Kadınlar Halk Fırkası ve Nezihe Muhiddin

" Türkiye’nin kapatılan ilk siyasi partisi “Kadınlar Halk Fırkası” olarak tarihe geçmiştir."

Kadınlar Halk Fırkası’nı Kurma Teşebbüsü (15 Ağustos 1923)  ve Nezihe Muhiddin’ın Faaliyetleri
Doç. Dr. Suat ZEYREK 

 İstanbul Üniversitesi / İstanbul 

Giriş
Bu çalışmada 1923 yılında henüz cumhuriyet ilan edilmemişken Nezihe Muhiddin ve on üçkadının başlattığı hareketin demokratik zihniyet ve kadın hakları bakımından, Türkiye Tarihi açısındanönemi ve bundan sonraki kadın haklarının seyri bakımından katkıları incelenecektir. Nezihe Muhiddinve arkadaşlarının başlattığı bu hareket birliği kurarak bugünkü manada birçok sivil toplum kuruluşununfonksiyonunu üstlenmiştir. Osmanlı döneminden beri kadın hakları konusunda önemli mücadelelerinverildiğini biliyoruz. Son yüzyılını yenileşme yolları üzerinde yürüyen Türk milleti büyük inkılaplariçinde kadın hakları ile ilgili önemli atılımlar yapmıştı. Şunu da unutmamak gerekir ki eski Türklerdekadının sosyal hayatta saygın bir yeri vardı. Şamanî ayinlerinde kadın ve erkeklerin birlikte bulundukları,musiki ve şiir okudukları anlaşılıyor.
 Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra coğrafi  ve kültürel  nedenlerle bazı ayrışmalar ve farklı uygulamalar görüldü. Kadına her bakımdan yüksek bir değer verildive ötekileştirilmedi. Uluğ Bey’in Semerkand’da kurduğu medreselerin duvarına “
ilim tahsil etmek,erkek ve kadın her Müslümana farzdır”
hadisi yazılıydı.
Ahmed Yesevi’nin zikir meclislerinde kadınlarile erkeklerin bir arada bulundukları hakkında rivayetler vardır.
Alp ve Arslan isimleri nadiren de olsakadınlara veriliyordu. Hatta Selçuklu prenseslerinden birinin adı Arslan Hatun’dur.
Ayrıca HindistanTürk saraylarında “beg” kelimesinin kadın isimlerinde kullanıldığı görülüyor. İlhanlı hükümdarıOlcaytu’nun kızı Satı-Beg Han’dır.
 İstanbul’un fethiyle birlikte Bizans’ın etkisiyle Türk kadını sosyal hayattaki yerini kaybetmeye başladı.
 Bu kaybetme köy ve kasabalardan ziyade şehirlerde yaşayanlar için etkili oldu. Bununla birlikte bazı kadın teşkilatları da yok değildi. Bunların en önemlisi “Bâcıyân-ı Rûm” yani kadınlarteşkilatıdır. Bektâşilar’in piri Hacı Bektâş Velî’nin bu teşkilatla yakın bir irtibat ve ilişkisi vardır. Bektaşian’anesinde, tarikatten olan kadınlara umumiyetle
bacı lâkabının verilmesi de bununla alâkalı olmalıdır.Ayrıca önemli bir Anadolu Beyliği olan Dulkadiroğulları Beyliği’nin ordusunda 30.000 erkek askervarken 100.000’den fazla silahlı kadın asker bulunuyordu.
Tanzimat’la birlikte batıdaki değişim ve gelişmelere paralel olarak azınlık okullarının da etkisiylekadın hakları konusunda bazı değişimler başladı. Tanzimat’tan sonra özellikle şehirlerde kadının sosyalhayatın her şubesinde yavaş yavaş ön plana çıkmaya başladığını görüyoruz. Bir İngiliz Konsolosunungözlemine göre, 19. yüzyıl ikinci yarısında 1861’de Bursa’daki iplikhanelerde 200 erkeğe karşılık 2.600kadın çalışıyordu.

 Kızların okullaşma oranında II. Abdülhamid döneminde çok ciddi artışlar meydana geldi. İbtidai ve Rüştiye mektepleri ülke genelinde yaygınlaştı. İdadiler ise çok yetersizdir. Resmi devlet idadisi yoktur. Genellikle azınlık ve yabancıların açtıkları idadiler mevcuttur. Bununla birlikte mesleki eğitime ağırlık verilmeye başlandı. Türk kadınının memurluğu da 1913-1914’te başlamış oldu.Ancak Türk kadınının çalışma hayatında yer alması 19. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştı. ÖzellikleII. Meşrutiyet’ten itibaren gittikçe hızlanan bu sürecin boyutları daha da genişler. Kadınlar artık geniş bir yelpazede değişik iş kollarında çalışmakta ve tercih edilmektedir. Bundaki önemli faktörlerden birisikadınların aldığı ücretlerin düşüklüğüdür. Kadınların aldığı ücret erkeklerin aldığının altındaydı. Ücretdağılımından eşitsizlik açık olup 1/3 ile 1/6 arasında bir fark vardı.

 Kadınların düşük ücret almalarıgarip olmakla birlikte bugün dünyanın birçok yerinde halen devam ettiği bilinmektedir. Bu durumhiçte garipsenen bir durum değil gibi görünmektedir. Celal Nuri Bey, “Türkleri terakki ettirmek içinişe kadın haklarından başlamak gerekir” diyerek kadınların aşağılanmasının en önemli sorun olduğunavurgu yapmıştı. Tek taraflı boşanmanın kaldırılmasını, bunun İslam’a daha yakın olduğuna işaret eder.
 
Eğitimin düzelmesi sayesinde 10-15 sene içinde iktisadi olarak ta kalkınabileceğimiz hesapları yapılmaya başlanmıştı. Balkan Savaşı’nda zorunluluktan da olsa Müslüman Türk kadınlarına hastanelerdehemşire olarak çalışma imkânı verilmişti. Bundan sonra kadına meslek ne gerektir anlayışı büyükoranda yıkılmıştı. II. Meşrutiyet döneminde çok sayıda kadın derneği kurulmuş ve bunlar cemiyetin bütün sorunlarıyla ilgilenmişler ve somut çözümler üretmişlerdir. Bu dönemin kadınlar açısından belki de en şahika eseri İnas Darülfünunu olmuştur. 1914-1919 arasında faaliyet göstermiş, toplam 53mezun vermiştir. 30 öğrenci Edebiyat Fakültesi’ne, 55 öğrenci de Fen Fakültesi’ne devretmiştir. İnasDarülfünunun başarılı mezunlarından olan Şükufe Nihal Hanım Osmanlı Kadın hareketinin önemli biraktörü olmuş aynı zamanda Kadınlar Halk Fırkası’nın da kurucularındandır. Bu dönemde çok sayıdakadın dergileri çıktığı halde bu dergilerin yazarları ve yöneticilerden hiç birinin 1923’te başlatılan kadınsiyasî hareketinin içinde yer almadıkları görülmüştür.
Cumhuriyet hükümetleri başlangıçta 11 milyona inmiş bir nüfusla karşı karşıyaydı ve bunlarınçoğunluğu kadın nüfustu. Askerler I. Dünya Savaşı’nda çok büyük kayıplar verdiği için kadınlarçalışma alanına girmişti. Kadınlar istemeseler bile mecburdular; kocaları yoktu, şehit olmuştu; çalışmakzorundaydılar. I. Dünya Savaşı’nda askere giden erkeklerden boşalan bazı devlet memurluklarınaatanmışlar ve böylece iş hayatında görev almaya başlamışlardı.
 Ayrıca kadın emeğine ihtiyaç arttığıiçin kadın çalıştırma cemiyetleri kuruldu. 1915’te kadınlar için bir çeşit mecburi hizmet kanunu kabuledilmiş ve ülkenin değişik yerlerinde kurulan fabrikalarda erkeklerin yerine kadın işçiler çalıştırılmaya başlanmıştır. Naciye Sultan’ın himayesinde kurulan “Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslâmiyesi”, enönemli derneklerden biridir. Kadınların namuslu bir şekilde çalışmalarını sağlamak, kadın ve kız çocuğuişgücünü dul ve yetimlerden temin etmekti.

