NEREDEN BAKTIĞIMIZA BAĞLI
Keçi çobanı dağın eteğinde keçilerini otlatırken. başını kaldırıp yüce dağın zirvesine hayranlıkla bakmış. Dağ öyle heybetli, öyle büyük ve muhteşem görünüyormuş ki! O dağın yamacından kopup yuvarlanacak minik bir kaya parçası çobanı da keçileri de ezip yok edebilirmiş. Keçiler yüksek yerlere tırmanmayı severler. Kıvrak yapıları buna çok elverişlidir. Yavaş yavaş her bir keçi bulduğu yüksek noktala tırmanmaya başlamış. Zavallı çoban onları engelleyemediği için o da keçilerle birlikte dağa tırmanmaya başlamış. O tepe senin ,bu tepe benim derken aradan saatler geçmiş. Keçiler ve çoban zirveye ulaşmışlar. Çoban bu defa tepeden aşağıya bakmış. ( Yok yaaa! Dağ göründüğü kadar da yüce değilmiş !) demiş.
Bugün , beğendiğim, değer verdiğim bir arkadaşın yazısını okudum. Bandırma ilçe yönetiminde uzun zamandır adı geçen insanlardan söz ediyor. Dönüp dönüp aynı kişilerin sahneye çıktığını belirtiyor. Yazıda okuduğuma göre bu kişiler kapitalist sınıfına da girmişler.
Ben en yakınlarım dahil, kimin ne kadar mal varlığı var bilmem. İlgilenmem de! Kirada oturan emekli bir öğretmen olduğum için, belki de bana göre herkes kapitalisttir! Kapitalist sıfatını bir ismin önüne koyarken neye göre değerlendirilmeli, bunun bir standardı var mıdır? Zaten kapitalist olsun olmasın, herkesin isteği mal varlığına biraz daha mal ekleyerek yaşam şartlarını biraz daha iyiye taşımak değil mi?
Diyorum ya; benim çok ilgimi çekmiyor. İnsanca yaşamak yeterli bana göre. Para ve mal bazen alın teriyle, bazen illegal yollarla birikiyor, fakiri zengin, zengini daha zengin yapıyor. Bazıları da ipin ucunu kaçırıyor yedi değil , yetmiş sülalelerine yetecek , hatta taşıp artacak kadar zenginliğe kavuşuyor. Sonra bu zenginlik( KARUN KADAR ZENGİN!), (BİLMEM KİMİN HAZİNELERİ!) gibi; kendi yok, adı var oluyor..
. Bir insanın; sayısını bilmediği yatları , konakları, uçakları, gemileri, sarayları var ve bu insan yine de malına mal ekleme derdindeyse onun ruhu açtır. En acınılası halde budur işte! Fakir, bir porsiyon köfteyle veya bir tas çorbayla doyar, üstüne yiyeceği elli gram tatlıyla bayram eder. Kapitalizm ateşine düşeni, Allah doyursun diyeceğim de ; ondan Allah bile yüz çevirmiştir. O doygunluğun ne olduğunu bilmez, doymaz doyamaz… Karun’ un çok çok zengin olduğunu duymuşuzdur da. Tarihte ilk altın parayı bastırıp kurduğu paralı ordu ile on bir krallığa hükmettiğini, parayla şımarmanın azmanın sonuçlarını nasıl yaşadığını pek bilmeyiz. Kardeşi kardeşe düşman eden zenginliğin diğer yüzünü görmeyiz. 50 yılda kurulan otoritenin 20 günde çöküşünü içinde bulunduğumuz tarih yazdı.
Belki bu yakın tarihten insanlık gerekli dersi çıkarır. Belki paylaşmayı, kapitale esir olmamayı, kapitalizmin insanı doğrulara ulaştırmadığını anlarız. Sahip olduğumuz düzeni koruyup daha iyiye taşırken doğru yerde durmayı bilir, insanlığımızı yitirmeyiz. Tarih zor günlere gebe. Ortadoğu kan ağlıyor. Görüp dinlediklerimizden, net bir sonuç çıkaramayoruz. Ortada bir otorite ve baskı savaşı var. Büyük güç, elden ele geçiyor. Toplumun büyük kesimi dağın eteğinden yukarılara bakıyor. Dağın tabanı olmaya devam ediyor. Taban olmasa dağ çöker… Ama bu kesim, çektiği bütün sıkıntılara rağmen, dağı alttan desteklemeye devam ediyor. Dağ büyüyüp, heybetine heybet, gücüne güç katıyor. Tabanın taşıdığı yük arttıkça artıyor. Ne sap dönüyor , ne keser!
Şükürler olsun. 2024 Emekliler yılı bitti bitiyor. Büyük büyük sofralarda bazı emeklilerin karnı doydu ! İzleyenlerin ağzı sulandı. Sırada kim ya da kimler var? (2025 yılı kimlerin yüzünü güldürecek? ) Niye kimse ( Ben! ) diye bir adım öne çıkmıyor?
ULVİYE KARA AKCOŞ