MAKALE : Dç. Dr. Oğuz Koçyiğit
MS 3. yüzyılda İmparator Diocletianus tarafından imparatorluğun Asia eyaletinin bölünmesi ile oluşturulan Hellespontos eyaleti, batıda Troas’dan başlayarak doğuda Bithynia’ya kadar uzanan alanda Propontis’in (Marmara Denizi) güney kıyılarını kapsar. Antik Çağ’dan bu yana birçok kültür ve yerleşime ev sahipliği yapmış olan bu bölge içerisinde yer alan ve bugün Kapıdağ olarak bilinen yarımada ile çevresindeki adalar ise; gerek siyasi ve dini gerekse askeri ve stratejik olarak daima önemli bir konumda olmuşlardır. Zira Kapıdağ Yarımadası ve çevresi, verimli toprakları ve uygun coğrafi özellikleri ile birlikte, önemli bir geçiş aksı olan Hellespontos’a (Çanakkale Boğazı) alternatif olarak kullanılan doğal yolların başlangıç noktasında yer almaktadır. Başkent Constantinopolis ile başta Batı Anadolu olmak üzere güneyde yer alan eyaletler ve önemli kentler arasında kara yolu ulaşımını sağlayan yolların buradan başlaması, bölgeyi hayli stratejik bir konuma getirmiştir.
Kapıdağ Yarımadası’nın hemen güneybatısında, Erdek ilçe sınırları içerisinde yer alan Kyzikos’un ise eyaletin başkenti olduğu ve çevresi için önemli bir yerleşim noktası olarak öne çıktığı görülür. İmparator Heraclius ile birlikte başlayan ve Bizans’ın hem sosyal hem de siyasi olarak yeni bir idari biçim kazandığı thema sistemi ile birlikte, bahsi geçen yarımada ve çevresindeki adaların artık Opsikion theması sınırları içerisinde kaldığı, buna göre gelişim gösterdikleri anlaşılır. MS 12. yüzyılda, İmparator I. Manuel Komnenos tarafından mevcut toprakların daha savunabilir bir hale getirilmesi için oluşturulan Neokastron themasına dâhil oldukları ve kuzeyden güneye inen bir savunma hattının başlangıç noktasında yer aldıkları söylenebilir. Kapıdağ Yarımadası ve çevresindeki adalar Bizans Dönemi boyunca hep önemli olmuş, sosyal, ekonomik ve siyasi olarak sürekli göz önünde kalmışlardır. Antik Dönem’den itibaren önemli bir mermer üretim ve ihracat merkezi olan Prokonnessos (Marmara Adası) Bizans Dönemi boyunca bu üretime devam etmiş, birçok uzak eyalete mermer göndermiştir. Bölgenin en önemli kentlerinden biri olan ve metropolitlik merkezi olarak öne çıkan Kyzikos, yaşadığı bazı doğal afetler ve çeşitli nedenler sonucu eski görkeminden uzaklaşmış olsa da, Bizans Dönemi boyunca önemini korumaya devam etmiş, ismi anılan bir kent olmuştur. Ayrıca, Kyzikos ile birlikte Kapıdağ Yarımadası ve çevresindeki adalarda tespit edilen mevcut veriler, Bizans’ın erken dönemlerinden itibaren bölgenin dini bir kimlik kazandığını, hatta bir tür sürgün yeri ya da münzeviler için yaşam alanına dönüşmeye başladığını gösterir. Bahsi geçen bu nedenlerden dolayı Balıkesir İli’nin kuzey uzantısındaki bu bölgede Bizans kültür varlıklarının tam bir dökümünü yaparak, niteliklerini tespit etmek, bunları kayıt altına alarak alana katkı sunmak amacıyla, 2017 yılında ‘Ortaçağdan Günümüze Balıkesir İli ve İlçelerinde Yüzey Araştırması’ çalışmalarına başlanmıştır. Kültür Bakanlığı’nın ruhsatlı izinleri ile gerçekleştirdiğimiz bu çalışmalar kapsamında, Kapıdağ Yarımadası ve çevresinde yer alan adalardaki Bizans Dönemi kültür varlıkları ele alınarak incelenmişlerdir. Bu kısa çalışmada bahsi geçen kültür varlıklarını ve elde ettiğimiz sonuçları paylaşmaya çalışacağız.
Bölge Tarihi ve Coğrafyası Günümüz Balıkesir İli’nin kuzeyinde yer alan Erdek ilçesini oluşturan Kapıdağ Yarımadası ve Marmara ilçesini oluşturan Marmara Takımadaları, Propontis olarak adlandırılan Marmara Denizi’nin güneyinde yer alırlar. Anakaraya yaklaşık 2.000m.’lik bir berzah ile bağlı, ters üçgen şeklindeki yarımada 300km² büyüklüğündedir. Büyük bir bölümü maki ve ormanlarla kaplı olup, kuzey ve batı yönleri oldukça sarp ve kayalık, doğu ve güney kısımları ise düzlüktür. Yarımadanın batı ve kuzeybatısına doğru uzanan çeşitli büyüklüklerdeki adalar i se, tıpkı yarımadaya benzer coğrafi özelliklere sahip olup, bunların altısında çeşitli dönemlere ait yerleşim izleri mevcuttur. Bu adalar içerisinde en büyüğü ve en önemlisi, adalar grubuna adını da veren Marmara Adası (Prokonnessos)’dır.
