2 Şubat 2023 günü Almanya, Fransa, Belçika, ABD, Hollanda, İngiltere, Kanada ve İsviçre İstanbul Başkonsolosluklarını “olası terör saldırısı” tehlikesini bahane ederek ikinci bir duyuruya kadar kapattı. Bu uluslararası kriz bizlere tarihin tekerrür ettiğini bir kere daha hatırlattı. Bundan yüz yıl önce benzer bir olay yaşanmış güçlü devletler Balkan Harbi sürerken İstanbul’daki sefaretlerini ve vatandaşlarını korumak bahanesiyle İstanbul önüne donanma yığmış, karaya asker çıkarmıştı. Aşağıdaki yazıda o günlere yeniden şahit olacak ve eminim ki milli birlik ve beraberliğimizi daha da sıklaştırmak için elinizden geleni ardınıza bırakmayacaksınız.
Tarihimizin o en karanlık, meşum, ibretlik günleri hep hatırlayalım. Möntrö Boğazlar sözleşmesinin biz Türk milleti için ne kadar önemli olduğunu bilelim, hiç aklımızdan çıkarmıyalım.
Çatalca önünde süre gelen Türk Bulgar muharebenin top sesleri İstanbul‘da duyuluyor, Avrupa Devletleri Bulgar Ordusunun bir hamle ile Türk savunma hattını yarıp geçmesinden, İstanbul’a doğru yürümesinden, bozgun halindeki Türk askerlerinin ve zafer sarhoşu Bulgarların de İstanbul’a yığınıp yağma yapmasından korkuluyorlardı. Müslüman halk arasında gözle görülür bir heyecan, korku olmamasına rağmen birçok İstanbullu Hristiyan aile, şehri terk ederek özellikle Anadolu yakasındaki banliyolara veya yurt dışına gitmeye başladılar. Bazıları da gayri müslim halkın yoğun yaşadığı Pera’ya eş dost yanına kaçtılar, çünkü ordu Çatalca’dan çekilirse huzursuzluk çıkacağına dair genel bir kanaat vardı. Derken panik havası müslüman halka da yansıdı. Bir kaç gün içinde, yüzlerce aile eşyalarıyla birlikte Anadolu yakasındaki Üsküdar veya banliyölere taşındı. Bazı aileler Bursa’ya gittiler.
Bu nedenle İstanbul’daki Avusturya-Macaristan Konsolosu Avusturya, Macar ve Alman kolonilerini korumak için 3 Kasım 1912 günü devletinden acil önlemler almasını istedi. Bu istek üzerine düvel-i muazzama aciz Bab-ı Âlî‘yi İstanbul Rumlarını, Ermenilerini, Levantenlerini, Avrupalıları ve hatırı sayılır bir yabancı nüfusa sahip diğer büyük şehirlerde düzeni sağlayabilecek durumda görülmediği için, 4 Kasım 1912 de boğaza donanma yığmaya karar verdi. İstanbul’daki büyükelçiler de savaş gemilerinin Çanakkale Boğazından serbest geçebilmeleri için Bab-ı Âlî’den izin istediler.
9 Kasım 1912 günü Romanya, İspanya ve Hollanda, birer savaş gemisi gönderme yetkisi için Bab-ı Âlî’ye başvurdu. Türk Hükümeti konuyu görüşüp saat 13’de kabul yanıtını verdi.
Böylelikle Fransız donanmasından Léon Gambetta zırhlısı, İngiliz donanmasından Hampshire, İtalyan donanmasından Beneditto Brin ve Emanuele Philiberto, İspanyol donanmasından Reina Regente, Hollanda donanmasından Celderland, Avusturya Macaristan donanmasından Admiral Spaun, Aspern, Radetzky, Maria Theresia, Erzherzog Franz Ferdinand, Zrinyi, Scharfschütze ve Uskoke torpedobotları Çanakkale Boğazından geçtiler ve Boğaziçi’nde demirlediler. Rus donanmasından Kagul zırhlısı da Sevastopol‘dan geldi.
Avusturya-Macaristan Büyükelçiliği’nde 14 Kasım 1912 günü limandaki Fransız savaş gemilerinin amirali, İstanbul Jandarma Komutanı ve Pera Kaymakamının katıldığı ve huzursuzluk ve kargaşa çıkması durumunda alınacak tedbirlerin görüşüldüğü bir toplantı düzenlendi.
