Dağlık Karabağ Sorunu, XIX yüzyıl başlarında Rusya İmperatorluğunun tahriki ile başlayan, Azerbaycan ve Ermenistan arasında devam eden ciddi bir problemdir. Bu problemin temellerinde Rusya
nın, “Parçala hükmranlık et” ve “Etnik destek sağlamak” projeleri dayanmakdadır.
Azerbaycanda başlayan bu etnik problemi daha iyi anlamak için Rusya
nın, İran ve Osmanlıya karşı, XVIII yüzyıl politik tutumunu bilmek lazımdır. Bu tutumla Rusya
nın, her iki etnik yapıya alternativ olarak, ermenileri kendisine yakın bir etnik yapı olarak belirlemiş olması, onların, bölgeye göçünü zorunlu kılmışdır. Tabiki, durumlarının iyi olacağı için ermeni
lerde, bunu kabul etmiş, hatta Rusya saflarında bir siyasi tutum sergilemişdirler. Bir süre sonra ermenilerin daha çok toprak elde etmek istemesi, azerbaycanlı
larla aralarında çatışmaların daha da güçlenmesine sebeb olmuşdur. Bu kadar güçlü çatışmaları, Rusya`nın bile engelleyememesinden dolayı, meseleye büyük devletler ara bulucu olarak, ya davet edilmiş ya da kendileri bir sebep göstererek dahil olmuşlar..
Bütün bu olanlar sonucunda, hukuksal açıdan Azerbaycan Cumhuriyyetinin toprak egemenliyi tehlikeli hale gelmişdir. Böylelikle, SSCB
nin desteğini de alan ermeni ayrılıkçılar Azerbaycan Cumhuriyyetinin 20%
lik bir kısmını terörle işgal ederek, azerbaycanlıları katletmiş, işgencelere maruz bırakmış, hatta ermeni proföser
lerin deneylerinde kurban etmişlerdir. 1991-1993 yılları arasında Azerbaycan Cumhuriyyeti hükümetlerinin verimsiz ve doğru karar alamaması sorunundan dolayı, olaylar daha şiddetli hale gelmiş, sadece ateşkes, 1994 yılında Azerbaycan başkanı Haydar Aliyev
in çabalarıyla sağlanmışdır. Ateşkesin ilanından sonrakı süreçte, olaya bir çok devletin ve uluslararası teşkilatların da dahil oluşu ile sorunun çözümü, Azerbaycan Cumhuriyyeti lehine ilerlesede, dahil olan devletlerin sorunun çözümündeki fikir farklılıklarına göre, real olarak sorun çözülemez duruma gelmişdir.
BİRİNCİ BÖLÜM
DAĞLIK KARABAĞ SORUNUN TARİHİ
Karadenizin doğusundakı Taman yarımadasından Hazar Denizi
nin batısındakı Apşeron yarımadasına kadar uzanan dağlık bir bölge, Kafkasya olarak adlandırılmakdadır. Kafkasya`nın doğusu Asya kıtasında, batısı ise Avrupa kıtasında yer almakdadır. Karabağ ise Kafkas dağlarının güney doğusunda yer alan bölgede bulunmaktadır. (Gökçe, 1979:5)
Hem SSCB hem de ondan önceki dönemlerde, Dağlık Karabağ, daha çok “Karabağ” diye adlandırılmışdır. “Karabağ” sözcüğü “Büyük bağ” anlamını vermekdedir.
XIII ve XIV yüzyıllarda Karabağ’ın sınırları güneyde Araz, kuzeydoğuda Hakari nehrine, kuzeybatıda Zegamçay’a, kuzey ve kuzeydoğuda Kura nehrine, güneydoğuda ise Gustaşfi’ye kadar uzanmaktaydı. Dönemin coğrafyası ile ilgili bilgi veren kaynaklarda, tarihi olarak Arran eyaletinin bir bölgesi olan Karabağ`ın, ermeni bölgesine sınırı olduğu gösterilmekdedir. Kür ve Araz sularıyla sulanma imkanı olduğu için, Karabağ toprakları, yüksek ürün üretim kapasitesine sahipti. Dünyada en iyi ipeğin, Kür nehrinin kenarında üretildiği anlatılmakdadır. (Piriyev, 2012:14-15).
1990 yılına kadar Karabağ bölgesi, Azerbaycan Cumhuriyyeti
nin bölgesi içerisinde merkezi sisteme bağlı bir bölgeydi. (Yalçınkaya, 2006:129). Bölgede ortalama sıcaklık 0-10 c, ortalama yıllık yağış oranı ise 600-1200 mm`dir. Coğrafi güzelliği ile dikkat çeken bölgenin Turşusu ve soğuk mineral su kaynakları bulunmaktadır. Bölge ayrıca maden yatakları, orman ürünleri ve tatlı su balıkçılığı açısından önemli bir merkezdir. Karabağ 210000 hektar elverişli toprağa sahipdir. (Gökçe, 2011:11-12;
Attar, 2003:2). Günümezde, Dağlık Karabağ Özerkliyi`nin izolyosyona uğraması sonucunda ekomomiksel güçe sahip olması söylenemez. (Yalçınkaya, 2006: 129).
Karabağ bölgesi, yerleşdiği coğrafyadan dolayı, büyük jeopolitik öneme sahiptir. (Aslanlı, 2001:393) Bu jeopolitik önemden dolayı, bölgeye yalnız bu çerçeveden bakmak düzgün olmaz. Bu sorunun nedenlerini ve işlevliyini öğrenmek için tarihe ve politik şekillenmeye bakmakta yarar var.