Marmara Adası Antik Çağ’dan bu yana işletilen mermer ocakları ile ünlüdür. Antik Dönem’den itibaren kaliteli mermerleri ile bilinen bu ada haricinde, Paşa Limanı (Halone-Avlonia), Avşa (Aphisia) ve Ekinlik (Kutali) gibi adalar (Fig. 1), gerek Bizans Dönemi yerleşimlerine ev sahipliği yapmaları, gerekse stratejik konumda olmaları bakımından bu döneme ilişkin olarak oldukça önemlidirler 1 .Bugün için daha çok yaz aylarında nüfusun artış gösterdiği bir turizm merkezi olarak bilinen Kapıdağ Yarımadası ve çevresinde yer alan adaların tarihi geçmişi oldukça eski olmakla birlikte 2 , bölgenin en önemli yerleşim yeri Antik Çağ’dan beri büyük bir kent olarak bilinen Kyzikos’dur. Tarih boyunca bölgenin sosyal, politik ve dini merkezi olarak bilinen Kyzikos’a ait yerleşim izleri bugün yarımadanın güneyinde yer alan Belkıs Köyü’nde görülebilir 3 . Ancak, kente ait kalıntıların yarımada ve çevresi başta olmak üzere, zaman içerisinde birçok yere taşınarak dağıldığı, bu büyük kentten günümüze pek bir şey kalmadığı anlaşılır.
Korunaklı limanı ve bölgeye hâkim konumu ile Antik Çağ’ın en önemli kentlerinden biri olan Kyzikos’un zamanla önemini yitirmeye başladığı ve hemen yanı başında kurulan Artake (Erdek)’nin yükselişe geçtiği görülür. Günümüzde yarımadaya ismini veren Artake’nin, bölgede ne zaman yükselişe geçtiği ya da Kyzikos’un yerini ne zaman almaya başladığı tam olarak bilinmemekle birlikte, Hasluck’a göre bölge halkı Kyzikos’un limanının dolmaya başladığı daha MS 1. yüzyıldan itibaren yeni bir liman ve kent arayışına girmiştir 4 . Ancak olasılıkla ilerleyen zamanlarda İmparator Constantine tarafından kurulan yeni başkentin bölge üzerindeki etkisinin artması ve sonraki yüzyıllarda kenti vuran bazı deprem felaketleri Kyzikos’un gerilemesindeki temel etkenlerdir. Bununla birlikte İmparator Iustinianus’un Ayasofya’nın inşaatı için kentin çok sayıda eserini mermerleri için başkente taşıtması göz önüne alındığında, Kyzikos’un Bizans Dönemi öncesinde önemini kaybetmeye başladığı rahatlıkla söylenebilir. Kyzikos’un artık sembolik bir değer taşıyan yerleşim yeri olmaktan öteye geçemediği, yanı başındaki Artake’nin bölgenin yeni merkezi olduğu anlaşılıyor. Zira, Theophanes MS 610 yılında Kyzikos metropoliti olan Stephanos’un, Artake’de bulunan Theotokos Meryem Kilisesi’nde saklanan bir tacı İmparator Heraclius’un tahta çıkışını kutsamak için ona giydirdiğini belirtir (Theophanes, 6102). Buradan metropolitliğin adının Kyzikos olarak kalsa da artık merkezinin Artake’de olduğu anlaşılıyor 5 . Buna rağmen Bizans Dönemi’nde kentin yeniden canlandırılması ve eski refahına kavuşması yönünde birtakım çalışmalar yapıldığı da bilinmektedir. Nitekim az önce alıntı yaptığımız ve MS 760’da doğan ünlü kronik yazarı Theophanes’in strator rütbesi ile Kyzikos kenti ve kalesini yeniden imar edilmesini denetlemek üzere bölgeye gönderildiğini biliyoruz 6 . Aynı Theophanes İmparator II. Iustinianos’un kenti canlandırmak için Kıbrıs’dan buraya nüfus aktarımında bulunduğunu da aktarır (Theophanes, 6183). Kyzikos’un bu sembolik öneminin bir süre daha devam ettiği Pachymeres’in MS 14. yüzyıl başlarında Anadolu’ya ayak basan Katalanlar ile ilgili olarak aktardıklarından ve bölgeden Kyzikos olarak söz etmesinden de anlaşılır (Pachymeres, XI, 21). Yine MS 1324 yılındaki bir kayda göre Prokonnessos ve Lopaidon (Manyas) ile birlikte Küçük Asya’da Constantinopolis patriğine bağlı sayılan üç piskoposluk merkezinden biri olarak Kyzikos ismini görmekteyiz 7 . Aynı şekilde MS 1351 yılında ise Constantinopolis’te toplanan ve İmparator VI. Ioannes Kantakouzenos’un başkanlık ettiği konsile katılan dört büyük din adamından birinin Kyzikos Psikoposu olduğu anlaşılmaktadır 8 . Bununla birlikte bölgenin MS 7. yüzyıldan itibaren Arap seferleri sırasında kilit bir rol oynadığını söylemeliyiz. Öyle