Yabancı savaş gemilerinin kaptanları 17 Kasım 1912 günü öğleden sonra Fransız kruvazörü Leon Gambetta’da Fransız Tuğamiral Fournet başkanlığında bir toplantı yaptılar, Pakrikhane, elçilikler, konsolosluklar, hastaneler, yabancı okullar gibi çeşitli noktaları korumak için karaya asker çıkarmayı kararlaştırdılar. Bu toplantıya Rus kruvazörü “Kagul”den Kaptan Denisoff, “Goeben”den Kaptan Philip, İngiliz kruvazörü “Hampshire”den Kaptan Hunter, Alman filosu komutanı Tuğamiral Trummler, İtalyan zırhlısı “Beneditto Brin”den Kaptan Resio, İspanyol kruvazörü “Reina Regente”den Kaptan Miranda, İtalyan kruvazörü “Emanuele Philiberto”dan Kaptan Morino, Flemenk (Hollanda) kruvazörü “Gelderland”dan Kaptan Guebin, Avusturya kruvazöründen Kaptan Welzesheim, Romanya kruvazörü “Elisabeta”dan Kaptan Negru, Fransız kruvazörü “Jeanne d’Arc”dan Kıdemli Yüzbaşı Pamard, Birleşik Devletler ganbotu “Scorpion” Komutanı Upham, Alman, “Vineta”dan Kaptan Sievers, “Loreley”den Kaptan von Armin, “Rostivlav” zırhlısı komutanı Kaptan Sabline, Rus gambotu “Khivinets”in komutanı Swiguine, Yüzbaşı Wrightson, Fransız amiral heyetinden Kaptan Douxaime, Fransız amiral heyetinden Kıdemli Yüzbaşı Glorieux katıldılar.
Berliner Tagblatt muhabiri, yabancı birliklerin İstanbul’a asker çıkarmaları ile ilgili şu haberi gazetesine geçti: ” 19 Kasım 1912 günü sabah saat 10’dan itibaren top sesleri tekrar duyulmaya başlandı. Sabah saat 9 sularında, bir Rus kruvazörü Galata köprüsünden geçerek Haliç‘e girdi ve Patrikhane yakınlarındaki Rum mahallesi Fener’e karşı demirledi. Bu sabah yabancı savaş gemilerinden karaya çıkan müfrezeler İstanbullu Rumların yaşadığı Fener mahallesini, Pakrikhane ve elçilikler ile konsolosluklar gibi çeşitli noktaları tuttu. Rus müfrezesi süngü takmış olarak Pera’ya çıktı. Çıkarmadan önce savaş gemilerinin projektörleri kıyıyı iyice aydınlatmıştı. Topların avazı de gecede duyulabiliyordu.
Fransız kruvazörü Victor Hugo, İstanbul’un Asya sahilinde bulunan Kadıköy banliyösüne doğru yöneldi. Bir Hollanda ve bir İspanyol kruvazörü, Kumkapı, Yenikapı ve Samatya ilçeleri önüne yanaştı. Öğleye doğru toplar sustu. İstanbul sokaklarında bu sabahtan beri olağandışı bir hareketlilik görüldü, ancak savaş halkı hiç etkilemiyor. Türkler kesin sonucu bekliyorlar. Türkler, yabancı denizcilerin hükümetle anlaşarak karaya çıktığını biliyor ve çıkarmanın Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda yapıldığını varsayıyorlar. Buna karşılık yabancılar denizci müfrezelerinin bulunduğu noktalardaki koşuşturmayı eğlenceli bir çeşitlilik olarak görüyorlardı. Bu meraklı insan kalabalığı arasında kargaşa nedeniyle tatil edilmiş olan yabancı okullardan birçok öğrenci de bulunuyordu. Hotel Kröcker 100 Avusturyalı denizci tarafından koruma altına alınmıştı. İtalyan büyükelçiliğinin, zemin kat parmaklıklı pencerelerinin ardına yerleşmiş olan Emanuele Filiberto kruvazörünün denizcilerine bakan pek çok meraklı insan toplanmıştı . İngiliz elçiliğinin ön avlusu denizcilerle dolu olup kapıda süngülü nöbetçiler nöbet tutuyordu. Türk polisi meraklı kalabalığı dağıttı. Taksim Meydanında da renkli bir hayat hüküm sürüyor. Eski Bulgar elçiliği binasına yerleşmiş olan İspanyol elçiliğinde, ve elçiliğin yanındaki Greko-Fransız lisesinde İspanyol denizciler kalıyor ve onlara pencerelerden gülerek selam verenlere karşılık veriyorlar. Karaya