 1918 yılını müteakip kadınların daha da aktifleştikleri,Milli Mücadele ile ilgili örgütlenmelere katıldıkları görülmüştür. Bu arada Türk kadınının siyasi bilincinin örgütlenme düzeyinde geliştiği, kendini ifade edebilme kabiliyeti kazandığı ortaya çıktı. Türkkadınları bir yandan da iş hayatında 1919-1922 arasında yer almaya başladı. Milli Mücadele yıllarındaerkeğin boş bıraktığı alanlarda çalışmaya başladılar. Ülkenin savunmasının her adımında yer aldılar.Ülke genelinde İzmir’in işgalini protesto amacıyla mitingler düzenlediler. Sadece miting düzenlemeklekalmayıp, fiilen savaşa da katıldılar. Önce çetelerde sonrada düzenli birliklerin içinde yer aldılar.

Atatürk ve Kadın

Türkiye’de kadının siyasi ve ekonomik hayattaki rolünü Mustafa Kemal’in düşüncelerinin dışında bir seyir izlediğini söylemek mümkün değildir. Bir toplum, erkek ve kadın denilen iki insan cinsindenmeydana gelir. Milli Mücadele’nin başarıyla tamamlanmasıyla birlikte ekonomik, sosyal ve toplumsaldönüşümlere başlanacağı işaretleri verilmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu kadınının fedakârlığıile ilgili takdirleri de bilinmektedir. Paşa’nın ilk başlarda kadınlarla ilgili görüşlerinin radikal olmadığırahatlıkla söylenebilir. Cumhuriyet’in kadın konusuna iki açıdan baktığı anlaşılıyor 
:
  Birincisi nüfus  sorunu, ikincisi de laiklik ve çağdaşlaşma sorunu. Cumhuriyet’in ilk başta en önemli sorunu nüfustur.Mustafa Kemal Paşa dâhil önder kadro olaya bu açıdan bakmışlardır. Mustafa Kemal “Kadının en büyükvazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin, ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyetilayıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereçlerinden biride kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlarsosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır (1923)”.Atatürk’ün Cumhuriyeti kurduğunda kadın için düşündüğü vizyon çok açık bir şekilde kadının evininhanımı ve çocuğunun anası olması yönündedir. Mustafa Kemal Paşa, “Belki erkeklerimiz memleketi istilâeden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüs germekle düşman karşısında buldular.Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun zayıf kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Memleketin varolması imkânını hazırlayan kadınlarımız olmuştur ve kadınlarımız olmaktadır.
 Kimse inkâr edemezki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. Dünyanınhiçbir yerinde hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek yoktur.Hiçbir kadın Anadolu kadını kadar fedakârlık yapmış değildir.
 Atatürk’ün bu kri iki yıl gibi kısa birsüre sonra değişmeye başlamıştır. Bunda Latife Hanım’dan boşanmış olmasının da etkisi olabilir. “Kabilmidir ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine müsamaha edelim de kütlenin hepsi yükselmeşerene erişebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğerkısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok yükselme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber,arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol almak gerektir. Böyle olursa inkılâpmuvaffak olur” (1925).Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra durum değişmeye başlamış, terhislerle birlikteerkeklerin evlerine ve işlerine dönmeleriyle kadınlar, 1923 yılı başından itibaren tekrar evlerine döndüler.Artık erkekler cepheden dönmüşler ve bıraktıkları işleri devralmışlardı. Tabii çalışan kadın nüfus dahaçok işçiydi; hastabakıcılık veya hizmet işlerinde ve fabrikalarda çalışan kadınlardı. Nüfus o tarihtenitibaren gerçekten yeni Cumhuriyetçiler için çok önemli bir sorundu. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1931 programında “toplumsal sorun” başlığı altında sadece nüfus artırma sorunu vardı. Altı çocuklu annelere“kahraman anne” unvanı veriliyor, birtakım rozetler takılıyordu. Bu, karşıtlı bir çelişki doğuruyordu: Biryandan Cumhuriyet’in yeni nesli olacak genç kızlar laikliğin devamını getirecek ve bunu yüklenecek,savunacak, bir yandan da kadınlar evlerinde altı çocuk doğuracaktı.İkincisi laiklik, çağdaşlaşma ve kalkınmadır. Laiklik çağdaş düzenin temelidir. Bu sistemde dinve vicdan hürriyeti vardır. Çağdaşlığın göstergesi de okur yazar oranının yüksekliğidir. Genel olaraknüfusun eğitimsizliği vakıa kadınlar için tehlike boyutlarındaydı. Osmanlı eğitim sisteminde kadın içinuzun kayıp yılları vardı. Kadın eğitimi ve toplumsal statüsü konusunda en büyük mücadeleyi veren Celal Nuri olmuştur. O devrin ileri aydınları da duyarsız kalmamışlardır. Tevfik Fikret, “Hemşirem” şiirinde“Elbet değil nasibi mezellet kadınlığın, elbet sefil olursa kadın alçalır beşer” demektedir. Kızlarınıokutmayan bir milletin oğullarını manevî öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir. Hüsranına ağlasın,diyerek kadınların eğitimine vurgu yapmıştır.

 Atatürk “memleketler muhtelif, fakat medeniyet birdirve bir milletin ilerlemesi için bu tek uygarlığa iştirak etmesi lazımdır” demekte ve bu konuda kadınıtemel unsur olarak görmektedir. Bu dönemde Avrupa’da da durum çok farklı değildir. Örnek olarakAlmanya’nın durumu Atatürk’ü daha çabuk karar vermeye zorlayıcı olmuştur. 1933’de Almanya’daiktidara gelen NSDAP Partisi, Alman kadınlarını 3K dedikleri “Kinder, Kirche ve Küche” ye (çocuk,kilise, mutfak) hapsetmişlerdi.