ki, yine Theophanes’den MS 670’li yıllarda Hellespont’u geçerek başkent Constantinopolis’i kuşatan Arap donanmasının, kuşatma başarısız olduktan sonra kışı geçirmek üzere Kapıdağ Yarımadası’na gelerek burayı ele geçirdiğini öğreniyoruz (Theophanes, 6162). Theophanes’in aktardıklarına göre Kapıdağ’da kamp kuran Arap donanması her yıl bahar aylarında Constantinopolis’i kuşatıyor, kışları ise Kapıdağ’a geri dönüyordu (Theophanes, 6165). Bu şekilde tam 5 yıl süren kuşatma başarısız olmuş, sonrasında Araplar Kapıdağ Yarımadası’nı terk etmişlerdir. İlerleyen yıllarda Anadolu’nun içlerine ilerleyen Türklerle yapılan mücadelelerde ise bölgenin Bizanslılar ile Türkler arasında tampon bir bölge vazifesi gördüğü söylenebilir. Buna bir de kısa bir süreliğine de olsa Constantinopolis’in Latinler tarafından işgal edilmesi ve bölgeye yerleşen Latinlerde eklenince, güney Marmara kıyıları başta olmak üzere neredeyse tüm Bithynia Türkler, Latinler ve Bizanslılar arasında bir mücadele alanına dönmüştür. Nitekim, Kapıdağ Yarımadası ve çevresindeki adalar Bizanslılar ile Latinler arasında sürekli gidip gelmiştir. Bununla birlikte bölgenin deniz ve kara ticareti için önemli geçiş yolları üzerinde olması burada İtalyan tacirlerin de çeşitli üsler kurmalarına neden olmuştur 9 . MS 14. yüzyıl başlarında ise, Bizanslıların isteğiyle Türklerle mücadele etmek amacıyla Katalanların yerleşerek karargâhlarını kurdukları bölge, Sultan Orhan Dönemi’nde artık tamamen Türklerin yönetimine girmiş olsa da uzun bir dönem etnik yapısını korumayı başarmıştır. Güncel Araştırmalar Antik Çağ’dan itibaren yerleşimin görüldüğü bu bölge yakın zamanda kapsamlı bir çalışma alanı olmakla birlikte, bölge tarihine ilişkin çalışmaların 18. yüzyıla kadar indiği, hatta Covel’in 17. yüzyıldaki Anadolu seyahatlerinde bölgeye uğradığı ve buradaki bazı kalıntılar hakkında bilgiler aktardığı söylenebilir 10 . Ancak Covel dahil bölgeye gelen araştırmacı ve seyyahların ağırlıklı olarak Kyzikos’a odaklandıkları, bu büyük kentin kalıntı ve harabelerini sıklıkla ele aldıkları görülür. Kyzikos haricinde bölge tarihi ve yerleşimleri hakkında kısıtlı da olsa bilgi veren araştırmacıların başında ise, 18. yüzyıl başlarında Kapıdağ Yarımadası’na gelmiş Lucas gelir. Lucas, bölgeyi ve bölgedeki adaları gezmiş, Erdek ilçe merkezinin hemen yanı başındaki kale kalıntılarını detaylıca tanımlamış, burası ve bölge hakkında bilgiler aktarmıştır 11 . Yine 18. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden La Mottraye Erdek yerleşimin hemen karşısındaki Zeytinli Ada ve ada üzerindeki manastır ile birlikte diğer adalara yaptığı ziyaretlerden bahsetmektedir 12 . Bir diğer 18. yüzyıl gezgini Pococke’de başta Kyzikos olmak üzere yarımadadaki yerleşimleri ve bazı adaları ziyaret ederek bilgiler aktarmıştır. Bununla birlikte Pococke’nun Güney Marmara kıyılarının neredeyse tamamını içine alan haritası, bölgedeki yerleşim yerlerini ve adaları toplu bir şekilde göstermesi bakımından oldukça önemlidir 13 . 19. yüzyıla gelindiğinde bölgeye yapılan seyahat ve gezilerin arttığı görülür. Buna göre 19. yüzyıl önemli gezginlerinden Prokesh’in bölgedeki adalara bazı ziyaretler gerçekleştirdiği, bu adalar üzerinde çeşitli kalıntılara rastladığını biliyoruz 14 . Yine benzer tarihlerde bölgeye gelen Lechevalier’in Kyzikos kenti hakkında detaylı bilgiler verdiği anlaşılır 15 . Cuinet’in de bölge hakkında izlenimlerini aktardığı 16 , Hamilton’un ise Lucas tarafından daha önce tespit edilen kalıntıları da ele alarak detaylı bir analiz gerçekleştirdiği görülür 17 . Aynı şekilde Ramsay tarafından piskoposluk listeleri referans alınarak hazırlanan Anadolu’nun tarihi coğrafyasında bölge kentlerinin de zikredildiği açıktır 18 . Dönemin en önemli gezginlerinden Texier ise bölgede uzun süre kalarak gözlemlerde bulunmuş, bazı