Zaman

ZAMAN

Zaman, su gibi akıp gidiyor.

Zaman, her canlı için, uzun ya da kısalığı tartışma götürür bir süreyi kapsamaktadır. Zamanı durduramazsınız, zamanı donduramazsınız. Yaşadıklarınızı, geçmiş zamanın müsveddesi olarak kaldırıp atamazsınız. Zaman, yaşanan en acı anlara pansuman olur. Zaman, seven, dünyaya gülerek bakmasını bilen insan için kanatlanıp uçan kelebek olur, kuş olur. Zaman, Hegel’in Tin’i gibi her kalıba bürünür. Yaşamı sürdürenler, yani yaşama zamanları olanlar, toprağın altındaki zamanı dolanların koydukları kurallarla, törelerle, yasalarla, toplumsal ilişkiler içinde zamanlarını doldurma gayreti içindedirler.

Zaman soyut bir kavramdır. Zaman somut bir kavramdır aynı zamanda. Soyut somuttur, somut soyuttur, Hegel’in diyalektik mantığında ve Karşıtlar birbirlerine dönüşerek bir birlik, bütünlük sağlarlar. Ancak tarihsel süreçte insanlığın düşüncesinde kavramlaşan zaman, saat, gün, ay, yıl gibi parçalara bölünerek, tarihin sayfalarında somutluğa dönüşerek, insanda nesnellik kazanmıştır. O yüzden zaman; somutlaşmış ve kişileşmiş insandır.

Zaman, Yunan ve Roma mitolojilerinde Tanrı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunan mitolojisinde Kronos’tur zaman tanrısının adı, Roma mitolojisinde ise adı Satürn’dür.

İnsan düşüncesi, doğanın yaratıcısı olarak kabul ettiği, düşündüğü Tanrı’yı, tarih boyunca korktuğu, çekindiği ve anlam veremediği her türlü nesneye benzetmiş, ona ibadet etmiş ama en çok da kendisine benzediğini, cinsiyetsiz olarak, tek başına göklerde hüküm sürdüğünü tasavvur etmiştir. Tanrı, kendi suretinde insanı yaratmıştır düşüncesi Yunan medeniyetiyle tersine dönmüş ve insan, kendi suretinde tanrılar yaratmıştır; onlar da insanlar gibi yaşarlar, sevişirler, hırslanırlar, kavga ederler, çocukları olur vs. Tek farkları ölümsüz oluşlarıdır, ya da insanlarla birleşmelerinden dünyaya gelenlerde olduğu gibi yarı-ölümsüz oluşlarıdır. Hemen akla gelen örnek Troya Savaşlarında 10 yıl boyunca kahramanca savaşan Akhilleus’un yarı ölümsüz oluşu gibi. Annesi su tanrıçası Thetis ve ölümlü olan Kral babası Peleus’un çocukları Akhilleus, onca mızrak, kılıç ve ok yarası almasına rağmen ölmemiş, ancak Prens Paris’in oku, onu topuğundan, vücudundaki tek ölümlü noktasından vurmak suretiyle ölümüne sebep olmuştur.

Biz yine konumuza, zamanın tanrılaşmasına dönecek olursak; Zaman tanrısı Kronos, Uranos ve Gaia’nın çocuklarıdır. Antik Yunan düşüncesinde, Yer Tanrısı Gaia, Gök Tanrısı Uranos’un (Uranüs’ün) karısıdır. Gaia’nın karşılığı, Roma mitolojisinde, toprak anlamına gelen Terra’dır. Dünya’nın ve her şeyin başlangıcı olan bu çiftin, nur topu gibi on iki adet çocukları dünyaya gelir. Titan denilen bu on iki ölümsüz tanrılardan da ikinci kuşak adı verilen titanlar doğarlar ve sülale, bir ağacın dalları gibi genişler. Ayrıca, bu tanrıların, titanların efsaneleri Zeus’a kadar uzayıp gider. Zeus, baş tanrı unvanını babasını yenerek kazanmış olup, Roma mitolojisindeki adı da jupiter’dir.

Zeus, zaman tanrısı olan Kronos ile doğurganlık tanrıçası, ilk kuşak titanlardan Rhea’nın çocuklarının altıncısıdır. Kronos’un babası olan Gök Tanrısı Uranos’u devirip, iktidara geçmesi gibi, Zeus’da babası Kronos’u alaşağı ederek Olympos’un zirvelerine baş tanrı olarak yerleşivermiştir. Karısı ve aynı zamanda ablası olan baş tanrıça Hera’nın dışında, ölümlü ve ölümsüz birçok güzel kadınla ilişki kurmuş ve onlardan dünyaya gelen birçok çocuğu olmuştur.

Zamana karşı duramazsınız. Zaman, düşüncedir. Zaman hayattır. Ancak, zaman da, doğaya yön veren insan eliyle hayat bulmakta ve cana can katmaktadır. Zamanı herkes kendince değerlendirmektedir lakin meta-fetişizmiyle, kar hırsı ile yeryüzündeki büyük çoğunluğun kendine ayıracak özgür zamanı oldukça kısıtlanmaktadır. Konut sahibi olmak için, araç sahibi olmak için yıllarca çalışmak gerektiğini

hepimiz biliyoruz. Günümüzde, insanların geçimlerini sağlamak için, zamanını nasıl tükettiğini de bilmekteyiz. Kendi yaratığın nesnelerin esiri olmak; antik dönem tanrıları gibi, para gibi, meta gibi, onlar için taparcasına yaşayıp, onlar için zaman tüketmenin ekonomideki bilimsel karşılığı ‘meta-fetişizmidir’. İnsanlığın kendi yaratmış olduğu toplam toplumsal sermayeyi, azınlıkta kalan bir grup insanın temellükünde bırakarak, onun emrinde köle gibi çalışmak, üretimden pay kapabilmek, yaşam koşullarının zorlukları arasındadır. Fırın işçisinin, bir ekmek kapabilmek adına binlerce ekmek üretmek zorunda olması gibi, zamanını bir ekmek için tüketmesi gibi.

Ölümsüz olan zamanı, insanların elleriyle, yoktan var ettikleri toplumsal sermaye öldürmektedir. Tıpkı Zeus’un, babası Kronos’u yok edip tahtına oturması gibi, toplumsal zamanı, toplumsal sermaye katletmektedir, hem de karın tokluğu uğruna.

Sedat Pamuk, 30. 09. 2022, İzmir