 Nezihe Muhiddin ve Kadınlar Halk Fırkası
Balkan Savaşı’nda çok olmasa da I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında Türk kadınınıncephe gerisinde erkekleri tamamlayıcı nasıl bir rol üstlendikleri ve katkıları bilinen bir durumdur.Türkiye’de savaşlar döneminin bitmesiyle birlikte çok önemli bir hareket görmekteyiz. Kadınlar,hakları için mücadele etti mi, yoksa siyasal medeni ve vatandaşlık hakları Mustafa Kemal Atatürk tarafından mı verildi? Bu sorulara Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası (KHF) ve Kadınlar Birliği(KB) bağlamında cevap aramak gerekir. Aslında TBMM’de 3 Nisan 1339 (1923) oturumunda İntihabıMebusan Kanunu muvakkatinin bazı mevaddını muaddil kanun görüşülürken milletvekilleri arasındaçıkan tartışmalarda kadınlara seçme hakkı verilmesiyle ilgili bir gündem oluşmuş fakat bu değişiksebeplerden dolayı üzerinde fazla durulmadı. Hüseyin Avni Bey’in, “Kadınlar tekemmül edipte, reyhakkını istimal etmek derecesine gelinceye kadar onlar aile efradı beyninde aile reislerine rey vermişgibi telakki edilerek yirmi bin nüfus zükûrda (erkek) bir mebus seçimini ittihaz etmiştir” izahınaTunalı Hilmi, “Kadınlık âlemimizin seciyelerinden hiç şüphem yoktur. İlim ve irfanlarını da tekemmülettirirler. Onlarında erkekler gibi bu tarzda din ve diyanetleri ahkâm-ı diniyemiz dairesinde tekâmüleder ve onların da reylerine hürmet ederiz. Seçilmek ve seçmek hakkını vermiyorsunuz” diyerek itirazetmişti.

 Ancak bu konu üzerinde başkaca söz alan kimse olmamıştı. Bu konu ile ilgili olarak 1924 yılıiçinde de kadınların seçme hakları tartışılmış biraz daha bir yumuşama olmuştu.

 Ancak 1930 yılında belediye seçimlerinde kadınlara seçme seçilme hakkı verilinceye kadar yoğun bir mücadele içine girildi.Türkiye’nin 1923-1927 yılları siyasi ve sosyal haklar mücadelesinde çok önemlidir. Nezihe Muhiddin önderliğinde bir grup öncü kadın 1922 yılının sonundan itibaren birinci dalga eşitlikçi feminizmin tezlerini kararlılıkla savunmaya başladılar.

 Nezihe Muhiddin ilk toplumsal etkinliklerine II. Meşrutiyetdöneminde başlamış bir Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusudur. Muhiddin bir düşünür ve siyasi biranalisttir. II. Meşrutiyet dönemindeki Osmanlı Müslüman “hareket-i nisvan”ının, yani kadın hareketinin Cumhuriyet dönemine taşıyıcısıdır. Bu özelliği dolayısıyla Nezihe Muhiddin’i incelerken çok önemli birkonuyu da, dönemler arasındaki devamlılık ve değişimi de kavramış oluyoruz.II. Meşrutiyet’ten sonra kadın hakları konusunda mücadelesi ile ön plana çıkan Nezihe Muhiddinve yakın arkadaşları yeni dönemde yeni bir mücadelenin içine girdiler. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ninkadınlar kolunu oluşturmak üzere başvuru yaptılar. Bu arada 8 Nisan 1923’de de Mustafa Kemal Paşa,Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi olarak bir beyanname yayınladı. 9 Umdeden oluşan bu beyannamede, mecliste var olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun Halk Fırkası’na intikal edeceği, Halk Fırkası’nın halk hâkimiyetine, maddî ve manevî yenileşme esasınadayanan geniş ve olgun bir program yapacağı bu programın Halk Fırkası’nın üyelerinin onayına sunulacağı açıklandı.

 Muhiddin’in muhtemelen siyasi bir amacı olmayan bu harekete Mustafa Kemal ve arkadaşları cevap vermediler. Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının amacı siyasi olmayıp bütünüylekadınlık aleminin sorunları üzerineydi. Memleketin sosyal ve iktisadi alanda ilerlemesi özellikle dekadınların aydınlatılması, onların gelecekte alacakları sorumluluklara hazırlamaktı. Nitekim 106 madde ve bir ekten oluşan Halk Fırkası nizamnamesinde kadınlarla ilgili bir madde olmadığı gibi kadın sözü bile geçmemektedir. İşte bu durum cinsiyet farklarına ve imtiyazlarına karşı mücadelede Nezihe Muhiddin’in öncülük ettiği bu hareketin dayanak noktasını oluşturdu. Bir grup kadının sesini gür çıkarmasına neden oldu. Buradan anlaşılıyor ki iktidar elitleri ile kadınlar hareketi arasında bir uyum yoktu. Buradan gereken yakınlığı ve uyumu göremeyen Nezihe Muhittin ve arkadaşları 15 Haziran 1923’te KHF adıyla yeni bir kadın hareketi başlattılar. KHF, Nezihe Muhiddin’e göre kadınların ekonomik ve sosyal haklarını kazanmak, savaş sonrası yaşanacak sorunların üstesinden gelmek amacıyla yeni rejimin güvencesi altında kadın haklarını savunmak ve kadınlığın statüsünü yükseltmek için mücadele etmekti.

 Buradan KHF’nın kadın politikaları yürüten siyasî bir yapıya dönüşeceği öngörülebilir.KHF girişimi hükümetin izin vermemesi üzerine başarısızlıkla sonuçlandı. KHF’nin kuruluşunahükümetin neden izin vermediğini anlamak için İleri Gazetesi’nde Nezihe Muhiddin’le yapılan uzunmülakata bakmak gerekir. Muhiddin “Aramızda hiçbirimiz vekil ya da sefir olmayı düşünmüyoruz.Mustafa Kemal’i ve onun kurduğu Halk Fırkası’nı kurtarıcı bir kuvvet olarak görüyoruz. Artık  kadınların toplumsal ve iktisadi olarak gelişmeleri için zemin hazırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın yayınladığı umdelerde kadınların ictimaî ve iktisadî inkişafı için münasip bir zemin ve geniş bir saha bulduk. Bu nedenle KHF adını aldık.

 KHF’nın kuruluşunun basında takip edildiği ve çok farklşekillerde değerlendirildiğini görüyoruz. Hüseyin Cahid Bey, “Kadınlar fikri ve ictimaî yükselişi teminiçin siyasî bir isim tercih etmeselerdi belki maksatlarını daha iyi ifade edebilirlerdi” diyerek siyasîoluşuma taraftar olmadığını belli etti. Celal Sahir Bey ise kadın-erkek eşitliğini savunmakla birlikte,“Kadınlar Halk Fırkası tabirini hiç anlayamadım. Bizde bugün siyasî bir tek fırka vardır: O da AnadoluMüdafaa-i Hukuk Heyeti’dir. Ehemmiyetsiz ferdi gayret ve muhalefet müstesna olmak üzere karşısındamüteazzi hiçbir siyasî hasım olmaksızın intihabatı o idare etti. Bu heyet ileride Halk Fırkası’na inkılapedeceğine dair Mustafa Kemal’in ifadelerinden işaretler gördük” demek suretiyle yeni oluşuma sıcak bakmadığını gösteriyor.

 KHF’nin kuruluşuna hükümetçe izin verilmemesinin önemli bir nedeni defırka programının kadınların haklarını en geniş kapsamıyla içermesi ve bu hakları örgütlü ve kararlı bir kadın grubunun savunmasıdır. KHF elitlerin engelini aşmak için önemli girişimde daha bulundu.Ankara’nın da yakından tanıdığı Mustafa Kemal’in de arkadaşı olan Ali Fethi Bey’i aday göstersede KHF’ya yine onay verilmedi. Çünkü Halk Fırkası’nın kuruluş çabaları başlamış olduğundan KHFhareketi bölücü olarak değerlendirildi.