eserlerin gravürlerini hazırlayarak adalar başta olmak üzere Kapıdağ Yarımadası’nın Bizans tarihi hakkında önemli veriler sunmuştur 19 . Yine 19. yüzyılda, tam olarak 1825 yılında kaleme alınmış bir el yazması olan Georgios Kyzikenos’un bölge tarihi ve sosyal yapısı hakkında net ifadelerde bulunduğu anlaşılır 20 . Aynı yüzyılın sonlarına doğru, 1894 yılında Yunan Patrikhanesi tarafından adalar dahil olmak üzere Kapıdağ çevresindeki tüm dini yapıların durumlarını tespit etmek ve bir listesini çıkarmak üzere görevlendirilen Gedeon’un bölgedeki gezilerinin sonuçlarını aktardığı eseri, Bizans ve sonraki dönemler için oldukça önemlidir 21 . Fakat şüphesiz Kapıdağ Yarımadası ve adaları da kapsayan en detaylı çalışmanın Hasluck tarafından 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirildiği anlaşılır. Marmara Takımadaları’nı ele alan kısa makalesi ile birlikte 22 , bölge arkeolojisine katkısı tartışılmaz olan Kyzikos temalı kitabı oldukça önemlidir 23 . Bu eser Kyzikos kentine yoğunlaşmakla birlikte, Hasluck kentin yakın ve uzak çevresini de topografik, arkeolojik ve tarihsel bakımdan ele alarak oldukça başarılı bir çalışma ortaya koymuştur. Daha önce Covel ve Lucas ile birlikte, La Mottraye, Texier ve Gedeon gibi daha birçok kişinin not ettiği eserleri – kalıntıları ele almış, tamamını yerinde görerek bilgiler sunmuştur. İçinde bulunduğumuz yakın dönemde ise bölge hakkında Ertüzün tarafından hazırlanan eserin, bir yerel tarih çalışması ötesinde olduğunu kabul etmeliyiz 24 . Kapıdağ Yarımadası ve adalardaki birçok eseri yerinde gören ve önceki çalışmaları derleyerek aktaran bu çalışma, bölge tarihi bakımından oldukça önemlidir. Giros tarafından Bithynia Ortaçağ kalelerinin ele alındığı araştırma kapsamında kısa da olsa Erdek bölgesindeki kalelerin ele alınması 25 ve yine son dönemde Zeynep Mercangöz’ün Balıkesir ilinin Ortaçağ – Bizans dönemini kapsayan askeri mimarlık çalışmaları kısmen bölge ile ilişkili olup oldukça önemlidir 26 . Bununla birlikte U. T. Sivrioğlu tarafından hazırlanan güncel bir tarihçe, görselleri ile birlikte alana katkı sunan bilgilerle doludur 27 . Ayrıca, makalemizin yayın hazırlıklarını bitirmeye yaklaştığımız şu günlerde, Bizans tarih ve arkeoloji çalışmaları için bir başvuru niteliği taşıyan ve Avusturya Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan Tabula Imperii Byzantini serisinin, Bithynia ve Hellespontus bölgelerine yoğunlaşan 13. cildinin K. Belke tarafından yayınlandığını da söyleyelim. Bahsi geçen cilt içerisinde Kapıdağ Yarımadası ve Marmara Takımadaları ile ilgili son derece değerli bilgiler bulmak mümkündür 28 . Ancak belki de yakın zamanda bölge üzerinde yapılan en kapsamlı çalışmaların doğrudan Bakanlık izni ile gerçekleştirilen kazı ve yüzey araştırmalarından geldiği açıktır. Buna göre Zeytinli Ada Manastırında sürdürülen kazıların bölge Bizans tarihini aydınlatmaya devam edeceği şüphesizdir 29 . Adalarda yapılan su altı çalışmalarında ortaya çıkarılan Bizans batıkları aynı şekilde oldukça değerlidir 30 . Ayrıca yakın zamanda kısa süreli de olsa gerçekleştirilen bazı yüzey araştırmaları ve kurtarma kazılarının bölgenin Bizans yerleşimleri hakkında bizlere değerli bilgiler sunduğunu kabul edebiliriz 31
. Kapıdağ Yarımadası’nda (Artake) Bizans Kalıntıları: a. Erdek Kalesi: Kapıdağ Yarımadası’nın batı kıyılarında, Bizans döneminde önemli bir metropolis olan Artake 32 ya da bugünkü ismi ile Erdek yerleşim yerinin güneydoğusunda, Seyitgazi Tepesi olarak anılan konik tepe üzerinde bir kale ve bu kalenin üzerine oturduğu tepenin etrafını çevrelediği anlaşılan bazı sur kalıntıları yer alır. Önceleri St. Simeon ya da Murad bayırı olarak adlandırılan kale kalıntısının yer aldığı bu tepeden Strabon (XII. 8.11), Melanos Burnu olarak söz eder. Nitekim, Talbert tarafından hazırlanan