GENDÜME MÜNKER VE NEKİR BİR DE MADDE DÜNYASI

Gençliğimde acayip bir ölüm korkum vardı. Sürekli sağlıkla ilgili konuları okur araştırır, bedenimin sesini dinler ve bazı hastalıkları kendime yakıştırırdım. İşin garibi hangi hastalığı kendime yakıştırdıysam, o hastalığın fiziksel ve biyolojik belirtileri de bedenimde görünürdü. Sanırım bu duruma hastalık hastalığı deniyor. Sebebini bilmiyorum ama, benim korkumun altında evlendikten onbir ay sonra doğurduğum kızım GAMZE ve ondan on iki yıl sonra doğurduğum oğlum ÇAĞDAŞ vardı. Ben ölürsem, onlara sahip çıkacak kimsem yoktu. Annem , kayınvalidem ve evin küçük oğlu gibi davranan eşime, güvenemiyordum Çocuklarım benim tüm varlığım, canımın en değerli parçalarıydı.
Sık sık ziyaret ettiğim Çocuk Esirgeme Kurumu’ ndaki sahipsiz çocukların perişan hallerine şahit oluyor, yardım etmeye çalışsam da elimden fazla birşey gelmiyordu. Onlar aslında devletin korumasında olan ve şanslı sayılan çocuklardı. Peki; sokak çocukları, köprü altında büyüyen çocuklar, hele bir de analı babalı olduğu halde acı içinde büyüyen yoksulluk çekenler…
Varlıklı bir aile değildik. Onlara maddi destek olma şansım yoktu. Emekli olur olmaz, çocukluğumdan beri yazdığım şiirlerle bir kitap bastırıp gelirini Koruncuk Vakfı’ ndaki sahipsiz çocuklara bağışladım. Devede kulak bile olmayan bu katkı yeterli değildi tabii! Yıllar geçti, bu çocukların sayısı gittikçe arttı, katlandıkça katlandı… Koskoca varlıklı bir ailenin içinde sekiz yaşında öldürülen Narin cinayetine şahit olduk. Aile bireyleri cinayeti kapatma derdine düşüp Narin’ i unuttular. İZLEYENLERİN KANI DONDU! Donanımlı bir hastanede yeni doğan çocuklara yapılan, ailelerine yaşatılanları utanç içinde izledik. Bu iki örnek, yaşananlardan minik bir kesit. Dünyada ve ülkemizde binlerce çocuk risk altında doğuyor, genellikle de büyüyemiyor… Yaşama şansı yakalayanlardan çok azı normal bir yaşam sürüyor, diğerleri kötü niyetli insanların eline düşüp suç makinesine dönüşüyorlar.
Bir de; varlıklı ama cahil ailelerin yetiştirdiği daha doğrusu yetiştiremediği yobaz, saldırgan, şımarık, azgın çocuklar var. Suçları kapatılıyor, yaptıkları yanlarına kalıyor.
Yakın geçmişte, ölümün sıkça görüldüğü palyatif bakımda görüp şahit olduğum ölümler, okuduğum kitaplar, en son kızımın ölüsüyle temasım beni adeta fırınladı. Artık ham topraktan yapılmış sırsız çanak gibi çatlayıp parçalanmam diye düşünüyorum. Yine de belli olmaz tabii! Etten kemikten oluşan beden, onu enerjisiyle ayakta tutan ruh, nerde ne zaman çöker bilinmez. Dediğim gibi ölüm korkumun çapı hayli küçüldü.
Gülerek yazıyorum ki; siz de gülün !