çıkan askerlere 100 öküz arabası dolusu uyku tulumu verildi. “Elisabeth” kruvazörü denizcileri, komşu Romanya büyükelçiliğini koruyorlar. Oldukça uzak bir yerde olan Alman büyükelçiliğinin önünde meraklılar toplanmamıştı. Büyükelçiliğin ön avlusu, Alman Teutonia kulüp binası, Alman okulu, Alman hastanesi gibi Alman binalarını işgal etmek için harekete hazır Goeben kruvazöründen denizcilerle dolu. Kağıthane ve Büyükdere yollarının kesiştiği noktada bulunan Şişli kışlasında, yaralı ve hastaların barınması nedeniyle kızılaylı büyük bir bayrak dalgalanıyor. Sokaklar süvariler tarafından korunuyor. Pera’nın her seyir noktasında pek çok meraklı insan toplanmış, yağmur grisi ufka bakıp topların gümbürtüsünü dinliyor. Öğlene doğru şehir sakinleşti. Tüm yerli ve yabancı mağazalar, dükkanlar açıldı. Bazı yabancı binalar ulusal bayraklarla donatıldı.” Bu arada kayda değer bir olay yaşandı. Karaya çıkan her bir müfreze bir Türk bayrağı taşıyordu. Tüfeklerine süngü takmamışlardı. Yanlış anlaşılan bir emir nedeniyle yalnızca Rumen birlikleri tüfeklerine süngü takmışlardı. Ama Türk bayrakları taşıdıkları için, bu olay bir mesele olmadan geçti.”
İstanbul’a yollanan Avusturya Macaristan savaş filosu 15 Eylül 1912 den bu yana, Tuğamiral Eugen Ritter von Chmelarz tarafından komuta ediliyordu. Filonun sancak gemisi ise “Erzherzog Franz Ferdinand” zırhlı kruvazörü idi. Filonun toplam mürettebatı yaklaşık 8600 denizci olup gerekirse, bir çıkarma eylemi için silahlı ve birkaç makineli tüfekli yaklaşık 1600 denizci ayrılabilecek güçte bulunuyordu. Admiral Spaun zırhlısından 50, Aspern zırhlısından 30 denizci 18 Kasım 1912 günü sabah saat 05‘de karaya çıkarak Péra’yı (Beyoğlu), Galata’daki Avusturya Bankverein şubesini, Sent. Georg Avusturya Macaristan Okulunu tututular, makineli tüfeği çattılar. Tarapya, Bebek, Rumeli Hisarı, Yeniköy, Büyükdere ve Haydar Paşa kıyılarına da devriye botları yollandı.
Hükümet aciz olursa milletin sonu ibretlik olur. Unutmayalım. hep hatırlayalım.
Alman Hükümeti de bu çağrıya uyarak Akdeniz’de seyretmekte olan “Hertha”, “Vineta” ve “Freya” kruvazörlerine Alman devlet görevlilerinin ve vatandaşlarının can ve mallarını korumak için Türk sularına gitme emri verdi. „Geier“ Hayfa limanına yollandı. Alman zırhlı kruvazörlerine ek olarak 3 Kasım 1912 gecesi saat 22’de, 1911 yılında hizmete giren, 23.000 tonluk, 1013 mürettebata sahip, o devrin en hızlı ve en güçlü savaş gemilerden biri olan “Goeben”nin ve küçük kızkardeşi Breslau’nda İstanbul’a gönderilmesi kararı alındı. O sırada Goeben ve Breslau Kiel limanında erzak ve malzeme temini ile uğraşıyordu. 24 saat içinde denize açılmaları emredildi. Büyük zırhlı kruvazör “Goeben” 4 Kasım 1912 sabahı saat 8’de Tuğamiral Trummler komutasında Konstantinopolis’e gitmek üzere yola çıktı. Zırhlı kruvazör “Goeben”, Wilhelmshaven’a uğrayarak gemiye bazı ekipmanları aldı. Küçük kruvazör “Breslau” hâlâ tersanede ve kalkışa hazırlanıyor, öğlen Kiel‘den ayrılması gerekiyordu.
Kiel Limanından hareket eden Goeben 6 gün sonra İstanbul’a ulaştı. Bu Goeben’nin İstanbul’a ilk gelişi idi. “Goeben” Boğaz’da, Dolmabahçe sarayı önüne ve Gümüşsuyu tepesinde bulunan Alman büyükelçiliği karşısında demir atmıştı. Uğursuz Alman kruvazörü Goeben İstanbul limanına üç defa gelmiştir. Her gelişi ya felâketli acı günlerde olmuş ya da felâketi beraberinde getirmiştir.