1.2 KARABAĞ`DA TÜRKLERİN DEVLET KURMASINA DAİR TEZ
Kafkasyanın en ideal yerleşim bölgelerinden biri Karabağ olmuşdur. Tarihi göçler aşamasında en çok gelenlerin türkler olduğu bilinir. Karabağ
da yerleşen ilk türk`lerin İskit-Saka olduğu bilinmektedir. (Yazıcı, 2011:50-51; Öztürk, 2007:7-11). İskit boylarından Arsaklar burayı yurd edinmişlerdir. (Attar, 2003:3-4) Modern zamanımızda, Arsak vilayetinin ermeni yurdu olduğunu iddia etmeleri, asılsızlık sergilemekdedir.
Eski ermeni kaynakları tarafından, Arsakın, Albanya
nın bir vilayeti olduğu gösterilmekdedir. Ermeni kaynakları Arsak’ta eskiden beri sırasıyla, Saklar, Gargarlar/Gargalar, Utiler, Hunlar, Hazarlar ve Basiller’in yerleşdiğini belirtmektedir. Bu kavimlerden, Sakalar’ın Türk olduğuna dair ciddi kanıtlar ireli sürülmüşdür. Bunun yanısıra, Hunlar, Hazarlar ve Basillerde türk kavimleridir. (Attar, 2003:4). Ermeni kaynaklarının bile, ermeni
lerin bölgede devlet kurmamalarını göstermesine rağmen, günümüzde, Ermenistan Cumhuriyyeti, bunun zıtı olan bir tez savunmakdadır.
Karabağın verimli bir bölgeye sahip olmasından dolayı, XI yüzyılın ortalarında Oğuzlar, bölgeye gelmişdirler. Oğuzlar
ın bölgeye gelmesiyle, Bizans İmperatorluğunun bölgeye doğru ilerlemesinin önü kesilmişdir. Bölgeye yoğun türk akının olması, bölgenin bir dönem sonra Selçuklu
lar tarafından önemli mevkiye sahip olmasına sebep olucakdı. Bunun yanısıra, Selçuklu Sultanlı Alparslanın, bölgeyi kışlık olarak seçmesi kaynaklarda gösterilmekdedir. (İşyar, 2004:120-121). Selçuklu
ların ardından, Karabağ, Atabeylerin Azerbaycan
da hakimiyete geçişi ile Atabeyler`in, Moğol istilalarının ardından İlhanlı Devleti’nin en önemli merkezi olmuştur.
En ilginçiyse, İlhanlı Devleti döneminde, devletin merkezinin Tebriz olmasına rağmen, Karabağın yazlık olarak seçilmesi olmuşdur. Bu dönem, Azerbaycan bölgesi dahilinde yaşayanların büyük kısmının türk oluşu kaynaklarda gösterilmekdedir. (Taşkıran, 1995:57) Bölge, bundan sonrakı dönemlerde, ilk olarak, Karakoyunlu sonra Akkoyunlu yönetimi altına geçmişdir. Safavevi şahı, I İsmayıl
ın Akkoyunluları savaşda yenmesiyle, bölge, Gence Beylerbeyliği’nin bir vilayeti olarak yine türkler
in kontrolü altında bulunmuştur (Attar, 2003:4).
Bu tarihlerde, ermeniler`in haraketli bir statüde olması ve durmadan göç yaşamaları ve onların bir devlet kuramadıkları kaynaklarda gösterilmekdedir. (Taşkıran, 1995:120).
Yüzyıllar boyu, bu bölgenin bir çok devlet için gerekli olduğu düşüncesi, bölgeye dur-durak bilmeyen akınların yaşanmasına sebeb olurken, buna rağmen bölgede bir ermeni devleti kurulamamışdır. (Türközü, 1982:4)
1.3 TÜRKMENÇAY ANLAŞMASI ÖNCESİ KARABAĞ
1747 yılında Nadir Şah Efşar
ın ölümü, XVIII yüzyılın sonlarında bölgenin, yeni bir siyasi sürecin içine girmesine sebep olucakdı. Böylelikle, zayıflayan İran devleti, Azerbaycan bölgesinde, yeni devletlerin kurulmasına bilmeden öncülük etdi. Bu zaman Azerbaycan bölgesinde 20`ye yakın hanlık kuruldu. Bu dönem, siyasi literatürde “Hanlıklar Çağı” diye isimlendirilir. Böyle bir zamanda, Karabağ hanlığı da kendi egemenliğini korumak için, 3 büyük güçle denge politikası kurmakdaydı. Bunlar, Osmanlı, Rusya ve İran. (Yıldırım, Özönder, 1991:2).
Hem Selçuklular döneminde, hemde bu dönemde bölgede türk beyliklerine rağmen, her hangi bir ermeni beyliği kurulmamışdı. Günümüz, Ermenistan Cumhuriyyeti
nin başkenti olan, İrevan hanlığı bile, türk`lerin yönetimindeydi. (Yıldırım, Özönder, 1991:3).
Rusya imperatorluğu için Kafkasya, önemli jeopolitik konum olmaktaydı. Bunun en önemli nedeni, Rusyanın sıcak denizlere sahip olmak politikası ve İran, Osmanlı politikalarına karşı kendisini korumak istemesiydi. Çar I. Petro döneminde (1722) Hazar sahillerine inen Ruslar, Şirvan Hanlığı üzerinden Kafkas
lara kadar
uzandılar. Rus ilerleyişi karşısında, Osmanlı Devleti’nden yardım talebinde bulunan Azerbaycan hanlıklarına, Köprülü Abdullah Paşa komutasında bir kuvvet gönderilerek, Güney Kafkasya bölgesi büyük ölçüde Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Ancak Osmanlı-Rus savaşının (1768-1774) sonucu Rusyanın Kırım
ı işgaliyle Kafkasya bölgesindeki politik ilerleyiş, Ruslar lehine değişmeye başladı. 1801 yılında, Rusya’nın Gürcistan’ı ilhak etmesi ile başlayan gelişmeler, Rus
ların Kafkasya’da, yayılmasında bir dönüm noktası oldu. Buna göre Rusya, Gürcistan’ı kendi topraklarına katarak, Kafkasya’da bir sömürge yönetiminin temellerini atmış oldu (Türkmen, 2004:9-10).