 Zaten elitlere göre kadın kelimesi eklense de “Halk Fırkası” ileaynı ismi alması doğru değildi.Bu hareketin ikinci başkanı Nimet Ramide, mesul murahhası Latife Bekir, umumi kâtibi Şükufe Nihâl, veznedar Matlube Ömer, muhasebecisi Nesime İbrahim, üyeleri ise Zaliha Tuğrul ve FaizeHanımlardır. Fırkanın amacı; “memleketin her noktasında siyasî, sosyal, iktisadî ve bütün meselelerdegeri durumda bulunan kadınlara yardım etmekti.

 Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu NeziheMuhiddin ve KHF kurucularının Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında kadınların siyasî ve sosyal haklarıiçin gösterdikleri mücadeleye tarihi bir sorumluluğun sonucudur. Çünkü Türk kadını savaş sonrasısüreçte büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Ekonomik ve geçim kaynaklı sorunlar kadınların istismarauğramalarına neden oluyordu. Tahmini olmakla birlikte I. Dünya Savaşı öncesinde 60.000 olan dul sayısıhenüz savaş bitmeden çok yüksek bir seviyeye 800.000’e yaklaştı.

 Kadınlar her bakımdan erkeğinyerini almışlardı ancak istismara açık hale geldikleri de açıktı. Türkiye’de adeta bir kadın meselesiortaya çıkmıştı. I. Dünya Savaşı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadın hakları açısından birdönüm noktası oldu.

 I. Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’da frengi tipi hastalıklar yayılmaya başladı.Burada pratik olarak sorunlara hemen çözüm bulmak mümkün olamayacağı için kadın örgütlenmesidaha hızlı yapılabilecek gibiydi. Nitekim bu durum fırkanın kuruluş amaçlarında çok açık bir şekildeifade edildi. Kadınların böylesine önemli sorunları varken Cumhuriyet elitleri kadınların etkinlikleriniyok sayma ve sindirme yönünde stratejiler izlediler. Bunun üzerine örgütlü kadınlar çok cüretkâr biradım atarak, 15 Haziran 1923’te KHF adıyla bir partinin kuruluş beyannamesini İçişleri Bakanlığı’nasundular. Olay basında “Kadınlar mebus olmak istiyor”, “Tek gayeleri mebus olmak” şeklinde yer aldı.Henüz CHF bile kurulmadan KHF adlı siyasi partinin kuruluş çalışmalarını tamamlayarak Türkiye’dekiilk siyasal partinin kurucusu olmuştur. Cumhuriyet tarihinin ilk siyasal partisi oldu. Ne var ki kuruluşdilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı geldi. “1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilininmümkün olmadığı” gerekçesiyle parti kuruluşu için valilik tarafından faaliyet izni verilmemişti.KHF ile ilgili dış basında da bazı haberlere rastlıyoruz. Daha çok Rusya ve Bakü kaynaklı basındasol bir hareket olarak yer aldı. Kadınların erkeklerle birlikte mücadeleye ortak oldukları ve MilliMücadele’nin sonucunda kadınların kendilerini hem sorumlu hem de cesaretli hissetmelerini sağladığıvurgulanır.

 
Kadınlar Halk Fırkası Nizamnamesi

KHF’nın merkezi İstanbul’da şubeleri de Anadolu’da kuruldu. 27 maddeden oluşan bir nizamnamesivardır. Genel olarak bakıldığında geniş bir kadın hakları programı niteliğinde olduğu görülür. Fırkanın programı ilk dokuz maddede açıklandı. KHF nizamnamesi kadınları hem korumak hem de ülkeninsorumluluğuna dâhil etmek amacına yönelikti. Kadınların yerel yönetimlere katılma fikri ilk defagündeme getirildi. Milli iktisat düşüncesinin kadın yönünden uyarlanması, bir iktisadi kadın programıoluşturulması hedeflendi. Kadının üretici gücüne vurgu yapıldı. Kadını üretimin asli bir unsuru halinegetirerek, yerli malların kullanılmasını, tasarrufun sağlanması ve dolaşıma girmeyen ziynet eşyası vealtının sermaye haline getirilmesi ve buralarda kadın işgücünden yararlanılmasına çalışılacaktı. Nezihe Muhiddin’in yaşamı boyunca benimsediği ve “kendi mefkûrem” diye adlandırdığı kadınlıkmefkûresinde esas mesele cehaletle ve taassupla mücadeledir. Muhiddin’in düşüncesinde kadınlığınkurtuluşu öncelikle kadının aydınlatılması ve eğitilmesine bağlıdır. Şükufe Nihal’de “FırkamızınMefkûresi” başlıklı bir konuşmasında partinin amacının öncelikle eğitim, aile hukuku ve çalışmahayatıyla ilgili haklar olduğunu ifade ermiştir.

 Kadınların insan sayılması, sivil hayata iştirakleri,kamusal alanda yer almaları, her türlü memuriyetlere girmeleri, toplumsal konumlarının ve itibarlarınınkorunması gerekir. Aynı zamanda eşit düzeyde yurttaş olmaları olmazsa olmazlardandır. Cumhuriyet’inkuruluş yıllarında kadın hakları için mücadele eden Nezihe Muhiddin’i incelerken, kadınlar yönündenvar olan siyasetin alanının genişletilmek istendiğini ve kadınların her alanda aktif rolünün oluşturulmakistendiğini görüyoruz. Buna karşılık bazı elitlerin kadınları nasıl dışlamak istediği ve bunları hangiyöntemlerle gerçekleştirdiğini görürüz. Kız çocuklarının eğitimini çağdaş şartlara uygun hale getirmekönemli bir amaç olup, dul ve çaresiz kadınlar ile şehit ailelerinin de desteklenmesi hedefleniyordu.

 
Dul ve kimsesiz kadınların ahlak ve ma’işetini ve iş bulmalarını kolaylaştırmak için değişik kurumlarkurmak için fırkanın çalışmalar yapacağı belirtilmişti.

 Görüldüğü gibi kadınların maddi sıkıntılarsebebiyle istismar edilmelerini engellemek için yoğun bir çabanın içinde olunduğu açıktır. Bu yönüyleKHF siyasi bir hareketten ziyade toplumsal ve beşeri bir hareketin sonucu olduğu ancak siyasi sonuçlardoğurdu.Ayrıca kadınların gerektiği durumlarda yani savaş zamanlarında askerlik yapacakları taahhütediliyordu. Kadınların iyi bir evlilik yapabilmeleri içinde yasaların mükemmel hale getirilmesi içinçalışılacaktı. Nizamname hükümlerinden anlaşıldığı kadarıyla KHF tam anlamıyla siyasi bir hareketolmayıp, içtimaî ve toplumsal bir harekettir. Devlet katında İstanbul Valisi Ali Haydar Bey’in beyanatına bakılırsa KHF’yi pekte ciddiye almadığı görülüyordu.
Türk Kadın Birliği Cemiyeti’nin Kuruluşu
KHF, mücadeleci tavrından hiç vazgeçmedi. Ali Fethi Bey’i getirerek tekrar başvurdularsa dayine kabul edilmedi. Bu sefer de o sırada kuruluş faaliyetleri süren CHF yüzünden “Halk Fırkası”adının bir kadın kuruluşu tarafından kullanılması bölücü bulundu. Nezihe Muhiddin ve arkadaşları bu engeller karşısında yılmadılar ve bazı taşkın maddeleri değiştirerek 7 Şubat 1924’te “KadınBirliği” adıyla yeni bir dernek kurdular. KHF resmen Türk Kadın Birliği isimli cemiyete dönüşmüştü.Başında yine Nezihe Muhiddin vardı.