18 Kasım 1912 günü sabah saat 5’de Goeben’den bir makineli tüfek müfrezesi ile birlikte toplam 450 denizci on beş dakika içinde karaya çıktılar. Birinci Subay Deniz Binbaşısı Berenados komutasındaki 11 subay, 5 subay namzedi ve 265 astsubay ve er koşar adımla sadece on dakikada büyükelçiliğe vardılar. Alman büyükelçilik sarayını uçakların saldırılarına karşı korunmak için çatısına Maxim makineli tüfekleri yerleştirildi ve kum torbaları döşendi. Ayrıca Kapıcı kulübesine de başka bir Maksim makineli tüfeği yerleştirildi.
3 subay ve 1 subay namzedi ile 77 denizci er Alman Hastanesinin korumasına yollandı. Ayrıca, “Goeben”den 1 subay ve 50 adamla takviye edilen “Loreley” yatı Haydarpaşa’ya giderek istasyonu işgal ettiler. Bu arada Belçika Sefiri’de kendi sefaretlerinin korunmasını istedi. Bu nedenle Belçika sefaretine iki zabit komutasında, 8 astsubay ve 53 erden oluşan 63 denizci yollandı. Belçika sefiri Baron Moncheur da kralının emri ile her iki subayı madalya ile onurlandırdı.
İstanbulda kalışı sırasında Goeben bir cazibe merkezi olmuştu. Başta Türkler olmak üzere diğer milletlerin mensupları Muhteşem Kruvazörü her gün ziyaret ettiler. Bu arada ilginç bir olay yaşandı. Sadrazamı Kâmil Paşa, Alman elçisine iki kez giderek“Almanya her bedeli talep edebilir. Goeben Türk mülkiyetinde olsa idi Balkan savaşının farklı bitmesine neden olabilirdi, Yunan Dreadnoughtu “Averoff”a çok ciddi bir rakibi olurdu”diyerek”Goeben”in Türkiye’ye bırakmasını istedi.Ancak, isteği uygun görülmeyerek Alman büyükelçiliğinden büyük bir üzüntüyle ayrıldı.
Goeben’in İstanbul’a İkinci Gelişi
Uzun bir süre Deniz Albayı Richard Ackermann (1869-1930) kaptanlığında Akdeniz’de köşe buçak seyreden “Goeben” 15 Mayıs 1914‘de güzel bir ilkbahar günü İstanbul Boğazı’na Alman dostluğunun bir işareti olarak yeniden döndü. Kaldığı süre kısaydı. 25 Mayıs 1914 de ayrıldı. Alman Akdeniz Filosunun yeni komutanı Almanya’nın Thüringen şehrine yerleşmiş bir fransız asıllı Amiral Souchon, Kayser Wilhelm’in selamlarını Sultan’a getirdi.
17 Mayıs 1912 akşamı Alman Tuğamiral Souchon onuruna sarayda bakanlar ve diğer ileri gelenler, generaller, meclis üyelerinin de katıldığı bir gala yemeği düzenlendi. Alman büyükelçisi Freiherr v. Wangenheim başkanlığında, Alman büyükelçiliği diplomatları ve “Goeben” kruvazörünün subayları bu davete katıldılar. Sultan V. Mehmet Reşat, 18 Mayıs 1912 Cumartesi günü öğleden sonra Alman İmparatoru’nun selamlarını getiren Tuğamiral Souchon’u huzuruna kabul etti. Padişah, Tuğamiral Souchon’u Mecidiye Nişanı ve “Goeben” subaylarını da madalya ile onurlandırdı.
Türk hükümeti, Alman sancak gemisini olağanüstü dostça karşıladı. Basında zırhlı ile ilgili çoşkulu yazılar çıktı. Tuğamiral Suchon’un ziyareti vesilesiyle “Jeune Turc” Gazetesinde “Almanlar, Türkiye’nin ekonomik yükselişinde güçlü bir paya sahiptir ve sahip olmağa devam edecektir. Siyasi açıdan Bab-ı Âlî, ordunun yeniden düzenlenmesini Almanlara emanet etti.” diyen oldukça Alman yanlısı bir makale yayınladı.
Türkiye adeta “Goeben” ile kendini daha güvende hissediyordu. Zırhlı ilk gelişinden daha fazla ilgi buldu. Başta Sadrazam Mısırlı Prens Said Halim Paşa olmak üzere tüm bakanlar 19 Mayıs 1914 günü gemiyi ziyarere geldiler. “Goeben”de düzenlenen akşam yemeğinde Sadrazamın içten kadeh kaldırması ve Amiral Souchon’un cevabı katılımcılar üzerinde kalıcı bir etki bıraktı.
