Üniversitenin amfisinde 800 kişinin katıldığı bir sınav vardır.
Süre: İki saattir, sınavı yapan Profesör zaman konusunda son derece titizdir.
Sınav başlar…
Sürenin bitiminde hiç taviz olmayacağını bilen öğrenciler hızla cevapları yazmaya başlar.
Yalnızca biri hiç acele etmemektedir.
Biraz düşünmekte; biraz yazmakta, biraz silmektedir.
Sınav süresi bitince, Profesör:
“Kâğıtları getirin” der.
Kâğıdını veren öğrenciler amfiden çıkıp, cevaplar hakkında konuşmaya başlarlar.
Amfide, acele etmeyenden başka hiç öğrenci kalmaz, O yazmaya devam eder.
Hocanın tam da, kürsüden kalkmasına yakın kâğıdını götürür.
Profesör:
“Çok geç kaldın, artık senin kâğıdını alamam.”
Öğrenci, bozulur. Biraz tedirgin bir ifade ile:
“Siz, benim kim olduğumu biliyor musunuz?”
Profesör:
“Hayır, bilmiyorum.”
Öğrenci, rahatlamış bir tavırla kâğıdını diğer öğrencilerin kâğıtları arasına yerleştirir,
sınav kâğıtları destesini düzeltip:
“İyi günler Hocam!” diyerek profesörün şaşkın bakışları altında dışarı çıkar…
*
Hoca, bu öğrencinin kim olduğunu sorup öğrenmiş midir?
Öğrenip sıfırı basmış mıdır?
Yoksa:
‘Amaaan sende’ demiş midir?
Bilemeyiz…
**
Türkiye’de de:
Kimin kim olduğu biliniyor da, bilinmiyormuş gibi yapılıyor mu?
Yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar yapanın yanına kar kalıyor mu?
Vergisini ödemeyen, cezasını yatırmayan affediliyor mu?
Çevreyi kirleten, çevreyi kirletmeye;
terörist, kendini kalabalıkta patlatmaya;
siyasetçi, üç beş oy için doğrulardan yalpalamaya;
bürokrat, koltuğunu korumak için boyun eğmeye;
adalet dağıtan, ‘bağlı’ gözleri ile gerçeği görmemeye devam ediyor mu?
*
Takdir sizin…
**
Toplum, kimin kim olduğunu biliyor ama ses çıkartmıyorsa…
Şehit cenazelerinde “…cez”, “…caz” la biten cümleler devam ediyorsa…
Nitratlı gübreyi yasaklamakla;
mutfak tüpüne seri numarası koyup,
bu maddeleri satın alanlardan kimlik bilgilerini sormakla terörün biteceğine inanılıyor da,
terörü finanse eden paranın peşine düşülmüyorsa…
Asgari ücretliye tasarruf yaptırmakla ekonominin düzeleceği sanılıyorsa…
Herkesten 100 lira keserek ‘bireysel emeklilik’ sağlanabilecekse…
Kişi başına düşen milli gelir ‘9000 dolar’ın altına düşmüşte, umursanmıyorsa…
Dokuz bin doların zaten kağıt üstünde olduğu unutulmuşsa…
Ekonomik kriz kapıdan bacadan evimize girmiş, değdiği yeri yakıyorsa…
Öğretmenler, atanamadığı için “polis”; işsiz gençler “sözleşmeli uzman asker” oluyorsa…
“Kıçımı yıkarken su kaçar da, orucum bozulur mu?” diye soruluyorsa…
‘En iyi muhalif, ölü muhalif’ absürt düşüncesine prim veriliyorsa…
Gerçek dışı veya saptırılmış konular siyasilerin tutunacak dalı oluyorsa…
Milli irade: Düşünüyor, değerlendiriyor ve
“Boşa koydum dolmuyor, doluya koydum taşmadı…” diyorsa…
‘Fırtına’ yakındır!
Seçmen affetmez!
*
“Yavaş atın tekmesi sert olur.” özdeyişi ile bitirelim.