İstenmeyen Yağlar

İSTENMEYEN YAĞLAR 
 Dünya nüfusunun  yaklaşık% 30 u obezmiş.

1975 ten bu yana,  bu sayı üçe katlanmış. 2 milyarı aşırı kilolu, 650 milyon insan obez ötesiymiş.  Bunları okuyunca yalnız olmadığımı düşündüm.

Yalnız olmadığımı bilmek de bana iyi geldi. Bu rakamın yarısı ABD, ÇİN, RUSYA,BREZİLYA, MEKSİKA,ALMANYA, PAKİSTAN ve EENDONEZYA ' daymış. Şimdi  daha da rahatladım.

*

Zaten bu yazıyı önce kendimi, sonra yazımı okuyanları rahatlatmak için yazıyorum. Tabii becerebilirsem..
On gün önce; ömrümde ilk defa diyet yapmaya karar verdim. Sırtımı kaşıyamaz, kıyafetlerime sığmaz olunca,  içimden basınçlı su gibi fışkıran bu istek doğdu. Yıllardır kiloluyum da; fiyatı içime oturan ünlü marka eşofmana sığamayınca  bu noktaya geldim. Marka merakım yoktur. Olanları da  oldum olası pek anlayamamışımdır. Kırk yılda bir şeytana uydum kısacası. Fiyat el yakıyor onu anladık da bedene uyumu da sıkıntı. Üzerime şak diye oturmasi için üstü  40, altı 42 beden almam lazım. Beden dar, kollar, paçalar dört parmak uzun. Ya da tam tersi. Kol bacak boyu normal, bel sıkıyor, ön kapanmıyor.  Bunları zenginlerin beden ölçüsüne göre yapmışlar. Benim gibi orta hallilerin ne kesesine, ne bedenine uyuyor. Ay dedim ya, şeytana uydum bir kere! Aldım artık! Öyle her güne vurmam. Ara sıra giyerim demiştim, nerden bileyim pandami olacak,  sokağa çıkılmayacak, evde böreklerin biri bitmeden öbürü pişecek diye. Şartlar değişti diye, onca parayı çöpe atamam. Ya giyeceğim, ya giyeceğim. İşte o kadar!

*
     Diyet yapanlardan hep duyardım ama hiç bilgim yokmuş bu konuda. Benim bildiğim  bir Zehra hanım var. Gerçek kilosunu kimse bilmez. Ne zaman görsem diyettedir. Çayına kahvesine tatlandırıcı atar, soğuk içeceği hep diyet koladır. Çayın yanında bir tabak dolusu kısır yer. Tatlı kurabiye ve pastaların sadece  tadına bakar. Onlar da genellikle iri parçalar olduğundan,  kalan ziyan olmasın diye bütünce atıverir ağzına. Görüntüsü hep aynıdır. Zor oturur, zor kalkar.  Birgün dolmuşa biniyoruz. O benim önümde. Bir yerlere tutunup destek almadan binemiyor. Arkasında her kim varsa   belinden biraz da poposundan destek  vermesi gerek. Ben destek verdim. O, kapının iki tarafına tutunup kendini yukarı ve aynı zamanda ileri atarak bindi. Boş bulduğu koltuğa zar zor yerleşti. Elindeki parlak demir parçasını ayağının dibine koydu. O ne diye baktım. Meğer binerken tutunduğu kol elinde kalmış. Şoföre söyleyip parasını öder diye düşünürken çok yanılmışım. Meğer bu onun ilk vukuatı değilmiş. Her minibüse binişinde bir kol parası ödemekten çoktan vazgeçmiş. Bu yaştaki kadına ahlak dersi verecek değilim ya; vebalini kendi taşısın! Kendimi kötü hissedip bir daha onunla minibüse binmemeye karar verdim sadece. 

