Ruhsal Evrimin Devreleri ve Nümeroloji
Ruhsal evrim doğası gereği, iniş ve çıkışlarla bütünlenen spiral bir çember şeklinde ilerler. İnsanoğlunun bu gezegendeki ruhsal evrimi, Kuran-ı Kerim’de Ad ve Semud kavimleri olarak geçen Atlantis ve Mu Kıtası dönemleriyle başlar. Bu dönemde 12 çakralı ve 12 sarmallı DNA yapısına sahip olan bizler, bütün doğaüstü yetenekleri ve sezgilerimizi tam kapasite kullanabilen, deyim yerindeyse mitolojideki yarı tanrılar benzeri varlıklardık.
Telepati, durugörü, astral seyahat ve kristaller gündelik hayatımızın vazgeçilmez ve sıradan unsurlarını oluşturmaktaydı. Bu yeteneklerin geliştirilmesi ve kişinin kendi ruhsal güçleri üzerine tam hakimiyet sağlayabilmesi için özel eğitim akademileri kurulmuştu. Yazılı kültürün, medyanın ve diğer teknolojik iletişim aygıtlarının minimum düzeyde kullanıldığı bu uygarlıklarda, ihtiyaç duyduğumuz bilgileri, akaşik kayıtlara (Levh-i Mahfuz) direkt bağlanmak yoluyla evrenden temin etmekteydik.
Beyinlerimizin şu andaki kapasitemizin çok üzerinde bir kullanım alanı oluşu ve teknik ilerleyişin göz kamaştırıcı büyüsü bizi kibire götürerek tanrıcılık oynamamıza yol açtı. Evrendeki değişik tarzlara sahip iki ayrı tekamül ekolü olan, literatürde sağ el yolu ve sol el yolu olarak ifade edilen ekoller birbirleri ile mücadeleye giriştiler.
Evrensel enerjileri kendi bünyelerinde biriktirerek güç yoluyla başka varlıklar üzerinde tahakküm kurup teslim alma zihniyeti ile ilerleyen sol el yolu takipçileri, klonlanmış düşük zekalı insan kitlelerini köleleştirerek özgür iradeyi hiçe sayan politikalardan vazgeçmeyince, savaş kaçınılmaz hale geldi. Evrensel enerjilerin herhangi bir odakta toplanmayıp bütüne adaletli ve eşitlikçi bir tarzda dağıtılmasını ve teslim olmanın gerekliliğini savunan sağ el yolu takipçileri ise diğer grubun yaptığı genetik laboratuvar deneylerine karşı gelerek özgürlükçü görüşlerini savunmak durumunda kaldılar. Karşıt iki grup arasındaki küçük çatışmalar kristallerin ve majikal güçlerin kullanımıyla doruğa tırmandı.
Sol el yolu rahipleri ekolojiyi ve gezegenin dengesini hiçe sayarak büyük çapta jeolojik güçleri harekete geçirecek olan suni patlamalar gerçekleştirdiler. Bunun sonucunda, dünya eksen kaymasına, kutupların yer değiştirmesine Atlantis’in batışına ve kıtaların yeniden şekillenmesine tanık oldu.
Savaşı kaybedeceklerini ve büyük felaketlerin yaklaştığını gören Sağ el yolu rahipleri değişik zamanlarda birçok keşif ve koloni kurma amaçlı göçleri organize ettiler. Bir dönemin sonunu ve yeni bir dönemin başlangıcını belirleyen bu olaylar sonucu insanoğlu iki çakralı ve iki sarmallı DNA yapısına dönerek tekrar Taş Çağını yaşamaya mecbur kalıp daha ilkel bir kültüre düşmüş oldu.
İlk iki çakranın hayatta kalma yani rahman ve hayatta tutma yani rahim olma niteliklerini gerçekleştirdiği düşünülürse, ateşin yaygın kullanımına kadar insanlığın genel ortalamasının üçüncü çakraya yükselme mücadelesi verdiği söylenebilir.
Hint literatüründe Agni gücü olarak geçen vücuttaki sindirim ateşi, yaşama sevinci ve egomuzun temeli olan üçüncü çakranın açılışında, ateşin eti pişirmek üzere kullanılışı ile hayvanlıktan insanlığa geçiş sürecini başlatır.
Bir sonraki aşamada kadınların mağara duvarlarına resim yapıp belli belirsiz mırıldanmalarla söyledikleri ezgiler ön-şamanik ve primitif dini anlayışın ortaya çıkışıyla, insanlığın genel ortalaması kalp çakrasına yükselerek sürü bilincinden kabile psikolojisine geçişi gösterir.
İnsanlığın Bilinmeyen Tekamül Tarihi
Ruhsal Evrimin Devreleri ve Nümeroloji
Ruhsal evrim doğası gereği, iniş ve çıkışlarla bütünlenen spiral bir çember şeklinde ilerler. İnsanoğlunun bu gezegendeki ruhsal evrimi, Kuran-ı Kerim’de Ad ve Semud kavimleri olarak geçen Atlantis ve Mu Kıtası dönemleriyle başlar. Bu dönemde 12 çakralı ve 12 sarmallı DNA yapısına sahip olan bizler, bütün doğaüstü yetenekleri ve sezgilerimizi tam kapasite kullanabilen, deyim yerindeyse mitolojideki yarı tanrılar benzeri varlıklardık.
