Düşler ve mitler bölgesi Kafkasya’da yer alan Dağıstan, adına yaraşır dağlık, tepelik arazisi ve bu araziyi nakış nakış işleyen irili ufaklı sayısız ırmağı ile dünyanın en ilginç ülkelerindendir. Yüzyıllar boyunca stratejik öneminden dolayı bir çok devletin işgaline uğramış olmasına rağmen bölgede tarihsel olarak Albanya’dan başka devlet kurulmamıştır. Ancak 1918’deki Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ve 1921 yılındaki Dağıstan Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyeti ile başlayan süreç sonunda müstakil bir devlet olma şansını elde etmiştir. Her iki siyasi oluşumda da kalkınma konusunda gerekli performansı gösteremeyen Dağıstan, 1990’lı yıllardaki siyasal çözülme sonrasında bu şansı bir kez daha ele geçirmiştir.
Dağıstan, “dağlar ülkesi” anlamına gelmektedir. Ülkenin adına yansıyan bu coğrafi yapı, 8 bin yıl öncesinde, halklar ve diller ülkesi Dağıstan’ın doğuşunu hazırlamıştır. Bu bölgedeki akraba milletler için tarihsel ve kültürel birlik bu kadar eskiye dayanır. Söz konusu birliğin temelinde bazı ortak özellikler yer almaktadır. Bunların içinde en önemlileri kültür, adet ve gelenek ile dindir. Tarihçilerin hemfikir oldukları husus, Dağıstan milletlerinin M.Ö. 6. yüzyılda Albanya Federasyonu içerisinde yaşadıklarıdır. Bu çerçevede Dağıstanlıların, yaklaşık 8 bin yıl önce Albanya Devleti’nin çatısı altında ortak bir dil ve kültüre sahip oldukları söylenebilir. Albanya, bu günkü siyasi coğrafya düşünülecek olursa, Azerbaycan’ın kuzeyini, Dağıstan’ı ve tartışmalı olarak Çeçenistan’ı içine almaktadır. M.Ö. binli yıllarda Albanya’nın yıkılması, bölge halklarının, özellikle dış etkiler tarafından sık sık işgali karşısında dağlara çekilip dış dünya ile ilişkilerini kesmelerine ve bir nevi izolasyon sonucunda, kendi bağımsız siyasal kurumlarını kurmalarına sebep olmuştur. Bu oluşumların doğal bir sonucu olarak, dillerin de yavaş yavaş birbirinden ayrılmaya başladığı ve sonuçta da bu günkü çeşitliliğin ortaya çıktığı ifade edilebilir. Bu günkü Dağıstan dilleri, bu ortak dilin; yani Alban dilinin kollarından oluşmaktadır. Yine Dağıstan milletlerinin ortaya çıkış felsefesi de bu teze dayandırılabilir. Sürekli çatışmalarla birlikte Dağıstan’da 4. yüzyılda Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin ortaya çıktığı görülmektedir. VI.Yüzyılda Hazarların hakimiyetine giren Dağıstan, VIII. Yüzyılla birlikte ve Araplar vasıtasıyla İslam’la tanışmıştır. Bu tanışına ile birlikte İslam’la, bu güne kadar süregelen bir etkileşim süreci başlamıştır. Arap akınlarıyla İslamiyet, Dağıstan’a güneyden girmiş ve Lakların başkenti olan Gazi Kumuk şehrini üs edinerek yayılmıştır. Bu yayılma 10. yüzyılda tamamlanmış ve küçük gruplar dışında tüm Dağıstan Müslümanlaşmıştır. Tarihi sürece bakıldığında bağımsız siyasi oluşumlar olarak ise; Gazi Kumuklar (Laklar), Avarlar, Kaytaklar, Tabasaranlar, Lezgiler ve daha sonra bölgeye yerleşen Kumuk, Nogay ve Azeri gibi Türk toplulukları görülmektedir. Bu oluşumlar kendilerine has yapılanmaları ile Dağıstan’a özgü özellikler taşımaktadır. Hanlık, utsimilik, şamhallık gibi yapılanmalar feodal dönemin özelliklerini içermelerinin yanı sıra, Dağıstan’ın toplumsal yapısının da motiflerini taşımışlardır. Bu gün ise bu halklar, bazı küçük problemler dışında Dağıstan Cumhuriyeti çatısı altında kültürel varlıklarını bağımsız bir şekilde sürdürmektedir.
Tarih boyunca çeşitli ulusların göç yolları üzerinde bulunan Dağıstan önemli bir geçit yeri olması sebebiyle muhtelif sebeplerle yurtlarını terk eden insanların bir kısmı buraya yerleşmiş, böylece ülke nüfusunun çeşitlenmesini sağlamışlardır. 1897'de Çarlık Rusya'nın bir vilayeti durumunda iken 571 bin nüfusa sahip olan, 1926'da 1 milyon 300 bin nüfusa ulaşan Dağıstan'ın 1916 yılı sayımına göre nüfusu 81 ayrı halktan oluşuyordu. Bunlardan 32'si Dağıstan'ın yerli halkıydı. Yani diyebiliriz ki Dağıstan büyüklüğüne kıyasla dünyanın en çok etnik nüfusuna sahip bölgedir.
Yirmiden fazla dilin konuşulduğu ülkenin etnik yapısı da çeşitlilik arz etmektedir. Kafkasya'nın ve bilhassa Dağıstan'ın önemli göç yolları üzerinde bulunması, çeşitli sebeplerle Kafkasları aşan bazı kavimlerin burada kalmasına yol açmıştır. Ayrıca, bu bölgede uzun yıllar boyuca devam eden Arap, Türk, Rus ve İran devletlerinin hakimiyet mücadelesi de bu hususta etkili bir rol oynamıştır. Bütün bu iddialara rağmen Dağıstan'ın etnik yapısı öteden beri muğlaklığını korumaya devam etmektedir. Bugünkü oluşum açısından Dağıstan halklarını üç ana grupta toplamak mümkündür. Buna göre; Dağıstan'ın %75'i Kafkasya'nın yerli halklarından, %15'i Türk, %10'u ise İran halklarından oluşmaktadır. Dağıstan nüfusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan yerli halklar, birçok araştırmacıya göre aynı etnik kökenden yani Albanlardan gelmektedir. Buna göre Dağıstan başlıca milletleri şunlardır: Avarlar, Laklar, Darginler, Lezgiler, Tabasaranlar, Nogaylar ve Kumuklardır. Ayrıca muhacir olarak adlandırılan Azeriler, Çeçenler, Ruslar, Yahudiler ve Ermeniler de etnik yapıda yer almaktadır. Bu halklar içerisinde 19 alt grubu bulunan Avarlar en fazla nüfusa sahiptir. Avarlar arasındaki alt ayrım, dildeki ses uyumu farklılığından kaynaklanmaktadır. Öte yandan Darginler, dil yapılarının farklılığına göre, Kaytaklar, Kubaçiler ve Akumiler olmak üzere üçe ayrılırlar. Dağıstan'ın en köklü halklarından biri kabul edilen Lezgiler ise, Agullar, Rutullar, Tsahurlar, Budullar gibi kollara ayrılır. Bu halklar arasında özellikle dil açısından büyük benzerlikler bulunmasına karşın, küçük ses farklılıkları ayırıcı unsur olmuştur. Bir başka Kafkas milleti olan Tabasaranlar, Güney Dağıstan ile dağlık bölge arasında yaşayan Dağıstan'ın en uyumlu milletlerinden birisidir. Bölgedeki tarihleri M.Ö. IV. yüzyıldan daha eskilere dayanmaktadır.