Barrington Atlas’da da burasının Melanos olarak işaretlendiği görülür 33 . İlk olarak 17. yüzyılda ünlü gezgin J. Covel tarafından ziyaret edilen bu tepe ve kale kalıntısı 34 , sonrasında birçok gezginin notları arasında zikredilmiştir. Lucas tarafından yaklaşık bir yüz yıl sonra görülen ve oldukça sağlam, dış görünüşü bakımından estetik bir yapı olarak tanımlanan kale kalıntılarının, on kadar dörtgen kuleye sahip olduğu belirtilir 35 . Ardından Hamilton tarafından ziyaret edilen ve ilk kez bugünkü ismi ile ‘Seyid Gazi Kalesi’ olarak tanımlanan tepe üzerindeki bu kalıntılar hakkında kısmen bazı bilgiler verilmiştir 36 . Melanos Burnu üzerindeki tepede yer alan ve Erdek Kalesi olarak tanımlanan bu yapı ile ilgili olarak ilk kapsamlı bilginin, Hasluck tarafından verildiği görülür. Şematik de olsa tepenin topografik bir planına yer veren Hasluck, kale ile ilgili olarak iki tanesi giriş kapısını koruyan toplam altı adet dörtgen planlı kulesinin bulunduğu ve bu kuleleri birbirine bağlayan duvarların ise kimi yerde 6.00m. ye ulaşan, oldukça kalın nitelikte olduklarını söyler 37 . Daha önce bu kale kalıntısı ile ilgili olarak Lucas’ın dörtgen biçimli on kuleden söz etmesi dikkate alındığında, Hasluck’un ziyareti arasında geçen yaklaşık iki asırlık sürede kalede yoğun bir tahribatın yaşandığı anlaşılıyor. Nitekim son olarak 1989-1994 yılları arasında bölgede araştırmalar gerçekleştiren Giros, kalenin durumu hakkında bilgiler vermiş, birbirine yaklaşık 30.00 m. mesafede birçok kule bulunduğunu belirtmiştir 38 . Bölge tarihi ile ilgili yaptığı çalışmalardan tanıdığımız Ertüzün’ün kale ile birlikte tepenin zirvesinde yer alan bazı kalıntıları da içeren yapılar topluluğu hakkında verdiği bilgiler ve bu yapıların genel planı oldukça değerlidir 39 (Fig. 2-3). Bununla birlikte Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri (TAY) projesi kapsamında Seyitgazi Tepesi üzerinde yer alan bu kalenin Erdek Kalesi adı altında ele alındığını ve kısa da olsa mimari evreleri, yapı teknik ve özellikleri hakkında bilgiler verildiğini görebiliriz. Buna göre Hasluck’tan aktarılarak kalenin ilk yapım evresinin Erken Roma Dönemi olduğu ancak günümüze ulaşmış kalıntıların Ceneviz ya da Venedik ekleri olabileceği belirtilmiştir 40 .Ancak gözlemlerimize göre, ağırlıklı olarak içinde bol miktarda keramik – tuğla kırıkları yer alan bir kireç harcı ile moloz dolgu kullanılarak inşa edilmiş duvarlar, granit veya mermer bloklarla kaplanmıştır ( Fig. 4). Zira bölgeyi yakın zamanda ziyaret eden ve kaleden Paleo Kastro, yarımadadan ise Melanos Akroterion olarak bahseden Belke’ye göre de mevcut haliyle kale duvarlarının dış kaplama olarak mermer ya da granit bloklara sahip olması gerekir 41 . Günümüze oldukça küçük bir kısmının ulaşabildiği bu bloklar, olasılıkla çevredeki antik yerleşmelerden toplanan devşirme parçalardır. Bu şekilde dış yüzeyde düzgün bir görünüm elde edilen dış kabuk ve iç kısımda ise moloz dolgudan oluşan bir duvar tekniğinin kullanıldığı anlaşılır. Bu savunma yapılarında ağırlıkla Komnenoslar Dönemi’ne atfedilen bir duvar tekniği olup, Bithynia Bölgesi’ndeki çoğu kalede ayırt edici bir özellik olarak karşımıza çıkar 42 . Özellikle de Propontis kıyılarından başlayarak kuzeyden güneye, Mysia ovasını geçerek Batı Anadolu’daki önemli kentlere ulaşan doğal yol güzergahları üzerinde inşa edilen çoğu Komnenoslar Dönemi kalesinin benzer teknikte inşa edildiği söylenebilir. Bunlardan ilki Balıkesir ilinin Manyas ilçesindeki eski Manyas olarak bilinen Poimaneon Kalesi’dir. Antik Çağ’dan beri yerleşim gören ve Laskarisler Dönemi’nde Latinler ile Türkler arasındaki mücadelede önemli bir yere sahip olan bu kale, Komnenoslar Dönemi’nde elden geçirilmiş, onarılarak mukavemeti arttırılmıştır. Nitekim bu döneme ait onarım izleri duvarlar üzerinde yapılacak gözlemlerle