Telepati, durugörü, astral seyahat ve kristaller gündelik hayatımızın vazgeçilmez ve sıradan unsurlarını oluşturmaktaydı. Bu yeteneklerin geliştirilmesi ve kişinin kendi ruhsal güçleri üzerine tam hakimiyet sağlayabilmesi için özel eğitim akademileri kurulmuştu. Yazılı kültürün, medyanın ve diğer teknolojik iletişim aygıtlarının minimum düzeyde kullanıldığı bu uygarlıklarda, ihtiyaç duyduğumuz bilgileri, akaşik kayıtlara (Levh-i Mahfuz) direkt bağlanmak yoluyla evrenden temin etmekteydik.
Beyinlerimizin şu andaki kapasitemizin çok üzerinde bir kullanım alanı oluşu ve teknik ilerleyişin göz kamaştırıcı büyüsü bizi kibire götürerek tanrıcılık oynamamıza yol açtı. Evrendeki değişik tarzlara sahip iki ayrı tekamül ekolü olan, literatürde sağ el yolu ve sol el yolu olarak ifade edilen ekoller birbirleri ile mücadeleye giriştiler.
Evrensel enerjileri kendi bünyelerinde biriktirerek güç yoluyla başka varlıklar üzerinde tahakküm kurup teslim alma zihniyeti ile ilerleyen sol el yolu takipçileri, klonlanmış düşük zekalı insan kitlelerini köleleştirerek özgür iradeyi hiçe sayan politikalardan vazgeçmeyince, savaş kaçınılmaz hale geldi. Evrensel enerjilerin herhangi bir odakta toplanmayıp bütüne adaletli ve eşitlikçi bir tarzda dağıtılmasını ve teslim olmanın gerekliliğini savunan sağ el yolu takipçileri ise diğer grubun yaptığı genetik laboratuvar deneylerine karşı gelerek özgürlükçü görüşlerini savunmak durumunda kaldılar. Karşıt iki grup arasındaki küçük çatışmalar kristallerin ve majikal güçlerin kullanımıyla doruğa tırmandı.
Sol el yolu rahipleri ekolojiyi ve gezegenin dengesini hiçe sayarak büyük çapta jeolojik güçleri harekete geçirecek olan suni patlamalar gerçekleştirdiler. Bunun sonucunda, dünya eksen kaymasına, kutupların yer değiştirmesine Atlantis’in batışına ve kıtaların yeniden şekillenmesine tanık oldu.
Savaşı kaybedeceklerini ve büyük felaketlerin yaklaştığını gören Sağ el yolu rahipleri değişik zamanlarda birçok keşif ve koloni kurma amaçlı göçleri organize ettiler. Bir dönemin sonunu ve yeni bir dönemin başlangıcını belirleyen bu olaylar sonucu insanoğlu iki çakralı ve iki sarmallı DNA yapısına dönerek tekrar Taş Çağını yaşamaya mecbur kalıp daha ilkel bir kültüre düşmüş oldu.
İlk iki çakranın hayatta kalma yani rahman ve hayatta tutma yani rahim olma niteliklerini gerçekleştirdiği düşünülürse, ateşin yaygın kullanımına kadar insanlığın genel ortalamasının üçüncü çakraya yükselme mücadelesi verdiği söylenebilir.
Hint literatüründe Agni gücü olarak geçen vücuttaki sindirim ateşi, yaşama sevinci ve egomuzun temeli olan üçüncü çakranın açılışında, ateşin eti pişirmek üzere kullanılışı ile hayvanlıktan insanlığa geçiş sürecini başlatır.
Bir sonraki aşamada kadınların mağara duvarlarına resim yapıp belli belirsiz mırıldanmalarla söyledikleri ezgiler ön-şamanik ve primitif dini anlayışın ortaya çıkışıyla, insanlığın genel ortalaması kalp çakrasına yükselerek sürü bilincinden kabile psikolojisine geçişi gösterir.
Homo sapiens’in diğer primatlar arasında boğazdan çıkardığı ses gücünü kullanarak sivrilmesi, beşinci çakranın açılışına ve ilkel komünal avcı toplayıcı döneminin başlangıcına işaret eder.
Altıncı çakrada yazılı kültürün, zanaat tekniklerinin, mimarinin ve yerleşik düzene geçişin sonucu olarak ortaya çıkan Sümer uygarlığını görmekteyiz. Dolayısıyla Sümer matematiğinde altılı sayı sisteminin kullanılması ve işlem yaparken altılar, altmışlar ve altı yüzler basamakları şeklinde ifade edilmesi tesadüf değildir.
Yedinci çakra döneminde ise dünyada ruhsallığın ve aydınlanmacı düşüncenin beşiği olan Hint Uygarlığını görmekteyiz. Hint alfabesindeki harf adedinin 49 oluşu ise 7 çakranın kendi içindeki diğer altı çakra ile olan bağlantılarını tek tek kurulabilmiş olduğunu gösterir (7×7=49).
Sekizinci ve dokuzuncu çakralar ise sırasıyla Yahudi-Hristiyan ve İslam kültürü dönemlerini kapsar. Yahudi kültürünün sermaye gücüne ve ticarete yaptığı vurgu sonucu ilerleyişleri daha çok dış dünyada gerçekleşmiştir. Kendisinden önceki bütün değişik uygarlık biçimlerini sentezleyerek orta yolda birleştiren İslam uygarlığı ise, zıt gibi görünen din ve bilim, teknik ve sanat gibi unsurları makul vicdan potasında eritmiştir. Ruh ve bedenin, zihin ve kalbin, sağ ve sol beynin dengelenmesi çıkış kapısı olan dokuzuncu çakrada, yani arzu ve duygu melekelerini kontrol eden astral çakrada mümkündür. Dolayısıyla şu anda içinde bulunduğumuz dönemde, insanlığın aktif olarak açık olan çakra adedinin dokuz olduğunu görmekteyiz. Zaten şu anda yaşadığımız yeni enerjiler dönemi Kova Çağı ve kıyamet gibi sembolik tanımlamaların teknik boyuttaki karşılığı, bütün insanlığın genelinin onuncu çakrasını açma sancısıdır.