 Kadın Birliği’ne Latife Hanım da destek verdi. Türk KadınlarBirliği’nin amacı “Kadınlığı düşünsel ve sosyal alanlarda yükselterek modern ve olgun bir düzeyeeriştirmek” olan Türk Kadınlar Birliği’nin başkanlığını yine Nezihe Muhittin üstlenmiştir. Ardından1924’te kendi imkânlarıyla “Türk Kadın Yolu” dergisini kurmuş ve 18 sayı çıkarmıştır. Nezihe Muhiddinçıkardığı bu dergiler için Dışişleri Bakanlığı’ndan iki sene boyunca üçer yüz lira destek aldığını belirtir.Bu aldığı yardım başka kaynaklarca da teyit edilmiştir. Ayrıca Hükümet kararıyla Avrupa’dan getirilecekotuz bin kilo kâğıdın gümrük resminde muayeti de sağlanmıştır.

 Dergi genel olarak kadınlarınsiyasal taleplerinin duyurulmasını kapsayan içeriği ile yayın yapmıştır. Nizamnamenin 3. maddesinde“Birliğin siyasetle alakası yoktur” denmesine bakılırsa, bir önceki tecrübeden fazlasıyla ders alınmıştı. Nitekim dernek kimsesiz çocuklara, fakir kadınlara yardım etmek, onlara aş ve iş sağlamak, yerli malınıözendirmek gibi hayırseverlik işleriyle uğraştı. Kadın Birliği sert siyasî çıkışları bir tarafa bırakarakreel politik bir anlayışla hedef haline gelmekten kurtuldu. Çünkü kısa bir süre önce İstanbul’un ünlü gazetecileri ve baro başkanı İstiklal Mahkemesi’nde sorgulandı.Hükümet kadın hakları konusunu bir yandan modernleşme, çağdaşlaşma programının önemli bir bölümü saymış ve Cumhuriyet’in göstergesi olarak kadın konusunu simgesel ele almıştı. Yapılanfaaliyetleri de bu çerçevenin dışında görmek istemiyordu. Kadın sorunu Cumhuriyetle birlikte ivmekazanan modernleşme projesinin en problemli ve içinden çıkılamayan alanlardan biri oldu.

 KHF,hükümetin kadın hakları programına hem içerik hem zamanlama olarak bir müdahale niteliği taşıyordu.Fırkanın programından ve kurucularının basındaki açıklama ve yazılarından, bu sınırları aşacağı ve bu alanda bir otorite haline geleceği, hatta baskı grubuna dönüşeceği anlaşılıyordu. İkinci olarak,Cumhuriyetin kurucu kadrosu “Kadınlara haklarını biz verdik” anlayışını hâkim anlayış haline getirmektutumunu ön planda tutup, kadın hakları alanının getirilerini ve bunun öncü rolünü kimseye bırakmakistemiyorlardı. Kadınlar için uygun görülen hakları iktidar elitleri bizzat kendi elleriyle vermekistiyorlardı. Kadınlara bir müddet daha beklemeleri söyleniyordu. KHF, bir grup aktivist ve aydın kadınınhem kadın alanında hem de ulusal inşa alanında siyasal ve toplumsal gücün paylaşımı talebiyle ortayaçıkmıştı. Ancak otoriter modernleşme kadına bir rol biçmişti: “kadın vatana asker ve evlat yetiştirir”.

Kadın Birliği programının, hükümetin kabul edebileceği sınırlarda hazırlandığı belliydi.Birliği oluşturan kadın liderlerin kadınlığa ilişkin görüşleri ve düşünceleri farklılıklar gösteriyor,hayırseverlikten başlayıp siyasi hukuk talebine varan geniş bir yelpazede yer alıyordu. Kadın Birliği1925 Şubat’ında kadınların siyasal hakları henüz kazanılmadığı halde seçimlerde İstanbul’dan HalideEdib ve Nezihe Muhiddin’i mebus adayı gösterme girişiminde bulundu. Bu girişimin propagandanitelikli olduğu açıktı; amaç seçimler sırasında konuyu gündeme getirerek kamuoyunu ve TBMM’yikadınlara oy verme yönünde etkilemekti. Bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmakla birlikte siyasi haklarınsavunulmasına devam edildi. Ancak 13 Şubat 1925’te meydana gelen Şeyh Said isyanı, bazı gruplarla birlikte kadınların da siyasi taleplerine engel olmak çok geçerli bir bahane oldu. Ancak Cumhuriyet gazetesi bu adaylık meselesini olumlu karşılamış ve “Memlekete karşı yeni ve büyük ve aziz birhizmettir” demiştir.

 Ama Nezihe Muhiddin bu engeller karşısında yılmayarak, 1925 Temmuzu’nda“Kadın Yolu” isimli dergiyi çıkarmaya başladı. İlk yazısı kadınlara siyasi haklar tanınması üzerine olandergide Enver Behnan (Şapolyo), Yaşar Nabi ve Fahrettin Kerim gibi kadın hakları savunucusu gençerkek yazarlar da yazıyordu. Ancak isyan bahanesi ile çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu etkisini gösterdive TKB ciddi bir ‘öz sansür’ uygulamaya başladı. 1926’da TKB, Cumhuriyet Halk Fırkası’na (CHF)üye olmak için başvuruda bulundu. Cevap “kadınların hayır işleri ile uğraşmasının daha doğru olacağı”yolundaydı. Birlikten Mustafa Kemal’e yakın bazı kadınlar da yeni çıkan Medeni Kanun’la “kadınlaralayık olmadıkları hakların bile verildiğini” söyleyerek siyasi taleplerde ısrar edilmesini eleştirmişlerdi.Ama Nezihe Muhiddin yine durmadı, 1927’de Denizli, Aydın, Afyon ve Diyarbakır’da şubeler açıldı veCHF listelerinden genel seçimlere katılmak için kampanya başlatıldı. Elbette bu teklif de kabul edilmedi.Birlik bunun üzerine seçime erkek aday ile katılma kararı aldı. Ancak kendini “feminist erkek” diyetanıtan ve seçimler için bıyıklarını bile kestiren Kenan Bey alaylara tahammül edemeyince adaysızkaldılar. Nezihe Muhittin, kadınların siyasi haklarını elde etmedikçe sosyal hayatta yer alamayacağıtezinde ısrarlıdır. Bunun üzerine Muhittin ve arkadaşları bir süre sonra Birlikten uzaklaştırıldılar.