Şimdi de ölüm sonrasına takıldım… Ruh ve beden bir noktada ayrılıyor, beden , çıkarılmış elbise gibi geride kalıyor. Bazı dinlerde yakılıyor, bazılarında toprağa veriliyor, bazı dinlerde de kurt kuş yesin beslensin diye ıssız bir yere bırakılıyor. Açıkçası; hiçbiri cazip gelmiyor, ama istesek de istemesek de, biri biri başımıza gelecek! İş bu kadarla da bitmiyor, her dinde farklı görüşler var. Bizim dinimize göre; ölüm sonrası, herkesi bekleyen gök gözlü kara bedenli iki meleği var. Münker ve Nekir… Aslında inancımız bize, Yüce Yaratıcımızın; yaptığımız her şeyi görüp bildiğini, hatta aklımızdan geçenleri bile okuduğunu söylüyor, biz de buna bütün kalbimizle inanıyoruz da; yine de ölünce bir kez daha sorgudan geçeceğiz demek ki! Hayatın içinde; aklımızın almadığı, ne kadar zeki, araştırmacı, ve bilgili olsak da anlayamadıklarımız var, bir de aslında öğrenip, anlayabildiğimiz halde, ilgi duyup araştırıp öğrenmediklerimiz var.
İşte Münker’ in anlamı; anlaşılmaz olan, Nekir’ in anlamı ise; bizim araştırmayıp öğrenmediklerimizmiş.
Yani öldükten sonra, sorular buralardan gelecekmiş. Rabbini, peygamberini öğrenmek, doğru cevap vermek en azından yüzde elliyi bulmak demekmiş. Burada kopya vermiş gibi olmadım inşallah. Vallahi ne anladıysam, ne okuduysam onu yazıyorum. Sonuçta bunları yazanlar, din konusunda bilgisi olan, tanınmış, kimliğini kanıtlamış kişiler. Arkalarında onlarca insan saf tutuyor, yüzlerce insan vaazlarını dinliyor. Yine inancımıza göre; sağımızda sevaplarımız, solumuzda günahlarımız, amel defterimize yazılıyor zaten. Münker ve Nekir’ e de bunları dilimizle ikrar edeceğiz. Ya sonra? Diyelim ki bu skalayı başarıyla atladık. Amel defterimiz koltuğumuzun altında düştük yola. Münker ne yazdı, Nekir ne yazdı? Bizi ne bekliyor? Cennet mi? Cehennem mi? Bilerek isteyerek, kimsenin hakkını yemedim. Kimseye haksızlık etmedim. Çalmadım, çırpmadım. Yalan söylemedim, iftira atmadım. Yalancı şahitlik etmedim. Yuva yıkmadım. Yalancıya, dolandırıcıya, iftira edene, gücünü kötüye kullanana, dini kullanıp fesat karıştırana destek olmadım. Kötüye ve kötülüğe seyirci kalmadım. Doğruları , delilleri karartmadım. Kimseyi, yaralamadım, öldürmedim, eziyet etmedim. Doğaya ve canlılara zarar vermedim. Orman yakmadım. Silah yapmadım, kullanmadım, kullandırmadım. Kimsenin onuruyla, şerefiyle, itibarıyla oynamadım. Yasaklı madde, üretmedim kullanmadım, satmadım. Kimsenin inancına, kılık kıyafetine karışmadım. Kimseyi dil , din ırk ve cinsinden ötürü dışlamadım, ötekileştirmedim. Kimseye tepeden bakmadım, kimsenin yoluna taş koymadım. Kimseye çelme takmadım, sahip olduklarımın değerini bildim , savurganlık yapmadım. Beni yaratan , yaşatan, sınayan Yüce Güce saygıda kusur etmedim. Olumsuzlukları, tevekkülle karşılayıp kimseyi suçlamadan zorluklardan aşmaya çalıştım. Böyle düşünenler! Tutun el ele! O ilahi adalet, bize hakkımız olanı eninde sonunda verecektir.
