Eşitlik Üzerine

EŞİTLİK ÜZERİNE
 Yerküre üzerinde yaşayan varlıkların bir türü olan insanoğlu, diğer canlılar gibi varoluş düzenine uyum sağlayamamış; birbirlerine karşı yaptıkları güç savaşlarında, akıl almaz yöntemler geliştirmiş. Diğer canlıların da  kendi içlerinde yaptığı bu yarış, kaba güçten, zekasal üstünlükten ve  doğası gereği sahip olduğu yetenekleri kullanmaktan  öteye geçmemiş.  Üstünlüğü sağlayan lider olmuş, sorumluluk almış. 
   Aslında hepimiz biliyoruz ki; insanlar arasında eşitlik mümkün değil. Sadece orantı sağlanabilir. Çünkü bazı insanlar doğuştan  şanslıdırlar , diğerlerine göre birkaç adım, belki çok daha  fazla önde girerler yarışa. Geride başlayanların hep daha çok çalışması, daha çok üretmesi, daha çok düşünmesi ve daha çok çaba sarfetmesi  gerekir.  Kimileri öne geçmek için illegal yolları, etik olmayan yöntemleri kullanmayı seçer. Bazen bu insana yakışmayan uslup prim sağlar.  Bu yarışta her yol kabul görmeli midir? Yoksa; düzen sağlayıcıların,  yasalarla, toplumda oluşabilecek orantısız güç ve haksızlıkları önlemesi mi gerekir? Bazı  ideolojiler eşit koşullarda eşit hakların alınmasını savunur, bazıları insanları kıran kırana çatışmaya yönlendirir. Sonuçta insanlar arasında oluşan maddi ve manevi uçurumlar azalır veya atı alan Üsküdar' ı geçer.  Bu durumu da yine insanoğunun seçimleri belirler. Eğitimin amacı; kayıtsız şartsız biat etmek ise, niteliksiz insan  grupları belli kişilerin peşinden sürüklenir durur. Aradaki uçurum derinleştikçe derinleşir. Eğitimin amacı; düşünen, sorgulayan, empati yeteneği gelişmiş, insanlığı tek parça bir doku olarak gören, hiçbir konuda ayırımcılık yapmayan bir jenerasyon  yetiştirmekse, aradaki uçurum minimuma iner.  Çatışma azalır, genel bir refah ortamı sağlanır.
       Dünyadaki tüm çatışmaların nedeni; uçurumu derinleştirmek, var olan durumu korumak . Dünya değerlerinden yeterince pay alamayanların, gücü elinde tutan kesimleri desteklemesi anlaşılır gibi değildir. Niteliksiz hale getirilen  kesimler, kendi yoksulluklarını  kendi elleriyle hazırlar, kendi ayaklarına kurşun sıkarlar. Bu terazide eşitlenme hayaldir.
      Birer ölümlü olarak, bırakıp gideceğimiz değerlerden ihtiyacımız kadarını almakla yetinsek, aç gözlü ve hırs tutkunu  olmasak ne olur?  İnsanoğluna ait  ego obezleşmeye çok elverişli demek  ki! Çocuk yaşlarda başlayan eğitim bu egoyu besleyip geliştirmemek üzerine kurulsa; çocuklarımıza( Vur kaç!),(Al kaç!) yerine paylaşmayı öğretmek çok mu zor?

Aileden başlayıp toplu alanlara, ülkelere yayılan bu virüs , ne yazık ki; tüm dünyanın sorunu. Yaradılıştan gelen eşitsizliği tolere edebiliriz.  Mal varlığından kaynaklanan eşitsizliğin çözümü ise, doğru eğitim almış, akılcı, barışçı, uzlaşmacı insan gücü. İşte bir soru! Sosyal dengenin kurulacağı hayaliyle büyüyen kuşaklar yok mu oluyor? 
    Ülkeler, ülkeler üstüne ,insanlar, insanlar üstüne... Bu çatışmanın sonunu tahmin edebilir miyiz? Küreselleşen dünya bu noktaya nasıl geldi? Lüzumsuz insanların dünyaya yük olduğunu düşünen güçler, bir kriz anında  sosyal felaketler yaratırlar mı? Yoksa ; niteliksiz kesim bir  gün uyanır, hak alma savaşına girer mi? Her iki durumda da tüm insanlığın yara alacağını görmemiz gerekmiyor mu? Kadim dönemlerden kalan kaleler, aşılamaz görülen surlar bu günün dünyasında çocuk oyuncağı. Teknoloji ve biyoteknolojik açıdan bakınca, henüz  yaşanmamış zaman dilimleri, korku tüneli gibi görünüyor. 
      Neyse; konu da insanlar arası eşitsizlik gibi , gittikçe derinleşiyor. Biz( Bu akşam soframıza ne koyacağız?) (Cebimizdeki para ile ay sonunu getirebilecek miyiz?) Yarın benzine ne kadar zam gelir, döviz nereye evrilir?)  bunları düşünerek uyumaya çalışalım!

Uykusu kaçan arkadaş, sen de dal derin bir uykuya! Gördüğün gibi bizimkisi dert değil, biraz da yukarıdakiler düşünsün!
     13-08-2023/BANDIRMA                                    ULVİYE KARA AKCOŞ