 
 Nezihe Muhiddin, inkılapları doğuran çabalar ve mücadeledir diyerek hiç durmadı.Cumhuriyet Türkiye’si laiklik anlayışıyla dolaylı ya da doğrudan bir şekilde kadın sorununaeğilmişti, zaten beşeri sermayenin bu denli yitirildiği bir evrede kadının toplumsallaştırılmasızorunluydu. Kadının evinden çıkartılması I. Dünya Savaşı’nda başladı, çünkü kadın işgücüne muhtaçlıkvardı; öğretmen, doktor ve hemşire olarak ihtiyaç vardı. Modernleşme bir ideal olarak ele alınmakla birlikte Cumhuriyet’in bir “cumhuriyet kadını” modeli vardı ve bu model üzerinden o kadın tipinioluşturmak için genç kızlara yönelik önemli projelere destek verildi. Okulların en iyi kız öğrencilerininüniversite öğrenimi için Avrupa’ya gönderildi. 1926 Medeni Kanunu ile kadın toplum içinde kimliğinielde etmişti. Türkiye toplumu açısından Medeni Kanun çok önemli bir aşamaydı. Nezihe Muhiddin vearkadaşları Medeni Kanunu bazı yönlerden eleştirdiler ancak hiçbir şekilde ciddiye alınmadılar. Nezihe Muhiddin’in eleştirileri yine seçme ve seçilme üzerineydi. Muhiddin şunu soruyordu Kanunlar karşısında eşit olan ve vergi vermek zorunda olan Türk kadını, seçmek ve seçilmek hakkındanneden yoksun olacaktı? Türk Kadınlar Birliği kongresi ve 1927 kampanyasıyla Nezihe Muhiddin’in de başında bulunduğu Birliğin ismi artık değişmişti. Önce Kadın Birliği olarak kurulan teşkilat, sonra TürkKadın Birliği olmuştu, o sırada ise Türk Kadınlar Birliği olarak varlığını sürdürüyordu. Siyasî haklariçin 25 Mart 1927’de birliğin merkezinde toplanan kongrede bir girişim daha yapıldı. İstanbul baştaolmak üzere Anadolu’nun birçok şehrinde propaganda amaçlı toplantılar yapılmaya başladı. Türk KadınBirliği İstanbul’da bir kongre düzenledi.

 Çünkü 1927 yılı Türk Kadın Birliği’nin daha mücadelecive politik bir çizgide devam ettiği bir yıl oldu. Çünkü Medeni Kanun da bir cesaret vermişti.

 Nezihe Muhiddin ve arkadaşları nizamnamenin 2. maddesinin “Kadın Birliği’nin siyasal hakların alınması içinçalışacağı” şeklinde değiştirilmesi önerisini kongreye sundular ve bu öneri kabul edildi. Bu gelişmeyedayanarak Nezihe Muhiddin ve Kadın Birliği, kadınların siyasal haklarını 1927 Haziran seçimlerindeyeniden gündeme getirmek istediler. Ancak aksilik ve engeller birbirini takip etti. Hakk-ı intihab”kampanyası yine sonuçsuz kaldı.1927’de Nezihe Muhiddin haksız bir karalama kampanyasına uğradığı halde bir yandan da TürkKadınlar Birliği işbirliği ile “Kadın Yolu” dergisi çıkarılmaya devam etti. Kadın Yolu Dergisi vasıtasıylakadınların çaba ve maksatları kamuoyu tarafından öğrenilmeye çalışılıyordu. Bununla birlikte NeziheMuhiddin örneğinde olduğu gibi bazı kadınların ön plana çıkmalarına pek sıcak bakılmıyordu. Buradasivrilmelerine sıcak bakılmayan sadece kadınlar değildi. Başka gruplara da aynı baskı politikasıuygulanıyordu. Muhalif olan bütün siyasi gruplar buna dâhildi. Takip edilen politikalar Tanzimat’tan beri devam eden merkeziyetçi otoriter modernleşmenin devamı niteliğindeydi. Bununla birlikte 1927’yekadar Kadın Birliği’nin kapatılmaması da önemlidir. 1925’te bütün dernekler kapatılırken Kadın Birliği, bütün gazeteler kapatılırken Kadın Yolu dergisi çıkmaya devam etti. Yine 1930’da Türk Ocakları dâhilolmak üzere bütün dernekler kapatılırken, Kadın Birliği devam etti. Çünkü Kadınlar Birliği’nin başındahükümete uygun, Mustafa Kemal Paşa’nın ve çevresinin görüşlerini benimseyen bir kişi vardı. LatifeBekir (Çeyrekbaşlı) Hanımefendi. Bir beyanatında; “Biz hiçbir şekilde kadın haklarını savunmayacağız.Biz Atatürk’ümüzü destekliyoruz, o bize ne uygun görürse onu yapacağız” dedi. Latife Bekir Hanım bu teslimiyetine rağmen sadece 8. Dönemde (1946-1950) İzmir’den milletvekili seçilebilmiştir. Artık1927’den sonra Kadınlar Birliği’nin hükümetin benimsemediği hiçbir şeyi yapması beklenemezdi. LatifeBekir Hanım’la birlikte Türk Kadın Birliği aktif mücadeleci ruhunu ve politik kimliğini kaybetmeye başladı.

Nezihe Muhiddin’in Yolsuzlukla Suçlanması ve Tasfiyesi

25 Mart 1927 günü Türk Kadınlar Birliği’nin merkezinde toplanan kongrede Nezihe Muhiddin’ekarşı bir muhalefet başladı. Bazı üyeler basına, CHF’ye, Valiliğe ve Emniyet’e mektuplar yazarak Nezihe Muhiddin’in yolsuzluk yaptığını ayrıca kongrede yapılan usulsüz seçimler nedeniyle KadınlarBirliği’nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler. Ancak Nezihe Muhiddin hemen bir basıntoplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti. Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddialarıda asılsız çıktı. 1927 seçimleri için çalışma başladı. Ancak 1927 kongresinde başlayan muhalefet,Ağustos 1927 sonuna doğru İstanbul Valiliği’nin, cemiyetin merkezini polis tarafından arama emriçıkarmasıyla üst düzeye ulaştı. Nezihe Muhiddin’e aynı yıl Türk Kadın Birliği de, “sahtekârlık ve emniyeti suiistimal” gerekçesiyle bir dava açmış ve aynı zamanda ABD’den birlik namına para almakla suçlandı.

 Dava süreciyle birlikte Muhiddin’in kadın alanında politika yapmasına imkân vermeyecek biçimde yolsuzlukla suçlanmasıyla son buldu.TKB’nin siyasi haklar mücadelesi, Nezihe Muhiddin hakkında birliğin 500 lirasını kişiselamaçlarla harcadığı gerekçesiyle soruşturma açılması ve birlik yöneticiliğinden istifa ettirilmesiyle sonaerdirildi. Nezihe Muhiddin’in Türkiye tarihinden silinmesi süreci mahkemelerle yıldırma, unutturulmave reddedilişe dayalı bir yol izledi. Muhiddin, hem valilik hem de Türk Kadınlar Birliği tarafındanaleyhinde yolsuzluk, sahtekârlık, emniyeti suistimal suçlamalarıyla birbiri ardına açılan davalardan aklanarak değil, 1929 yılındaki yeni Af Kanunu’yla kurtulabildi. Nezihe Muhiddin’e açılan davalar daha sonra TBMM’nin çıkardığı 13 Mayıs 1929 tarihli af kanunu ile düştü.