Nogaylar ise, bölgedeki Türkçe konuşan halklardandır. 17. yüzyıla kadar göçebe hayatı yaşayan bu halk, bu gün de Dağıstan’ın kuzeyini kaplayan kurak arazide yaşamakta ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Bu millet, Çarlık döneminde istihdam, tehcir ve asimile politikalarından en çok etkilenen Dağıstan halkı olarak kabul edilmektedir. Kıpçak kökenli bir toplum olan Kumuklar ise, 10. yüzyılla birlikte bölgeye gelip yerleşmiştir. Kumuklar, yerli ahali ile kaynaşmış ve Moğol istilası döneminde büyük bir katliama maruz kalmalarına karşılık Dağıstan’a yerleştikten sonra bu bölgede ticari faaliyetleri ellerinde bulundurmuşlardır. Bugün de bu halk Dağıstan’ın önemli ticaret merkezlerinde yaşamaktadır.
Dağıstan'da yaşayan yirmiden fazla etnik grubun, Tatlar hariç, hepsi Müslümandır. Bu gruplardan sadece on tanesi "millet" statüsüne alınarak 1959, 1970 ve 1979 nüfus sayımlarında gösterilmiştir. 1979 sayımında 50.300 km2'lik toprağıyla Dağıstan 1.627.000 nüfusa sahipken, 1989'daki toplam nüfus yaklaşık 2.000.000 olarak belirlenmiştir. Dağıstan'ın nüfusu Temmuz 1996 tahminlerine göre 2.137.600 olup, bu nüfusun yaklaşık %27'sini 540 bin kişi ile Avarlar oluşturmaktadır. İkinci büyük grup olan Darginler %15.5 oran ve 310 bin kişi ile Avarları izlemekte, ardından %13 oran ve 250 bin kişi ile Kumuklar gelmekte, bu topluluğu da %11.5 ve 230 bin nüfus ile Lezgiler takip etmektedir. Diğer etnik gruplar da oran ve nicelik itibarıyla %5 ve 100 bin kişiyle Laklar, %4.5 ve 90 bin nüfusla Tabasaranlar, %0.8 ve 16 bin kişiyle Rutullar, %0.75 veya 16 bin kişiyle Agullar ve %0.55 oran, 6 bin nüfusla Tsahurlar popülasyon içerisinde yerlerini almaktadır. Aynı zamanda Kuzey Dağıstan'da 70 bin Çeçen etnik nüfus, toplam nüfusun %8'ini, Nogaylar 31 bin kişi ile toplam nüfusun %1.5'unu oluşturmaktadır. Nogaylardan 37 bin kişi de Çeçenistan ve Stavrapol bölgesinde yaşamaktadır. Tatlar olarak bilinen Dağ Yahudileri 11.500 nüfus ile %0.55'lik bir nüfus oranına sahiptir. Güney Dağıstan'ın en kalabalık topluluklarından olan Azeriler de 80 bin nüfus ile toplam popülasyonun % 4'ünü oluşturmaktadır. En son nüfus tahminleri göstermektedir ki, nüfusun nicelik itibarıyla artması toplam nüfusu oluşturan unsurlar üzerinde oransal olarak fazla bir değiştirici etki oluşturamamıştır.
Anlaşma dili olarak ise ülke genelinde Rusça kullanılır. Dağıstan’da nüfusun yaklaşık bir çeyreğini teşkil eden Kumuk, Nogay ve Azeriler başta olmak üzere Türk kökenli kavimler, Dağlı diğer kavimlerle sosyo-kültürel bakımdan bütünleşmiş bulunmaktadır. Nüfusun %58’i dağ ve köylerde, %42’si şehirlerde yaşamaktadır.
Millet Adı Oranı Millet Adı Oranı
Avarlar 27.2 Agullar 0.8
Darginler 15.6 Sahurlar 0.3
Kumuklar (Türk) 12.9 Ruslar (Slav) 9.2
Lezgiler 11.3 Azeriler (Türk) 4.2
Laklar 5.1 Çeçenler 3.2
Tabasaranlar 4.3 Tatlar (İrani) 0.5
Nogaylar (Türk) 1.6 Yahudiler 0.5
Rutullar 0.8 TOPLAM 100
Dağıstan’a tarih boyunca en büyük etkiyi Alban ve Sarmat kültürü yapmıştır. Ülkeyi siyasi ve kültürel yönden etkileyen diğer milletler ise; Rus, İran, Arap ve Osmanlılar olmuştur. Bunlardan Osmanlı, Arap ve İran kültürleri bu toplumları dini açıdan etkilemiştir. Bugünkü Dağıstan halklarının erken dönem kültür ve gelenekleri bu üç medeniyetin etkisiyle oluşmuştur. Ancak 1800’lü yıllarda başlayan Rus etkisi de kesinlikle gözardı edilmemelidir. Çünkü Dağıstan halklarının 20. yüzyıl kültürlerinin oluşmasında Rusların etkisi (özellikle Sovyet döneminde) çok büyük olmuştur. Bugün ise yerli halk üzerinde, Alban Devleti’nden feodal döneme kadar oluşmuş, dış etkilerle son şeklini almış bir kültürel yapı kendini göstermektedir.