*
 Hasılı kilo kötü şey. Taa...! çocukluğumda; rahmetli yüz on kiloluk ninem, trende   koltukların arasına sıkışmıştı da iki güçlü kuvvetli adam bağırta çağırta zor çıkarmışlardı, onu üzülerek hatırladım. Genlerimde obezite var , şeker ve  yüksek tansiyon  var.
 Ben o yıllarda bütün şişman insanların, kasıntı olduğunu sanırdım. Meğer koca göbeği taşımak için insan kendini geriye atıyormuş. Daha önceki  yıllarda,   şişmanlardan korkardım bile. Arkadaşım Tülin'in babasından mesela aklım çıkardı. Vehbi Amca köşeyi dönünce sokakta ne kadar çocuk varsa kaçışırdık. Oynamak için Tülin' i çağırmaya gittiğimde önce tahta sokak kapısının üzerindeki budak deliğinden içeri bakardım. Vehbi Amca evde olduğu günlerde bahçedeki tahta divana, göbeğini kucağına alıp otururdu. Budak deliğinden  onu çok net görebiliyordum. Hiç yanılma payım yoktu... Sessizce oradan uzaklaşırdım. Şaziye Teyze Vehbi Amca' nın gömleğini çamaşır ipinde asılı görmüş, koltuk örtüsü sanmış. Vallahi kimseyle dalga geçmiyorum. Geçmişten kalan şişmanlık korkularımı kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Diyete motive olmak için.... Ninemin hamamda  bir memesini iki eliyle  zor kaldırdığını,   altına nasıl su serptiğimi  hatırlamanın  hiç güzel bir yanı yok. Ben o noktaya doğru hızla yol aldığımı görüp önlem almaya çalışıyorum.

*
 Neyse, konudan konuya atlıyorum. Sadece şimdi rahmetli olan bir tanıdığımın yemek aşkını anlatsam roman olur. Obezite ve şeker hastalığı insanın yiyeceklere karşı direncini kırıyor. Ne kadar yememeye çalışırsan o kadar yemek istiyorsun. Bu kısır döngünün içine düşmeye gör. 
 Boyuna  uygun, ideal  kiloda sabitleneceksin. Beden insana hiç obsiyon tanımıyor. Rahmetli Can Akbel'in dediği gibi kilolar uygun adımlarla geliyor ama İzmir marşıyla değil, cenaze marşıyla gidiyor.
  Diyet kişiye özel olacak. Ayşe, Fatma böyle zayıflamış ben de aynısını yapayım diye bir yol yok.  Diyete paralel egzersizler yaşına uygun olacak.  Her yerde diyet listesi var. Önemli olan benim yapabileceğim bir diyet olmalı. Haşlanmış üç beş taze fasulye, yanına iki kaşık yoğurt,  bir de cevizle sofradan kalkmak ne mümkün? Ben onları yemekten önce veya sonra ilaç niyetine yerim.
  Diyetisyene gidince olmazsa olmazlarımı söylemek zorundayım. Bir defa her öğünde büyükçe bir dilim ekmeğim olacak. Yemeğim her ne olursa olsun yağsız, tuzsuz olmayacak. Şuruplu tatlılardan vazgeçebilirim. Hiç olmazsa haftada bir, sütlü tatlı veya  büyük boy bir çikolata yemeliyim. Haftada bir de mantı günüm olsun. Mantıda sınır tanımam!  Çayıma şeker atmam, kahve zaten içmem ama, onun yerine yağlı ekmeğimin üstüne bir yemek kaşığı bal dökerim.
   Ayda beş kilo, yok yok bir iki kilo.... Hadi ondan da geçtim yarım kilo vermeye razıyım...

*

Telefonuma oğlum bir program yükledi. Her öğünde ne yediğimi kalem kalem yazıyorum.  Sonuca bakıyorum...Yaaa!  Olmaz böyle şey! Bu şekilde beslenirsem ay sonuna kadar dört kilo daha alırmışım....Münasebetsiz, ukala, işten anlamayan biri hazırlamıştır bu programı. Elli gram peynir yedim diye dürüst dürüst  yazmışım oraya; kelle mi, kaşar mı, yoksa   teneke peyniri mi diye soruyor.  Bu kadar da insanın üzerine gidilmez ki!
Neyse ki yazdıklarımı görüyor, söylediklerimi duymuyor...Sevdim bu işi devam etmeye kararlıyım...
    14-07-2022/ULVİYE KARA AKCOŞ