Ey ecel! Sen de vakti iyi ayarla LÜTFEN! Ulusumuzun refaha erdiği günleri görmemize izin ver! Ben bu yazıyı yazıp tamamladım. O gece yerden ve gökten mesaj yağdı. 6.1 lik depremle sarsıldık. O arada gök delindi; hayatım boyunca görmediğim yağmur, şimşek ve gökgürültüsü sabaha dek sürdü. Dışarı çıkarken ayak bileğimizi aşan su birikintilerin içinden geçtik, suya düşmüş fareden beter olduk. Ağzım dilim, mideme kadar kurudu, eşimin bacakları bir süre tutmadı. Destek köstek sağa sola bakınırken; yeni tanıştığımız değerli komşularımız bizi arabalarına aldılar. Allah binlerce kez razı olsun. Kimsenin tavuğuna ( kış!) demediğime göre; gökten ve yerden gelen mesajları anlamaya çalışıyorum.
O gece sabaha karşı torunumun eşi Eskişehir’den geldi bizi aldı. Çantamıza birkaç çamaşır, dış giyim ve ilaçlarımızı tıkmışız. Sağolsun damadımızın bizi sahiplenmesi, torunumuzun ve yakınlarımızın bizim için endişe etmeleri yaşlı ruhumuza iyi geldi. Evin içi cam kırıkları, dökülmüş , saçılmış eşyalarla dolu. Kapıyı çektik çıktık. Bu yaşadıklarımız çok ürkütücü gelse de; yine de kendimizi çok şanslı buluyorum. Şükrediyorum. Sığınacak yeri ve kimsesi olmayanlar da var! Sağolsunlar, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda, şimdilik oturuyoruz.( İyi de nereye kadar?) sorusu beynimizin çeperlerini zorluyor…
Uzmanlara göre, depremler büyük olasılıkla devam edecek. Sındırgı şu an en aktif yer. Durum ne yana evrilir? Ülkemizin büyük bir kısmı risk altında. Taşınmaya kalksak daha yerleşeli iki ay oldu. Dünürlerimizin büyük desteği, Emendere Saman EVİM Çiftliği sahibi Gülbin_ Atilla Çifti’ nin yardımları olmasa asla bu kadarını başaramazdık. Evimizi, çevremizi sevdik, kısa zamanda harika insanlar tanıdık, dostlar edindik. İNTERNET üzerinden elektrik, su, doğalgaz, Termal ısınma, aidatlar, kira ve banka işleriyle uğraşırken yemin ederim kendimi fersah, aştım. Biraz şikayet gibi görünse de, beynimi patlatırcasına zorlasa da; benim yaşımda birinin bunları başarması hiç kolay değil. ( E, birazcık kendime de pay çıkartıp maşallah bana!) diyorum. Siz de deyin lütfen! Mazallah, maşallah inşallah derken, bu konuda da epey yol aldım… Göksel mesajlardan anladığıma göre, yeni bir test uygulaması başladı. Sınav henüz bitmemiş! Test karma sorulardan oluşuyor. Doğru yanlış, boşluk doldurma,deneme, eşleştirme, çoktan seçmeli, birden çok yanıt, hesaplanmış formüller…
Belli ki; Münker ve Nekir ile buluşuncaya kadar bu testle uğraşacağız. Yani, ne burada, ne öbür tarafta, kimse hayatını küçültüp şartlarını taşıyabildiği düzene ayarlayarak ense yapamayacak! Her türlü afetiyle, kazasıyla, belasıyla bu vatan bizim! Umutsuzluğun işimizi daha da zorlamasına meydan vermeyelim. Yıkılanı onarmak, yenilemek, gerekirse yeniden yapmak hedefimiz olsun.
Bu konuda bize destek veren kurumların kıymetini bilelim. Vizyon sahibi, geçmişten kopup geleceğe bakan ve yatırım yapan yöneticilerin yolunu açalım. İnancımızı korurken , bilim ve teknik alanında başarılı gençler yetiştirelim. Söz değil ,eyleme bakalım…Rant peşinde olanlara, makam ve mevki için yola çıkanlara fırsat vermeyelim…
Bu süre içinde, arayan, el veren, hatır soran tüm canlara saygı sevgi ve teşekkürler… 02-11-2025/ ULVİYE KARA AKCOŞ