İklimi karasal sayılabilir. Yazları sıcak ve kuraktır. Temmuz ayında sıcaklık 23 derece civarındadır. Dağlarda yaz geceleri bile oldukça soğuktur. Dağlık bölgenin bitki örtüsü yüksek tepelerde çam ve huş ağacından, kanyon ve vadilerde ise yaprak döken ağaçlı ormanlardan oluşur. Ağaç sınırının üzerinde Alp çayırları bulunur. Hazar denizi sahillerinde genellikle tuzlu bataklıklar ve yer yer kumsallar bulunmaktadır. Ülkenin Rusya sınırına yakın bölgesi yarı çöl yarı bozkır özellikleri gösterir.
Petrol ve doğalgaz yönünden zengin topraklara sahip Dağıstan’da kömür cevheri, azrak metal ve demir içermeyen metal yatakları da vardır. Diğer önemli sanayiler makine yapımı, inşaat malzemeleri yapımı, kereste işleme, cam, şarap ve gıda işleme alanlarındandır. Ülke ekonomisinde Hazar Denizinde balık ve havyar üretimi de önemli yer tutar. Eğitim ve öğretim ilk üç yıl mahalli dillerde, üçüncü sınıftan itibaren Rusça yapılmaktadır. Ülkenin her yerinde kullanma serbestisi olan on bir dilden dokuzunda kitaplar basılabilmekte ve radyo yayını yapılmaktadır. Başlıca endüstri kaynakları petrol, doğalgaz ve kömür olan Dağıstan’da petrol ve gaz sondaj makineleri üretimi, gıda ve hafif endüstriler ile hububat tarımı ve hayvan besiciliği yoğun olarak yapılmaktadır. Dağıstan’ın doğu sınırlarını kuşatan Hazar (Kaspi) Denizi sahilleri geniş kumsallara sahip olması nedeniyle, su sporları bakımından potansiyel oluşturmaktadır. Ayrıca yılın 12 ayı zirveleri karla kaplı dağlar dağcılık ve kayak turizmini olası kılmaktadır.
Kaynak: www.kafkas.org.tr (Bu yazı Dağıstan Özerk Cumhuriyeti Uluslararası Doğu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Dikkaya ve Reha Yılmaz’ın Uluslararası Doğu Üniversitesi Dergisi (Ocak 1999, Sayı 1)’nde yayınlanan bir çalışmasından derlenmiştir.)
ŞEYH ŞAMİL
İmam Şamil 1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası bölgenin yerli halklarından Avarlara mensup Dengau Muhammed’dir. 15 yaşında iken at binerek kılıç kuşandı. 20 yaşına geldiğinde iki metreyi aşan boyu ile atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç gibi spor dallarında üstün yetenek sahibi olmuştu. Öğrenimine bilgin Said Harekani’nin yanında başladı. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi oldu. Kendinden önce İmamet makamında bulunan Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliğini yaptı. Son derece sade ve kanaatkar bir hayatı vardı.
İmam Şamil, muhtelif zamanlarda beş defa evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebeplerle olmuştu. Şamil’in Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki eşlerinden Ahmed Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kamil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu. Şamil, İmam yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk iş olarak iç işlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirmiş, medreselerde eğitime önem verdirmiş, fikir ve sanat alanında da büyük adımlar atılmasını sağlamıştır. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapılmış, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat kurulmuştur.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazanmış, ünü kısa zamanda yayılarak, otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından kabul edilmiştir. İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti. Ayrıca, her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, GAZAVAT’ın adı anılması gereken başlıca kahramanları oldular.
Şamil imam seçildiği 1834 yılından 1859 yılına kadar Rusya’nın büyüklüğü ve kudretine rağmen yılmadan mücadeleyi sürdürdü. Kendinden önceki iki imamın döneminde de fiilen 10 yıl savaşlara iştirak ettiğinden durup dinlenmeden cihat ettiği süre tam 35 yılı bulmuştur. Bu süre zarfında Rus kuvvetlerine büyük zayiatlar vermiş ancak kısıtlı sayıdaki asker sayısı da günden güne erimiştir. 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.000 mürit ile General Grabbe komutasındaki 10.000’i aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir. Şamil bu savaşta eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştır. Bu dehşet verici savaşlarda sadece insan kaybı olmadı. Ruslar, ancak aylar süren savaşlar sonunda işgal edebildikleri bölgelerde, ağaçları, ormanları yakıp, bir tek canlı yaratık bırakmadan ilerlerdiler. Savaşlara iştirak eden Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgo savaşı hakkında hatıratında şu satırlara yer verir: “Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin muvaffakiyet için her türlü fedakarlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu.”
Dost ülkelerden hiçbir yardım göremeyen İmam Şamil’in, nihayet elindeki bütün kuvvet kaynakları tükenir ve 1859’un 6 Eylül’ünde Gunip’te Prens Baryatinsky komutasındaki 70.000 kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra teslim olur. İmam Şamil, aile efradı ve 40 kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına götürülür. Rus Çarı II.Aleksandr tarafından sarayın kapısında hayrete düşülecek derecede nazik karşılanır. Çar, babası 1.Nikola’ya ve ihtişamlı ordularına tam otuzbeş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanının bu en büyük kahramanını karşısında görür görmez, yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmekten kendini alıkoyamaz. İmam Şamil bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderilir. Ancak Şamil ve ailesine esaret çok ağır gelir. İki yıl içinde Şamil’in simsiyah saçları beyazlar. Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazi’nin karısı Kerimet üzüntüden vereme yakalanarak ölürler.
Aradan ancak on yıl geçtikten sonra Çar, onun Hac’ca gitmesine izin verir. Ancak bir tedbir olarak oğlu Muhammed Şefi’yi alıkoyar ve Hacc’ı ifa ettikten sonra derhal Rusya’ya dönmesini şart koşar. Şamil, 1870 yılında maiyetindeki adamları ile birlikte Rusya’dan ayrılarak önce İstanbul’a uğrar. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlanır. Şamil’in İstanbul’a uğradığı haberi duyulduğunda şehirde yer yerinden oynamış, halk bu büyük kahramanı görebilmek için saray kapılarına akın etmişti. Şamil, aşkına düştüğü son menzile bir an evvel varmak için Sultan’ın kendisine tahsis ettiği gemi ile yola koyulur. Cidde limanında Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edilir.
Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık yüzbin müslümanın onu görmek için yarattığı izdiham sonucu, hükümet makamları İmam Şamil’i Kabe’nin üstüne çıkarmak suretiyle bu hayran kalabalığın arzusunu tatmin edebildi.