Gence kalesini kuşatan Rus kuvvetleri, Sisianovun komutanlığı altında, ocak 1804 tarihinde kaleye girdi. Gence Hanlığı
nda güçlü direniş sonrası, hanlığın düşüşüyle, tüm Gence Hanlığı bölgesi, Rusların eline geçti (Yıldırım, Özönder, 1991:4). Bu sırada Fransa ile Mısır meselesinde problemli olan ve Rus
ların teşvikiyle ayaklanan Sırb ayaklanmasıyla uğraşan Osmanlı Devleti, Rusya
nın bu planlarını engelleyecek güçe sahip değildi. (Türkmen, 2004:13).
Rusların bu ilerleyişinden rahatsız olan İran, Rusya
ya savaş açtı. Bu sırada çok önemli olay oldu. Karabağ Hanlığı, dengeli politikasını ve egemenliğini, İran işgalinden korumak için Rusyadan yardım istedi. Mayıs 1805 tarihinde Gence’de yapılan Kürekçay anlaşması ile Karabağ, Rus idaresine bağlanmayı kabul etti (Türkmen, 2004:14). Böylelikle Karabağ hanlığı
nın dış politikasında Rusya etkisi güçlendi.
Rus idaresi döneminde Karabağ, Azerbaycan’ın bir parçası kabul edilmekte ve o zaman ki, ermeni nüfusu, toplam nüfusun sadece 20% ’si kadarını oluşturmaktaydı (Aliyev, 2009:7). Ancak Kürekçay anlaşmasından sonra Rusya, her hangi bir Osmanlı ve ya İran ayaklanmasının çıkmasını önlemek için bölgeye kendisine daha sadık ve yakın ermenileri yerleştirdi. (Vaserman, Gınat, 1994:14; Aliyev, 2009:7). Bu dönemde, Rusya, Kuzey Azerbaycan hanlıklarını kendisine bağlayarak, ermeni
lerin göçünü daha dengeli ve istikrarlı devam etdirdi. (Mercanlı, 2012:43).
Rusyanın bu etnik değiştirme faktörünü, bölgeyle en çok yakın ilişkisi olan İran, Rus-Fransa savaşında, fransız
ların güçlü saldırısını görerek, Rusya`ya savaş ilan etdi.
Ama savaşda, fransızları yenen Ruslar, buna cevab olarak İran
a savaş ilan etdi. İran, 13 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın Gülistan kentinde barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmaya göre Araz çayının kuzeyinde bulunan Azerbaycan bölgesindeki, Gence, Karabağ, Şeki, Lenkeran, Şamahı, Bakü, Kuba, Derbent hanlıklarının Rusya’ya ait olduğu kabul edildi (Türkmen, 2004:17). 1804-1813 ve 1826-1828 Rus-İran savaşlarını Rusyanın kazanması, ermeni
lerin bölgeye daha çabuk yerleşmelerine imkan tanıdı. (Aliyev, 2009:7).
1.4 TÜRKMENÇAY ANLAŞMASI SONRASI KARABAĞ
Gülistan anlaşmasıyla, Rusya
nın kuzey Azerbaycandaki gücünü kabullenmeyen İran, 1825 yılında Çar I Aleksandr
ın ölümü ve 1826 yılında Rus başkenti Petesburgda isyanın çıkmasını fırsat bilerek, bu avantajı değerlendirmek için, yeniden, Rusya
ya savaş ilan etdi. Ama biraz bile ilerleyemeden, Rus güçleri, toparlanarak kuzey Azerbaycan bölgesine geldiler. Bunu gören İran, kayıp vermemek için 1828 yılında Türkmençay anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşmadan sonra, İran bir daha kuzey Azerbaycan
a sahip olamayacakdı. (Türkmen, 2004:18).
Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması’nın ilgili hükümleri, Osmanlı-Rus savaşının sonunda imzalanan 14 Eylül 1829 tarihli Edirne anlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından da kabul edildi. Böylelikle, Revan ve Nahçıvan Hanlık
ları ile birlikte Karabağ bölgesi, Rus egemenliği altında geçti. Bu, Osmanlı Devleti tarafından da resmen kabul edildi (İşyar, 2004:207).
Türkmençay anlaşması, hem İran hem de Rusya devletleri dahilinde yaşayan halklara 1 yıl içinde istediği ülkeye göç etdirme imkanı tanıyordu. Bunu baz alan Rusya, bölgede ermeni nüfuzunu yükseltmek için hem Türkmençay hemde sonradan Osmanlıyla varılan anlaşmalarla, Osmanlı ve İran
da yaşayan ermenileri Azerbaycan bölgesine göç ettirdi (Attar, 2003:4). Göç yapan ermeni
lerden, yerleşmelerine destek amaçlı 20 yıl vergi alınmadı.(Yıldırım, Özönder, 1991:5; İşyar, 2004:197), Devlet, göç eden ermenilere hem devlet topraklarını, hem de müslüman köylülerden alınan toprakları verdi. (Aliyev, 2009:7). Karabağ’ın dağlık kesimindeki yerli “Müslüman” nüfus ise ermeni
lerle işbirliği yapılarak zorla diğer bölgelere göç ettirildi (Swietochowski, 1988:100; Aslanlı, 2001:394). Rusya, söz konusu iskan
politikalarını uygulama ve organize etmede, göç olayına kutsal bir hava katan Ermeni Ruhban sınıfından büyük destek aldı (Türkmen, 2004:20).
