Organik Bileşen …

ORGANİK BİLEŞENİN TOPLUMSAL UYARLAMASINA BİR DENEME

Bilindiği üzere gece ile gündüzün bileşiminden bir gün ortaya çıkmaktadır. Gece olmazsa gündüz olmaz, gündüz olmazsa gecenin varlığından bahsedilemez. Mevsimsel konuma göre 8 saatlik bir süre, kış dönencesine göre en fazla 12 saate kadar uzayan bir zaman diliminin karanlığa bürünmesi ve günün kalan dilimlerinin aydınlık olarak geçmesi bir doğa olayının gerçeğidir.

24 saatlik bir günün organik bileşenini oluşturan gündüz saatleri Kuzey kutbunda farklı, Güney kutbunda farklı, mevsim durumlarına göre farklı farklıdır. Ama ortalama olarak günün yüzde 70’i aydınlık, yüzde 30’u ise karanlık olarak geçmektedir. O halde bir günün organik bileşeni 70+30%’dir diyebiliriz.

Bir ulus içinde de zenginler ile yoksullar ayrı ayrı zıt kutupları oluştururlar ve onların da toplumsal bileşenleri, ulusların kapitalist gelişmişlik seviyeleri ölçüsünde farklı farklıdır. Hiçbir zaman, hiçbir kapitalist toplumda zenginlerin sayısı, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan fakirlerin sayısıyla eşit konuma gelemez. (Bu toplumsal eşitlik ancak Sosyalizme geçiş ile mümkün olmaktadır.)

Üretim ve geçim araçlarını ellerinde tutan, banka sahipleri ve maden sahiplerinin toplum içindeki nüfus yüzdesi, yüzde 2 ila 5 arasındadır. Orta sınıf denilen hizmet sektöründe yoğunlaşan kesimi de ekleşen, küçük esnaf, küçük toprak sahibi köylü kesimini de ekleşen; küçük burjuva artı büyük burjuva sınıfının toplam yüzdesi 20’yi geçemez.

Geriye kalan nüfusu fakirler oluşturmaktadır.

Emeğini satarak geçinen, dar gelirli, sabit gelirli, işsiz, emekli, açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının altında yaşayan “fakir” kesimin toplumsal toplam nüfus oranı yüzde 80- 90 gibi istatistiksel göstergeye çakılıdır.

Yani, toplumun organik bileşeni en gelişmiş toplumlarda bile, en iyimser oranlamayla 20+80’dir diyebiliriz.

Ekonomi-politikte “organik bileşen” kavramı oldukça önemli bir göstergedir, çünkü organik bileşenin yüzdesi, üretim alanında gelişmişlik düzeyini ifade etmektedir. Şöyle ki; bütünün 100 kabul edildiği bir üretim dalında, 20+80 % göstergesi, 20 makineleşme oranına karşılık gelirken, 80 canlı emek oranını göstermekte ve oransal bileşim ile meta üreten bir üretim merkezini, işletmeyi tanımlamaktadır. Bu organik bileşen oranı, emek yoğun çalışılan, vasat bir tekstil üretimi gibi, oldukça düşük üretimli bir sanayi dalının göstergesidir. Bir makine üretimine 4 işçi bağlanmış, bir makine başında 4 canlı emek, üretim yapıyor anlamını içerir. Gelişmemiş ülkelerde; inşaat sektöründe ve tarım sektöründe bu organik bileşen oranı daha yüksek oranlı canlı emeği barındırır; 10+90 gibi, 5+95 gibi, gibi. Bir traktörün, ya da bir biçer-döver makinesinin yaptığı işi birçok tarım işçisiyle yapmak gibi. Bir inşaatta birçok işçinin harç karması, tuğla taşıması, demir bükmesi, beton dökmesi gibi. Buna karşılık bir beton mikserinin yaptığı iş, birçok harç karan işçiyi açığa çıkarmaktadır.

Gelişmiş ülkelerin üretim dallarındaki organik bileşenleri ise; canlı emeğin oldukça düşük olduğu, makineleşmenin yoğun olduğu bir organik bileşeni göstermektedir: 80+20 ve 90+10 gibidir. Örneğin Almanya’daki otomobil üretimindeki organik bileşen oranının 95+5 olduğu yazılıp çizilmektedir. Bu demektir ki, “tam otomasyon” ortamına geçilmiş, makineler üretiyor, yüzde 5 oranındaki işçiler ise makinelerin denetiminde bulunuyor, bilgisayarlı üretimin tuşlarına basıyor ve de üretimin aksamadan devamını sağlıyor, gözlem yapıyor, makinelerin yağlanması, bakımı, ortalığın temizliği ve düzeniyle ilgileniyor.

