Kötülüğü hep başkasında,dışımızda arıyoruz dedim Gencer’e; o da evet haklısın diyerek beni onayladı sağolsun.
Bayram yaklaşıyor. Bugün bir haber ilişti gözüme.Suriyeliler bayram kutlamak için ülkelerine gidecek!Gitsinler geri dönmesinler seslerini duyar gibiyim,belki de çoğunluk mültecileri ülkede istemiyor.Ee ne var bunda diyenlerin bu yazının nereye gideceği konusunda huzursuzlandığını hissediyorum.
Geçelim başka bir paragrafa. Geçenlerde İnstagram üzerinden Bandırma logolu bir hesaptan sokakta yaşayan bir evsizle ilgili paylaşım vardı.Paylaşımı yapan duruma isyan ediyordu.Uzun zamandır bu kardeşimiz sokaklarda,yetkililer uyuyor mu mealinde şikayetini dile getiriyordu.Sonra üzerine birkaç yorum yapılmıştı.Yorumlarda evsiz Suriyeli olsaydı şimdiye kadar bir yere yerleştirilir,çözüm bulunurdu deniliyordu.Çözüm bulunur muydu, bulunmaz mıydı bilemiyorum ancak bu ifadeler canımı sıktı.En yumuşak ifadeyle hoşgörüsüzlüktü ortadaki.Lafı dolandırmadan net ifadeyle söylersem ırkçılığın daniskasıydı.
Cumhuriyetin ve demokrasinin kalesi halesiyle sarmalanmış Bandırma’da yaşıyor olma hissiyatı kimilerini hoşnut edebilir. Aydın,aydınlık bir şehir,sanat ve kültür şehri…Ben makyaja bakmıyorum,daha derine bakmayı teklif ediyorum.Mesela hoşgörü penceresinden,yargılamadan suçlamadan…
Yerel ya da genel gazeteleri,haber sitelerini tararsanız mültecilerin özellikle Suriyelilerin karıştığı suçları görebilirsiniz.Hırsızlıklar,gasplar,yaralamalar,tacizler,yaralamalar.Düşmanlıktan,felaketten karanlıktan beslenen medyanın dolduruşuna gelen zihinler ne kadar acınası bir duruma düşüyorlar.Kötülüğü,karanlığı hep kendinden başkasında aramak bilinçsiz bir körlük durumudur.Oysa iyilik de kötülük de her insanda hazır ve nazırdır.Aydınlıkla karanlığın mücadelesinin asıl toprağı her insanın kendisidir.Bunun için başka insanlara,etnisitelere,halklara,coğrafyalara uzanmaya lüzum yok.Kötülük de iyilik de her insanın mayasında vardır bu çağda.Peygamber de pezevenk de aynı topraktan yapılmıştır.Onları ayıran bireysel mücadeleleridir,kendini bilme- bulma arayışlarıdır.
Bu yazıyı yazma düşüncemi açıkladığımda Gencer’in bir uyarısı vardı. İktidarın Suriyelileri yedek teker niyetiyle tuttuğunu, özellikle Batıya karşı santaj malzemesi olarak kullandığını da söylemelisin demişti.Belki ileride oy deposu olacak bir potansiyeldi sığınmacılar.Yazdım işte buraya.
Kendi ülkelerindeki savaştan,ölümden kaçarak geldiler bu insanlar.En önemli motivasyonları hayatta kalmak.Geldikleri bu ülkede mülteci bile değiller.Öyle net bir siyasi kimlikleri yok bu ülkede.Kendilerine verilenle yetinmek zorundalar.Ne kadar sözde kendilerine kucak açan iktidar karşısında onurlu bir duruş sergileyebilirler?Üstelik bunu yapmayı isteyip istemedikleri de ayrı bir mesele.Bu insanlar canlarını kurtarıp ülkemize sığındılar.’Ev sahipleri’ olarak onlara kol kanat germek iktidardan ayrı bizim insanlık görevimiz.Üstelik ev sahipliğinin de değişmez bir pozisyon olmadığını düşünürsek.Belki birgün biz de sığınmacı konumuna düşebiliriz dünyanın kaynayan kazan gibi olduğu günümüzde.Öyleyse neden bu kibir,bu üstten bakış?Ayıp,yazık değil mi ?
İçimizdeki küçük insanla,ırkçıyla yüzleşme vaktidir.
Artık bu dünyada kimse güvende olamaz karşılaştığımız küresel sorunları düşünürsek.Yeni sınırlar çizmeye,yeni duvarlar -dikenli teller örmeye gerek yok.Zaten çizilemiyor,ülkelerden taşan insan seliyle hepsi yerle bir oluyor.Zihinlerdeki sınırları,önyargıları kaldırmanın zamanı gelmedi mi?
Koşulsuz kabulle,hoşgörüyle elbirliğiyle yeni güvenli yaşam alanları yaratılabilir.
28.05.2019 -BANDIRMA
Aygün Özer 05/28/2019 – 17:22
İçim Yanıyorrr!!!…
Selam Dostlar,
Bugün 28. Şubat. 2020. Cuma. Saat 1020. Dün akşamdan beri gözüm televizyonda. Önce dokuz, sonra yirmi iki, şu an itibarıyla otuz üç!!! OTUZ ÜÇ ANA KUZUSUNU ŞEHİT VERDİK!!!!!!!!
