Bir Başarı Hikayesi :Koronavirüs pandemi sürecinde izolasyon ve kaygıyla baş etme yöntemim.
Pandemi birçok insan için bir şok oldu,bu şoku ben de yaşadım. Pandeminin ilk zamanlarından itibaren sağlıklı kalmak için gereken sosyal izolasyonu olabildiği kadar yerine getirmeye çalıştım ve aldığım önlemlerin beni yalnızlaştırdığını gördüm. Bu süreçte çalışıyordum, halen de devam ediyorum. Hayattta kalmak için gerekli kaygı düzeyimin kabından taşıp kontrolden çıkma ihtimali belirdiğinde bir şeyler yapmam gerektiğini anlamıştım.
Toprağa elimin değmesi,bitki yetiştirmek, hasat etmek çocukluğumun en doyurucu,kendimi bütün ve anlamlı hissettiğim uğraşlarından birisidir. Doğada yapılan faaliyetler de huzurlu ve mutlu olmamı sağlamıştır.Her fırsatta doğaya çıkıp,doğanın iyileştirici ellerine kendimi teslim ederim.Ekopsikologlara ve ekoterapistlere göre insanın yaşadığı fiziksel ve ruhsal problemlerin asıl nedeni,insanın doğanın bir parçası olduğunu unutmasıdır.Ve doğaya yabancılaşmasıdır.
Öncelikle çalıştığım işyerinde yeterince güneş görmeyen, solgun ve mutsuz salon bitkisini evime götürdüm. Saksısını büyütüp, toprağını değiştirdim. Onu yatak odamda yeterince güneş ışığı alacağı pencere kenarında sehpanın üzerine yerleştirdim.O zamandan beri köşesinde mutlu-mesut yaşıyor,bana da iyi bir oda arkadaşı oldu. Ben onun ihtiyaçlarını karşılarken, o da gittikçe çoğalan parlak koyu yeşil yapraklarıyla her akşam ve sabah beni selamlayıp,neşelendiriyor.
Evimin oldukça büyük bir balkonu var. Önceki senelerden birkaç saksıda bitki,çiçek yetiştirmiştim. Saksıları zamanla arttırmaya başladım. Apartmanımızın hemen önündeki çiçekçiden çiçek,fide ve tohumlar aldım.Yaz boyunca hafta sonları gittiğimiz Kapıdağ ‘ın ormanlık bölgelerinden toprak ve keçi gübresi aldım. Çevremdeki kullanılmayan saksıları topladım, yoğurt kaplarını değerlendirdim. Doğada ve yaşadığım şehirde bulduğum nane, nergis, sardunyaları balkonuma taşıdım.Youtube’da izlediğim videolardan esinlenerek değişik üretme teknikleriyle roka,dereotu,maydanoz,soğan,sarımsak yetiştirdim. Öncesinde varolan bilgime yeni bilgiler ekledim.Her bitkinin su,güneş,toprağın niteliği gibi farklı ihtiyaçları olduğu konusunda bilgim arttıkça doğa üzerine bilgeliğimin de yeşerdiğini hissettim.
Tüm bunları yaparken saksılara çok fazla müdahale etmemeye çalıştım.Daha önceki deneyimlerimden toprakta kendiliğinden çıkan yabani bitkilerin, nem tutmada ve zararlı böcekleri uzaklaştırmada işlev gördüklerini öğrenmiştim.Yaygın kabul gören yabani olanı yok et anlayışı,durmak bilmeyen kontrol arzusundan ve estetik anlayıştan kaynaklı sanırım. Hiç beklemediğim bitkiler saksıda boy gösterdiler.Isırgan,kuşotu,çim gibi otsular ve incir, meşe fideleri güzel sürprizler yaptılar.
Ektiğim tohumların yeşerip olgun bitkiye dönüşmesi sürecini yakından ve heyecanla takip ettim. Fidelerin büyüyüp önce çiçeklenmesi sonrasında meyveye durması ne kadar da uzun sürdü, ancak her evresi çok güzeldi.Hele çileklerin saksılardan taşarak boşlukta yaptıkları sarkıt merdivenleri.Meyvelerin renk yelpazesindeki yolculuğu.Baştan çıkaran kokuların sökün etmesi.
Ev arkadaşım ilk başlarda pek ilgi göstermese de bir süre sonra heyecanıma katıldı. Hafta içi akşam sohbetlerimizde, yaz ve sonbahar boyunca hafta sonlarında balkondaki kahvaltı ve yemeklerimizde rengarenk bir tema, görsel bir şölen hayatlarımıza katıldı.
Geçen zaman içinde bitkilerin bazıları soldu,çiçekler kurudu,ağaç fideleri yapraklarını döktüler.Ancak saksılar hala yemyeşil,sürpriz bitkiler hiç beklenmedik şekilde ve zamanda sökün edip varlık kazandılar.Ve ben hala saksılara mutfağımda durduğu yerde yeşillenen soğanları sokuşturup duruyorum.
Tüm bu toprak,bitkiler,su,güneş,ortamın uyumlu birlikteliğini deneyimlemek, dünyamızdaki hayatın bütünselliği ,belirsizliği ve geçiciliği konusunda farkındalığımı güçlendirdi.Zaman denilen bir şey varsa eğer sandığımız gibi takvim ve saatlerle belirlenen çizgisel zamanda değil de,doğanın döngüselliğinde akıp gidiyor olmalı. Böylesine muhteşem bir hikayenin içinde olmak,insan formuna sahip olmanın dışında toprak,gübre,güneş ve ağaç olduğumu hissetmenin, ölümlülük konusundaki korkumun azalmasında yardımcı olduğuna inanıyorum.Eski normalin çözülüşü ve zaten öyle olan kaotik varoluşun kendini sert bir tarzda yeniden duyuruşuyla ‘yeni normal’in arz-ı endam etmesi tüm hikayenin özeti gibi.
Tüm bu süreçte anladım ki, patolojik kaygı çoğunlukla canlılık, sağlık, ilişkiler,yaşam tarzı gibi sürekli değişen-dönüşen süreçleri beyhude sabitlemeye,kontrol etmeye çalışmamızdan kaynaklı görünüyor.
Etimizde kemiğimizde derin bir sızı olarak hissettiğimiz izalasyon da asıl olarak fiziksel yalnızlıktan değil de bizi biz yapan değerlere,ilişkilere,hayallere,amaçlara ,hatıralara ulaşmada yaşadığımız zorluklardandır.
Hem izalasyonun, hem de patalojik kaygının çaresi yine insanın kendisidir.Kaynak da,anlam da,menzil de insanın kendisidir.İnsanın kendisini,hayatını bütünlüklü bir hikayede anlatmaya ihtiyacı var.
Peki;senin hikayen ne olacak ,kim yazacak ve nasıl yazılacak?
28-12-2020/Aygün Özer/Psikoterapist