kolaylıkla takip edilebilir 43 . Yine aynı yol üzerinde yer alan Akhyraos Kalesi (Balıkesir), ve Pegadia Kalesi (Bigadiç) ile birlikte Lopadion Kalesi (Ulubat)’nin tıpkı Erdek Kalesi gibi benzer teknik ve özelliklere sahip Komnenoslar Dönemi yapıları olduğunu söyleyelim 44 . Bir diğer benzer örnek ise; bu doğal yolun hemen batı ekseninde, Çanakkale’ye bağlı Çan ilçe sınırlarındaki Sapan Hisar Kalesi’dir. Granikos Vadisi’nde yer alan ve Çanakkale Boğazı’na ulaşan Rhodius Vadisi ile bağlantı kurarak, bu vadinin Kapıdağ Yarımadası önlerine kadar ulaşmasını sağlayan bir başka doğal yol üzerindeki bu kale, yapılan değerlendirmeler sonrası Orta Bizans dönemi sonlarına, MS 10. – 11. yüzyıllara tarihlenir 45 . Plan özellikleri ve duvar yapım tekniği bakımından ele aldığımız Erdek Kalesi ve sözünü ettiğimiz örneklerle yakın benzerlikler gösterir. Bununla birlikte bölgeyi 17. yüzyılda ziyaret eden ve kaleden bahseden Covel, duvarlarda bazı mimari parça ve süslemelerin varlığından söz etse de 46 bunların çizim ya da fotoğraflarına yer vermediğinden, bu eserler ya da kalenin süsleme özellikleri hakkında bir yorum getirmek zor olacaktır. Zira eldeki mevcut veriler ışığında, 2017 yılında ziyaret ettiğimiz Seyit Gazi tepesinin ve tepe üzerindeki kalenin maalesef bugün aktarılanların çok uzağında olduğu ve oldukça tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz surlar ve surlarla ilişkili kulele r dışında kale ile ilgili herhangi bir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. b. Muhla Kalesi (Keramidas Surları): Kapıdağ Yarımadası’nın batısında, bugünkü Erdek ilçe merkezi ile Ocaklar Köyü arasındaki yüksek tepe üzerinde yer alan kalıntılar, Muhla Kalesi ya da Keramidas Surları olarak tanımlanır 47 . Öncesinde Prokesh tarafından Paleo Kastro olarak anılsa da 48 , Erdek’in yaklaşık olarak 5.00km. kuzeyindeki bu kale kalıntısından ilk olarak kapsamlı bir şekilde Hasluck söz eder 49 . Hasluck tarafından 1233 yılında Haçlılardan Jean de Brienne’nin kontrolüne geçtiği belirtilen kalenin, Bizanslılar ile Latinler arasında bölge kontrolü için oldukça önemli olduğu anlaşılır 50 . Yaklaşık olarak 200.00×400.00m. ölçülerindeki bir alana yayılmış olan kale, duvarlarının üzerine oturduğu yüksek tepenin kuzeydoğu ve güneybatı eteklerinde yer almaktadır. Altısı yuvarlak biri ise dörtgen planlı olmak üzere toplam 7 kulesi bulunan surların güneydoğu tarafında, kalenin giriş kısmı bulunmakla birlikte, Ertüzün tarafından burasının bir zamanlar kubbeli olduğu belirtilir 51 . Bugün için yoğun bitki örtüsü ve moloz yığınları ile kaplı olan kalenin neredeyse tamamı yıkıntı halinde olup, sadece bu giriş kısmındaki kulelerden kalenin güneybatısında yer alanı ayakta kalmayı başarabilmiştir (Fig. 5). Bununla birlikte, kalenin içinde, güneydoğu köşesine yakın bir yerde 10.00×5.00m. ölçülerinde ve yaklaşık 8.00m. derinliğinde dikdörtgen biçimli bir sarnıç yer alır. Kireç ve granit taşı ile örülmüş sarnıcın duvarları su geçirimini önlemek için kalın bir sıva ile kapatılmıştır 52 .Kısmen ayakta kalmayı başarabilmiş kalıntılardan, orta ve büyük boy moloz taşların içerisinde seramik ve tuğla kırıklarının kullanıldığı kireç harçlı bir dolguya sahip olduğu anlaşılan kale duvarlarının, yaklaşık 2.00m. kadar bir kalınlıkta inşa edildikleri görülür. Üzerine oturduğu tepenin güneybatı eteğinde yer alan kule kalıntısının duvarlarına bakarak kaleye ait bu kalın duvarların, yüzeyi farklı boylardaki kesme ve kaba yonu taşların düzgün sıralar halinde örülerek aralarına yatay konumda tuğlaların yerleştirildiği bir teknikte inşa edildiğini söyleyebiliriz. Duvarlarda devşirme malzeme ya da blok taş kullanımı tespit edilmemekle birlikte, burasının da tıpkı Melanos tepesindeki Erdek Kalesi gibi bir Komnenoslar Dönemi yapısı olduğu kabul edilebilir. Zira iç kısımda kireç