İÇİM YANIYORRRR!!!!!!!!!!!
Bizler. Anne ve babalar. Aileler oluştururuz. Anne ve babalar, birbirlerini severek, zamanla daha da çok severek, sevgi yumağı haline gelirler. O sevgi yumağı da zamanla dünyanın en güzel, en masum, en saf, en iyi bir varlıkla taçlanır. O varlığın adı EVLATTIR!!!
Evlat veya evlatlar…
Evlatlar dünyaya geldiklerinden itibaren ailenin odak noktası olurlar. Tabi ki zenginlerin ve parası olanların evlatlarıyla fakirlerin evlatlarının durumları aynı değildir. Hele, hele sosyal devlet olmayan ülkelerin evlatları arasındaki fark; daha bariz şekilde görülür. Buna rağmen ebeveynlerindeki ortak bir durum var. O’da evlatlarını İYİ bir İNSAN OLARAK YETİŞTİRMEKTİR!! (bence)
Evlatlarımızı iyi bir insan yetiştirmek öyle kolay bir olay değildir. Uzun ve zahmetli bir yolculuktur iyi insan yetiştirmek. Önce sağlığından başlarız, sonra okullara yollarız, evladımızın iyi bir eğitim almasını isteriz. Sonra bir bakmışsın, oğlun delikanlı, kızın genç bir kız olmuştur. Ama ne olursa olsunlar yinede evladındır onlar.
Mustafa Kemal Atatürk; ‘’En hakiki mürşit İLİMDİR’’ demiştir. Müspet ilmi öngören bir eğitim sistemi ülke çocuklarının sadece kendi geleceklerini değil, ülke geleceğinin de temel taşı olmuştur.
Kısacası bir evlat kolay yetişmiyor arkadaşlar!!
Ülke geleneğidir. Askerlik çağına gelmiş oğullarımız davulla zurnayla yollanır askere. Seve seve. Çünkü bilirler ki, devlet; çocuklarımıza askerlik eğitimi vererek VATAN SAVUNMASINI öğretir. Çünkü bilirler ki; devlet oğullarımızın canını korur. Oğul askere gider, vatan görevini yapar ve günü geldiğinde terhis olur. Nasıl ki, sünnet olmak erkekliğe adım atmaksa, askerliği yapmakta ADAM olmak demekti.
Ve bugün…
33 şehit!! Yazıyla da yazayım. OTUZ ÜÇ ŞEHİT!!
Neden!!
Malum yaşımız ilerledi. Belki yanılmış da olabilirim. Ama bir evvelki hükümetin ülkeyi neredeyse SIFIR (0) terörle şimdiki devrettiğini hatırlayabiliyorum. O günden bugünlere nasıl gelindiğini yazmayacağım. Görenler, yaşayanlar bunu gayet iyi biliyor. Otuz üç şehidin meydana geldiği İdlib’te yaşananların emperyal güçlerin politik ve siyasi oyunlarıyla geldiğiyse aşikardır. Olan; BİZİM ANA KUZULARIMIZA oluyorsa, o zamandan bugünlere uygulanan politikaların hiç mi parmağı yok!!!!!
Aklıma Kıbrıs harekatları geldi. İlki 1964 yılında ki İsmet İnönü’nün Kıbrıs’a harekatı ;–ki kısa sürdü, çünkü askeri güç, olanaklar, zaman, uygun değildi.- ikincisiyse 1974 yılında Bülent Ecevit zamanında yapılan ve neticeye varılan harekattır. 1974 askeri harekat ta 1964 yılından hazırlandı. O zamanlar hazır olmayan askeri güç, olanaklar, zaman vs… her şey hazırdı. Ayrıca böyle bir kararı da MECLİSİN ÇOĞUNLUĞUYLA alındı. Herkesten fikirler alındı. Her şey hazır olduktan sonra 1974 Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Yok, şu ülke hava sahasını kapatmış, yok bu ülke şurayı kapatmış durumu yok. 1974 Kıbrıs Barış Harekatının amacıysa soydaşlarımızı korumaktı. Evet; söz konusu memleketse gerisi teferruattı.
Ama bugün!!
İnsan hayatı bu kadar UCUZ olmamalı!!
Bu ülke Çanakkale savaşında dünyanın şehidini verdi. Verdi ama emperyal güçleri de Çanakkale’den İstanbul’a geçirmedi. Evet çok şehit verdik VATAN uğruna Çanakkale’de !! Şehitler tepesi de taştı!!
Ama bugün!!
Bugüne değin ‘’Yurtta sulh cihanda sulh’’ şiarıyla barış içinde yaşadık. İkinci dünya savaşında devler arenasında (beğenirsiniz beğenmezsiniz) yapılan akılla politik oyunlarla ülkemizi SAVAŞIN CEHENNEM ateşine sokmadı. Evet, ekmek, kömür karneyle verildi. Verildi ama o çocukların babalarının kılına bile halel gelmedi. Çünkü önemli olan HAYAT ve YAŞAM TEPELERİNİN DOLU olmasıdır.
01-03-2020/ERDEK