1962 yılında doğan ve bugüne kadar Gırgır dergisine çizdiği memleket temalı karikatürleriyle bilinen, ve bir dönem Bandırma Gerçek Gazetesinde de de özgün karikatürleri yer alan mizah dünyasının önde gelen çizerlerinden Derya Sayın ani bir kalp krizini atlatamadı ve 52 yaşında vefat etti. ‘Derya Kuzuları’ ve ‘Derya Kuzularının Sessizliği’ adlı köşeleriyle tanınan Derya Sayın Giresunspor bayrağına sarılı cenazesi Kilyos’ta toprağa verildi..
Çok kırılgan, idealist, hümanist. Politik duruşunu ve sokaktaki insanın sıcaklığını hiç kaybetmedi. Bankta tanışıp yanına iliştiği insan hikayelerine dalan, onları ince ince çizen, bazen o banklarda delilere dertlerimizi konuşturan çizer Derya… Bunun yanında anlattıkları, müthiş bir geçim sıkıntısı, yoksulluk, kimi zaman neredeyse açlık derecesinde zorluklar çekmesi.
Derya Sayın ile ilgili yazılar :
Nihat Genç
Leman Dergisi Cihangir Kahve’den elli metre aşağıda, dergiden çıkar otururduk, yoksulluğu parasızlığı konuşurduk, daha birkaç hafta önce yolum düştü, bir çay içimlik kahveye oturdum, telefonum çaldı, Derya Sayın. Derya bu ne sürpriz. Ben de buralardayım görüşelim. Hal hatır, hepsi bu. Mizah camiasında bu kadar anarşist ve bu kadar sessiz bir çocuk bulamazsınız. Bu kadar muhalif ve bu kadar nazik efendi bir sanatçıyı hiç bulamazsınız. Bağımsızlığı muhalefeti kimseye muhtaç olmadan tek başına yaşama savaşı, her şeyiydi. Hiçbir zaman karamsar olmadı, çizgilerine hiçbir zaman sevimsizlik kin intikam umutsuzluk yerleştirmedi. Saçları dalga dalga uzayan kızlar onun çizgisindeydi, güneşin ışınları uzar kıvrılır süslenir, nehir kıvrılır döner, döner, çizdiği her eşyada incecik çizgiler dolanır çizgiler bitmez çizgiyle bütün eşya süslenir, yaylar s’ler kıvrımlar uzanır her yeri sarar, tablo gibi karikatürler çizerdi. Hayattan parasızlıktan hiç hoşnut değildi ama inad etti bu tablo kıvamındaki karikatürleri çizmekten hiç yorulmadı, karikatürlerinde bir süsleme sanatçılığı hiç erinmedi bıkmadı. Bir dergi sayfasına Derya’nın karikatürünü koymuşsanız, ikinci karikatürler gölgede kalır, Derya tek başına o sayfayı otuz yıl boyunca neşeyle sevinçle doldurdu. Doğayı hayatı sokağı insanları inanılması zor ama çizdikleri elli binin üstünde. Hayat Derya’ya hiçbir şey vermedi ama hayat hiçbir zaman kişiliğini terbiyesini bozamadı. Biraz Hippi biraz Hintli ve muhteşem kararlı bir doğruculuk içinde eyvallahsız yaşadı. Kanındaki cümbüşü ruhundaki şimşekleri renkleri içindeki çizgi aşkını çize çize sokakları dağları masaları kızları süsleye süsleye bitiremedi dindiremedi.
Çizgiler çizildikçe incelir uzanır, Derya, çizdiği uzayan dolanan çizgilerin kurbanı oldu, çizgileri gibi inceldi, çizdikçe soluklaştı.
Ateşini canlılığını muhalefetini iç çekişlerini o incecik uzayan süslü çizgilerine taşıdı, çizgileri hep çocuksu hep saf hep çocuk kitapları masal çizimleri gibiydi.
O incecik uzayan çizgiler Derya’nın kimseye göstermediği çiçeklenmiş sinirleriydi.
Soylu bir nezaketle ve çok uslu uslu konuşur.
İlk gençlik yıllarından beri aralıksız iktidar tanımayan anarşist çocuklar, her birimiz aynı yerimizden inceldik, ince ince düşündükçe ‘cılızlaştık’, aşırı hassas yaratıklara döndük, en yakın arkadaşlarımız yolda arkamızdan bıçaklasa, o medeni nezaketi hiç bırakmadık.
Derya Sayın gibi nice dünyaya kapalı gibi görünen ama pırıl pırıl sevinçli dünyalar çizen nice arkadaşlarımızla muhaliflik inadıyla saksıda çiçekler gibi kuruduk, balonlarımız çoktan uçtu ama o balonların boş iplerini çizgilerini kelimelerini hiç bırakmadık.