Yapılan tüm bu destekler sonucunda, 1928-1930 yılları arasında İran’dan 40.000, Türkiye’den 84.000 ermeni’nin, Kafkasya’ya göç ettirildiği, toplam süreç içerisinde ise bölgeye, yaklaşık 1.300.000 ermeni’nin göç ettiği belirtilmektedir. Bu tarihlerde göç edenler, ermeni nüfusunun az olduğu Yelizavetpol ve Erivan’ın verimli topraklarına göç ettirildi. (Griboyedov, 1971:340 Aktaran, Beşiroğlu, 2001:458; Aliyev, 2009:7) 1832 yılı ilk resmi Rus sayımına göre Karabağ nüfusunun 64,8%’ini türkler, 34,8%’ini ermeni
ler oluştururken (Yıldırım, Özönder, 1991:5), 1880 yılında bölgedeki ermeni nüfusu 53%
e yükselmişdi. 1989 yılı`na gelindiğinde ise bölgedeki ermeni nüfusu 77%’e yükseldi (Vaserman, Gınat, 1994:346).
1.5 BOLŞEVİK DEVRİMİ SONRASI KARABAĞ
Ekim 1917 Devrimi sonrası Karabağ, hukuki açıdan Azerbaycan’a bağlı bir bölge olmasına rağmen bağımsız bir konuma geldi. Bu durum, Sovyet yönetiminin kurulduğu 1920 yılına kadar devam etti (İşyar, 2004:308). Devrim sonrasında bölgedeki istikrarsızlıkdan ve ayrılıkçı ermeni
lerin zülumlerinden sarsılan bölge halkı, Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Yardıma gelen Osmanlı Devleti, 28 mayıs tarihinde kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyyetinin zorluklarının çözümüne destek olarak, 15 Eylül 1918 tarihinde Bakü’yü bolşevik
lerden ve ayrılıkçılardan temizleyerek resmi olarak ADC
nin kurulmasına destek oldu. Ancak Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması gereği bu topraklardan çekilmek zorunda kalınca, bölge İngiliz`lerin eline geçti (İşyar, 2004:334).
İngiliz Kuvvetleri Komutanlığı 28.01.1919 tarihinde yayınladığı bir tebliğ ile Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu teyit etti (Yalçınkaya, 2006:130). Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngilizler Kafkasya’dan çekildi. Yaranan siyasi boşluk SSCB
nin yararınaydı. Azerbaycan ordusunun önemli bir kısmı, Karabağ’daki ermenilerin çıkardıkları isyanı önlemeye çalıştığı bir sırada SSCB, 27 Nisan 1920’de Bakü’yü işgal etti (Aslanlı, 2001:396-397). Ancak TBMM ve SSCB arasında 1921 yılı yapılan Moskova Anlaşması ile bölge, yeniden Azerbaycan Sovyet Sosialist Cumhuriyyeti
ne iade edildi (Yalçınkaya, 2006:130). 1922
rabağ Sorunu, her kesin bildiği gibi bir Azerbaycan-Ermenistan arasında sorun değildir. Bu sorun hem de, geçmiş 2 kutplu sistemin bizlere birer hatırasıdır. Öyle bir hatıra ki, bu hatırayı bizler, her gün sınırda ermenistan tarafının ateşkesi bozmasıyla görmekteyiz. Bu denli, uluslararası teşkilatların ve büyük devletlerin Karabağ Sorunu`nu tartışması ve çözüm yolları üretmesine bakmaksızın, çözüm üretilememekdedir. Çözüm üretilememesindeki, temel nedenler, devletlerin realistik paradigmadan bakıldığında, devletlerin bitmez-tükenmez, güç, para ve etkin güç olmak istemesidir. Devletler kendi çıkarlarını gözetlemesi yanısıra, sadece sivil ve askeri olarak insanlar katledilmekdedir. Bunun yanısıra, Karabağ Sorunu, hem Azerbaycan Cumhuriyyeti hem Ermenistan Cumhuriyyeti hem de bölge için, ekonomiksel, siyasi, çevre ve en önemlisiyle göç problemi yaratmakdadır.
Sorunun çözümü için, uluslararası teşkilatların ve devletlerin objektiv olması ve her iki tarafında öne sürdüğü tezi inceleyerek araştırması lazımdır. Bunun için, Ermenistan Cumhuriyyeti de, Azerbaycan Cumhuriyyeti gibi kütüphanelerini kamoyuna açık tutmalı ve dialektik yaklaşımla sorunun çözümü için bir adım atmalıdır.
KARABAĞ
Ekim 1917 Devrimi sonrası Karabağ, hukuki açıdan Azerbaycan’a bağlı bir bölge olmasına rağmen bağımsız bir konuma geldi. Bu durum, Sovyet yönetiminin kurulduğu 1920 yılına kadar devam etti (İşyar, 2004:308). Devrim sonrasında bölgedeki istikrarsızlıkdan ve ayrılıkçı ermeni
lerin zülumlerinden sarsılan bölge halkı, Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Yardıma gelen Osmanlı Devleti, 28 mayıs tarihinde kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyyetinin zorluklarının çözümüne destek olarak, 15 Eylül 1918 tarihinde Bakü’yü bolşevik
lerden ve ayrılıkçılardan temizleyerek resmi olarak ADC
nin kurulmasına destek oldu. Ancak Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması gereği bu topraklardan çekilmek zorunda kalınca, bölge İngiliz`lerin eline geçti (İşyar, 2004:334).
İngiliz Kuvvetleri Komutanlığı 28.01.1919 tarihinde yayınladığı bir tebliğ ile Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu teyit etti (Yalçınkaya, 2006:130). Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngilizler Kafkasya’dan çekildi. Yaranan siyasi boşluk SSCB
nin yararınaydı. Azerbaycan ordusunun önemli bir kısmı, Karabağ’daki ermeni`lerin çıkardıkları isyanı önlemeye çalıştığı bir sırada SSCB, 27 Nisan 1920’de Bakü’yü işgal etti (Aslanlı, 2001:396-397). Ancak TBMM ve SSCB arasında 1921 yılı yapılan Moskova Anlaşması ile bölge, yeniden Azerbaycan Sovyet Sosialist Cumhuriy
istan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bölgesi olarak ilan edildi (Attar, 2003:7-8). 1923 yılında ermeni
lerin yoğunlukta yaşadığı bölgede özerklik oluşturuldu. 1936 yılında bu bölgenin yönetimi Azerbaycan SSC
ne verildi.