Bu arada İstanbul’daki Alman “Teutonia” Derneği , “Goeben” subayları için bir kutlama düzenlemeyi reddetti. Çünkü onlara göre 1912 yılı Kasım ayında Goeben’in subayları İstanbul’da kaldıkları süre içinde uygunsuz davranışlarda bulunmuşlardı. Bu karar genellikle tüm Alman kolonisi tarafından onaylandı. Ancak tüm Alman kulüpleri “Goeben” mürettebatını onurlandırmaya karar vererek büyük bir bahçe partisi düzenledi. .
22 Mayıs 1914 günü müessif bir olay yaşandı. Emirsubayı Deniz Üsteğmen Wichel Amiral Souchon’a İstanbul’da bulunan bir kışlada yangın çıktığını bildirdi. Amiral derhal yangına müdahale edilmesini emretti. Aralarında zırhlıların yangın söndürme ekibinin de bulunduğu toplam 15 subay ve 300 tayfa techizatları ile birlikte yangın yerine gittiler ve yangına müdahale ettiler. Tam o sırada kışlanın çatısı çöktü. Bir çok Türk itfaiyeci ve Alman denizci yaralandı, 3 Alman itfaiye tayfası hayatını kaybetti. Yangının bir dikkatsizlik nedeniyle semaverin devrilmesinden ileri geldiği söyleniyor. Yaralılar arasında iki subay, 5 işçi, 1 İtalyan itfaiyeci, 1 Rus denizci de bulunmaktadır. Yaralılar Alman hastanesine kaldırıldılar. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Alman Büyükelçisi ve Amiral Souchon yaralıları ziyaret ettiler. Bir Usta denizci ve dört çarkçı denizci alevler arasında cephaneyi kurtarmaya çalışırken patlama nedeniyle ağır yandılar. 22 Mayıs 1914 gecesi kurtarılamayıp vefat ettiler. Vefat eden Alman denizciler için 25 Mayıs günü Goeben’de çok duygulu bir matem celsesi düzenlendi. Matem celsesinde Büyükelçi ve eşi ile birlikte bütün Alman sefareti diplomatları da hazır bulundular. Harbiye Nezareti yangında kısmen yanan kışlaya, “Goeben” kruvazöründen kahramanca ölen üç kişiyi anmak için bir anıt plaket dikilmesine karar verdi. Sultan Reşad da ölenlerin ailelerine verlmek zere 150 Lira bağışladı.
Goeben, 26 Mayıs 1914 günü karışıklıkların çıktığı Adriyatik sahilinde bir liman şehri olan Durazzo’ya (Durres, Dıraç, Duraç) doğru hareket etme emri aldı ve İstanbul’dan ayrıldı. Tuğamiral Souchon ve Bahriye Nazırı Ahmet Cemal Paşa, Goeben’in ayrılışı münasebetiyle birbirlerine telgraf çekerek, Goeben’in İstanbul’da bulunduğu sırada unutulmaz anılar bıraktığını karşılıklı olarak teşekkür ederek beyan ettiler.
Goeben’ın Son Gelişi ve Büyük Felaketin Başlaması
28 Temmuz 1914 günü Avrupa’da Savaşın patlak vermesinden sonra Bab-ı Âlî, İttihat ve Terakki Komitesi’nin aldığı bir karara uygun olarak, tavrını olayların gidişatına uyarlamayı amaçladı ve başlangıçta savaşın gidişini ihtiyatla gözlemledi. St. Petersburg hükümetinin Rus savaş gemilerinin İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından serbest geçişine izin verilmesi talebinin bir sonucu olarak, Türk hükümeti kendisini Türkiye’nin tarafsızlığını ilan etmek zorunda gördü. Aynı zamanda Bab-ı Âlî, ordu ve donanmayı kapsayan genel seferberliğini kararlaştırmanın gerekli olduğunu düşündü. Bu nedenle, Türkiye’nin çok sağlam temellere dayanan nedenlerle benimsediği silahlı tarafsızlığı, herhangi bir saldırgan bir karakter taşımamaktadır. Türk hükümeti, bayrağı ne olursa olsun hiçbir geminin Karadeniz’e girmesine izin vermeme kararı aldı. Ticaret gemilerinin Çanakkale ve İstanbul Boğazı’ndan geçmesine kılavuz yardımıyla geçmelerine izin veriliyordu.
