkemiz düze çıksın. Sorunlarımız son bulsun. Anaların yüzü gülsün. Mehmetlerimiz ölmesin. Bizim için en doğru olanı o yapar veya yaptırır.Adımıza kararlar alır. Gerekirse hakim, gerekirse savcı olur. Bize de arkamıza yaslanıp verilen kararlara uymak kalır. Biz toplum olarak arkamıza yaslanıp sorunları birileri çözsün diye beklemeyi severiz. Çok da iyi beceririz.
Dünyada güvenlik görevlisinin en çok olduğu ülke bizmişiz. Bakıma muhtaç insan sayısında da rekor bizim. Bu demektir ki; biz güvenli ellerdeyiz. Sorunlarımızdan kurtulmak için yapacağımız duaları, bu sorunları tek başına çözmeyi üstlenen Reis’imiz için seve seve yaparız. Zira seksen milyon insanın hayatı onun ağzından çıkacak bir çift söze endeksli. Allah onu böyle yalancı düzenbaz insanlarla karşılaştırmasın. O’nu aldatmaya kalkanların dili kopsun. Gözü çıksın. Eli kolu tutmaz olsun.
AMİN!
ULVİYE AKCOŞ – BANDIRMA -25-01-2018