 Bu davalar kişisel itibarını,yeniden kamuoyu önünde kadın haklarını savunamayacak hale getirdi. Ardından Nezihe Muhiddin’inkamuoyu önünden çekilmesi dönemi başladı. Büyük mücadele kadını için bundan sonra dışlanma veunutturulma yoluna gidildi.Muhiddin Valilik ve Türk Kadınlar Birliği tarafından birbiri ardına açılan yolsuzluk ve sahtekârlıkdavalarından ancak 1929 yılındaki Af Kanunu ile kurtulabilmişti. Kişisel itibarı zedelenen Muhiddin, bir suskunluk dönemine girdi. 1930 baharında kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkıtanınmasıyla Nezihe Muhiddin yeniden harekete geçti. Atatürk’ün demokrasi arzusunun bir ürünü olarakortaya çıkan Serbest Fırkası Nezihe Muhittin’i Beyoğlu’ndan İstanbul Şehir Meclisi’ne aday gösterdi. 
Fakat seçilemedi. Kadınlar Birliği de 11 Nisan’da Sultanahmet Meydanı’nda bu karara teşekkür mitingiyaptı. Ardından Nezihe Muhiddin ve bir grup arkadaşı, CHF’ye üye olmak için başvurduklarında cevapyine olumsuz oldu. 1933’te Cumhuriyet’in 10. yılı dolayısıyla 1934’te Kadınlara seçme ve seçilmehakkı 11 yıl sonra tanınmış oluyordu.

Türk Kadın Birliği ve 12. Uluslararası Kadın Birliği Kongresi

 Nezihe Muhiddin’in saf dışı kalmasına rağmen Kadınlar Birliği aktif olup, dünya çapında birorganizasyona hazırlanıyordu. 1930’da Belediye kanununun değişmesi ve kadınlara seçme ve seçilmehakkının verilmesi, daha sonra da 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakları Avrupa’da kadın haklarıkonusunda mücadele eden grupların Türkiye’ye doğru dikkatini çekti. Bunun üzerine UluslararasıKadın Birliği 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ni 18-24 Nisan 1935’te İstanbul’da toplamayakarar verdi. Kadın kongresinin İstanbul’da yapılmasının bir sebebi de kongrenin bir yandan Avrupaülkelerine karşı bir gösteri olmasıydı. Tabii ki hazırlıklar çok önce başlamış ve bunu Türk KadınBirliği ile yapmışlardı.
 Kongre Yıldız Sarayında toplanan kongreye 37 devletin temsilcisi kadınlarkatıldı. Bütün dünya kadınları Atatürk’e hem yaptıkları konuşmalarda hem de kendisine çektikleritelgrafta hayranlıklarını ifade ettiler.
 Kongreye katılan birçok temsilci Türkiye’de böyle bir kongrenintoplanacağı bundan birkaç yıl önce hayal bile edilemediğini ifade ettiler.Ancak açılışta Latife Bekir Hanım’ın yaptığı bir konuşma kongrenin niyet ve sonucunu ortayakoymaktadır. Türk Kadın Birliği Başkanı Latife Bekir’in kongre açılışında yaptığı konuşma, bir yanıylakendi birliğinin kapanış konuşması gibi oldu: “Bundan böyle Türkiye’de bir kadın meselesi yoktur ve burada erkek gibi kadında bir tek şen idaresi altında memleketin iyiliği için çalışmaktadır”.
Zaten bu konuşmada kongre sonrasında TKB’nin hemen kapatılacağının işaretini veriyordu. Nitekim kongreertesinde Kadın Birliği kapatıldı. Kongrede ilginç gelişmelerde yaşandı. Müslüman Hintli kadınlarlavapurda yapılan mülakat TKB üyeleri tarafından engellendi. Latife Bekir Hanım’ın sert tutumu bazıişaretler vermektedir. TKB burada Türk kadınının zaferini dünyaya göstermek istiyor, bunu yaparken desorun çıkarabilecek beyanların dışarıya sızmasını engellemek istiyordu.

 TKB’nin kapatılma cinsiyetsorunuyla bağlantılı değildi; Kongrede savaş karşıtı ve silahsızlanma yanlısı bir söylem sergilenmesietkili oldu.

 Bazı ülkelerde kadın örgütlerinin büyük ölçüde yasak olduğu bir dönemde bu kongreTürkiye’de kadın hakları konusunda bir dönüm noktası oldu. Savaş rüzgârlarının dünyayı sardığı,Almanya ve İtalya gibi devletlerin bazı savaş adımlarının görüldüğü bir zamanda kongrede barışmesajlarının verilmesi halkı olası bir savaş karşısında duyarsız hale getirmek anlamına gelecekti. Bundanyeni kurulan ulus devletler ve emperyal güçler hoşnut değillerdi. 1932 yılında yaklaşık 18 milyon kadınsilahlanma aleyhindeki beyannameye imza atmışlardı.

 Kongreye katılan kadın temsilcilerin yaptıklarıkonuşmalar ve kongre öncesi tutum ve Filistin gibi bölgeleri ziyaretleri önemli bir mesaj taşımaktadır.Kadınlar Birliği Kongresi ancak ikinci çağrı ile 10 Mayıs 1935’te toplanabilmiş ve kongreye 500azadan ancak 17’si katılabilmiştir. Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir’in açıklamasına göre “Biz kendi kendimizi feshettik, biz artık bundan sonra kadın hakları için bir çalışmanın gerekli olmadığınıdüşünüyoruz yeni Teşkilat-ı Esasiye buna ihtiyaç bırakmamaktadır” ifadesiyle kapandı. “Derneğin bütünfaaliyetleri lüzumsuz hale gelmiştir, gereksizdir, o halde biz kendi kendimizi feshediyoruz” dediler ve10 Mayıs 1935’te kapatıldı. Zaten O tarihe kadar gelebilmiş başka bir dernek te yoktu. Birliğin eşyalarıCHF’ye, kasasında bulunan 184 lira beş kuruşta Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlandı.

 KadınlarBirliği’nin kapatılma sürecini otoriter yapılanmanın bir parçası olarak görmek de mümkündür.
Recep Peker ve Kadınları Askerlikle Korkutma Girişimi
1924 yılı ilkokul programında beden eğitimi dersleri, silahla atış yapmayı da içeren bir çeşit askerliğehazırlık dersi gibiydi. Kâzım Karabekir Paşa, Şubat 1925’te Maarif Vekâleti bütçesi görüşülürken, “artıkmilleti müselleha devrinin geldiğini kabul etmek gerekir” dedikten sonra beden eğitimi derslerinin dahaciddiyetle işlenmesini, silahla başarılı atış talimleri yapılmasına önem verilmesini istemişti. Nitekim1926’dan itibaren tüm okullarda kız ve erkek öğrencilere askerlik dersi verilmeye başlandı. Ancak 21Haziran 1927 günü Meclis’te sadece erkekleri yükümlü tutan Askerlik Kanunu çıktı. Bu kanun için “En büyük kanun”, “Vatanın selameti en büyük kanundur” denildi.