Şamil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçer. Medine günlerinde son derece takatten düşer, çektiği büyük ızdırap artık tahammül edilmez bir hal alır ve hastalanarak yatağa düşer. Bütün hayatını ülkesinin milli bağımsızlığına adayan, askeri dehasını bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı Rus yüksek makamlarına dahi kabul ettiren, adını dünya tarihine “gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri” olarak yazdıran İmam Şamil 4 Şubat 1871’de 74 yaşında iken Medine’de hayata gözlerini yumar.
Kaynak: www.wikipedia.org
21-04-2020
DAĞISTAN TÜRKLERİ: KUMUKLAR
Tarihçe Kumuk Türkleri, bugün büyük çoğunluğu (260.000 kişi) Rusya Federasyonuna bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyetinde, geriye kalan kısmı (yaklaşık 50.000 kişi) Çeçen ve Osetya Özerk Cumhuriyetlerinde yaşayan, toplam 310.000’lik nüfuslarıyla Azerbaycan Türklerinden sonra Kafkaslardaki en kalabalık Türk kavmidir. Kumukların bir kısmı, Çarlık Rusya’sının Kuzey Kafkasya’yı istilâsı yıllarında ve bilhassa Şeyh Şamil’in esir düşmesinden sonra Osmanlı Devletine sığınmışlardır. Bunlar hâlen belli başlı olarak Tokat’ın Üçgözen ve Kuşoturağı, Sivas’ın Yavu köyünde yaşamaktadırlar. Kumuk Türkleri, Kuzey Kafkasya’daki Dağıstan Kumuk ovasının yerli halklarındandır. Fizikî coğrafya bakımından Dağıstan iki bölgeden oluşur: Güneydeki Azerbaycan sınırına yakın olan ve Hazar denizi kıyısındaki Derbent şehrinden başlayıp kuzey-batıya uzanan dağlar, ülkenin güney-batısında üçgen şeklinde bir dağlık bölge oluşturmaktadır. Bu dağlık bölgeyle Hazar denizi arasında ve ülkenin kuzeyinde ovalık bölge yer alır. 1970’li yıllara kadar önemli yerleşim merkezlerinin de yer aldığı ovalık bölge, neredeyse tamamen Kumuk ve Nogay Türkleri ile meskûndu. Kumuk Türklerinin çoğu, özellikle aydınlar kendilerini Dağıstanlı olarak kabul etmemektedirler. Çünkü kendi yaşadıkları topraklar, ismi “dağlık ülke” manasındaki bugünkü Dağıstan’ın dağlarından uzakta, Hazar Denizinin kıyısındaki ovalık bölgedir ki Kumuk Türkleri buraya ‘’Kumuk Tüz’’, yani “Kumuk ovası” demektedir. Kumuk Türklerinin yaşadığı rayonlar ve şehirler şunlardır: Hasavyurt, Buynaksk, Kumtorkalı, Kızılyurt, Haydak, Kayakent, Kızılyar, İzberbaş, Babayurt, Karabudahkent ve Mahaçkala. Bu rayon merkezleri ve şehirlerden başka bunlara bağlı yaklaşık 100 Kumuk köyü bulunmaktadır. 20-30 hanelik köyler, Kumuk Türkleri tarafından köyden sayılmamaktadır. 60’a yakın köy, büyük köy kabul edilmektedir. Kumuk köylerinin bazılarının nüfusu on binden fazladır. Ayrıca Çeçen Cumhuriyetinde iki (Borağan, Darbanhi veya İssisuv) ve Osetya Cumhuriyetinde iki (Kızlar veya Güçükyurt ve Predgorneye veya Borasuv) Kumuk köyü daha vardır. Etnik bakımdan Kıpçak ve Oğuz boylarının bu sahada kaynaşmasından meydana geldikleri ileri sürülen Kumuk Türklerinin dillerindeki Kıpçak ve Oğuz grubu özellikleri bu görüşü desteklemektedir. Kumuk Türkleri, daha XI. yüzyılda kendi adlarıyla tarih sahnesindedirler. Kumukların ülkesi VII. yüzyıldan itibaren Hazar Devletinin sınırları içine alınmıştır. Bugün Kumuk bilim adamları da Kumukları, Hazar Devletinin kurucuları olarak göstermektedirler. Hazar Devletinin son başkenti Semender, Kumuk ülkesi sınırları içindeydi. Kumuklar arasında yayılmış olan “Anci-name”, “Derbent-name”, “Karabudaxkent-name” adlı tarihî âbideler, Hazar Devleti devrinden bahseder. Hattâ, Hazarlar arasında yaşamış olan Ebu Hamid el-Garnati’nin tespit ettiği ve Hazar sözü dediği bütün kelimeler bugün Kumuk Türklerince kullanılmaktadır. Zeki Velidi Toğan’ın verdiği bilgilere göre Kumuklar, Oğuz destanının Müneccimbaşı tarafından istifade olunan bir rivayetinde, Oğuz Han zamanında Derbent’in muhafazasıyla memur edilen Kıpçakların bir boyu olarak zikredilmiştir. Toğan’a göre, Azerbaycan ile Derbent Arapların idaresinde iken de Kumukların burada bulundukları, Tarih al-Bab va’l-Abvab’dan anlaşılmaktadır. Dağıstanlı Kumuk âlimlerinden S. M. Aliyev, M. R. Mahammadov’dan; Dağıstan’ı Arapların işgal etmesiyle Hazarların İdil boyuna çekilmelerinden sonra Hazar denizi kıyısında ve Temirkazık Dağıstan’da liderlik rolünün Kumuklara geçtiğini naklediyor ve bu bilginin birinci kısmına katıldığını belirtiyor; fakat onun Kumukları Hazarlardan ayrı göstermesine karşı çıkıyor. Aliyev’in fikrince Hazarlar ile Kumuklar, tarihî bakımdan da, kültürel bakımdan da aynı kavimdir. Hazar Devletinin yıkılmasından sonra Kumuk Türklerinin kurdukları ilk müstakil teşkilat, 1578’de Sultan But’un kurduğu ve tamamıyla millî bir Kumuk beyliği hüviyetinde olan emarettir. Bu beyliğin Dağıstan’ın en kuzeyinde yer alması sebebiyle, Kazan ile Astırhan hanlıklarının yıkılmasından sonra daha güneye inme imkânı bulan Ruslarla Kumuklar karşı karşıya gelmiş oldu. Kumuk Türkleri, 1594 yılından itibaren başlayan Rus saldırılarına ve işgal hareketlerine karşı, diğer Müslüman Kafkas kavimleriyle birlikte XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar kahramanca mukavemet ettiler. Ancak Ruslara karşı sürdürülen mücadelenin son bayraktarı Şeyh Şamil’in 1859’da esir edilmesiyle Dağıstan ve diğer Kafkas bölgeleri hızla Rusların eline geçmeye başladı. Zaten yüzyıllar süren savaşlar Kumukları ve diğer Kafkas kavimlerini bîtab düşürmüştü. Böylece Ruslar 1867’ye kadar bütün Kafkasya’yı istilâ ettiler.