O sırada tarafsız Messina limanında bulunan Alman kargo vapurlarından 5 Ağustos 1914 günü kömür alan Goeben ve Breslau 6 Ağustos 1914 akşamı onları bekleyen İngiliz ve Fransız donanmasını yararak Akdeniz’e açıldı. Bu askeri açıdan büyük bir başarıydı.
Bir Alman denizci Messina’daki günlük yaşamı anlatıyor: “Geceleri torpido botlarını tespit etmek için ikili nöbet (savaş nöbetçisi) tutuyor, sadece dört saat uyuyabiliyorduk. Eğer bir alarm verilipde eğitim kesilmezse dört saat silah eğitimi görüyorduk. Vukuatsız bir şekilde Messina’ya ulaştık. Biz Ostafrika kumpanyasına ait General yük vapurundan ve Breslau da Levantenlinie kumpanyasına ait Andreas vapurundan kömür aldık. Kömür ikmali yapılırken sıkı çalışılmalıdır. Bu nedenle bütün mürettebat çalıştırıldı. Hatta nöbetten sonra istirahatlı olanlar da ateşçilerin işini devir alırlar. Az miktarda taze ekmek var, ancak süt ve suda kaynatılarak gevşetilmiş sert ekmek ve kahve, limonata gibi bol bol içecek var. Dün her birimiz üç Mark aldık, şimdi sadece 60 feniğim kaldı. Kurabiyeler, süt, limonata, çikolata gibi şeylerle tıka basa doydum. Ayrıca puro da vardı. Subaylar kömür yüklemesi bitince sigara dağıttı. Muhtemelen bu gece Uçan Hollandalı gibi hızlı bir şekilde denize açılacağız. Fransızları fazla abartmaya değmez. Şimdi zamanımız yok. Yoksa onlara gününü gösterirdik.”
Goeben ve Breslau Adalar Denizini geçerek Çanakkale Boğazı önüne geldiler. Goeben zabitlerinden Deniz Yarbayı Friedrich Prosch o anları anlatıyor:
“Yavaş yavaş Çanakkale Boğazına yaklaşıyoruz. Bizi, gören küçük balıkçı tekneleri bir deniz canavarı görmüş gibi kaçışıyorlar. Burçlarında ay yıldızlı bayrak dalgalanan Seddülbahir ve Kum kaleleri göründüler. Boğazın girişinde durduk. Kalelerden borazan sesleri duyulmaya başlandı. Kale toplarının üzerimize yöneldiğini gördük. Yoksa bizi tanımadılar mı? Goeben ve Breslau’da da topçular top başı yaparak toplarını ateş durumuna getirdiler. Onların bu davranışlarını yanıtsız bırakamazdık. O anda arkamızda gittikçe yaklaşan kara dumanlar belirdi. Düşman filosu geliyordu.”
Kilitbahir ve Kale-i Sultaniye’nin Boğaz savunması için yetersiz kaldığı düşünüldüğü için Çanakkale Boğazı’nın girişini savunmak, düşmanın karşılandığı ilk savunma hattını oluşturmak amacıyla Anadolu yakasındaki Kumkale ile birlikte 1659 yılında Seddülbahir Kalesi inşa edildi. Kale, Sultan IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından yaptırılmış olup Gelibolu yarımadasının Ege Denizine bakan uçunda bulunmaktadır. Sultan Mecit Seddülbahir kalesini taş gülleler atan uzun namlulu toplarla donattı. Ne var ki bu toplar gelişen askeri teknolojinin hayli gerisinde kaldığından Sultan Abdülhamid daha önce taş gülle atan kale toplarımız yerine Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını önce 1876 model sonra da namlu uzunluğu 11.37 olan 170 tonluk 1889 model 35’lik Krupp marka toplarla donattı. Modern duruma getirdi. Bu konu Avrupa’da gündeme gelince şu tarihi yanıtı verdi: “Avrupa bunu niye tenkit ediyor. İki kapılı bir evim var. Eğer birini kapayıp, diğerini açarsam kime ne!”
10 Ağustos 1914 sabahı saat 01’de Goeben’e General adlı vapurdan “İlerleyin. Kaleyi teslim olmaya zorlayın. Kılavuz isteyin” şeklinde bir telgraf ulaştı. Goeben ve Breslau 10 Ağustos 1914 günü sabah saat 5:45’de Çanakkale Boğazına doğru harekete geçtiler. Zırhlılarda tam savaş düzeni alınmıştı. Gerekirse Boğazı silah zoru ile geçeceklerdi.