Derya’nın çizgileri süsleri kıvrımlarıyla iç içe girip dönüp durmalarıyla meşhurdur yapraklar gibi bir ağacın altına uzanmış dünyayı seyretmekten sarhoş gibi bir nehir kenarında şırıltının sesinden sarhoş gibi… Derya’nın bu kirli çirkin sokaklara isyanı haykırışı tarzı sanatı bu uzayan çiçek gibi çizgilerdi.
Yoksulluğuyla ölümcül boğuşması neşesini hiç bozmadı.
Yemek bulamaz uykusuzluk bilmez sabahlara kadar tutuşup alev almış gibi koşa koşa çizerlerdi.
Bir büyük çatırtıya bir büyük fırtınaya sızıp gireceği incecik boşluklar hazırlamak için yoksulluk parasızlık demeden gece gündüz çizdi.
Bu ateş yalımları çizgiler, bu ölümcül inadçı muhalif, ve o kadar zarif çocukları tanımış olmak, ruhumun en büyük ödülü, en eşsiz ziyafeti.
İç savaş felaketleriyle yaşayan bu ülkede hala ve habire beni yazmaya konuşmaya sürükleyen şey Derya, senin gibi eşsiz elmas parçalarına bir nebze olsun dokunmuş olmak hayatın en büyük mükafatı arkadaş sohbetiyle yanında birkaç zaman konuşmuş olmamdır, güle güle Derya, dergi akşamlarının nice gecelerin gölgesi hangi elbiseyi giyersem giyeyim hepsinin üstünde en güzel en havalı giysim olacak Derya!
ZEYNEP ÖZATALAY – @zeynepozatalay
Karikatürist Derya Sayın’ı erken kaybettik. Bir çizer için güzel işler yapacağı, birikimini damıtacağı yaşlarda. Böyle biri eksilince insan kaybın büyüklüğüne üzülüyor. Ben bir okuru olarak şahsen tanıyamadığıma bir daha üzüldüm, yakın mahallelerde oturmuş, yan yana masalarda çay içmişiz. Bugün onun yerine Firüzağa Meydanı rüzgarda pır pır sallanan, insanlara tebessüm ettiren karikatürleriyle doluydu…
Ömrü çizmekle geçmiş, başka yollara sapmadan sadece karikatür yapmış, kendini hep bununla anlatmış bir insan Derya Sayın. Çizgisinin tadı, inceliği, güzel kadınları, detaylarıyla işlediği İstanbul’u, bir dönem kendisini yakalamış herkesin hatırlayacağı şeyler. İlk gençliğinde Tatbiki Güzel Sanatlar’a (şimdinin Marmara Üniversitesi) girdikten sonra, Ufuk Gürgenç, Yusuf Akıncı, Gürcan Özkan gibi o dönemin genç karikatüristlerini oluşturan bir gruba dahil olunca, dünyasının merkezi dergiler ve karikatür oluyor. Oğuz Aral ve Gırgır’la başlayan yolculuğu Express Dergisi ve Leman ile devam ediyor. Anlatımı zarif, her daim muhalif, ama ilginç bir şekilde yargılamadan, incitmeden çizen bir ustaya dönüşüyor zamanla. Delilik ya da Türk solu üzerine yaptığı ince ince yorumlardan, Gezi direnişi sonrası çizdiklerine kadar, ele aldığı tüm konularda aynı derin üslup, aynı zarafet vardır. Gürcan Özkan’dan alıntılayarak; “O en çok sabaha kadar kaynayan çaydanlığa ve o hep tüten sigarasına çizerek eşlik etmeyi sevdi. O çizginin Bob Marley’i oldu. Oysa aleni Pink Floyd ve Erkin Koray severdi. Kimse Kibrit kutusuyla onun kadar güzel Fesuphanallah’ı ve Şaşkın’ı çalamayacak.”