Kuyruk sokumundaki birinci çakrada uyanmaya ve yukarı tırmanmaya programlı ve yedinci çakraya kadar çıktığında hepimizi aydınlanmaya ulaştıracak olan on bin watt gücündeki kundalini enerjisi uykuda bekler. Kişinin kendi nefsinin emirleri altında bencil ve hazcı bir yaşam sürdüğü çocukluk döneminde kendisiyle meşgul oluşunu ifade eder (Nefs-i Emmare). Ne zaman ki varlık kendi benliğini sorgulamaya, başkalarının eleştirilerini dikkate alıp kendini kınamaya başlar, vericilik ve uyumlanma kapasitesini geliştirir, o zaman kundalini cinsel bölgedeki ikinci çakraya tırmanır (Nefs-i Levvame). İlk iki çakranın sentezlendiği ve üst düzeyde benlik tanımının ego olarak ortaya çıktığı göbek çakrasında ise yaşama sevinci ve ilhamlarımız bulunur (Nefs-i Mülhime). Kıyamet dönemi enerjilerine uyumlanabilmenin temel şartı olan dördüncü çakranın açılışı ise yaşamsal bir aciliyet taşır. Çünkü kalbin hemen altında bulunan mühür kırılmadıkça ilk üç çakranın sentezi açığa çıkamaz ve kundalini burada demirleyemez. Kundalini kalpte demirlediğinde ise hissi kalb-el vuku denilen “abdala malum olur” tarzındaki hissiyatların açılmasına işaret eden olaylarla karşılaşırız (Nefs-i Mutmain).
Çakralar arasında gelgit misali ilerleyen kundalini sırasıyla dışa açılma ve içe kapanma hareketiyle ilerler. Birinci çakrada dışa doğru açılan enerji ikincide içe yönelir ve üçüncüde tekrar dışa açılarak dördüncüde tekrar içe kapanır. Beşinci ve altıncı çakralarda aynı ritmini devam ettiren enerji akışı yedinci çakrada en derin iç hamlesini yapıp öz varlığıyla bağlantıya geçerek, kendisini sekizinci çakradaki en güçlü dış hamlesini yapmak üzere hazırlar. Dokuzuncu çakra ise enerjinin herhangi bir yöne hareket etmeden denge halinde duruşunu ifade eder (sattva-nötr). Bir sonraki gelen çakra bir öncekinin dengeleyicisi ve anti tezi olduğu için kundalininin yukarı tırmanma çabası hayatlar boyu değişik enkarnasyonlarda devam eder. Çünkü karma yasası gereği herhangi bir çakrada öğrenilen ders ve kazanılan meziyetler ancak o çakranın dengeleyici çakrası ile sağlama yapılırsa mezuniyete hak kazanılır.
Adımızın harfleri bir nevi liyakat nişanı veya gazilik madalyası misali göğsümüzde taşıdığımız evrensel antenlerdir. Bu antenler sayesinde gezegenlerin enerjilerini kendi bünyemize dahil ederiz. Harfler ses gücüyle hareket eden titreşim araçları olduğundan eksik bir harfin kazanılması ancak gerekli dersin uygulamasının bir veya birkaç ömür sürmesiyle mümkündür. Kundalini beşinci çakraya çıktığında bilinçli astral seyahat yapma yeteneği, altıncı çakraya çıktığında ise maddenin gerçek iç yüzünün ve görünmeyen boyutların hakikatinin tecrübe edilmesi, yani gönül gözünün açılması mümkün olur( Lucy adlı sinema filmindeki gibi ). Yedinci çakramız başımızın tepesinde bulunan ve bin yapraklı nilüfer çiçeği olarak resmedilen bilgelik ve evliyalık çakrasıdır. Kundalini buraya kadar yükseldiğinde küçük çapta kerametler meydana gelir. “Aklı bir karış havada” deyiminde ifade edildiği şekilde sekizinci çakramız bedenin dışında, bedenimizin manyetik alanı sınırlarını belirleyen auramızda bulunan bitmeyen güç kaynağıdır. Dokuzuncu çakramız ise varlığımızın arzu ve duygularının depolandığı, herkesin kendi ruhsal kapasitesine göre boyutları değişkenlik gösteren, astral bedenimizde bulunur. Onuncu çakra ise mental beden dediğimiz ahiret (ötealem) boyutunun alt basamaklarını oluşturan idealar evrenindeki, yaradılışın soyut kalıplarının bulunduğu spatyoma açılan çakradır. Dolayısıyla onuncu çakrası nümerolojik olarak açık görünen tüm varlıkların ötealemden naklen yayın yapma potansiyeli ve sezgisel ilhamlara açık antenleri vardır. İndigolar denilen 1980 sonrası doğumlu varlıkların birçoğunun onuncu çakraları açık olup eril ve ataerkil prensiplere göre şekillenmiş olan uygarlığımızı dişil ve anaerkil değerlerin yükselişiyle dengelemek yoluyla büyük çaptaki devrimleri gerçekleştirmeye yazgılıdırlar.
