Sedat Pamuk
1929 Büyük Buhran döneminde, kırsal kesimde yaşamını tarımdan elde eden bir ailenin, toprağını bankaların ipoteklerine kaptırıp, kaybetmesi üzerine, sahip olduğu döküntü eşyalarını kelepir fiyatına elden çıkarıp, külüstür bir kamyonu satın almalarıyla başlar. İkisi çocuk olmak üzere toplam 13 kişi, derme çatma yaptıkları külüstür kamyonun kasasında, bulundukları Oklahoma’dan portakal ve şeftali toplayıcılığı ve de pamuk toplayıcılığı yaparak hayatlarını yeni baştan kurabilmek umuduyla Kaliforniya’nın verimli arazilerine yerleşmeye doğru yola çıkmalarıyla devam eder.
Roman, 1939’da yayınlandığında edebiyat çevresinde büyük yankı uyandırır. Ve John Steinbeck, bu romanıyla Pulitzer ödülünü alır. Yazarın başyapıtına sonraları birçok eseri daha eklenir. Bu büyük yazarın, çok öncesinde okuduğum “Fareler ve İnsanlar” ve “Bitmeyen Kavga” romanları, beni çok etkileyen kitaplarından sadece ikisini oluşturmaktadır.
John Steinbeck (1902- 1968), İrlanda göçmeni, Amerikalı yazar, tıpkı kendinden önce Amerikan edebiyat dünyasında parlayan, serüvencilik yazısında ustalaşan, Jack London(1876-1916; Demir Ökçe, Martin Eden, Beyaz Diş, Vahşetin Çağrısı, vb. kitapların yazarı) gibi, kendi kendini yetiştirmiş, çalışarak, işçilik yaparak geçimini sağlamış, kalemi kuvvetli ve kendisinin, işçi sınıfından olduğunun bilincini taşıyan bir yazardır.
Tarım işçilerinin çok kötü geçen yaşam koşullarına yakından şahitlik etmiş ‘Gazap Ürünleri’nde olsun, Fareler Ve İnsanlar ’da olsun, ‘Bitmeyen Kavga’da olsun, onların yaşam dramlarını, mücadelelerini, çok ince, detaylı ruhsal incelikleriyle, birbirlerine gösterdikleri saygılı davranışlarıyla ve sevgi dolu yaklaşımlarıyla ve de muhteşem çevre tasvirleriyle okuyucuya çok iyi aktarmasını bilmiştir. Ailenin Kaliforniya’ya yolculuğunda her iş arama serüveni, her konaklamada rast geldikleri insan ilişkileri, birer sinema şeridi gibi, okuduğumuz satırlarda, kelimelerde akıp gitmektedir. Neticede, Steinbeck, edebiyat dünyasına katkıları nedeniyle 1962’de Nobel edebiyat ödülünü almıştır.
Göç ve Göçmenler konusu, kapitalist üretim sürecinin en temel sorunlarından birisidir. Konut sorununu da içinde barındırır, gündelik geçim sorununu da, sağlık sorununu da, eğitim, öğretim sorununu da… Ve sağlıklı, geleceğine güvenle bakan insanların bir arada yaşama koşullarının olgunlaşmasına, insani ilişkilerin ne derecede etkin kılınacağını da içinde barındırır.
Steinbeck’ın İrlanda kökenli bir göçmen olması hasebiyle ve romanında Amerika toprakları içinde de olsa bir ailenin Oklahoma’dan Kaliforniya’ya göçünü anlatmış olması, bana İrlandalıların Amerika kıtasına göç ettikleri, kapitalizmin başlangıç yıllarını anımsattı. Anlatmazsam eksik kalır; O yıllarda, Kapitalizmin şafağında diyelim, İrlandalı köylüler, yemyeşil, verimli arazilerini, büyük sermayenin hâkimiyetine kaptırmıştır. Yünlü dokuma sanayiinin hâkimiyetinde olan dünya pazarı, Hollanda’nın üstünlüğünden kurtulup, Büyük Britanya’nın hegemonyasına geçmesinin arifesini yaşamaktadır. Henüz pamuklu dokuma aşamasına geçilememiş ve yünlü dokumalar ve dokuma tezgâhları Batı dünyasının üretim konusunu teşkil etmektedir. Pamuklu dokumada üstünlüğü ele geçirebilmek adına, Büyük Britanya hâkimiyetindeki İskoçya’da ve İrlanda’da büyük büyük koyun çiftlikleri kurulur. Ekili araziler, sanayi sermayesinin hammadde ihtiyacını karşılamak için, bankalarca ele geçirilir ve tarımsal faaliyetten koyun yetiştiriciliği için meralara, koyun çiftliklerine dönüştürülür. Topraklarını kaybeden işçilerin bir kısmı, Londra, Manchester gibi sanayinin yoğunlaştığı şehirlere yerleşip iş ararken, bir kısmı da yenidünya Amerika’ya göç etmeyi yeğlerler. Ve bu göç dönemini Marx, Kapital’de anlatırken, şu çarpıcı cümleyi kullanır; “Koyunlar, insanları yerlerinden, yurtlarından etti!”
Yünlü dokumadan, pamuklu dokumaya geçilmesi de Afrika kıtasından ele geçirilen esirlerin Amerika’daki pamuk ve şeker kamışı plantasyonlarında çalıştırılması sürecini doğurmuştur. İngiltere sömürgesi olan Amerika’da yoğunluklu olarak üretilen pamuklar, İngiltere’ye taşınarak, dokuma tezgâhlarında işlenmiş ve dünya pazarında İngiltere hâkimiyeti başlamıştır. Kapitalizm, her dönemde insan emeğini, gerek köle emeği olarak, gerekse açlığını bastırmaya çalışan “Özgür köle” emek gücü olarak vampir gibi sömürmeyi sürdürmeyi başarabilmiştir.
Gazap Üzümleri, tarımda sanayileşmenin yarattığı, tarımsal emek gücünün değerinin düşürüldüğü bir döneme, bir de dünya krizi eklendiği 1929 yılı ve sonrasında kırsal kesimin yaşam koşullarının cehenneme döndüğü yaşam sürecini konu edinmiştir. Yazar, yoğun el emeği ile yapılan tarımsal üretime traktör gibi tarım araçlarının girmesiyle işsizliğin baş gösterdiğini ve bankaların “Finans Kapital” gücünün baskısıyla, sanayide olduğu gibi toprakta da sermayenin söz sahibi olmasının altını çizer. Örgütlü bir şekilde, dernekler, kooperatifler vasıtasıyla, üretim ve işçilik fiyatlarını en alt limitte belirlenmesi, yüksek faiz uygulamalarıyla borçların altında ezilmeleri suretiyle, köylülerin topraklarına el konması ve bu yolla mülksüzleştirilen köylülerin trajedisi anlatılmaktadır.
Bankalarda yoğunlaşan büyük sermaye gücünün üreticilerin topraklarına el koyması, köylülerin yegâne üretim araçları olan topraklarının ellerinden alınması, yetmezmiş gibi traktörlerin, biçerdöverlerin üretim sürecine katılması, el emeğinin ucuzlamasına ve dolayısıyla işsizlik ve yoksulluk koşullarının yaratılmasına sebep olmaktadır.
Sedat PAMUK, 2.05.2025, İzmir