Bugün cenazesinde, çok sevdiği Firuzağa Kahvesi’nin önünde tüm sevenleri bir aradaydı. Tüm arkadaşları, onu tarif ederken geçmiş zaman kullanmanın şaşkınlığı henüz üzerlerinde, bilmeden aynı kelimeleri kullandılar; Çok kırılgan, idealist, hümanist. Politik duruşunu ve sokaktaki insanın sıcaklığını hiç kaybetmedi. Bankta tanışıp yanına iliştiği insan hikayelerine dalan, onları ince ince çizen, bazen o banklarda delilere dertlerimizi konuşturan çizer Derya… Bunun yanında anlattıkları, müthiş bir geçim sıkıntısı, yoksulluk, kimi zaman neredeyse açlık derecesinde zorluklar çekmesi. Sonrasında Nihat Genç’in yazısını okudum, aynı. Ardından arkadaşlarının sosyal medyada paylaştıklarını okudum, aynı…
Bu hâl insanı sıkıntılı düşüncelere atıyor. Eli ayağı tutan, aktif olarak çizen bir karikatürist neden bu kadar az paralara yaşar, sağlık durumunu, yaşlılığını kim gözetir? Kalp krizinden evvel kansere yakalandığı sırada bir sağlık sigortası, onu geçtim normal sigortası var mıydı? Arkadaşları onun çocuksuluğundan, hayatı yaşarken parayı en son sıraya atmasından da bahsettiler. Ama bu, usta çizerlerin adını ‘Yeşilçam Sendromu’ koydukları duruma mani değil. Hangi mecrada çalışırsa çalışsın, sanatçı, yazar, çizer, emeğinin karşılığını almakta zorlanıyor bu coğrafyada. Karikatürlerine bayıla bayıla güldüğümüz bir emekçi, belki de çorbanın yanına fazladan ekmek söyleyerek karnını doyurmaya çalışıyor. Bugün konuştuğum çeşitli yaşlardaki karikatürist, benzer sıkıntılardan dem vurdu, umuyorum ki yeni nesil sanatçılar daha az zorluk çekerler. Derya Sayın’ın anıları hürmetine sanatçılara tüm haklarının korunduğu, daha iyi bir gelecek dileyelim.
Bu yazıyı çizerin kendi ağzından bitirmek en güzeli olur; “Hayatta bazı tesadüfler vardır ve bu tesadüfler insanın gelecekteki hayatını belirler… Çok zengin mi oldum, çok şöhretli, çok vs. vs… Bunlar palavra. Bir ayrıştırma yapacak olursak eğer geriye tek bir şey kalıyor. Herkesin pek de önemsemediği, pek de anlayamadığı, yaşamın tümüne yayılmış bir ‘zevk”… Hayatta geçirilen hoş vakitler, elimizde olduğunu bildiğimiz hoş vakitler… ‘Seka* kağıt üretimine devam ederse, ‘Pelikan’ çini mürekkepleri iflas etmezse, ‘Horoz* tarama ucu şirketi üretimine devam ederse, ben daha çok karikatür çizerim..’’
GÜRSEL EKMEKÇİ
adanalısı,
malazgirtlisi,
sinoplusu,
ödemişlisi,
kimse bi hak iddaa edemez..
bu şiir dünyada yalnızca giresunumuza yaraşır..
kavafis’in şiiridir..
yeni bi ülke bulamazsın, der..
başka bi deniz bulamazsın, der..
aynı mahallede kocayacak, aynı sokaklarda dolaşacaksın, der..
büyük usta şöyle bitirir bu benzeri asla yazılmamış şiiri;
-”bu şehir arkandan gelecektir
dönüp dolaşıp
bu şehre döneceksin
başka şey umma”..
benim canım ağabeyim derya sayın’ın, 85’lerden falan kalma en ünlü karikatüründe bu şiir işlenmektedir..
arkada şehr-i canan..
şehirden ayrılmakta olan bi fındıkkale otobüsü..
ve bi karayolu tabelasında bu güzel şiir..
bikez daha diyim..
kavafis neresindendir yunanistan’ın, bilmem?? hiç merak da etmedim..
ama, dünyada yalnızca ve yalnızca giresun’a yaraşır bu dizeler..
hayır, diyenin alnını karışlarım..
istanbul’dan emrah mısırcı dostum aradı az evvel..
-”gürsel abi, fındıkkale ile aran nasıl”
-”gayet iyi yavrum”
-”aman abi, noolur hallet, yarın cenazeye bi çelenk yollasınlar”
-”tamam emrahım, iyi düşünmüşsün”..
hemen aradım sevgili kardeşim sami karataş’ı..
fındıkkale’nin yeni kuşak patronudur..
-”alo sami nasılsın kardeşim”
-”sağol kardeşim, sen nasılsın”
-”sami bi ricam var.. eğer 40 yıllık dostluğumuzun bi hatırı varsa , yap bunu”
-”söyle kardeşim”
-”bak, derya abi vefat etti.. o meşhur karikatürü bilirsin”
-”bilirim tabi”
-”sami, yarın bi fındıkkale çelengi gönder firuzağa camii’ne”
-”başım üstüne kardeşim”..
ben kendimde diğilim bugün sevgili dostlarım..
çok üzgünüm..
çok bitkinim..
en son ağlamak da ayıp oldu bizlere..
lafı edildi, Ata’mız için titreyen sesimizin..
ne diyim yahu??
gizli gizli ağlarsam namerdim..
hüngür hüngür ağlıyorum..
derya abim için