KÜÇÜK SIRLAR
PİSAGOR VE GNOSTİSİZME GÖRE İSİM ANALİZİNE GİRİŞ
Nümerolojinin Temelleri:
Nümeroloji biliminin felsefi temelleri Pisagor ve Gnostisizme dayanır. Sırasıyla bu iki ekol Antik Yunan ve Hristiyan tasavvufu şeklinde algılanabilir. Gnostikler Pisagor’un ve diğer antik gizem kültlerinin bilgeliklerini Anadolu’da ve Avrupa’da yeraltına inip marjinalize olarak Orta Çağa taşırken, Pisagorcular ise neo-Platoncu bilgeliği İskenderiye üzerinden Endülüs’e taşımışlardır. Bu geleneklerde belirleyici olan temel inanç, mana aleminin esas olduğu, yani ruhun ve ruhsal enerjinin varlığının kabulu ve bu enerjilerin maddesel alem üzerindeki tasarrufunun temel hakikat olduğu inancıdır. Dolayısıyla biz ruh varlığı iken kaba hatlarıyla yaşam planımızı rehberlerimizin danışmanlığında hazırlarız. Önceki hayatlarda eksik kalan yönlerimizi geliştirmeyi gözeterek, işbirliğiyle oluşturulan bu planın illa bire bir yaşanması söz konusu değildir. Gnostikler bu gerçeği kendilerine hatırlatmak üzere her ayinlerinde başka bir kişiyi sırayla rahip seçip töreni onun yönetiminde gerçekleştirirlerdi. Daha sonra bu kontrata ve role onay verip tekamül etmek üzere dünyaya enkarne oluruz, yani bedenleniriz. Elbette bu arada bütün bu yol haritasını unutup kendimizi aramaya başladığımız andan itibaren, “Niye bunlar benim başıma geliyor?” diye şikayete başlarız. Özetlemek gerekirse, ruh varlığı doğmadan önce doğacağı yeri, zamanı, ailesini ve ismini kendi inisiyatifi ve rızası ile seçer. Seminerlerimizde en çok itiraz edilen noktayı da burası oluşturuyor. İnsanların aklında hemen şöyle bir itiraz yükseliyor: “Eğer kaderimiz alnımıza yazılmışsa, bireysel iradeye ne oldu?”
Kader kavramı geleneksel olarak belirlenmiş bir sabitliği işaret ettiğinden ve birebir sözlük anlamıyla anlaşıldığından bu itiraz ilk bakışta haklı görünüyor. Ancak içinde bizim seçimlerimizi belirleyici kabul eden daha interaktif bir senaryonun, ruh varlığının kendisi tarafından holistik bir bakış açısıyla hazırlandığını düşünürsek ve ötealem boyutunda şuurumuzun daha geniş ve açık olduğunu hesaba katarsak, yapmış olduğumuz planın karakterimizi oluşturduğunu anlarız. Karakterimizin de kaderimizi yönlendirdiğini kabul edersek, hem doğmadan önce rehberler tarafından önümüze sunulan menüden seçim ve özgür irade imkanının kaybolmadığını, hem de hayatta başımıza gelen olaylara verdiğimiz tepkilerin sonucunda artacak veya azalacak olan kısmet ve çilemizin miktarının kişinin bizzat kendisi tarafından belirlediğini görürüz. Bu bakış açısından harfler önceki hayatlarda liyakat gösterilip hak kazanılmış özelliklerin, doğum tarihi ise bu yaşam kontratında başarılması arzulanan özelliklerin ifadesi olarak okunabilir. Dolayısıyla harfler hali hazırda zaten geçmişte yaşanmış olan tarihsel tezahür alanını, doğum tarihi ise gelecekte yaşanması hedeflenen potansiyel tezahür alanını gösterir.
Nümerolojinin Metodu:
Bir ismi ele alırken yapılacak analiz işleminin safhaları şunlardır:
a) İsmin sesli harflerinin sayısal değerinin toplanıp sadeleştirilmesi sonucu ana kulvarın tespiti,
b) Çakra sütununa göre hangi çakraya kaç harf düştüğünün ve karmik borçların tespiti,
c) İsmin sessiz harflerinin sayısal değerinin toplanıp sadeleştirilmesi sonucu yan kulvar tespiti,
d) İsmin sesli sessiz bütün harflerinin değerlerinin toplanıp sadeleştirilmesi sonucu fondaki kulvarın tespiti,
e) Harflerin yıllara göre yankılanış tablosunun yapılıp bulunduğu yaşta hangi harf etkisinde olduğunun tespiti ve harf kalitelerinin dengesinin karşılaştırılması.
Sırasıyla varlığın vitrinini (a), mutfağını (b), üslubunu (c), voltajlarını (d), eğilimlerini (e) ele alacağız. Bu bölümde (a) ve (b) aşamalarını inceleyeceğiz. Diğer aşamalar ikinci bölümün konusudur.
Çalışmamızda Florence Evelyne Campbell’in yazmış olduğu Sayılarda Saklı Yaşamınız* adlı kitabı temel alacağız. Pisagor’un sistematize ettiği şekliyle harflerin rakamsal karşılıklarını aşağıdaki tabloda görelim:
1 2 3 4 5 6 7 8 9
A B C/Ç D E F G/Ğ H I/İ
J K L M N O/Ö P Q R
S/Ş T U/Ü V W X Y Z
Bu tabloya göre evrimimizin şu anda bulunduğumuz aşamasında herkeste asgari olarak aktif olan dokuz çakraya göre harflerin dağılımını yapmış oluyoruz. Dolasıyla kök çakradan başlamak üzere;
a) Ana Kulvarın Tespiti:
Bir ismi ele alırken; öncelikle sesli harflerden yola çıkarak, kişinin ruh güdüsünü buluruz. Bunu kişinin dünyayı nasıl gördüğü ve kendini dünyaya nasıl gösterdiği, yani bir nevi kişinin vitrini olarak ele alabiliriz. Sesli harflerin sayısal karşılıklarını yerlerine yerleştirip topladığımızda ortaya çıkan sayı tekrar kendi içinde sadeleştirilerek temel rakamlara indirgenir. Böylece kişinin ana kulvarını saptamış oluruz. Toplamda ortaya çıkan sayı 11 veya 22 olursa sadeleştirme işlemi uygulanmaz, bu özel sayılar toplama ve çıkarma işlemine dahil edilmez.
