Toplumlar ve Doğa

TOPLUMLAR VE DOĞA
İnsanlar, içinde bulundukları toplumlar gibi, doğanın birer parçasını teşkil ederler. Doğa dediğimiz yuvarlak gezegenimiz de kapsamış olduğu canlı cansız tüm varlıklarıyla birlikte, sonsuz evrenin bir parçasını oluşturmaktadır. Galaksiler boyutundaki evrenin bir parçasını teşkil eden dünyamız ve onu tümüyle kapsayan doğamız, kendi içinde işleyen yasalar bütünüyle hareket etmektedir. Hareket, değişim, dönüşüm, diyalektik düşünce yapısının temelini oluşturduğu ölçüde bütün varlıkları da kapsayan evrensel bir olgudur. Ayın dünya etrafında dönmesi ve dünyaya yakınlığı ölçüsünde bir çekim kuvveti yaratması; Ayın çekim kuvveti sayesinde deniz sularının yükselmesi, düşmesi, met -cezir hareketlerinin oluşması, akla gelen örneklerdendir. Diğer yandan, dünyanın güneş etrafında dönmesiyle oluşan mevsimsel döngüler olsun, aydınlık- karanlık, gece-gündüz, soğuk-sıcak gibi yer hareketleri olsun, yer çekimi yasası gibi, suyun kaldırma yasası gibi, bilimin ortaya çıkardığı yasalar olsun, akla gelen ve gelmeyen tüm kümülatif yasalara; “ölümsüz doğa yasaları” denilmektedir, bilim dilinde… 
Depremler, yer kabuğunun hareket etmesinden, fay hatlarında biriken enerjinin dışa vurmasından ortaya çıkan Doğanın “ölümsüz yasaları”ndan birisidir. Volkanik patlamalar gibi, ne zaman ortaya çıkacağı, patlamaların ne şiddette olacağı, ne kadar süreceği tam olarak kestirilemese de bilimin geldiği bugünkü seviyede az çok tespit edilebilmektedir. Nasıl ki volkanik bir dağın yamacına yerleşim yerleri kurulması sakıncalı ise, deprem fay hatlarının geçtiği yerlere de şehirlerin kurulması, organize sanayi bölgelerinin kurulması, kimyasal fabrikaların, nükleer enerji santrallerinin, barajların kurulması son derece sakıncalıdır.  En azından fay hattının uzaklığı ölçüsünde, yapı stoklarının sağlam kere sağlam yapılması önem taşımaktadır. 
Deprem gibi, kaçınılmaz doğa olaylarında, en az zayiat verilmesi gelişmiş toplumların öncelikli kurallarından birisi olmak zorundadır. Bunun için planlı yerleşim yerlerinin, kurulması şarttır. Genel ve yerel yönetim gücünü ellerinde tutanların rant gelirleri elde edebilmek adına, çarpık yapılaşmaya yönelmeleri yüzünden her deprem afetinde binlerce insan ölmekte, on binlerce insan sakat kalmaktadır. İktidar mensuplarının bu tatmin edilemez hırslarının yanı sıra, sermaye sahiplerinin artı-değer ve yüksek karlar uğruna, tarım alanlarına ve depremin kaçınılmaz olduğu fay hatlarına fabrikalar kurmaları, ağır metal işleme, organize sanayiiler kurmalarına, ülke topraklarını riske atmalarına müsaade edilmemelidir. Her kurulan fabrikanın, atölyenin yanına, yöresine kaçınılmaz olarak konutlar, gecekondular yapılacaktır. Buraları, gittikçe büyüyen birer yerleşim alanı haline dönüşecektir.
Doğa yasalarının karşısında, varlıklarını sürdürmek zorunda olan insan soyu, binlerce yıldır geliştirmiş oldukları toplumsal hareket ve değişim yasalarını ortaya çıkarmak suretiyle ayakta kalabilmektedir. Ancak, rantın kaynağı, faiz gelirlerinin kaynağı, sanayici ve tüccar karının yegâne kaynağı olan artı-değerin elde edilmesi uğruna ve sömürünün devam ettirilmesi uğruna ve de son derece bozuk gelir dağılımının umursanmaması adına, savaşlarla, sel baskınlarıyla, çığlarla, depremlerle insan soyunun üremesine ket vurulmak istenmektedir sanki!.. 
İster istemez, bu ruh hali içindeyken insanın aklına, 1789 Fransız Devrimi sonrası ortaya çıkan Malthus adlı sahtekâr, alçak papazın ortaya attığı “Nüfus Teorisi” gelmektedir. İngiltere’deki aristokratların ve kilisenin emrindeki büyük toprakların elden çıkması korkusuyla, Fransız ihtilalinin etkisinin İngiliz proletaryasına da sıçraması tedirginliği içinde, gelişmekte olan İngiliz sanayi burjuvazisine karşı Malthus bu teoriyi geliştirmiştir. Teoriye göre; insan nüfusu katlanarak büyümekte, buna karşılık gıda maddeleri, geçim araçları yetersiz kalmaktadır. O yüzden yoksulların, gelirleri olmayanların ortadan kalkmaları gerekmektedir ve onlara yaşam şansı tanınmamalıdır.
1929 Dünya krizinin ortaya çıkardığı ekonomistlerden Bay Keynes, Malthus’u gelmiş geçmiş en büyük iktisatçı olarak ilan etmiş ve onun Nüfus teorisi olsun, Azalan Tüketim Teorisi olsun, birçok zırvasını bilimsel düşünce diye sunmuştur. Günümüz dünyasında da Neomaltusçular; insanlığın 2, 4, 8, 16, 32… diye geometrik dizilimle büyüdüğünü, buna karşılık geçim araçlarının, tüketim mallarının 1,2,3,4,5,6… aritmetik dizilimle arttığını iddia etmekte ve “insan nüfusunun kıyımı” şart demektedirler. 
Ağaç kesilirken, gözyaşları içinde, baltaya bakmış bakmış ve “Demir aksamına hiçbir sözüm yok, bana en çok koyan baltanın sapının bizden olmasıdır!” demiş ya

Gelir düzeyleri yüksek insanlar, yoksul ve mülksüz insanların ölümüne, savaşlarla, depremlerle yol açmaktadır.

İnsanlığın düşmanlarına geçit vermemeliyiz.
Sedat Pamuk, 14.02.2023, İzmir.