“Sen, ne güzel kızdın Adalet.”
Geçen gün limanda yürüyüş yaparken, kırk yıl önce ailesi ile birlikte İsviçre ‘ye göç eden ve o tarihten bu yana hiç görüşmediğim, mahalle ve okul arkadaşım ile karşılaşmak benim için inanılmazdı.
Yıllar sonra saçlarımız beyazlaşmış olsa da, anılar canlı ve diriydi. Konuştukça, eskiyi yad ettikçe, anılar sandıktan çıkan kitaplar gibi etrafa yayıldı.
İlk sorduğu “Adalet” oldu.
Onu gördün mü?
Ne yapıyor?
Biliyorum, biz İsviçre’ye göç ederken onlarda Almanya’ya göç etmişlerdi.
Adalet, geri döndü mü?
Şimdi nerede? Ne yapıyor?
Yürürken simsiyah bukle bukle saçları, deniz dalgaları gibi salınıp dururdu.
Masmavi gözleri yine gözleri gibi mavi deniz ve bulutları imrendirirdi.
Martılar onun gözlerinde özgürce, dalgaların üzerinde raks ederdi.
Mahallenin hatta okulun en güzel kızıydı Adalet!
Birde bizim sınıfın gitarist, haylaz çocuğu Barış vardı?
O nerede? Neler yapıyor? Keyfi nasıl?
Abisi Savaş o ne işlerle meşgul?
Üzgünüm dostum!
Hangisinden bahsedeyim ki?
Adalet’ ten mi?
Barış’tan mı?
Yoksa Savaş’tan mı?
Adalet benim gizli aşkımdı. Onu çok seviyordum. Uyumak için yastığa kafamı koyduğumda onun huzuru ve aşkı ile uykuya dalardım.
Onun varlığı benim için önemliydi. Birbirimizi çok severdik. Benim bu günlere gelmeme verdiği destek çok önemliydi. Çok güzel bir kızdı.
Şimdi nerelerde? Ne yapıyor?
Dostum: Adalet gittiğinden beri bir daha geri dönmedi! Hiç görmedim.
Dönseydi mutlaka haberim olurdu. Kırk yıl önce gitti ve bir daha geri dönmedi. Artık döneceğini sanmıyorum.
Barışı ise bundan on sekiz yıl önce elim bir trafik kazasında kaybettik. Çok üzgünüm.
Abisi Savaş ise yabancı bir firmanın Türkiye CEO’su oldu.
İnanamadı…
Gözlerinden iki damla yaş döküldü. Daha sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Yarın dönüyorum dedi.
Üzgünüm. Şaşkınım…
İki güzel dost; Adalet ve Barış artık yoklar…
Uzun bir süre sonra memleketime ve şehrime dönerek, bunları duymak çok acı.
Aslında seninle eskisi gibi gezer, tozar, anıları delik deşik eder, yine onları sandıktan çıkararak geçmişi yad ederdik. Ama gidiyorum.
Peki geri dönecek misin?
Çok zor!
Artık geri dönmem.
Bak Adalet bile gideli kırk yıl olmuş ülkeden, o dönmediğine göre bende dönmem.
Yaşadığım yerde huzurlu ve mutluyum.
O olsaydı, gelir yine onun bu kez beyazlaşmış bukle bukle saçlarına ve masmavi gözlerine bakarak yine masmavi deniz, bembeyaz bulutlarda özgürce uçan martıları mendirekte oturarak seyrederdik.
Çok güzel kızdı Adalet.
O dönmeyeceğine göre bende dönmem.
Hadi eyvallah!
Ben geri dönüyorum.
Mahallemde de kimse kalmamış. Şehrim yabancılaşmış. İnsanlar görüyorum ki karamsar.
Ben Adalet ile çok güzel rüyalar görüyordum onun omzuna, başımı koyduğumda.
Şimdi giderken ancak uçağın koltuğuna başımı koyup, eski günlerimizi yad edeceğim.
Kal, bir kaç gün daha!
Mahallemizi, okulumuzu gezeriz. Çarşıda turşu suyu boza içer, höşmerim yer, rıhtımda gece eskisi gibi gazete kağıdına sardığımız şarabımızı içerken yanında yine sarı leblebi yeriz.
Dostum: Okulumuz bile yıkılmış. Anılar darmadağın. Şaraplar ateş pahası hatta onları saracak gazete kağıtları bile yok artık.
Mahallemiz diyebileceğim komşularım yok. Evler yıkılmış, anılar darmadağın. Hüzün çökmüş mahalleye. Komşuluk ilişlileri zayıf. İnsanlar hafiye gibi birbirini gammazlamak için adeta sıraya girmişler!
Fakirlik, çaresizlik, yokluk insanları evlerine kapamış. Zaten mevsim kış.
Gidiyorum.
Kalamam artık.
Peki son defa sorayım, dönecek misin?
Adalet olsaydı, simsiyah bukle bukle saçları masmavi gözleri için dönerdim.
O gideli kırk yıl olmuş, dönmediğine göre bende artık dönmem.
Eyvallah dostum!
Eyvallah!
Sen ne güzel kızdın ADALET.
Gezdiğin şehirde, sokak ve caddelerde hatta karanlık ve dar sokaklarda yürürken bile ışığın, varlığın her yeri aydınlatırdı.
Seni çok özledik ADALET.
Hoşçakal!
Yaşadığın yerde iyi ve mutluysan
mavi deniz ve gökyüzünde özgürce uçan martılarla haber yolla.
Ya da uzaklardan; mors alfabesiyle sinyal gönder.
Biz iyi değiliz!
Can EMRE / 30-01-2025