Gündem

            GÜNDEM

Gündem, hızla değişiyor;  daha geçen hafta, başörtüsü –türban- meselesi, temcit pilavı gibi yeniden tartışmaya açılmış, ekonominin kötü gidişatından bunalmış olan iktidara, ana muhalefet tarafından, adeta can simidi uzatılmıştı. Temel ihtiyaç maddelerine, enerjiye, akaryakıta aralıksız yapılan zamlardan bunalmış ve ne yapacağını bilemez durumdaki yurdum insanı, yeniden, siyasilerin Meclis’teki türban şovunu izler duruma gelmişti. İktidarın başı, kendi deyimiyle, verilen pası değerlendirmiş ve boş kaleye gol atmıştı. Ekranlardan izlediğimiz bu türbanlı bacılarımızın “oy”larını kapma yarışı; türban takma özgürlüğünü yasaya koyalım diyen muhalefetin söylemine karşı, kendi sahasında oynamanın avantajıyla top süren iktidarın yasa yetmez, erkeksen, dürüstsen anayasaya koyalım karşı cevabıyla sürüp gitti.

*
 Daha türban yasasının kabul edilip edilmeyeceği kararlaştırılmadan, iktidarın gol atma sevinci tam olarak yaşanmadan, muhalefetin “Biz nerede yanlış yaptık?” şaşkınlığı henüz geçmeden, gündeme, “bir gece ansızın gelebiliriz!” Meclis toplantılarıyla, Sansür yasasını çıkarmaya geçildi. Sansür Yasasının Mecliste yasalaşmasının toplum üzerinde yaratacağı baskılar, travmalar konuşuluyordu, tartışılıyordu ki, hemen üstüne 41 madencinin ölüm haberi geldi. Yürekler dağlandı. 

*
Ölüm acısı, acıların en büyüğü, en katlanılmaz olanıdır. Hele bir de böylesine toplu ölümler, toplum üzerinde kapanmaz yaralar açmakta, vicdanları kanatmaktadır. 
Doğanın kanunu olan ölüm karşısında çaresiz kalan insanlık, yürek yakan böylesi toplu ölümlerde; ya kader diyerek, fıtrat diyerek tevekkülün arkasına sığınmakta ya da “bu olayda ihmal var ve olay soruşturulsun!” diyerek karşı çıkmaktadır. Hukuk devletinden, böylesine bir olayın yeniden yaşanmaması için, katliama sebep olanların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması beklenmektedir. 
Sorgulanmasını isteyenler, genelde muhalif kanadı temsil etmektedirler. Buna karşılık kaderci tutum içindeki iktidara karşı yeterli yaptırım gücüne sahip olamadıkları içindir ki yaşanan katliamlar ve işçi cinayetleri orta yerde bırakılmaktadır. Sosyal-hukuk devleti olduğumuzun hatırına, “sorumlular araştırılacaktır, bu konunun takipçisi olacağız” diye bir klişeleşmiş cümle de hemen olayın sıcaklığı ardından eklenmektedir. Ve herkesin ağzına pelesenk olmuş bir “baş sağlığı” mesajı da dilden dile dolaşarak, bu acıların katmerlendiği olay, küllenmeye bırakılmaktadır. 

*
Soma’da 301 madencinin ölümünün ardından gelen, “bu işin fıtratında var!” açıklaması ve Bartın’da 41 madencinin ölümüne karşılık, yapılan “kader” açıklaması, toplumun kanayan yarasına pansuman olmuş mudur? bilinmez. Bilinen tek şey, önlem alınmadığı sürece, kar hırsının önüne geçilemediği sürece bu tür işçi cinayetleri devam edecek olmasıdır. İşçilerin birer birer, ekmeği uğruna ölmeleri ve de bu tür katliamlara kurban gitmeleri, artı-değer sömürüsünün de ötesine geçmektedir. Bu bir sömürü değil, Marx’ın Kapital’de bahsettiği gibi, “EMEK YAĞMASI”dır. Sermaye sınıfının, kar uğruna “zıvanadan çıktığı” bir noktadır. Çözüm, zaman kaybetmeksizin, İşçi sınıfının kendinde sınıf olmaktan, kendisi için sınıf olma konumuna geçmesi, yani kendi iktidarını kuracak siyasi partisini oluşturmasında yatmaktadır...
Sedat Pamuk, 17.10.2022 İzmir