 Askerlik Kanunu üzerine görüşmelerde Hakkı Tarık (Us) Bey kadınların seçme ve seçilme hakkından yana olduğunu söyleyince, Recep (Peker)Bey “Kadınlar Türk vatanıyla bu denli ilgili iseler önce askerlik yapsınlar” diyerek fıtrata aykırı görüş ortaya attı. Kadınların askerlik meselesi gündeme gelmiş ancak dünyada kadınların askerliği ile ilgili birkanun olmadığı gibi sebeplerle erkeklere mahsus kılınmıştır. 1927 yılı aynı zamanda ilk nüfus sayımının yapıldığı yıldır. Elbette bu tesadüf değildi, çünkü asker alımının başarısı, güvenilir bir nüfus sayıma bağlıydı. 1927’deki asker sayısı 1922’deki asker sayısından birazcık daha fazlaydı ki bu rakam 78.000 kişi civarındaydı. Kanun görüşülürken Giresun Milletvekili Hakkı Tarık Us Bey bir vesileyle kadınların seçme ve seçilme hakkından yana olduğunu söyleyince, Milli Müdafaa Vekili Recep Peker, “kadınlarTürk vatanıyla bu denli ilgili iseler önce askerlik yapsınlar” diyerek işi yokuşa sürmüştü. Hatırlanacağı üzere daha önce kadınların parti kurmaları “askerlik yaparız” dedikleri için engellenmişti. Suad Derviş 12. Uluslararası Kadınlar Birliği kongresi sırasında görüştüğü her kadına üç sorudan oluşan bir anket uyguladı. Sorulardan biri de “Kadın asker olabilir mi? Kadınların çoğunluğu ağız birliği etmişçesine, kadın tabiatının savaşmaya müsait olmadığı, çocukları doğuranlar olarak şefkat duygularını daha fazla barındırdıklarını söylediler.

 
Sonuç:
Tarihimizde ismi silinmiş ya da görmezden gelinen çok kimse vardır. Bunlardan biri de araştırmamıza konu olan Nezihe Muhiddin’dir. Önemli bir kadın şahsiyet olan Nezihe Muhiddin konusu incelendiğinde, susturulmuş bir kadının kişisel acılarını, hayal kırıklıklarını ve nasıl engellendiğini veyaşadıkları sıkıntıları ortaya çıkacaktır. Tabi ki Nezihe Muhiddin’in yaşadığı dışlanmışlıkların nedenikişisel çıkarlar ya da kişisel çatışmalar değildir. Bu çatışmaların arka planında, çatışmanın taraarınınzihniyet uyuşmazlıkları vardı. Büyük bir beşeri sermaye kaybıydı ve Cumhuriyet’in aslında kadınındoğurganlığı üzerine kurulu bir politika izlemesi gayet doğaldı. Cumhuriyet’in kurucuları ve o kuşağınıntemsil ettiği iktidar ve siyaset anlayışları kadınlar konusunda sert ve katı idi. Adeta Osmanlı-Türk kadınhareketinin öncüsü olan kadın düşünürleri ile Cumhuriyet’in kurucusu olan erkek kadrolar karşı karşıyageldiler. İktidar elitlerinden haklarını açık açık isteyen ve bir Osmanlı aydını olarak, standart kalıplarasığmayan Nezihe Muhiddin, 1927’den sonra siyasetten uzaklaştırıldı.İddia dildiği gibi 5 Aralık 1934’te Türk kadınlara muasırlarından önce seçme ve seçilme hakkıtanınması bir ‘lütuf’ değildi. Aksine, uzun bir 11 yıllık mücadelenin sonunda Cumhuriyetin öndererkek kadrosunun 11 yıl boyunca kadınlara bu hakkı vermemek için direnişlerine rağmen kazanılmıştır.Kadınları yıldırmak, küçük görmek ve itibarsızlaştırmak için türlü yollara başvurulduğu halde NeziheMuhiddin’in önderliğindeki bir avuç kadının başarısı ve zaferidir denilebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaönder kadrodan güçlü erkeklerin bile idama mahkûm edildiği süreçte sürdürülen mücadeleler sonucukazanılmış bir haktır. Yakın zamanlara kadar genel kabul gören bir yanlış vardı. O da kadınlara verilen hakları Atatürk’e isnat etmeleriydi. Kaldı ki; Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan da önce kurulmuş ve II.TBMM tarafından aşırı bulunarak Türkiye’nin kapatılan ilk siyasi partisi “Kadınlar Halk Fırkası” olarak tarihe geçmiştir.

DÇ DR.SUAT ZEYREK

28-03-2022/BGM KÜLTÜR SERVİSİ

KaynakçaTBMM ZC
, I. Devre, İçtima:17, C:28, Ankara 1961.
Ati
, “Kadınların İktisadiyattaki Mevkileri”, sayı:42, 11 Şubat 1334 (1918).
Cumhuriyet
, 19 Nisan 1935.
Cumhuriyet
, 25 Şubat 1341/1925, no:290.
Cumhuriyet
, 22 Haziran 1927, no:1119.
Cumhuriyet
, 26 Mart 1927.
Cumhuriyet
, 2 Haziran 1928.
Cumhuriyet
, 30 Mayıs 1929.
Cumhuriyet
, 3 Şubat 1935.
Hâkimiyet-i Milliye
, 9 Nisan 1923.
Süs
, 30 Haziran 1923.Ateş, Nevin Yurtsever,
Yeni Harerle Kadın Yolu/ Türk Kadınının Yolu 1925-1927
, İstanbul
2009.
Barthold, W., İslâm Medeniyeti Tarihi, (Neşreden M.Fuat Köprülü), Diyanet İşleri BaşkanlığıYayınları, Ankara 1984.Dik, Tuba,
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ressentiment’in
 Dönüşümü: Nezihe Muhiddin,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2012.Gökçimen, Semra, Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi,
Yasama Dergisi
,sayı:10, Eylül-Aralık 2008.Güzel, Şehmus, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Toplumsal Değişim ve Kadın”,
Tanzimat’tanCumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi
, (
TCTA)
, C:4, İletişim, İstanbul 1985.İnan, Afet,
Tarihten Geleceğe
, Ankara 1974.Kaplan, Leyla,
Cemiyetlerde ve Siyasî Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960)
, ATAM yayınları,Ankara 1998.Kasaba, Reşat,
Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Ekonomisi
, çev. Kudret Emiroğlu, Belgeyayınları, İstanbul 1993.Kocatürk, Utkan,
Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri
, Edebiyat yayınevi, İstanbul ty.Köprülü, M. Fuad,
Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri
,
Ötüken
, İstanbul
1986.
Köprülü, M. Fuad, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, Ötüken, İstanbul
1983.
Köprülü, M. Fuad,
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu
, TTK, Ankara 1991.Kurnaz, Şeka,
Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923)
, Ankara 1991.Ökten, Nazlı, “1935 İstanbul Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi Otuz Yurdun Kadınlar”,
Tarih
ve Toplum
, C:37, sayı:219, Mart 2002.Toprak, Zafer, “Halk Fırkası’ndan Önce Kurulan Parti: Kadınlar Halk Fırkası”,
Tarih ve Toplum
,C:9, sayı:51, Mart 1988.Tunçay, Mete, “Türkiye’de Solun Tarihinden Kadınlar Halk Fırkası”,
Tarih ve Toplum
, sayı:62,C:2, Şubat 1989.Unat, Nermin Abadan, “Toplumsal Değişme ve Türk Kadını”,
Türk Toplumunda Kadın
, Der. Nermin Abadan –Unat, İstanbul 1978.Zihnioğlu,
 Yaprak,
Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, KadınBirliği,
Metis yayınları, İstanbul 2003