Yıllar geçtikce küçük tartışmalar yerine, Azerbaycan SSC ve Ermenistan SSC arasında büyük çatışmaların başlamasıyla, 20 şubat 1988 tarihinde Dağlık Karabağ Yerel Konseyi’nin (Azerbaycanlı üyelerin katılımı olmadan) bölgenin Azerbaycan SSC’den ayrılarak Ermenistan SSC’ne katılmasını onaylamasıyla başladı (Kurbanov, 1996:6). Şubat 1988’de yüzbinlerce ermeni, Erivan’da dört günlük bir gösteri düzenleyerek Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan SSC
ne bağlanmasını talep etti. Bu gelişmeler Azerbaycan SSC’de politik boşluğa sebep oldu. Söz konusu olaylar eşiğinde Azerbaycancanda 32 kişi
nin öldüğü 197 kişi`nin yaralanması ile sonuçlanan ciddi çatışmalar yaşandı. Bu olaylar üzerine, SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi, Karabağ’ın Azerbaycan SSC’den ayrılıp Ermenistan SSC’ye bağlanma kararını veto etdi. (Vaserman, Ginat, 1994:351; Yalçınkaya 2006:132).
Karabağda 2 devlet arasında çatışmanın durmayacağını öngörerek SSCB, bölgeyi, 12 Ocak 1989’da Moskova yönetimi
ne bağladı (İşyar, 2004:384). Ermenistan SSC’nin Azerbaycan SSCne karşı silahlanması üzerine, Azerbaycan’da meydana gelen halk hareketine öncülük etmeye başlayan Azerbaycan Halk Cephesi, kamooyu isteklerini görerek azerbaycanlıları savunacak bir plan oluşturmaya başladı. Bu amaçla AHC, mitingler, grevler yaparak, hatta ülkenin Ermenistan SSC ve Gürcistan SSC ile demiryolu bağlantısını kesti. Bu olayları bastırmak için, 1990 yılı
nda SSCB ordusu Bakü’ye asker çıkardı. SSCBnin Bakü’ye asker çıkarması AHC’yi devre dışı bıraktı. SSCB, bununlada, ermenilere karşı askeri olarak zayıf duruma düşmüş Azerbaycan SSC
ni daha da zayıfladacakdı. (Gürbüz, 2008:118-120).
Temmuz 1990 yılı, Gorbaçov, SSCB genelindeki tüm silaha sahip grupların, silahları merkezi yönetime devretmesine dair beyannama ilan etdi. Bu hükme herkes uymaya mecbur kalırken, Karabağ ermenilerinin lideri Ter Petrosyan, Moskova’nın isteğine uygun davranacağı, mesajını vererek elindeki silahları teslim etmedi. Bunun yanısıra, Ter Petrosyan, elde tutduğu silahları savaşa bilicek ermeni
lere dağıtarak, Ermeni Milli Ordusu`nu kurdu (Gürbüz, 2008:121). Bir yanda, Moskova’nın toleransı
ve yakınlığı üzerine ordu kuran Ermenistan SSC, diğer yanda, sivillerin katılımıyla savaşan ama millis gücüne sahip Azerbaycan SSC vardı.
1.6 SOVYETLER BİRLİĞİNİN DAĞILMASINDAN SONRA KARABAĞ
SSCB 1991 yılında resmen dağıldı. Birliyin dağılmasıyla, kurulan Rusya Fedarasyonu, eski cumhuriyyetleri bir arada tutmak için, Birleşik Devletler Toplululuğu
nu kurarak, 8 aralık 1991 Minsk Anlaşmasının V maddesiyle “birbirlerinin ülke bütünlüklerini ve mevcud sınırların dokunulmazlığı” bildirisini üye devletler tanıdılar. Söz konusu ilke, Ermenistan Cumhuriyyeti’nin imzaladığı 21 Aralık 1991 AlmaAta Deklarasyonu’nda teyit edildi (Yalçınkaya, 2006:133).
SSCB zamanı, birlik üyesi Azerbaycan SSC ve Ermenistan SSC arasında bir sorun teşkil eden Karabağ, devletlerin bağımsızlıklarından sonra ciddi bir probleme dönüşdü. Azerbaycan Cumhuriyyeti ile dini ve mehzepsel yakınlığı olan İran İslam Cumhuriyyetinin bile ermeni
leri durdurmakda aciz kalması, nihayetinde, zamanın Azerbaycan başkanı Ayaz Müttalibov, Karabağ Sorunu`nun çözümü için uluslararası teşkilatlara müracaat etmek zorunda kaldı. Bölgenin enerji açısından cazibe merkezi olmasından dolayı, uluslararası teşkilatlar hemen sorunun çözümü için, BMT ve AGİK önderliğinde çözümlere başladılar.
SSCBnin dağılmasıyla Azerbaycan bir anda savunmasız bir duruma düşdü. Politik boşluğu gören ermeni
ler 1992 yılı boyunca, sınır yakınlığında olan Azerbaycan köy ve şehirlerini yağmalayarak, buradaki insanları katletdiler. Bu katliamların en dehşetlisiyse, 26 şubat Hocalı`da yaşandı. Katliamda 33 çocuk ve 106 kadın, toplam 335 kişi katledildi. Bu katliamda 150 kişi de kayboldu (Attar, 2003:9).
Hocalı Katliamı üzerine Azerbaycanda yaşanan siyasi iktikrarsızlıkdan dolayı, Ayaz Muttalibov, Moskova’ya kaçarken, Azerbaycan Halk Cephesi iktidara geldi. Temmuz 1992 seçimleriyle başa geçen Elçibey, ilk olarak Azerbaycan
ı Birleşik Devletler Topluluğu’ndan çıkardı (Gürbüz, 2008:121). Bunu yaparak Elçibey aslında realizmin doğurduğu ve doğuracağı sorunları unutmuşdu. O zamanlar, Azerbaycan`ın, Birleşik Devletler Topluluğunda, olmaması demek, ülkenin enflasyonla, istikrarsızlıkla
zayıflaması demekdi. Ordusu bile daha kurulamayan, ülke için bu atılan adım çok yanlışdı.