Şimdi bilindik bir örnek üzerinden analizimize geçelim. Ulu önder Atatürk herkesin aşina olduğu bir figür olduğundan dolayı, biz de bu örnekle başlayalım:
3 1 1 5 1 1 1 3
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa isminin kendi içinde toplam değerinin 5, Kemal isminin değerinin 6, Atatürk soyadının ise yine 5 değerinde olduğunu bulmuş olduk. Böylece toplama işlemini ister sağdan sola ister soldan sağa yapalım 11 değerine ulaşırız ve geride toplama dahil edilmeyecek olan 5 değeri kalır. Dolayısıyla bu ruh varlığının tezahürünü aynı anda hem idealist olan 11 kulvarından hem de yenilikçi olan 5 kulvarından beslenerek oluşturduğunu görmekteyiz.
b) Çakralara göre karmik borçların tespiti:
Bir sonraki aşamada varlığın doğum anındaki çakralarının potansiyellerine, yani deyim yerindeyse voltajına bakmaya geliyoruz. Harfleri birer anten olarak zihnimizde canlandırırsak, evrende hangi enerji kanallarından ne kadar güçle besleniyor olduğumuz buradan anlaşılabilir. Bu da bize varlığın önceki hayatlarında hangi dersleri çalışıp başarmış olduğunu ve hangilerinden sınıfta kaldığını gösterecektir, diğer bir deyişle hangi harflere sahip olma liyakatını kazandığını göreceğiz. Bunun için çakra sütunu diye ifade ettiğimiz bir döküm metodu kullanıyoruz. Varlığın isminde hangi çakra harfinden kaçar tane bulunduğunu sayarak not ediyoruz.
bulunduğunu saptamış olduk. Değerlendirme yaparken bir birim harf varsa bunu o çakranın özelliklerinden faydalanıp beslenmeye yeterli kabul ediyoruz. Yani varlık önceki hayatlarından en az birinde bu dersi başarıyla yerine getirmiş ve bu çakrayı aktive etmiş oluyor. Eğer iki birim harf var ise o çakradan güçlü etkiler aldığını, üç birim var ise belirgin ve başat etkiler aldığını söyleyebiliriz. Ancak harflerin adedi üç birimi geçiyor ise bunu varlığın bu nitelikleri ana kaldıracı gibi kullanarak hayat amacına varmada buradan esas değeri yaratma eğiliminde olduğunu görüyoruz.
– sıfır birim, hiç harfi yok, ders henüz öğrenilmemiş, karmik borç var,ekstra çaba şart
X bir birim besleniyor, yeterli, karmik borç söz konusu değil, akış kendiliğinden oluşur
XX iki birim besleniyor, güçlü ve bariz, enerjiler net bir akışla geliyor
XXX üç birim besleniyor, oldukça güçlü ve başat, gereğini yapmadan duramaz
XXXX ve daha fazla birim harf var ise; varlık buradan değer yaratıp yaşam planını gerçekleştirmede ana kaldıraç noktası olarak bu çakranın niteliklerine yaslanıyor demektir.
Böylece Atatürk’ün birinci çakranın niteliklerini ortaya çıkarma kapasitesinin tam altı kat gücünde yani oldukça yüksek olduğunu, diğer bir deyişle, matematiksel ifadesiyle bir sayısının altıncı üssü değerinde liderlik ve orijinallik niteliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bunu dengelemesi gereken ikinci çakra harf adedinde tam beş adet bulundurarak başkalarının düşüncelerine de önem verdiğini, yani illa liderlik yapacağım iddiasını, bu liderliği başkalarını gözeterek ve despotluğa düşmeden tezahür ettiriyor. Buralardaki yüksek enerji kapasitesi hakim olunması daha zor bir nefs yapısından dolayı ekstra sorumluluk getirdiğinden, enerjinin tamamı olumlu yönde ifade edilmezse otomatikman sorunlara yol açıyor. Bu tasarımda ise, bunun sonuçlarını birinci çakranın negatifinde bağımlılıklar olarak ve ikinci çakrada ise aşk hayatının dalgalanmalarında görüyoruz. Üçüncü çakrada üç birim harf getirerek kelimelerle arasının oldukça iyi ve bireysel ifadesinde sorun olmadığını, entelektüel kapasitesinin güçlü ve başat olduğunu, düzenleme ve organizasyon kapasitesinin yüksekliğini görüyoruz. Kalp çakrasındaki kendine hakimiyet, sabır, sebat ve hakikate uyma kapasitesinin iki kat gücünde yani güçlü ve bariz olduğunu saptarız. Boğaz ve üçüncü göz çakrasında birer harfi oluşu bu özelliklerden yeterli derecede beslendiğini, sosyalleşme ve sorumluluk almada sorunsuz olduğunu ve karmik borcu olmadığını gösteriyor.
