Olacak inşallah! Diye umut edenlerin sayısı ve toplam toplumsal pay içindeki oranı meçhul olmakla birlikte, bu “sezgileriyle hareket eden” grubu bir tarafa ayıralım. İflah olmaz iyimserler kategorisinde yer alanlar ve yaşama pembe gözlükle bakanlar ve de gelecekten soyut beklentileri olanların ortak paydası böyle düşünmek istemektedir diyelim.
Bir de somut gerçeklik peşinde koşanlar vardır ki, ben şahsımı bu grubun içinde addetmekteyim. Onların da, temel sorusu şudur;” Her şeyin güzel sonuçlanacağına dair bir beklenti içinde olmak, insanlara cenneti vadetmek değilse nedir?”
Bu kategorideki şüpheci insanlar da, her şeyin düzeleceğine, sorgulamaksızın inanmak istemezler. Bunlara da “kuruntucular”, ya da bilimsel söylemle “şüpheciler” diyelim.
İyimserler ile şüphecilerin karşılaştırılmasını yapmaya gayret edelim, bu yazımız süresince.
Her şeyin güzel olacağını bekliyoruz ya: Bu beklentimizdeki somut, nesnel gerçeklik nedir mesela? Pastırmanın fiyatı, bonfileden geçtim, kıymanın fiyatı düşecek midir mesela? Bebek ölümlerinin önü alınacak mıdır? Bebek mamasının, bebek bezinin fiyatları ucuzlayacak mıdır mesela?
Ev sahibi ile kiracı davaları sürüp gidecek midir mesela?
Okul çağında olup da işçi olan çocukların ölümleri sonlandırılabilecek midir mesela?
Kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, çürük çarık evlerin yapımı, derelerin, akarsuların kirletilmesi sonlandırılacak mıdır mesela?
Soyut nitelikteki bu örnekleri sonsuz sayıda çoğaltabiliriz.
“Her şey çok güzel olacak”, daha çok sezgisel olarak algılanan soyut bir tanımlama içermektedir. Oysa toplumsal ekonomi, somut gerçekler üzerindeki hareket yasalarına tabidir.
Güzel günlere dair beklentiler ancak edebiyat ve kültür alanının konusunu oluşturmaktadır. Soyut nitelikler, kültürel hareketler, ancak edebiyatta; öyküde, masalda, şiirde, düzyazıda derinlikle yol alır. Nitekim aşağıdaki Oscar Wilde ’den bir alıntıyı, Bedri Rahmi, makalesinde, şu şekilde yorumlamaktadır.
“Belalı Gerçek; Oscar Wilde anlatıyor: ‘Vaktiyle bir balıkçı vardı. Günlerce denizde kalır, döndüğünde mahalle halkını etrafına toplar, onlara avlanırken başından geçen acayip şeyleri anlatırdı. Dinleyenlerin heyecandan nefesleri kesilir, peri padişahı ile başlayan denizkızları ile devam eden hikâyenin bir tek kelimesini kaçırmamak için balıkçıya daha çok sokulurlardı. Balıkçı o kadar güzel anlatırdı ki herkes onun peri kızları, denizkızları ile senli benli olduğuna inanır, her sefer dönüşünde de heyecanla sorarlardı:
–Bugün hangi peri kızı ile beraberdin? Bugün gene neler gördün?
Günlerden bir gün balıkçı denize açıldı, denizin orta yerinde bir ada, adanın kıyısında da adıyla sanıyla peri kızlarıyla denizkızlarının oynaştıklarını görmez mi? Mahalleye döndüğünde balıkçının suratı bir karıştı! Ağzını bıçaklar açmaz olmuştu, gene etrafını sardılar:
–Hadi anlatsana! Bugün neler gördün?
Balıkçı yorgun, perişan, mahzundu. Nerdeyse ağlayacaktı:
–Hiç, dedi, hiç!.. Bugün hiçbir şey görmedim!..”
“Wilde ’in bu hikâyeciliği İngiliz anahtarı gibi çeşitli kapıları açabilir. Bu kapılardan birisi bizi şöyle bir çıkmaza sürükler: Edebiyatçı gördüklerini değil, görmediklerini anlatan adamdır. Gözle görüleni, el ile tutulanı ebem de anlatır. Marifet adabı, erkânı ile uydurmak, yakıştırmaktır.”
“Aynı hikâyecik hayra da yorulabilir. Sanatkâr denilen kişide her babayiğitte rastlanmayan bir tasarlayabilme gücü bulunmalıdır. Wilde ‘in balıkçısını şaşırtan, onu arpacı kumrusu gibi düşündüren, bu gücün elden gittiğini görmesi olmuştur. Öyle ya! Bitip tükenmek bilmeyen uzun yolculuklar boyunca tasarladığı, yalnız kendisinin, yoktan var ettiğine inandığı şeyleri, hiçbir gayret sarf etmeden herkesin görebileceğini anlayınca sihir bozuluyor.”
“Balıkçı, olağan şeyleri tasarlamış olduğuna içerliyor. Zekâsının, düşüncesinin alelade şeyleri aşamamış olması gücüne gidiyor.” (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Deli Fişek, Bilgi Yay. 1987. S.160-161)
Öyküde olduğu gibi, olayların görünen yüzlerini, görüngüleri- fenomenleri- her akşam muhalefeti temsil eden kanallarda doyasıya, gına gelinceye kadar dinliyoruz, izliyoruz.
Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare kader!” Balıkçı Şiirinde Tevfik Fikret böyle döşeniyordu iç acıtan mısralarını.
Her şeye rağmen, muhalefetin sloganı nasıldı? Hatırlayalım. İsteyen inansın, istemeyen sorgulasın artık, ne diyelim!
Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak!
İnşallah!
Sedat Pamuk, İzmir, 20.04.2025