Elçibey iktidara gelir gelmez Karabağ Sorunu, tekrar AGİK’in gündemine taşındı. Azerbaycan Cumhuriyyetinin Rusya
dan ayrılıkçı bir politikaya sahip olması, Azerbaycan Cumhuriyyetine batı desteğini kazandırdı. Bu destek, etkisini Helsinki toplantısında gösterdi ve söz konusu toplantıda Azerbaycan
ın toprak bütünlüğüne ilişkin karar alındı. Ancak Elçibey yönetiminin, büyük ümitler bağladığı AGİK, her iki ülke için barış girişimine çalışsada, istenilen sonuç elde edilemedi. Uluslararası alanda elde edilen olumlu sonuçlara rağmen, ermeni`ler sağlanan ateşkesi ihlal ederek, her geçen gün Karabağ’ın etrafındaki Azerbaycan topraklarını işgal etmeye devam etti. (Yılmaz, 2010:74-75)
Karabağ Sorununun çözümünde, batılı ülkelerin aktiv rol alması, Rusya
yı rahatsız etmekteydi. Bu rahatsızlığı gidermek için Rusya, Elçibey hükümeti ideolojisine yakın gördüğü, Kazakıstan başkanı Nazarbayeva tarafları uzlaşdırmak için destek versede, sonuçsuz kaldı. Bunun zaman kaybı olduğunu gören Rusya, tarafları 19 eylül 1992 yılı
nda Soçide bir araya getirdi. Bu görüşme diğer görüşmelerden farklı olarak, bölgede geçici ateşkesi ve tarafların gözlemci yollamasına dair anlaşma yapılsada, ermeni
lerin, Karabağ ve Nahçıvan`a tekrar saldırması ile tüm görüşmeler sonuçsuz kaldı. (Yılmaz, 2010:75).
Ermenilerin arası kesilmez saldırılarında rus
ların etkisininin olması, Elçibey yönetiminin, uluslararası kamuoyunu haraketlendirmesini mecbur kıldı. Bunun için Elçibey yönetimi, yeniden, BMT ve AGİK gibi kurumlara müracaat etdi. Sonuç olarak, BMT Güvenlik Konseyi, Karabağ Sorunu hakkında 21 temmuz 1993 tarihli, 853 sayılı kararı aldı. Bu karar, Azerbaycan lehine olmakla, toprakların Azerbaycana ait olduğunu ve ermeni
lerinse bölgeyi terk etmesi gerektiği bildirildi. Bunun yanısıra, AGİK, Minsk grupu oluşturarak, sorunun hızlı çözüme ulaşması için çalışmalara başladı. Ama bu çalışmalar her iki taraf içinde bir çözüm yolu oluşturamadı. (Yalçınkaya, 2006:134).
Karabağ Sorununun çözümlenmesini, kendi düşünce-ideolojilerine kurban eden, Elçibey hükümeti çok yaşamadı. 1993 hazıranında, Gence Darbesi
yle, bir yıllık
hükümeti sona erdi. Darbe sonrası halkın ve eski cumhur başkanı Elçibeyin daveti ile Nahçıvan
dan Bakü`ye davet edilen Haydar Aliyev başkanlığa seçildi. (Gürbüz, 2008:121).
1993 yılında iktidara gelen Haydar Aliyevin ilk işi ülke içindeki silahlı grupları silahsızlandırmak ve ülkeyi yeniden Bağımsız Devletler Birliği
ne üye etmekdi. (Gürbüz, 2008:122) Bunu yaptıkdan sonra, Karabağ savaşlarında görev yapmış milis küvvetlerini güçlendirmek ve ülkeyi düşdüyü durumdan kurtarmak için, Haydar Aliyev, 1994 yılında taraflar arasında ateşkesi sağladı. Bununla, Azerbaycan bölgesinin 20% işgal edilmiş oldu. Genel olarak, 1988-1994 yılları arası savaşlar sırasında, 32000
den çok sivil, 16000`den fazla askeri kayıpla Azerbaycan vataşdaşları öldürüldü.(Attar, 2003:22).
1994 yılı ateşkesi ile, Haydar Aliyev iç siyaseti sağlamlaştırdıkdan sonra, Karabağ Sorununun çözümüne odaklandı. AGİT ve diğer uluslararası teşkilatlar öncülüğünde, bir çok adımlar atıldı. AGİT sorunun çözümü ile ilgili yeni kararlar sunsada, Ermenistan
ın kararsız tutumu ve BMT üyelerinin sorunun çözümüne dönük tutarsızlığı, sorunun çözümünü yavaşlatdı.
Olaylarının seyrinin değişmesine, Strasburgda, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin aldığı, “Ermenistan saldırgan bir devletdir ve Yukarı Karabağ ayrılıkçı bir rejimdir” kararı ile, 2005 yılı sonrası tarafların Karabağ Sorunu
yla ilgili, 2 mart Pragda, Ermenistan dış işleri bakanı Vartan Oskanyan ve Azerbaycan dış işleri bakanı, Elmar Mammadyarov
un görüşmesiyle çözüm yoluna gidilmeye başlandı. (Gökçe, 2011:1118).