Hem yedinci hem de sekizinci çakrada harfinin bulunmaması nedeniyle, varlığın önceki hayatlarında araştırma, inceleme, içe dönme ile dünya hakimiyeti, mal-mülk, yöneticilik ve finans konularıyla pek ilgilenmediğini ve karmik borcu bulunduğunu görüyoruz. Atatürk’ün hayatında bunları oldukça iyi uyguladığını tarihe bakarak söyleyebiliriz. Doğum tarihi ay ve gün olarak belli olmadığından, varlığın bunları gerçekleştirirken doğum tarihinden eksik harfi bulunan hangi çakralar için nasıl takviye aldığını saptayamıyoruz. Sonradan kazandığı “Gazi” ve “Paşa” ünvanlarındaki g ve p harfleri yedinci çakranın hakkını vermeyi başardığını, z harfi ise sekizinci çakrayı açmayı başardığını göstermektedir. Dolayısıyla eksik kalmış olan özelliklerin bu hayatta abartılarak ortaya konma çabası ona bir sonraki hayatında bu çakraların harflerini de taşıma ehliyeti vermiş oluyor. Gazi kelimesinin sesli harflerinin sadeleşmiş değerini 1 ve paşa kelimesinin sesli harflerinin sadeleşmiş değerini 2 olarak hesaplayıp 11 artı 5 şeklindeki ana isimle toplayınca, 11 artı 8’i, yani hem maddi dünyanın hem de manevi dünyanın gereklerini kendi bünyesinde sentezlemeyi başarmış, güçlü bir 19 no’lu kulvar adayı ortaya çıkıyor. Büyük önderin hayatındaki 19 sayısının oynadığı etkin rol ise bize kendisinin 19’luk mertebesine doğru emin adımlarla ilerlediğini gösteriyor. Bu profil için yapacağımız son yorum onun başkaları için liderlik yapmaya azimli ve kararlı olduğudur.
Bu sistemi yeni öğrenenler açısından kolaylık olması için Florence Campbell’dan kapsama tablosunu aktaralım:
Pek çok birinci çakra harfine sahipse (üç birim ve fazlası), güçlü fikir ve hükümleri, muhtemel bir bencilliği, aşırı cesareti, bağımsızlığı ve zorlukların üstesinden gelebilmek için gerekli enerjiye sahip olmayı gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, benliğin önem sırasında başta gelmediğini, hırs veya inisiyatif alma dürtüsünün olmadığını gösterebilir.
Pek çok ikinci çakra harfine sahipse, başkalarının duygu ve düşüncelerine verilen aşırı önemi, romantizmi, duygusallığı ve huzuru, ritmi, dostluğu, işbirliğini, ayrıntılara verilen önemi gösteriyor olabilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, uyumsuzluğu, ayrıntılara dikkatsizliği, işbirliğine isteksizliği ve başkalarını düşünmemeyi gösterebilir.
Pek çok üçüncü çakra harfine sahipse, ilham, iyimserlik, cömertlik, sabırsızlık, kendini sözcüklerle ifade edebilme yeteneğini, hayal gücünü ve eli açıklığı gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, çok az duygusal ifade, konuşmada akıcılık sorunları, kendini ortaya koyma isteksizliğini gösterebilir.
Pek çok dördüncü çakra harfine sahipse, bedensel dayanıklılık, toplumsal değerleri anlama kapasitesini, şekil ve düzene düşkünlüğü, çalışma isteğini, inatçılık ve dar görüşlülüğü gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, tembellik, düzeni, sistemi ve monotonluğu sevmeme, sabırsızlığı ve kendine hakimiyetin zayıflığını gösterebilir.
Pek çok beşinci çakra harfine sahipse, değişiklik arzusunu, sosyal olanaklara düşkünlüğü, topluma açılma fırsatını, asabiyeti, zevk ve dünya sevgisini, her konuya ilgi duymayı, becerikliliği, eskiyi yıkma ve yeniye yönelme eğilimini gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, toplulukları sevmeme, çekingenlik, yapıcı meraktan yoksunluk, eleme yapma yeteneksizliği, kıt anlayışı ve sınırlı hayat tecrübesini gösterebilir.
Pek çok altıncı çakra harfine sahipse, sorumluluk almaya istekli olmayı, düzenleme ve uyum sağlama becerisini, kozmik sorumluluklar yüklenme kapasitesini, gelişmiş estetik algısını, değişmeyen ideallere bağlanmayı ve kendini haklı görerek inatçı ya da katı tutumlu olmayı gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, konsantrasyon kapasitesinin düşüklüğünü, sorumlulukları sevmeme ve görevden kaçmayı gösterebilir.
Pek çok yedinci çakra harfine sahipse, teknik yeteneği, sorgulama ve analizi, araştırmayı, hakikate duyulan sevgiyi, keskin zekayı gösterir, doğru kanalize olamazsa alkolizme, fesatlığa ve gizli, yasa dışı işlere bulaşma biçiminde ortaya çıkabilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, yüzeysel anlayışların kabulünü, sezgi ve kutsallığın reddini, ruhsal aydınlanma arzusunun olmayışını gösterebilir.
Pek çok sekizinci çakra harfine sahipse, başarı arzusunu, ödüllendirilme beklentisini, idareci yeteneği ve parasal konularda duyarlılığı, ilişkileri bir iktidar mücadelesi gibi gördüğünden dolayı uzun vadede sürdürme yeteneğinden yoksun oluşunu gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu ise, bireyin doğuştan bir maliyeci olmadığını, maddi konularda dikkatsiz veya önem vermeyen bir yapıya sahip olduğunu, siyasetten hazetmediğini gösterebilir.
Pek çok dokuzuncu çakra harfine sahipse, cömertliği ve bireyselden evrensele ulaşma yeteneğini, duygusallığı, insancıl olmayı, sanat ve hitabet yeteneğini gösterebilir.
Bu çakra harfinin eksik oluşu, hizmet ve insanlığa karşı fazla ilgi duymamayı, sadece kendi dostları ve yakın çevresi ile ilgili olmayı, dar bir bakış açısını ve başkalarının duygusal tepkilerini anlamamayı ve kendine karşı merhametsizliği gösterebilir.