Rus Çarlığının 1917’de yıkılması sırasında Rusya’da meydana gelen iç karışıklıkta hürriyet ve istiklâlleri için ayaklanan Kuzey Kafkasya Türk ve Müslüman camiası içinde Kumuklar yine ön safta yer alırlar. Osmanlı devletinin de desteğiyle Dağıstan, 11 Mayıs 1918’de Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilân etti. Kuzey Kafkasya kabilelerinin bu sırada yapılan millî kurultaylarında Kumuk Türkçesinin, yalnız Dağıstan için değil, bütün Kuzey Kafkasya için birleştirici, müşterek bir dil olarak kabul edildiğini de bu arada vurgulamak isteriz. Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti henüz toparlanamadan Mondros Mütarekesinin imzalanması sonucu Osmanlı Ordusu Kafkasya’yı tahliye edince, Dağıstan Kızılordu’nun istilâsına uğradı. 20 Ocak 1921’de Rusya Federatif S.S.C.’ne tâbi Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1936 Sovyet Anayasası, Kafkasya’nın etnik çeşitliliğini yansıtmayan bir siyasî ve idarî bölümlenmeyi belirledi. Bu bölümleme sonucunda Kumuk Türklerinin büyük bir kısmı Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde, bir kısmı da Çeçen ve Osetya bölgelerinde kalmış oldu. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Dağıstan, Rusya Federasyonuna bağlı bir özerk cumhuriyet hâline geldi. Din Bugünkü Dağıstan’da Kumuk Türkleriyle birlikte büyük bir çoğunluğu Sünnî Müslüman olan otuz civarında etnik grup yaşamaktadır. Bölgede özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren Nakşibendî tarikatı büyük bir nüfuz kazanmış ve Ruslara karşı yürütülen cihad hareketlerini organize ederek prestij sağlamıştır. Dağıstan halkı dinine bağlı olup ilme önem vermiş ve hemen her köyde bir medrese yaptırmıştır. 1913’te Dağıstan’da 360’ı ulucami olmak üzere 2060 cami vardı. Günümüzde Kumuklar, dinlerini yeniden öğrenme seferberliği başlatmışlardır. Dil ve Edebiyat Kumuk edebiyat tarihçileri, Kumuk edebiyatının XV. yüzyılda yaşamış olan şair Ummu Kamal (Ümmî Kemal) ile başladığını, o devre kadar ise Kumukların edebiyatının Umumî Türk Edebiyatı ile birlikte mütalâa edilmesi gerektiğini söylerler. Osmanlı devletine de gelen Ummu Kamal, eserlerini Kumuk Türkçesiyle değil, Osmanlı Türkçesiyle yazmıştır. Osmanlı Türkçesi, ünlü Kumuk şairi Yırçı Kazak’a kadar Kumukların yazı dili olmuştur. Bu devirde yetişen Kumuk şairleri arasında Amanhor (1670-1706), Miskin Halimat (XVIII. yüzyıl) ve Kakaşuralı Abdurahman (XVIII. yüzyılın sonu- 1870) sayılabilir. Yırçı Kazak (1830-1879), Yeni Kumuk Edebiyatının temelini atmıştır. Kumuk Türkleri arasında geniş bir şöhrete sahip olan Yırçı Kazak, şiirlerinde hak, doğruluk, yiğitlik, aşk gibi temaları işlemiş, bu arada halkı ezen beyleri de hicvetmekten geri kalmamıştır. Kumuk Türkçesinin Türk lehçelerinin hangi grubuna dahil olduğu konusunda Türkologlar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Görüşlerdeki ayrılık, bu lehçenin alt gruplardan hangisine girdiği noktasında toplanmaktadır; yoksa hepsinin ittifak ettikleri gibi Kumuk Türkçesi, temel olarak Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dahildir. Ancak coğrafî konum ve sıkı münasebetlerin bir neticesi olarak Güney grubundaki Azerbaycan Türkçesine doğru yakınlık ve benzerlik gösteren bazı özellikleri de vardır. Kumuk Türkçesi üç lehçeye ayrılıyor; 1- Buynak, 2- Hasavyurt, 3- Kaytak
Kumuk Türkçesi 1918 Kuzey Kafkasya halkları ulusal kurultayında tüm Kuzey Kafkasya'nın birleştirici ortak dili kabul edilir. Kumukçanın sözvarlığının kökenini Türkçe sözcükler oluşturur. Arapça-Farsça sözler yanında son dönemlerde alınmış Rusça ödünç sözler bulunur. Ayrıca Kafkas dillerinden alınmış sözcükler vardır. Kumuk Türkçesinin gösterdiği ses özellikleri nedeniyle Bekir Sıtkı Çobanzâde, Kumukçayı Türkiye Türkçesi ile Kazak Türkçesi arasında bir yere koyar. Samoyloviç da Türkçe dil bölümlemesinde Kumukçayı konuşulduğu alan ve yakın ilişkileri nedeniyle Azericeye yakınlığına değinir. Gerçekten de Kumukça kimi önemli ses özellikleri bakımından kendi öbeğindeki öbür dillerden ayrılır. Sözgelimi Eski Türkçenin önsesteki "y" sesi Kumukçada korunmasına karşın Karaçaycada "c" ünsüzüne dönüşür. Kumuk Türkçesi Anadolu Türkçesi
Tuvdu Çolpan, tang bilindi,
Doğdu Çolpan, sabah bilindi,
Boldu uyanma zaman. Uyanma zamanı geldi.
Şavla aldı dünya yüzün, Işık aldı dünya yüzünü
Yuhlağanımız taman. Uyuduğumuz yeter.
Gözüng aç, dört yakğa qara! Gözünü aç, dört yana bak!
Getdi kervan erterek. Gitti kervan erkenden.
Biz geçigip kalğanbız, Biz gecikip kaldık,
Enni hozğalma gerek. Artık harekete geçmek gerek.