Bunun devamı niteliğinde gelişmeler bir daha Azerbaycan tezleri lehine, kararların kabul edilmesiyle sonuçlandı. Bu etkiyi BMT Güvenlik Konseyi`nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararları, 14 Mart 2008 tarihli “Azerbaycan’ın işgal Edilmiş Topraklarının Durumu”na ilişkin BM kararı ve Avrupa Parlamentosu’nun 1 Mayıs 2010 tarihli “Avrupa Birliğinin Güney Kafkasya stratejisinin işlenip hazırlanması gerektiğine dair 2216 No’lu kararlardır. Gelişmelerin üçüncüsü ise 14 Mart 2008 tarihli “Azerbaycan’ın İgal Edilmiş Topraklarının Durumu’na ilişkin BMT Kararı”dır. Bu
kararların sonuçlarını, Azerbaycan`ın sergilediği komoyuyla beraber çalışması başarısı etkilemekdedir. (Yılmaz, 2010:82)
İKİNCİ BÖLÜM
2 MESELENİN ULUSLARARASI BİR BOYUT KAZANMASI
2.1 ULUSLARARASI TEŞKİLATLARIN KARABAĞ SORUNU ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ
Şubat 1992 yılı`nda İran’ın girişimiyle Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri Tahran’da bir araya gelerek ateşkes anlaşması imzalamıştır. Anlaşmayı Azerbaycan cumhurbaşkanlığına vekâlet eden Yakup Mehmetov, Ermenistan’dan Ter Petrosyan, İran’dan ise cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani imzalamıştır. Fakat devlet başkanları ülkelerine döndüklerinde Rusya’nın tahrikiyle Ermenistan birliklerinin Şuşa, Laçin ve Nahçıvan bölgesindeki Sederek bölgelerine saldırmasıyla ateşkes anlaşması iflasa uğramışdır.
25 Mart 1992’de ise ABD’nin de desteğini alan Ankara planı açıklanmıştır. Buna göre, Ermenistan; Karabağ ve Laçin koridoru karşılığında güneydeki Zengezur bölgesini Azerbaycan’a bırakıyordu. Böylece İran’la Ermenistan’ın sınırı ortadan kalkarken Türkiye, Azerbaycan ile komşu oluyordu. Bu plan da yürürlüğü giremeyince 1992 ve 1993 yılı arası Minsk Planı gündeme geldi ve BMT’nın girişimi ile mültecilerin durumu ve işgal altındaki toprakların boşaltılması doğrultusunda kararlar yayımlandı. Bu kararlar;
Nihayet Mayıs 1994 yılı`nda Rusya’nın arabuluculuğuyla ateşkes yapılmışdı. O tarihten sonra pek çok barış planı devreye girdi. Bunların en önemlileri:
1) Gubl Barış Planı 1: Bu planda Laçin ve Karabağ’ın bir kısmının Ermenistan’a bırakılmasına karşılık, Ermenistan topraklarından geçen ve Nahçıvan’ı Azerbaycan ana karasına bağlayacak 15 km genişliğinde bir koridorun Bakü’ye bırakılması tavsiye edildi. Böylelikle Ermenistan’la İran’ın sınırı kesilecekti. Plan, Ermenistan tarafından reddedildi.
2) Gubl Barış Planı 2: Bu plana göre Bakü-Nahçıvan-Türkiye demiryolu onarılacak, bu bölgeden gaz ve petrol boru hatlarının transit geçişine izin verilecek, bölge Ermenistan hâkimiyetinde kalmasına rağmen NATO’nun denetiminde olacaktır. Ayrıca Ermenistan Azerbaycan’a ait Kelbecer, Füzuli’nin kuzeyi, Cebrailli, Gubatlı ve Zengilan’ın bir kısmını Azerbaycan’a bırakacaktı. Bu plan da Ermenistan Başbakanı Vazgen Serkisyan’ın öldürülmesinin ardından Erivan tarafından reddedildi.
3) Minsk Grubu Planları: Minsk grubu yani ABD, Fransa ve Rusya’nın dâhil olduğu devletler, 1996 yılında Lizbon’da Azerbaycan-Ermenistan müzakerelerini başlatıp, ardından Paris ve ABD’de devam ettirmiştir. Mink Grubu devletleri nihayet 2001 yılı
nda 3 aşamalı bir plan ortaya koymuştur. Bu plana göre:
lerişgal edilmiş Azerbaycan’ın bütün topraklarının aşamalı olarak tahliye edilmesi, buna karşılık Azerbaycan hâkimiyeti altında Karabağ bölgesinin özerkliğinin Azerbaycan tarafından tanınması. Bu planın yürütülmesi NATO ve Rusya’ya bırakılmış, ancak plan ermeni
ler bunu kabul etmemişdir.4) Aland Planı (1): Aland modeli ilk kez Aralık 1993 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu öncülüğünde Rusya, Finlandiya, Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın temsilcilerinin Aland adasında katıldıkları bir sempozyumda ele alındı. Ermenistan ve Dağlık Karabağ bölgesinden gelen temsilciler Aland modeli`nin Karabağ’da uygulanmasına karşı çıktılar. Aland planı çerçevesinde ABD’li uzmanlar David D. Laitin ve Grigor Suny bir plan önermiştir. Bu plan gereğince:
lerin ve azerbaycanlı
ların çifte vatandaşlıkları veya kendi vatandaşlıkları olsun. Bu plan da çeşitli nedenlerden dolayı yürürlüğe girmemiştir.( David.1999, p.7)5) Saharov Planı: 1988 yılında Andrey Saharov başkanlığındaki bir grup, Karabağ Sorunu çerçevesinde ermeni
lerin ve azerbaycanlıların yaşadıkları bölgelerin birbirinden ayrılması tezini ileri sürdü. Bu öneri çok fazla dikkate alınmadı. Aslında bu öneri ilk defa ABD’li siyasetçi Pol Goble tarafından “Karabağ Krizi Nasıl Çözülür?” adlı makalede gündeme getirilmişti. Goble’a göre Karabağ sorunu 3 esas temelde çözülmelidir. Birincisi, Karabağ bölgesindeki ermeni
lerin bölgeyi terk etmeleri; İkincisi, dış güçlerin birliklerinin konuşlandırılması, Üçüncüsü, bölgenin Ermenistan’a bırakılması.