Ana Kulvarların Tipolojilere Göre Dağılımı:
Florence Campbell’ın Sayılarda Saklı Yaşamınız adlı eserinden kulvarların özelliklerini Türkçe ifade güzelliğini düşünerek değiştirip uyarladık (19 no’lu kulvarı biz tasarladık çünkü Batı ekollerinde bulunmadığından bizim yazmamız gerekti). Potansiyellerde kişi olumluları ortaya koyamadığında olumsuzlar, olumsuzlarda ısrar ettiğinde ise yıkıcılar ortaya çıkmaktadır:
Yapıcı Potansiyeller: Yaratıcılık, özgünlük, bağımsızlık, cesaret, ilerleme, hırs, olumluluk, irade gücü, liderlik, öncülük, aktif olma, kudret.Olumsuz Potansiyeller: Tembellik, taklit, bağımlılık, kendini beğenmişlik, değişkenlik, bencillik, zayıflık, yok olma korkusu, övünmek, zıtlık, sabit fikirlilik.
Yıkıcı Potansiyeller: Zalimlik, aşırı bencillik, etik tanımazlık, husumet, kavgacılık, her ne olursa olsun kendine öncelik verme.
Yapıcı Potansiyeller: Sevgi, hizmet, kibarlık, ahenk, uyumluluk, çekicilik, diplomasi, dostluk, ritim, müzik, açık fikirlilik, başkalarına değer verme, titizlik.
Olumsuz Potansiyeller: Kararsızlık, duygusuzluk maskesi takma, ilgisizlik, utangaçlık, kendini aşağı görme, aşırı duygusallık, cesaretsizlik, yalvarma, yapışkanlık, tatminsizlik, gevşeklik, dikkatsizlik.
Yıkıcı Potansiyeller: İki yüzlülük, yaramazlık, hasta ruhluluk, kabalık, pasiflik, kötü huy, cadalozluk, yalancılık, kötümserlik.
Yapıcı Potansiyeller: Artistik ifade, yaşama sevinci, kaygıdan uzak iyimserlik, ilham, yetenek, hayal gücü, iyilik, el becerisi, coşku.
Olumsuz Potansiyeller: Ayran gönüllülük, kaygı, mızırdanmak, eleştirmek, dedikodu, züppelik, boş gurur, önem vermeme, yüzeysellik, abartı, kibir.
Yıkıcı Potansiyeller: Kıskançlık, iki yüzlülük, savurganlık, aşırı inat, hoşgörüsüzlük, askeri disiplin ve emir komuta ile iş halletme.
Yapıcı Potansiyeller: Pratiklik, hizmet, sabır, kesinlik, organizasyon, uyum sağlama, kendini adama, vatanseverlik, tutarlılık, uygulamacı olmak, olgunluk, biriktirme kapasitesi, güven, değer verme, dayanma gücü, sadakat.
Olumsuz Potansiyeller: Kabasabalık, dar görüşlülük, sabit fikirlilik, kendini tekrarlamak, küçük şeylere önem verme, eli sıkılık, sakarlık, dogmacılık, hamlık, terslik, kısıtlama, sertlik, sıkıcılık .
Yıkıcı Potansiyeller: Kabalık, hayvanilik, nefret, şiddet, insanlık dışı davranış, inat, yıkıcılık, terbiyesizlik, vicdansızlık.
Yapıcı Potansiyeller: Özgürlük, gelişme, beceriklilik, anlayış, çeşitlilik, uyum sağlama, zihinsel merak, hayat tecrübesi, akıllılık, bağımsızlık, sosyallik, değişim, seçicilik, seyahat, macera, birliktelik, aksiyon, adrenalin.
Olumsuz Potansiyeller: Eleştiriye tahammülsüzlük , sorumsuzluk, sürüncemede bırakma, dikkatsizlik, kendini düşünme, düşüncesizlik, tutarsızlık, aşırı eleştiri ve şikayet, sansasyonellik, zevksizlik, can sıkıntısı, maymun iştahlılık.
Yıkıcı Potansiyeller: Çapkınlık, sapıklık, özgürlüklerin sınırlanması, alkol ve esrar düşkünlüğü, şehvet.
Yapıcı Potansiyeller: Aşk, uyum, yuva, sorumluluk, düzen, müzikten keyif alma yeteneği, sempati, anlayış, evcillik, korumacılık, istikrar, denge, himaye, çözüm sunma, sağlamlık, misyon, vicdan, adalet, farkındalık.
Olumsuz Potansiyeller: Kuruntu, endişe, kaygı, evham, vesvese, korkular, üzerine vazife olmayan işlere karışma telaşı, kontrolcülük ve mükemmeliyetçilik, yanlış yönlenmiş sempatiler, yanlış idealler, resmiyet, gurur, kendini beğenmişlik, isteksiz olduğu halde muhtaçlık karşısında dayanamama, aile içinde dediğim dediklik ve despotluk.
Yıkıcı Potansiyeller: Hor görme, egoistlik, kıskançlık, kölecilik, kendinden şüphe, özgüven eksikliği, şuursuzluk, idrak eksikliği, ben haklıyım yanılsaması.
Yapıcı Potansiyeller: Zihinsel analiz, teknik gözlem, huzur, bilimsel araştırma, ruhsallık, inanç, güven, stoacılık (insan acıyla olgunlaşır inancı), saflık, erdem, sessizlik, teoriler ve kökenleri sorgulama, maneviyata düşkünlük.
Olumsuz Potansiyeller: Melankoli, hata araştırma, sert eleştiri, sivri dillilik, soğukluk, mesafeli tavırlar, şüphecilik, karışık fikirler, hor görme, sinirlilik, sebatsızlık, suçluluk kompleksi.