Kaynak: Yrd. Doç Dr. Çetin PEKACAR .w3.gazi.edu.tr/~pekacar/kumturkler.htm
DAĞISTAN’IN ETNİK PROBLEMLERİ
Etnik yapı açısından Kafkasya’nın en karmaşık bölgesi olan Dağıstan’da değişik dil ve lehçelerde konuşan otuzdan fazla etnik grup yaşamaktadır. Sovyetler Birliği döneminde bu etnik grupların sayısı konuştukları lehçelerin birleştirilmesiyle ona indirilmiştir. Dağıstan’daki bu on etnik grubun genel nüfusa oranları şu şekildedir: Avar % 27.2, Dargin % 15. 6, Kumuk % 12.9, Lezgi % 11.3, Lak % 5.1, Tabasaran % 4.3, Nogay % 1.6, Rutul % 0.8, Agul % 0.8, Tsahur % 0.3. XX. yüzyıl başlarına kadar Dağıstan’da Kumuk Türkçesi hem popüler hem de ekonomik yönden çok önemli olduğu için Dağıstan halklarının ortak anlaşma dili olmuştur. Lezgi, Avar, Dargin halklarının yanı sıra yerli Ruslar bile 8-10 yaşlarındaki erkek çocuklarını Kumuk köylerindeki ailelere teslim ederek 2-3 yıl Kumuk Türkçesi olmuştu. 1918 yılında kurulan Birleşik Kafkasya Cumhuriyetinin resmi dili olarak Kumuk Türkçesi kabul edilmişti.
Tarih boyunca birlik ve beraberlik içinde oldukları gözlemlenen Dağıstan halkları Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte etnik çatışma tehlikesinin içine girmiştir. Etnik gruplar arasındaki gerilim sebebi ise Sovyetler Birliği döneminde Moskova’nın Dağıstan’da uyguladığı yanlış göç ve toprak politikasıdır.
Doğalgaz zenginliğine sahip olan Dağıstan Kafkasya'daki özerk cumhuriyetlere ve Güney Rusya'nın endüstri bölgelerine doğalgaz sağlamaktadır. Dağıstan'ın kaynaklarını kontrol altında tutma isteği ile kentli Rus yönetim kadrolarıyla yavaş yavaş ortaya çıkan rekabet yerli kadroları İslâmiyet aracılığıyla kimliklerini pekiştirme yoluna itmiştir.
VIII. yüzyıldan itibaren İslâmiyetin güçlü bir biçimde kök saldığı Dağıstan’da günümüzde de Nakşibendi tarikatı üyelerinin etkin oldukları görülmektedir. Dağıstan’da Müslümanların oranı yüzde 92, Hıristiyanlar yüzde 5, Yahudiler ise yüzde 3’tür. Müslüman nüfusun yüzde 97’si Sunnî, yüzde 3’ü Şiîdir. Şiîler Azerbaycan’dan göç ederek Derbent şehrine yerleşen Azeriler ile Lezgilerin küçük bir kısmını oluşturan Miskince köyü ahalisinden meydana gelmektedir.
Ekilebilir toprakların azlığı ve siyasî gücün demografik büyüme ile birlikte etnik gruplar arasındaki eşit paylaşılmaması Dağıstan’da etnik hareketlenmeyi kışkırtmakta ve etnik grupların siyasî özerklik talep etmelerine sebep olmaktadır. Dağıstan’ın güneyindeki dağlık bölgede yaşayan halkların Sovyet döneminde ekonomik ve sosyal sebeplerle Dağıstan’ın kuzeyindeki verimli ovalara göç ettirlmesi ovalarda yaşayan Kumuklar’la dağlardan göç eden Avar, Dargin, Lezgiler arasında etnik problem ve çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
1944 yılında Orta Asya’ya sürülen Çeçenlerden, boşalan topraklara Mahaçkala civarındaki köylerde yaşayan 10 bin Kumuk zorla göç ettirdi. Kumukların kendi toprakları ise idari bir kararname uyarınca Gubin ilçesindeki Avarlara verildi. 1951 yılında Dağıstan ÖSSC ülke dahilinde göç ettirme ve nakil konusunda beş yıllık plânı kabul etti. 1952-1957 yılları arasında dağlık bölgedeki 10 bin işletmenin kuzeyindeki ovalara yerleştirilmesi düşünüldü. Lezgi, Tabasaran, Rutul ve Agul halklarının bir kısmı Güney Dağıstan’da Kuzey Dağıstan’a göç ettirildiler.
1957 yılında Çeçen-İnguşların sürgün yerlerinden Kafkasya’ya dönmeleriyle birlikte Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyetinin yeniden kurulmasıyla, Dağıstan’a verilen 6 bölge Çeçen-İnguş’a iade edildi. Bunun üzerine güney Dağıstan’dan Avarların bir kısmı kuzeyde Kumukların yaşadığı Hasavyurt, Kızılyurt, Babayurt bölgelerine göç ettiler. Bu bölgeye aynı zamanda Dargin köyleri de göç etmişti. Sürgünden dönen Çeçenlerin bir kısmı ile birlikte Lak, Avar ve Darginler da ovalık bölgedeki eski Kumuk köylerine yerleştiler. Böylece ovalar önceden tek etnik grup olan Kumukları barındırırken, karışık etnik grupların bir arada yaşadığı yerler halini aldı. etnik gruplar arasında yayla, su, otlak konularında çıkan anlaşmazlıklar etnik çatışmaya dönüşmeye başladı.
1960'lı yılların sonunuda Güney Dağıstan'daki Lezgi, Avar, Dargin, Tabasaran gibi halklara mensup dağ köylüleri Dağıstan ovalarının ekolojik şartları gözardı edilerek Kumuk bölgesine yerleştirildiler. 1970'li yıllarda dağ köylülerinin ovalarda yerleşimi önceki yıllara göre nispeten düşük ölçüde devam etti. Dağıstan'da iç göç sebebiyle dağlar ıssızlaşırken ovalarda nüfus aşırı derecede arttı ve etnik gruplar arasında etnik problem ve çatışmalar baş göstermeye başladı.
1958-1988 yılları arasında dağ köylerinden ovalara göç edenlerin sayısının altı kat artması ovada yaşayan Kumuk ve Nogay Türklerinin hayat kaynaklarında sıkıntı yarattı. Verimli topraklarda göçmen kasabalarının kurulması bu toprakların verimlilik oranını azalttı. İçme suyu problemnin artmasıyla birlikte, toprakların göçmenler tarafından düzensiz kullanımı sonucunda tuzluluk oranı ve erozyon arttı.