Bu planın uygulama imkânı olmadığı baştan belliydi. Zira insani, fiziki ve siyasal nedenlerden dolayı uygulanması mümkün görünmemektedir. Üstelik plan gereğince Azerbaycan’ın topraklarının bir kısmında hâkimiyeti yitirmesi kabul edilecek bir öneri değildir.
2.1 DEVLETLERİN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ
Bölgesel olarak, Karabağ, 3 büyük devletin, Rusya, İran ve Türkiyenin merak noktasıdır (Leckie, 2005:5). Meselenin bu denli, uluslararası bir boyut kazanması bölgenin sahip olduğu, yeraltı-yerüstü servetlerinden dolayıdır. Enerjiye muhtaç büyük devlet için, Azerbaycan
ın sabit kalması, petrol-gaz ihracatının önünü kesilmemeliydi. (Kurbanov, 1996:2; Leckie, 2005:8).
Türkiyenin, Ermenistan için ekonomik bağlılığı, Ermenistan-Rusya ilişkisini daha da güçlendirmişdir. Bunu gözetleyerek, güney Kafkazya
da, ermenilerin sayca çoğalmasını isteyen Rusya, türk milliyetçiliğini sınırlamak, müttefiki İran
la ilişkileri geliştirmek için, Ermenistanı, askeri ve ekonomik gibi alanlarda desteklemekdedir. Bunu bizler, 1992-2005 yılları arasında 2 ülke arasında varılan, 11 askeri anlaşmayla görmekteyiz. Bundan dolayıdır ki, Ermenistan
ın en büyük stratejik ortağı Ermenistan`dır. (Leckie, 2005:5)
Azerbaycan’ın bulunduğu jeopolitik koşulları, Hazar petrollerin ihraç yollarını giderek daha çok kontrol altında tutmak isteyen Rusya için önemlidir. Bununla birlikte Azerbaycan-Rusya ilişkileri, 1990’lı yıllarda soğuk iken, 2000’li yıllarda, Azerbaycan’ın Rusya’yı stratejik partner olarak ilan etmesinin ardından, güçlenmişdir. (Leckie, 2005:6) Azerbaycan-Rusya ilişkilerini ele aldığımızda, Rusya’da 2 milyona yakın azerbaycanlı
nın çalışdığı için, Rusya, Azerbaycan için büyük lobi rolü oynamaktadır. (Yılmaz, 2010:70).
Azerbaycan’ı, tarihi bağları güçlü olan, Türkiye uluslararası teşkilatlarda ve medyada güçlü savunmaktadır. Bunun yanısıra, ülke, hem dini hem de mehzepsel olarak dış politikada da İranla uzlaşma yapmakdadır. (Yılmaz, 2010:70)
Ancak, İranda bulunan, türk nüfuzunun Azerbaycan
la birleşmesi tehlikesiyle, Ermenistan`tezlerine yakın politika yapmaktadır. Bunun yanısıra, ülkenin büyük enerji rezervlerine sahip oluşu ve yürütdüğü projeler, batılı devletler tarafından dikkatle izlenmekdedir. Projelerin güvenlik garantürlügünü yapan ABD, bölgede etkin politika yapmaktadır. (Yılmaz, 2010:70)
ABD, kendi ülkesinin stratejik çıkarını düşündüğü için, hem Ermenistan hem de Azerbaycan arasında seçim yapmamaktadır. Sadece kendisine yakın olan devlete ekonomik olarak destek vermekdedir. Buna örnek verirsek, ABD, Azerbaycan demokrasisine katkı sağlamışdır. Ama ülke genelinde 25% parlamento desteği alan, ermeni lobbisinin güçlü olmasından dolayı, Ermenistana karşı Azerbaycan
ı savunamamışdır. (Leckie, 2005:7)
AB daha çok Kafkas bölgesinde, istikrarlığın devamı, terör haraketlerini ve uyuşturucuyu önlemek gibi sorunlarla ilgilenmekdedir. (Leckie, 2005:7)
AB, enerji taşımacalığı önemine sahip “İpek Yolu” projesinin bu bölgeden geçmesine göre de, bölgeyi dikkatle izlemekde ve bu sürecde esas role sahip ülkelerin istikrarsizlik sorunu olmaması için devletlerin demokratikleşmelerini desteklemeketedir.(Leckie-2005:8)
SONUÇ
Karabağ Sorunu, her kesin bildiği gibi bir Azerbaycan-Ermenistan arasında sorun değildir. Bu sorun hem de, geçmiş 2 kutplu sistemin bizlere birer hatırasıdır. Öyle bir hatıra ki, bu hatırayı bizler, her gün sınırda ermenistan tarafının ateşkesi bozmasıyla görmekteyiz. Bu denli, uluslararası teşkilatların ve büyük devletlerin Karabağ Sorunu`nu tartışması ve çözüm yolları üretmesine bakmaksızın, çözüm üretilememekdedir. Çözüm üretilememesindeki, temel nedenler, devletlerin realistik paradigmadan bakıldığında, devletlerin bitmez-tükenmez, güç, para ve etkin güç olmak istemesidir. Devletler kendi çıkarlarını gözetlemesi yanısıra, sadece sivil ve askeri olarak insanlar katledilmekdedir. Bunun yanısıra, Karabağ Sorunu, hem Azerbaycan Cumhuriyyeti hem Ermenistan Cumhuriyyeti hem de bölge için, ekonomiksel, siyasi, çevre ve en önemlisiyle göç problemi yaratmakdadır.
Sorunun çözümü için, uluslararası teşkilatların ve devletlerin objektiv olması ve her iki tarafında öne sürdüğü tezi inceleyerek araştırması lazımdır. Bunun için, Ermenistan Cumhuriyyeti de, Azerbaycan Cumhuriyyeti gibi kütüphanelerini kamoyuna açık tutmalı ve dialektik yaklaşımla sorunun çözümü için bir adım atmalıdır.
KAYNAKLAR
10-01-2019/BANDIRMA GERÇEK