“Erdek Yolundayız..
Asit lojmanlarında çok tehlikeli ve ışıksız bir kavşak vardır…Tam orda.
Yavaşladım.
Hemen kavşağı geçince,sağda otostop çeken ,iki masum el havaya kalktı.
İki öğrenci.
Gelecek yarışında hiç bir şansları olmayan ,boşa kürek çekecek iki kurban görünümü.
Yanımda oturan Aysel Hanım : “Aman yürü boş ver “dedi. Devamla ” Bu zamanda arabaya kimseyi alamazsın ,çocuk olduklarına da bakma gaspçı maspçı çıkar ..Alimallah cezada veremiyorlar,Vasıl tehlike bunlarda !.” dedi.
Birinin sırtında diğerinin elinde, epeyce ağır olduğu belli klasik okul çantaları .
Arka koltuk kıvır zıvır koli dolu.
Pratik ve manevi değerlendirme..Geçtim gidiyorum.
Dikiz aynasından kestim .Çok masum bakıyor keratalar. Yavaşladım sağa çektim.
Hızlı bir koşuyla geldiler.
Kapıyı ilk açan sormadan daldı, diğeri de arkasından .
-Sağol abi
-Nereye doğru . Diye ben sordum.
– Abi Düzler’e gidiyoruz.
Hımm, demek ki Düzler’de oturuyorlar, ordan buraya her gün otostop yollarda okula ulaşmaya çalışıyorlar. Helal olsun dedim içimden.
Çocukluğumda merkez Haytef köy okuluna gitmek için, orman içi keçi yollarından sabah akşam alacakaranlıklarında korkuyla yürüdüğüm günler aklıma geldi. Bu çocuklar şanslı canım. Otostop şansları var. Konforlu sıcacık arabalarla otostopta olsa evlerine dönme şansları var. Ne şanssa!
Bir süre dikiz aynasından kesiştik. Okulun kopilleri belli. Keyifle kıkır kıkır gülüyorlar. Bugün de bir keriz bulduk. Ne de olsa sıcacık taksiyle gitmenin huzuru. İçimde iyilik yapmanın alçak huzuru…yanımdaki bayan hala diken üstünde, tedirgin.
Alt tarafı iki velet yahu.
Ölüköy, namı diğer Çalışkanlar’ın altından peygamber vitesiyle iniyoruz.
Camlar kapalı olsa da ,egzotik bir koku giriyor arabanın içine .Oksijen ,azot, karbondioksit ve asit buharı karışımı güzel (!) bir koku.
Mamun Bahçeler’ini geçerken sağda talihsiz yapılara takılıyor gözlerim. Kaderine terk edilmişlik, yalnız bırakılmışlık, sahipsizlik. Havanın acı kekrek kokusuyla bütünleşen bir hüzün.
Burası lanetlenmiş bir yer olmalı, buraya ait. Her geçişte, genzimi yakan bu koku, dejavuyla karışık hislerle seyrederim, bir zamanlar bereketiyle efsane olmuş yemyeşil bahçeler.
Ve şimdiki sefalet . Doğa’nın laneti bu.
Burada dünyanın en güzel sahillerindesin.
Ama ortada belli ki bir suç ve ceza var!.. Cezalısın.“
**
Bu yazı, Bandırma İlk Haber gazetesinde yayınlanmış . . Kitapların arasından çıkan sararmış eski bir gazetede ki yazıya göz gezdirince dün yazılmış gibi geldi. Tarihine baktım. 2006 .
Erich Maria Remarque’nin, ünlü bir romanın adı aklıma geldi ” Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok” Romanda 1. Dünya Paylaşım savaşında yenilmiş Alman ordusuna mensup bir askerin dramı anlatılır . Ne alakaysa aklıma takıldı.
Aradan geçmiş 20 yıla yakın bir süre.. Olumluya yönelik değişen hiç bir şey olmaz mı? Çevre duyarlılığının örgütsüzleştirme ile ustaca bastırıldığı, kanıksatılmış bir çevre mahkumiyeti. Lanet sürüyor ve yeni çevresel felaketler eklenmek üzere.
Üzerine ölü toprağı serilmiş inanılmaz bir kitle .. 20 yıl sonra yine aynı resim olacak gibi umutsuzluk.
18-12-2024 /MEHMET LEVENTOĞLU – BANDIRMA