harcı ile birlikte moloz taşların kullanıldığı kalın bir dolgu ile dış kısımda kesme taşlardan düzgün sıralar halinde örülerek aralara tuğlaların yerleştirildiği yapım tekniği bize doğrudan Komnenoslar Dönemi savunma yapılarını hatırlatır 53 . Dolayısı ile Muhla Kalesi’nin Bizans’ın geç dönemlerinde Erdek Kalesi ile birlikte yarımadanın batı kıyılarının savunmasında önemli bir rol oynadığı, hatta Komnenoslar zamanında giderek artan yabancı akınlara karşı ülkenin savunması için Akhyraos ve Pegadia gibi, bir dizi kale tarafından oluşturulan yeni savunma hattının kuzey uzantısında, zincirin önemli bir halkası olduğu söylenebilir. c. Kharaki (İlhanköy) Kalesi: Yarımadanın tam olarak kuzeybatı uzantısı olarak tanımlayabileceğimiz bir noktada, kuzey rüzgarlarına karşı oldukça uygun bir doğal liman vazifesi gören küçük bir koy bulunur. Bu küçük koyun hemen üzerindeki kayalıklardaysa bir başka kale kalıntısının varlığı dikkati çeker. Bugünkü Doğanlar ve Narlı köyleri arasında, İlhanköy olarak adlandırılan yerleşim yerinin hemen yanı başında bulunan bu kalıntılardan, tıpkı Muhla Kalesi gibi ilk olarak Hasluck söz eder. Hasluck tarafından kaleye ait çeşitli yazıtlar, mimari bloklar ve yapı elemanlarının etrafa yayıldığı bilgisi 54 , sonrasında Ertüzün tarafından da aktarılan bilgiler arasındadır. Ertüzün, geçmişte bir Bizans ya da Yunan köyü olarak tanımladığı Kharaki (İlhanköy)’de, bir kale kalıntısı ve kalenin çevresine dağılmış bazı mimari parçaların görülebilir olduğundan bahseder 55 . Ancak günümüzde anılan mevkii de kale ile ilgili olarak çok az bir yapı kalıntısının günümüze ulaştığı, bahsi geçen mimari blok ve yapı elemanlarının ise yok olup gittikleri görülür ( Fig. 6). Topografik olarak yarımadanın kuzeybatı köşesinde, Marmara Adası ve bölgedeki diğer adaları kontrol edebilecek bir konumda yerleştirildiği anlaşılan bu kaleye ait az miktardaki kalıntının ise, bugün yapının plan şeması hakkında herhangi bir fikir verebilecek nitelikte olmadıkları, yığıntı halindeki basit kalıntılar olduğu anlaşılır. Nitekim, yaptığımız gözlemlerde duvarların dış yüzeylerine ait herhangi bir kaplama izinin günümüze ulaşmadığı, mevcut kalıntıların blok taşların sökülmesi sonucu açığa çıkmış olan iç dolgudan ibaret oldukları ve bağlayıcı olarak da herhangi bir devşirme parçaya rastlanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yapı hakkında herhangi bir tarih önerisi yapmak oldukça zordur. Bununla birlikte yüzeyde görülebilen bazı niteliksiz seramik kırıkları ve parçaları kalenin ya da kale olabilecek bu savunma yapısının tarihi ya da niteliği hakkında fikir vermekten hayli uzaktırlar.
Ancak buna rağmen, yüzeyde görülebilen küçük ve orta boy diyebileceğimiz moloz taşlar ve tuğla kırıklarından oluşan iç dolguya sahip bu duvar kalıntılarının, Bizans savunma yapılarının genel niteliklerini taşıdığını söyleyebiliriz. Öyle ki, az evvel sözünü ettiğimiz ve Erdek Yarımadası’nın batı kıyılarında yer alan Komnenoslar Dönemi kalelerinin konumları dikkate alındığında ve bahsi geçen kalelerin bu dönemde meydana getirilmiş olan savunma hattının kuzey uzantısında, güneye inen doğal yolların başlangıç noktasında yer aldıkları düşünüldüğünde, İlhanköy’de tespit ettiğimiz kale kalıntılarının da bu kalelerle yakın ilişki içerisinde, mevcut savunma hattının bir parçası olduğu düşünülebilir. Nitekim, İlhanköy bu iki kalenin hemen kuzey aksında, yarımadanın ucunda oldukça korunaklı ve stratejik bir konumdadır. Dolayısıyla Propontis’den gelerek Artake limanına uğrayacak olan gemilerin kontrolü ve güneye inen yolların başlangıcının güvenliği için burası Kapıdağ Yarımadası’nda bulunan iki Komnenoslar Dönemi savunma yapısı ile ilişkili olmalıdır.d. Peramo (Karşıyaka Köyü) Bizans Kilisesi: Kapıdağ Yarımadası’nda bahsi geçen kale kalıntılarının tam tersi aksda, yarımadanın