Boğaz önünde bir kurmay subay üst köprüde bulunan sancak subayına uluslararası “Bana bir kılavuz gönderin” sancağını toka etmesi emrini verdi. Gelecek yanıt çok önemli idi ve bütün mürettebat heyecan içinde beklemekteydi ama Amiral buz gibi serin kanlı görünüyordu. Saat 17 de ana karadan bir tortidobotun geldiği görüldü. Sonra vardiyadaki ikinci kaptanın, “Kılavuz teknesinden sinyal yollandı. Nannie, Gustav, Sophie flamaları toka edildi” diyen sesi duyuldu. İkinci kaptan net bir sesle okumaya devan etti: “Gemimi takip edin.”
Zırhlılardaki iki bin kadar insan rahatladı, gönüllerini huzur kapladı. Dünya tarihinde çok önemli bir şey oluyordu. İki Alman zırhlısı kendisinden iki kat güçlü bir düşman filosunu yarmayı başarmıştı. Türk Torpidobotu Goeben’e yanaştı yaşlı bir Türk deniz subayı zırhlıya çıktı ve amiral tarafından dostça selamlandı. Zırhlılarının Boğazdan içeri girmelerine izin verildiği için Goeben ve Breslau Türk torpidobotunun dümen suyunu takip ederek 18 knot hızla mayın tarlalarına çarpmadan Boğazdan içeri girdiler. Zırhlılar saat 18’de Çanakkale ilerisinde Nara Burnu’nda demirlediler.
Goeben ve Breslau karşılayan Gayret-i Vataniye süvarisi Cemil Efendi (Özdeniz) hatıratında 10 Ağustos 1914 de Goeben ve Breslau’ın Çanakkale boğazına girişini nasıl rehberlediğini anlatmış, ancak, işaret sancaklarından hangilerini toka ettiğini belirtmemiştir.
“Bir gün karakol vazifesi gören nöbetçi bot süvarisinden aldığımız bir haberden, iki Alman harb gemisinin tam süratle Boğaza doğru geldiklerini öğrendim. Hemen keyfiyeti Müstahkem Mevki Komutanına rapor ettim. Cevaben tam süratle üzerlerine gitmem ve amirali ile temas ettikten sonra gemileri içeri almam emrolundu. Gayret-i Vataniye ile, iki Alman harb gemisinin üzerine doğru, Boğazdan tam yolla çıktım. Alman harb gemilerinden Goeben’e yanaştığım zaman, Goeben’den şu işareti aldım:
“Boğazdan içeri gireceğim. Bana kılavuzluk yapınız!”
Ben de şu işareti verdim: “Süratinizi tenkis ve peşimi takip ediniz.” Bunun üzerine Goeben ve Breslau süratlerini 15 mile indirdiler ve bu suretle onları mayın hatlarından geçirip, içeri aldım ve Çanakkale’ye getirdim. Bu aralık Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevad Bey’de, bir motorbotla Goeben’in bordosuna yanaştı. Cevad Bey’in Alman amiralle ne konuştuğunu bilmiyorum. Bana Nara’ya doğru ilerlemem emredildi. Ben önde Goeben ve Breslau arkada Nara’ya yöneldik.”
Boğazdan içeri girildikten dört saat sonra İngiliz filosu Boğaz önüne geldi. Türk makamlarına Alman zırhlılarının Boğazdan içeri girip girmediklerini sordu, ama yanıt alamadı. Boğazdan içeri girmek istekleri ise red edildi. Zırhlılar zor günlerden sonra ilk defa güvenli bir limanda bulunuyordu. Ancak haklarında ne tür bir karar verileceği henüz belli değildi. Her durumda zırhlılar savaşa hazır olmalıydı. Üstelik Kömür de bitmişti.
Fransız ve İngiliz hükümetleri Türkiye’ye Goeben ve Breslau kruvazörlerinin Boğaz dışına çıkarılması için 24 saat süre verdi.
11 Ağustos 1914 günü Goeben kaptanı Ackermann Goeben ve Breslau zırhlılarının Türkler tarafından satın alındıklarını duyurdu. Goeben’e “Sultan Yavuz Selim” Breslau’ya “Midilli” adları verildi. İngiliz Hükümeti, Türkiye’nin iki gemiyi satın alarak tarafsızlığını ciddi şekilde ihlal ettiğini kanıtlamak için 1907 tarihli anlaşmanın 12. Maddesinin 13. şıkkını ve 1909 tarihli Londra Bildirgesi’nin 55. ve 56. Maddelerini ileri sürerek itiraz etti.
Çanakkale Boğazından geçen Goeben ve Breslau 13 Ağustos 1914 günü İstanbul’da demirledi.