Sistemli bir şekilde devam ettirilen göç hareketleri neticesinde Dağıstan’ın başkenti Mahaçkala’da Avarların ve Darginlerin çoğunlukta olması cumhuriyetin politik ve ekonomik yönetiminin de bu halkların mensuplarının ellerinde toplanmasına yol açmıştır. Dargin ve Avarların Kumuk arazilerini işgal etmeleri Kumuklarla Avarlar arasında etnik çatışma tehlikesine yol açmıştır. Dağıstan’da mevcut olan bütün sosyal-siyasî kurumlar arasında en önemlisi Kumukların Tenglik örgütüdür. Tenglik örgütü Azerbaycan Halk Cephesi ile de ilişki içindedir. Tenglik’in başlıca politik amacı Dağıstan’ın Rusya içinde federal cumhuriyete çevrilmesi ve bu federasyon içinde belli sınırları olan Kumukistan ayartılmasıdır. Kumukların arazi bütünlüğünün elde edilmesi ve korunması için Tenglik Dağıstanı halkların eşit hukuklu federasyonu biçiminde kurmayı en geçerli çözüm yolu kabul etmektedir. Örgütün adının Tenglik olması da bu görüşü yansıtmaktadır. Kafkasya’nın özellikle batı bölgelerine nazaran Dağıstan, etnik ve siyasî açıdan Rusların zayıf oldukları bir ülkedir. Dağıstan halklarının sahip oldukları güçlü etnik kimliklerinin yanında, bölgede hakim olan İslâmi tarikatlar Dağıstan halkları arasında İslâmi kimliğin de güçlenmesini sağlamış ve Ruslara karşı etnik ve siyasî direnişi hızlandırmıştır. Dağıstan’da Rus nüfusunun büyük bir hızla azaldığı gözlemlenmektedir. 1959 -1979 yılları arasında Dağıstan’daki Rus nüfusu 214.00’den 190.00’e düşmüştür. 1989- 1994 yılları arasında 13.000 Rus’un Dağıstan’ı terkettiği görülmektedir.
Kaynak: Dr. Ufuk TAVKUL
KUMUK TÜRKÇESİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Vasiyat Vasiyet Osetin yurt, aylanası baxça-bav.
Oset köyü, çevresi bahçe bağ,
Şo bavlarda yürüle edi qızgın dav. Şu bağlarda yürüyordu kızgın savaş.
Yara tiyip yatdı şonda yoldaşım, Yaralanıp yattı orada yoldaşım,
Men qarsalap barıp göterdim başın. Ben yanarak var ıp götürdüm başını.
Tek, neteyim, avur edi yarası, Ancak, ne edeyim, ağır idi yarası,
Haldan tayıp bara edi qarqarası. Halsizleşiyordu gövdesi.
Axır gezik qaratıp eki gözün, Son kez bakıp iki gözüyle,
Can maqamda şu boldu aytgan sözü; Can boğazdayken şu oldu söylediği sözü:
-Aziz qurdaş, baliki, davdan qaytarsan, -Aziz gardaş, belki, savaştan dönersin,
Qart anamnı ölmey tapsañ, aytarsan Kart anamı ölmeyip bulursan, söylersin
Aziz balañ geri qaytmas getdi dep, Aziz yavrun geri gelmez, gitti, diye;
Tek vatanga bergen antın kütdü dep, Tek vatana verdiği andını tuttu diye,
Qoççaqlarday davda qılıç urdu dep, Kahramanlar gibi savaşta kılıç vurdu diye,
Ölegende osal bolmay turdu dep, Öldüğünde metin olup durdu diye,
Art tınışda axtardı dep anasın, Son nefeste aradı diye, anasını,
Tiledi dep etmey qoymaqnı yasın. Diledi diye, etmeyip koymadı yasını.
Duşmanlardan, qurdaş, qanım alırsan, Düşmanlardan, gardaş, kanımı alırsın,
Qılıçımnı özüm bulan salırsan, Kılıcımı kendimle gömersin,
Qaburumnu yol qırıyda qazarsan, Kabrimi yol kenarında kazarsın,
Sıntaşıma atımnı da yazarsan, Mezar taşıma adımı da yazarsın.
Yurt yagada, ullu yolnu tübünde, Köy yakasında, ulu yolun dibinde,
Ayrı turgan alaşaraq töbede Ayrı duran alçaksı tepede Aziz qurdaş Arslanbekni qaburu.
Aziz gardaş Arslanbek’in kabri. Ari-beri ötegenler burulup, Öteye beriye gidenler dönüp,
Abur ete şo qaburga enkeyip, Hürmet eder şu kabre eğilip, Yoluqsa da geçe-gündüz on keren.
Karşılaşsa da gece gündüz on kere. Terik suvu az enişde agagan Terik suyu, az aşağıda akan
Zamanda bir uruna şo yagaga, Arada bir vurur şu yakaya, Cavhar bolup yaşıl otga yagıla Cevher olup yeşil ota yakınır,
Çayıp onu, qaytıp tüpge agıla, Yıkayıp onu, dönüp dibe akılır,
Taşıganda tolqun ura tamaşa, Taştıkça dalga vurur, gariptir,
Yarnı teşip, üstge çıqma tarmaşa. Karnı yarıp, üste çıkmağa çalışır.
O igitni çarxın görme süyedir, O yiğidin gövdesini görmek istiyordur, Barakalla, savbol be
rme süyedir. “Bravo, sağ ol!” demek istiyordur.