Yıkıcı Potansiyeller: İnançsızlık, çalkantı, kötülük, baskı, hilekarlık, mafyatik çözümler, hırsızlık, kandırmaca, kurnazlık, alkolizm, arabesk ruh halleri.
Yapıcı Potansiyeller: Güç, otorite, başarı, maddiyattan özgür muhakeme, idarecilik yeteneği, organizasyon, liderlik, pratiklik, büyük resmi görme, güvenilirlik, kendine güven, otokontrol, başarı gücü.
Olumsuz Potansiyeller: Zorlama, sertlik, materyalizm, kariyer ve para için hırs, tanınma arzusu, hoşgörüsüzlük, başarısızlık endişesi, tertipcilik, güç tutkunluğu, dikkatsizlik, sabırsızlık, muhakeme gücünden yoksunluk, boşa harcanan enerji.
Yıkıcı Potansiyeller: Eziyet, sömürü, intikam, baskıcılık, adaletsizlik, terbiyesizlik, vicdansızlık, zulüm, zorbalık.
Yapıcı Potansiyeller: Evrensel sevgi ve adalet, dünya halklarının kardeşliği, yardımseverlik, merhamet, hayır işleri, affetme, çekicilik, sempati, anlayış, romantizm, geniş görüşlülük ve sanatsal ilham.
Olumsuz Potansiyeller: Duygusallık, kolay aşık olma, ben merkezci olma, dış faktörlere karşı aşırı hassasiyet, dağınık güçlere sahip olma, fanatiklik, yaranma çabası, amaçsız hayal kurma.
Yıkıcı Potansiyeller: Zihin dağınıklığı, ahlaksızlık, kabasabalık, acı konuşmak, suratsızlık, küskünlük ve duvar örme.
Yapıcı Potansiyeller: Kaşiflik, mucitlik, şiirsellik, sanat, ruhsallık, ateş, gayret, idealler, yücelik, vaizlik, şehitlik, teşvik, maddiyatçı olmamak.
Olumsuz Potansiyeller: Amaçsızlık, cimrilik, uyuşukluk, anlayış yoksunluğu, kimsenin lafı ile yola gelmeme, kendini üstün görme, kişisel istek ya da standartlara uyulmasında ısrarcı olma.
Yıkıcı Potansiyeller: Aşırı cimrilik, sefahat düşkünlüğü, rezalet çıkartmaya yatkınlık, dürüst olmamak, şeytanilik, kabasaba davranışlar, insanlık dışı manipülatif eğilimler.
Yapıcı Potansiyeller: Erdem, ahlak, özü sözü birlik, incinse de incitmeme, hayra ve şerre karşı kayıtsız kalma, egosuzluk, abartıdan kaçınma, alçak gönüllülük, sukunet, huzur, denge, irfan, gizli ilimlere merak, sabır, metanet, itminan (kalpte yaşamak), zihinden hareket etmek yerine kalbin bakışıyla olayları ele alma, bütün canlılara merhamet ve şefkat, benliğinde yin(rahim) ile yang(rahman) dengesini kurma becerisi, şifa, teslimiyet, ilahi aşk.
Olumsuz Potansiyeller: Dünya işlerini hakir görme, hayattan elini eteğini çekme dürtüsü, maddiyata uyum sağlayamama, aşırı vericilik, öte aleme duyulan sürekli özlem, bu dünyaya ait hissedememe duygusu, gizli sipritüel ego, üstünlük taslama.
Yıkıcı Potansiyeller: Ahlaksızlık, ateizm, nihilizm, maneviyata kendini tamamen kapatma veya manevi boyuttan korkup uzak durma.
Yapıcı Potansiyeller: Her türlü konuda güç, pratik idealizm, uluslararası hedef belirlemek, evrensel yücelme, maddenin efendisi, toplumun paradigmasını ve vizyonunu geliştirme.
Olumsuz Potansiyeller: Terfi etme hırsı (çabuk yoldan otorite sağlama), büyük konuşma, aşağılık kompleksi, isteksiz hizmet, yabancılaşma.
Yıkıcı Potansiyeller: Kötü fikirlilik, kara büyü, örgütlü ve planlı suç işleme, büyük çaplı manipülatörlük ve kalpazanlık, seri katliam, soykırım.
Genellemek gerekirse, ülkemizin insanlarının yüzde 60 gibi bir çoğunluğunun bir ila dokuz arasındaki normal kulvarlarda, yüzde 20 civarının inisiyasyon kapısı eşiğine gelip çıraklığa başlayan 11’ler kulvarında (özellikle 1980 sonrası doğumlu indigo akınındaki yeni çocuklarda görülür), kalan yüzde yirmisinin ise kapıdan geçmiş olup kalfalık mertebesindeki 19’lar kulvarından tekamüllerine devam ettiğini söyleyebiliriz. 22’ler ise nüfusun 10 binde biri ile 20 binde biri civarında çok nadir olarak gözüküp ustalıkları manevi boyuttan daha çok madde alemini kapsamaktadır, yani dünyayı daha ruhsal bir yer yapmak için gerekli altyapıyı sağlamaya gelmişlerdir. 11 ile beraber evrene açılan varlık çıraklık seviyesinde, “Yukarısı nasılsa aşağısı da öyledir,” diyen Hermetik yasayı izleyerek, 19’a geldiğinde yukarısını anlamış olur ve kendini de yukarıya benzetir. 22’de ise aşağısını da yukarısına benzetme güdüsü bulunur. 1 ile 9 arasındaki bölgede bir hiyerarşi ve üstünlük bulunmazken, 11’den itibaren üstünlük söz konusudur; ancak her üst kulvar alttan gelenlere hizmetle yükümlüdür.