Artık milyonlarca vatan evladının kaybedildiği veya sakat kaldığı, milyonlarca metre kare vatan toprağının yitirildiği acı dolu felaketli günler başlıyordu.
KAYNAKLAR.
1-Emekli İş Bankası Müdürü, Araştırmacı yazar, Türk Macar Dostluk Derneği Başkanı, Macarisan Şovalyesi
2 Fremden-Blatt, 19.8.1914, s.29,30 “Goeben”.
Montags-Revue aus Böhmen,11.11.1912, s.4
4 Pester Lloyd,4.11.1912, s.3
Die Zeit, 4.11.1912,s.3
6 Montags-Revue ausBöhmen, 11.11.1912,s.4
Emanuele Filiberto ve Aspern 9Kasım 1912 günü İstanbul’a geldiler. Sontags-Revue ausBöhmen, 11.11.1912,s.4
9 Die Zeit, 4.11.1912,s.3
10 salzburger izle,15.11.1912.s .6
11 Czernowitzer Allgemeine Zeitung,21.11.1912,s .
12 Czernowitzer Allgemeine Zeitung,21.11.1912,s .1
Ölüm Zeit,4.11.1912, s.3
14 Grazer Tagblatt,18.11.1912, s.2
15-Ölüm Zeit,4.11.1912, s.3
16 Pester Lloyd, 4.11.1912, s.3
17- BuMakalenin yazılabilmesi için ölçüler görs veya ve dokumanlar için kıymeli araştrmacı dostum OktarKubat’a teşekkür ederim
salzburger izle,15.11.1912.s .6
19 -Salzburger Volksblatt: kesinlikle. Tageszeitung f. Şehirsen Land Salzburg, 19.11.1912, s.12
20 Ölüm Zeit,18.5.1914, s.5
21- Znaimer Wochenblatt,20.5.1914, s.1
22- Neues Wiene r Tagblatt (Etiketler-Ağustos ),12.5.181 4,s.18
23-Prager Tagblatt,23.5.1914.s.1 8
24- ZnaimerTagblatt,26.5 .1914,s.3
25-Salzburger Chronik für Stadt und Land,24.5.1914, s.8
26- ZnaimerTagblatt,26.5 .1914,s.3
27-salzburger izle,26.5.1914,s.3
28-Resimli Kronen Zeitung, 27.5.1914,s.4
-Pester Lloyd, 25.5.1914,s.8
30-Goeben’le ilgili görseller için kıymeli dosum aramacı Okar Kuba’a eşekkür ederim.
31- Neues Wiene r Tagblatt (Tages-Ausg abe), 15.8.19 14,s.5
32-Marburger Zeitung,13.8.1914, s.2
33-Alman Basın,23.8.1914,s.3
34- Friedrich Prosch, Das Deutsche Gespensterschiff, s.39,40, 42
İsmail Tosun Saral, Fahri Seze r, Szabolcs Hadnagy, Türkolojinin Öncüsü Ármin Vámbéry İle Sohbeler,TürkMacar Dostluk Derneği Yayını No:10, Ankara, 2014,s.42
36- Einlaufen. Fesung zur Kapiulaon auorder. Dardanellen-Sperrlosen nehmen.“
37-A. Alckens,SMS”Goeben ” ve “Breslau” UnserHeldenkampf 1914-1918, Münm chen,1938, s.10
Goeben im’in ölümüMittelmeer, Leutnant zur See Theodor Kraus, UlsteinKriegsbücher, Berlin, 1917,s.130,131
39- HGayre-i Vaaniye orpidosu süvarisi Cemil Efendi’ye göre bu yaşlı subay CevadPaşa’dır.
40- Prosch 40 yaşında
41-18 kno: 20,712 MpH. Gayre-i Vaaniye Süvarisi Cemil Efendi 15 mil sürale girişharekete geçmek
42 -Boğazdan içeri giriş tarihi bazıkaynaklara göre 11 Ağustos 1914 dür. Kärntner Zeitung
Rahmeli Orgeneral Cevad Çobanlı
44- Doç. Serpil Sürmeli, Osmanlı Devleti’nin I.Dün ya Savaşı’naGirmesiyle Yol AçanGelişmeler Hakkınd aGayret-i Vataniye Süvarisi Cemil (Özden iz) Bey’in Hatıraları, AtatürkDergisi, cild 5,sayı:4,s.143 2015
Böhmerwald Volksbote,23.8.1914,s. 2
01-03-2023/TOSUN SARAL /ORDU