Başka yapacak bir şey yoksa eğer, günlerini minik derin penceresinden güneş ışıklarının zar zor girebildiği her daim loş bu üst odada geçiriyordu .Huzuru eline geçen kitapların,çocuk dergilerinin arasında buluyordu.Dışarıda olmayı canının istemediğini söylüyordu ısrarcılara ama aslında içten içe derin bir ürküntü yaşıyordu. Yollarda,meydanlarda,bakkal önlerinde ve içlerinde,köy kahvesinde akan hayat ona yabancı ve korkutucu geliyordu.İşleyişini,kurallarını anlayamadığı ayrı bir dünyaydı dışarısı.Yetişkin erkeklerin ve o yolda olan erkek çocuklarının doğal varlık alanları.
Akranı kuzenlerinin ve komşu çocuklarının arasındayken hissettiği yalnızlık duygusu biraz azalıyordu.Birlikte oturulan sofralarda ya da oynanan oyunlarda varoluşundan duyduğu kuşku ağırlığını yitiriyordu .Çünkü sofralara ve oyunlara açık açık davet ediliyordu.Yine de tarlada bahçede çalışırken daha emindi.Sanki, iş onu daha bir görünür kılıyordu.Çalışırken genişleyip,şişiyor aldığı aferinlerle kendi gözünde kahramanlaşıyordu.
Yaz tatillerinde geldiği bu köy vegeniş avlunun bir küşesine kondurulmuş bu kerpiç ev,kasabada geçen uzun okullu zamanlardan sonra onun cenneti oluyordu.Buradayken nefesinin rahatladığını,bedeninin gevşeyip yeni bir form aldığını deneyimliyordu.
Çiftçilik yapılmayan günlerde,kapandığı odadan çıkması için evdeki kadınlar ona dil döküyorlardı.O da niye diğer erkek çocuklar gibi dışarıda olup,kahveye gitmiyordu?Erkeklerin yeri dışarısıydı,kahvelerdi.Akranı erkek çocuklar büyümek için çoğunlukla yollarda buldukları sigara izmaritleriyle ve cep harçlıklarıyla aldıkları ya da kilerden aşırdıkları şaraplarla talim yapıyorlardı.Erkek olmak böyle bir şeydi.O da diğer çocuklara sigara ve şarapta eşlik ediyor ancak kahveye gitme dersinden her defasında sınıfta kalıyordu.
Bu odaya kapanmalar devam ettikçe,dışarıya çık ısrarlarının yanına ufak dokundurmalar da eklenmeye başlamıştı.Kadınların bazıları onu yine odaya kapanmış çoğunlukla okurken bulunca,yine a. biti gibi evdesin demeye başlamışlardı.Bunu söylerken yüzlerinde muzip bir gülümseme oluyordu.Bu sahne o kadar sık tekrarlandı ki, bir süre sonra kendini a. biti olarak düşünmeye başladı.Gizli,korunaklı,sıcak,karanlık bir ortamda yaşayan,bu ortama bağımlı tuhaf siyah bir yaratık.Bu yaşam alanına sımsıkı yapışmış ve buradan sökülüp atılmamak için saklanan ya da ölü taklidi yapan ürkek bir erkek çocuğu.Yine de ihtiyacını duyduğu bakım ve ilginin bu evde fazlasıyla olduğunu biliyordu.Ortada mutfak olarak da kullanılan oturma alanından ve ona bağlanan alt odadan gelen sesler ve hareketlilik,tüm mekana yayılan yemek kokuları ona iyi geliyor,kendini güvende hissetmesine neden oluyordu.
İlk başlarda onu kıran a. biti benzetmesini bir süre sonra kabullenmiş gibiydi.O bir a. bitiydi.Korku içinde ve bir o kadar da hülyalı bir a. biti.Ona göre dışarının fazlasıyla gerçek ve sıkıcı dünyasında olmaktansa,kitapların ve dergilerin arasında dolaşan, düşlerle beslenen bir a. biti olmak daha güzeldi.Hem sonra o odada çok da yalnız kalmıyordu.Zaman zaman diğer çocuklar da ona eşlik ediyorlardı.
Bir gün ondan 2-3 yaş büyük bir çocuk sığınağında ziyaretine geldi.Kendi şiirlerini iştahla okuyup,paylaşan bu çocuk farklı bir kumaştan dokunmuş gibiydi.İçerisiyle dışarısını buluşturmayı başarmış başka bir tür.Sokakla,şiir kadar derin içerisini barıştırabilmiş tuhaf bir bileşim.Gülümseyerek ona baktığını, anlayamadığı ve nüfuz edemediği imgelerle dolu şiirlerini okumaya çalıştığını hatırlıyordu. Ama bu bir anlamda vakitsiz bir karşılaşmaydı onun için; o sırada olan biteni anlamlandırmada uzun zaman zorluk çekecekti.Kelimeler ve sözler ağzından, parmaklarının ucundan çıkmadan,içinde sürüklendiği sisli denizden ayrılacağı günler gelmeden, a. biti olmanın korunaklığını ve utancını terk edemeyecekti.O zamana kadar daha çok bildirmeye,konuşmaya,anlatmaya ve yazmaya ihtiyacı vardı.
A. bitleri o tatlı ve ölümcül sessizlikte yaşayabiliyorlardı.
O, artık .m biti olmak istemiyordu.
25-10-2019 – PSİKOTERAPİST – AYGÜN ÖZER – BANDIRMA