İbrahim Kerimov (1942)
KARAÇAY-MALKAR TÜRKÇESİ
Aydı anı tabxan tatlı anası
Aydan anı Teññiz Teyri urlağandı
Anı atı Suw Celmawuz bolğandı
Teññiz Teyri ayrıkamda caşırğandı
Caşırğanlay nença cılla aşırğandı
Ay tutulub közü beti qaralğandı
Açıwundan cüreginden taralğandı
Ay da, Kün da tutuladıla anı üçün
Titireyle, qaltırayla anı üçün
Cerden ala carıqların tıyadıla
Cılab ala culduzlanı cıyadıla
Cerge ala miyik kökden qaraydıla
Satanaynı qaydağısın suraydıla
Ne bolğanın, qaydağısın tabalmaydıla
Celmawuzğa sorurğa ala bazalmaydıla
Ay cılasa közlerinden cavadı cawunla
Kün qızdırsa cerde canadı qawdanla
Satanaynı Suw Celmawuz buqdurğandı bermeydi
Ayrıkamda anı kişi körmeydi
Ayrıkamnı üsün tuban bla cabxandı
Kesi kirib teññiz tübge catxandı
Satanayğa Suw Anası qarağandı
Altın çaçın qolu bla tarağandı
Ne bolsa da künü aman bla batxandı
Teññiz taññı aman bla atxandı
Bölek cılla cılay cılay turğandı
Bir keçede qaçarğa al burğandı
Betin boyab çıqğandı teññiz cağağa
İzley barıb miññendi qayın qaññağa
Butun qolun qalaq etib tartxandı
Celle süre qara cerge atxandı
Almastıla körüb anı alğandıla
Qara ormañña eltib aşla salğandıla
Almastıla tamır aşla bergendile
Satanaynı sıylı, ariuw körgendile
TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Aydır onu doğuran tatlı annesi
Aydan onu Deniz Tanrı çalmış
Onun adı Su Ejderi olmuş
Deniz Tanrı adada gizlemiş
Gizleyerek birçok yıl zaman geçirmiş
Ay tutulup gözü yüzü kararmış
Acısından yüreği daralmış
Ay da, Güneş de tutuluyorlar onun için
Titriyorlar, sarsılıyorlar onun için
Yerden onlar ışıklarını kesiyorlar
Ağlayıp onlar yıldızları topluyorlar
Yere onlar yüksek gökden bakıyorlar
Satanay’ın nerede olduğunu soruyorlar
Ne olduğunu, nerede olduğunu bulamıyorlar
Ejdere sormaya onlar cesaret edemiyorlar
Ay ağladığında gözlerinden yağıyor yağmurlar
Güneş kızdırdığında yerde kavruluyor otlar
Satanay’ı Su Ejderi gizlemiş vermiyor
Adada onu kimse görmüyor
Adanın üstünü sis ile kapatmış
Kendisi girip denizin dibine yatmış
Satanay’a Su Anası bakmış
Altın saçını eliyle taramış
Ne de olsa tüm günü aman ile geçmiş
Denizde şafak aman ile aydınlanmış
Uzun yılları ağlaya ağlaya geçirmiş
Bir gece kaçmaya niyet etmiş
Yüzünü boyayıp çıkmış deniz kenarına İzlemeye varıp binmiş kayın ağacına
Bütün kolunu ayağını kürek yapmış
Yeller sürükleyerek yere atmış
Ucubeler görüp onu almışlar
Kara ormana götürüp aşlar vermişler
Ucubeler bitki kökü yiyecekleri vermişler
Satanay’a değer verip güzel sevmişler
Almastıla söleşe bilmey edile Satanaynı bir de erşi körmey edile Bir kün bıla çaba corta ketdile Bilmegenley bir töbege cetdile Ol töbeden as-mus iyis urub başladı Qart almastı birden esin taşladı Qalğanları birden artxa qaçdıla Qara ormañña tük tük bolub uçdula Ullu töbe qart emegen bolğandı Ceti cüz cıl ormanda turğandı Ol Satanay qaçalmayın qalğan edi Qart emegen tutayım deb barğan edi Ol közüwde Satanay betin açıb qarağan edi Birden emegenni caññız közü qamağan edi Caññız közü cuq körmeyin qalğan edi Açıwlanıb qaya taşla alğan edi Cuq körmeyin taşla bla ata edi Cerden sermeb topuraqla cuta edi Kele kelib tik qayadan cığılğan edi Töppe çarxı suw taşlağa cağılğan edi Qız Satanay qaldı kesi caññızlay Qara ormanda kesi allına calanlay Köb aylaññandı qara ormanda abına Amalsızdan Cer Teyrige tabına Ariuwluğu taşnı tawnu carıta Xar bir zatnı ol kesine qarata Satanaynı körgende toxtay edile suwla da Keçelede da carıy edile tüzle, tawla da
Ol Satanay köb aylaññandı el tabmay Aşarına bir burxu gırcın qabmay Kele kelib ol Nart elge kirgendi El qıyırında qurtxa qatın körgendi Qurtxa qatın Satanaynı alğandı Tutub kelib gumusuna salğandı Caşırtınlay qurtxa anı ösdürgendi Örüzmekge qıznı alay sezdirgendi Qatınlıqğa Örüzmekge bergendi Örüzmek da andan aqıl bilgendi Ol Satanay bolğandı Nartla anası Örüzmek da bolub Nart askerni atası.
Ucubeler söyleşmeyi bilmiyorlardı Satanay’a hiç kötü muamele etmiyorlardı Bir gün bunlar koşa koşa gittiler Bilmeden bir tepeye vardılar O tepeden dev kokusu vurmaya başladı Kart ucube birden bayıldı Diğerleri birden arkaya kaçtılar Kara ormana tek tek varıp uçtular Büyük tepe kart bir dev olmuş Yedi yüz yıldan beri ormanda durmuş O Satanay kaçamadan kalmıştı Kart dev tutayım diye varmıştı O sırada Satanay yüzünü açıp bakmıştı Birden devin yalnız tek gözü kamaşmıştı Yalnız tek gözü hiç görmeden kalmıştı Öfkelenip kayaları taşları almıştı Hiç görmeden taşları atıyordu Yerden kapıp toprakları yutuyordu Gele gele sarp kayalıktan yığılmıştı Tepesi parçalanıp şu taşlara dağılmıştı Kız Satanay kaldı kendisi yalnız Kara ormanda kendisi korumasız Çok dolaşmış kara ormanda tökezleyip Çaresizlikten Yer Tanrıya tapınıp Güzelliği taşı dağı aydınlatarak Her bir şeyin dikkatini kendisine katarak
Satanay’ı gördüğünde duruyordu sular da Geceler de aydınlanıyordu düzler, dağlar da Satanay çok dolaşmış bir köy bulamadan Yemek için bir parça ekmek yemeden Gele gelip o Nart köyüne gelmiş Köyün kıyısında cadı kadın körmüş Cadı kadın Satanay’ı almış Tutup gelip mahzenine kapatmış Gizlice cadı onu büyütmüş Örüzmek’e kızı öyle sezdirmiş
Kadını olarak Örüzmek’e vermiş Örüzmek de ondan akıl bilmiş O Satanay olmuş Nartların anası Örüzmek de olup Nart askerlerin babası.
21-04-2020