Nazım Hikmet RAN,
15 Ocak 1902’de doğdu.
*
Oyunlar, romanlar, hikayeler yazdı.
Ama “O” şair doğmuştu, şiirle yaşadı…
Yaşamı, insanı ve yaşanmışları anlattı,
Romantik devrimci, dediler…
Hasretle kavruldu, özünü mısralara döktü; şiirinin biçimi ise ‘özü’ belirledi,
sözcükler, kafiyeler notalaştı satırlar şarkılaştı...
*
Yürek bu, 1963’de memleket özlemine dayanamadı.
**
Nazım:
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Diyordu, sağlığında…
Ölümünden 53 yıl sonraki doğum gününde:
Diyanet fetvalarına,
PKK’nın, IŞİD’in katliamlarına,
hendekler kazılmış ve bombalarla tuzaklanmış yollara veya
ayakkabı kutularını para kasası yapanlara,
Acaba:
“kabahat sizin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu sizin, canım kardeşlerim!” der miydi? Bilemeyiz…
*
Ferasetinize…
Not: ‘Feraset’in ne anlama geldiğini bilmeyenlerin sözlüğe bakmaları gerekiyor…