Ekonomisi gelişmiş ülkeler de, bu organik bileşene hemen kolayca ulaşamıyorlar elbette. Bunun için teknolojiye yatırım gerekiyor, sermaye birikimi gerekiyor ki, en az işçi ile en seri ve en kusursuz, kaliteli üretim gerçekleşebilsin. En kaliteli hammadde tedarik edilebilsin ve en ucuz maliyetli enerji ihtiyacı karşılansın. Bu kadarla da kalmayıp, gelişmiş teknolojik makinelere hükmedecek eğitimli, donanımlı, vasıflı emek-gücü yaratılsın ki, o son model, gıcır gıcır makineler istenilen ölçüde çalıştırılabilsin, bakımları, onarımları yapılsın ve ambarlarda çürütülmesin.

Görüldüğü gibi, organik bileşeni yüksek, gelişmiş ülke ekonomisi, rekabetin bu derecede yoğun olduğu bir kapitalist üretim düzeninde hiç de o kadar kolay elde edilemiyor. Sermaye birikiminin yanı sıra çalışanların eğitim düzeyinin yükseltilmesi olmazsa olmazıdır bu işin.

Yüzde 5 oranında çalışanı olan bir Alman otomobil firmasında, işçilere asgari ücret ödeyerek, o verimlilikte ve o yoğunlukta otomobil üretip, sürekli olarak dünya piyasasının bitmez tükenmez taleplerini karşılamaya yetişebilmek de mümkün değildir elbette. Ben burada, Türkiye’de çalışan, üreten iş gücünün gelir düzeylerini, Almanya’da çalışanlarla kıyaslamak gibi, “Almanya bizi kıskanıyor mu ne? Gibi” bir basitliğe düşmeksizin, organik bileşenin üretimdeki anlam ve önemini ortaya koymak istedim bu kısacık anlatımımda.Organik bileşenin ne derece önem taşıdığını, sanayi dallarında gördükten sonra, bir de yazının başlangıcında değinmeye çalıştığım; “zıtların birliği” diyalektik yasasından hareketle, “toplumsal” boyutta, gelir düzeyleri farklı farklı olan aileler kümesi halinde, ülkem insanları üzerinde somutlaştırmayı deneyelim. Bakalım, nasıl bir toplumsal analiz ortaya çıkacak…Bugün için, 85 milyonluk bir nüfusun büyük çoğunluğu, gününü kurtarmaya, namerte muhtaç olmadan yaşamaya gayret göstermektedir. Günlük geçim giderlerini karşılayabilmek, durmadan yükselen enflasyon ortamında alabildiğine zorlaşmaktadır. Malumunuz; çarşı-pazar alış-veriş, okul masrafları, eğitim, sağlık giderleri, ulaşım, ısınma, aydınlanma, iletişim giderleri, ev kirası, dükkân kirası, sigorta, poliçe, aktivite giderleri, kredi kartı faiz ödemeleri, vergiler; dolaylılar, dolaysızlar; KDV’ler, ÖTV’ler, ödemeler, ödemeler… Araç bakım giderleri, köprü, otoban geçiş ücretleri… Aman Allah’ım! Öde öde bitmeyen ödemeler…Ülkem insanlarının büyük büyük çoğunluğu bu türden geçim sıkıntıları altında nefes alamaz durumda “Fakir” konumunda iken nasıl bir analiz yapabiliriz ki? Herkes hayatından bezmiş, trafikten bezmiş, pusulası şaşmış, aya doğru giden dört şeritli yola yönelmiş, depremlerde, yangınlarda, sel baskınlarında, çığ düşmelerinde, toprak kaymalarında, kayıp kayıp gitmiş canlarımızın feryatlarını hissetmeden bir analiz yapabilmek mümkün müdür?

Kartalkaya turistik otel yangınında 78 canımızı yitirdikten, tamamen tedbirsizlik ve denetimsizlikten dolayı 36’sı çocuk yaşta gencimizin diri diri yanmalarına sebep olduktan sonra, sadece şunu söyleyebilirim; Hızla, hizmet sektöründe yoğunlaştığımız ve onu da beceremeyip, yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız bugünkü koşullarda toplumsal organik bileşenimiz 10+90’dır. Ve hızla bu oran 5+95’e doğru gitmektedir. AKP iktidarı, 23 senelik iktidarlarında, 20+80’den devraldığı bu oranı Almanya sanayisinin organik bileşen oranına hızla taşımaya, getirmeye yemin etmiş gibidir. Ama tersten bir organik bileşen oranı olarak; tavanda değil, tabanda; azamide değil, asgari yaşamda kitleleri buluşturarak, birlik ve beraberlik düzenini sağlamaya çalışmaktadır.

Ülke nüfusunun yüzde 10’u,”Zengin tabaka”, yani 8-9 milyonu keyif içinde, lüks yaşam yaşarken, kalan yüzde 90’ı (70-75 milyonluk kesimi) “Fakir tabaka” zaruret içinde hayatını sürdürmeye gayret ediyor. “Ters yüz edilmiş bir organik bileşen!”

Bu ne biçim bir “organik bileşen” anlayışıdır! Anlayan varsa beri gelsin!

Sedat PAMUK, 25.01.2025, Ankara — KARİKATÜR : Sönmez Karakurt

130
A+
A-
REKLAM ALANI