doğu kıyılarında da önemli sayılabilecek bazı Bizans yerleşimlerine ait kalıntıların varlığı bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Peramo olarak bilinen bugünkü Karşıyaka Köyü’nde yer alır. Kapıdağ Yarımadası’nın güneydoğusunda bulunan bu yerleşim yerinin tarihi Hasluck’a göre MS 12. yüzyıla kadar iner 56 . Başta Evliya Çelebi olmak üzere 18. ve 19. yüzyıllarda bölgeyi ziyaret eden gezginler tarafından kalabalık ve büyük bir yerleşim yeri olarak tanımlanan Peramo’da 57 , son yıllarda gerçekleştirilen bir kurtarma kazısı sonrası 58 , yerleşimin tarihinin Hasluck’un belirttiği 12. yüzyıldan da öncesine kadar indiği kesinlik kazanmıştır 59 . Nitekim, 2003 yazında gerçekleştirilen kurtarma kazıları sonrası, küçük bazilikal planlı bir Bizans kilisesi ortaya çıkarılmıştır. Yapılan değerlendirmelerde, üzerine geç dönemde benzer planda inşa edilmiş Panagia Taksiarhis adındaki bir başka kilisenin oturtulduğu anlaşılan bu yapı, sonrasında yerleşim yerinin Türk kimliği kazanması ile birlikte, her iki kilise yapısının da üzerine inşa edilen camiden dolayı uzun bir süre tanımlanamamıştır. Zira, Hasluck dahil bölgeyi ziyaret eden seyyah ve araştırmacıların, neredeyse hiçbirinin bu Bizans kilisesinden bahsetmeyişinin nedeni de bu olmalıdır. İnşasında çok sayıda Roma Dönemi mimari parçasının devşirme yapı elemanı olarak kullanıldığı anlaşılan kilisenin tabanlarının opus sectile, duvarlarının ise fresklerle süslendiği kazılarda ortaya çıkarılan buluntulardan rahatlıkla anlaşılabilir 60 . Yine kazılar sırasında açığa çıkarılan çok sayıdaki Bizans Dönemi’ne ilişkin seramik parçası ve mimari bazı yapı elemanlarının kilisenin niteliğini anlayabilmemiz bakımından önemli olduklarını söyleyebiliriz 61 . İçten 19.90m. uzunluğunda ve 13.80m. genişliğinde olan kilise yaklaşık olarak 275.00m2’lik bir alana oturur. Yaklaşık 1.20m.’ye varan genişlikleri ile oldukça güçlü görünümdeki kilisenin duvarları, kesme taş – moloz taş ve tuğlanın kireç harcı ile bir araya getirildiği bir teknikte inşa edilmiştir. Kazılar sonrası elde edilen veriler ışığında kilisenin doğu – batı doğrultusunda, kareye yakın dikdörtgen planlı ve üç nefli, haçvari kubbeli bazilika plan tipinde olduğu söylenebilir. Merkezi mekânın dört yönde eş derinlikte haç kolları ile genişletildiği görülür. Batı cephesinde yapı boyunca uzanan dikdörtgen bir narteks, doğuda ise biri ortadaki ana apsis diğer ikisi ise yan apsis olmak üzere, dışa taşkın toplam üç apsis bulunur (Fig. 7). Kilisenin üzerine daha sonraki dönemlerde oturduğu anlaşılan Panagia Taksiarhis Kilisesi’nin doğrudan bu plan üzerine yükseldiği anlaşılır. Bununla birlikte içerisinde üç mezarın da tespit edildiği yapı, burada kazıları gerçekleştiren yetkililer tarafından ele geçen buluntular ve bazı mimari özelli kler ışığında Orta Bizans dönemin başları diyebileceğimiz MS 6. ya da 7. yüzyıllara tarihlenir 62 . Ancak kilise yapısının plan şeması dikkate alındığında, Bithynia Bölgesi’nde benzer plan kurgusunda ve yapım tekniğinde inşa edilmiş kiliselerin en erken MS 8. yüzyıl başlarına tarihlendiği görülür. Örneğin, İznik’te yer alan Hyakinthos Manastırı Koimesis Tes Theotokos Kilisesi, Peramo’da bulunan ve kurtarma kazıları sonucu ortaya çıkarılan kilise ile oldukça yakın bir plan şemasına sahiptir. Boyut olarak benzer ölçülerdeki yapı, kubbeyi taşıyan güçlü destekleri ve doğuda yer alan içten yuvarlak dıştan ise üç cepheli apsislerinin dışında fazla bir değişiklik göstermez ve MS 8. yüzyıl başlarına tarihlenir 63 . Bir başka haçvari kubbeli bazilika örneği yine İznik’te Kilise 2 (Hagios Tryphonos Kilisesi) olarak bilinen yapıdır, ki bu yapı biraz daha geç bir döneme, MS 11. yüzyıl sonrasına tarihlenir 64 . Son olarak Gemlik’te Kurşunlu Köyü Theophanes Manastırı Kilisesi’nin gerek haçvari kubbeli bazilika biçimindeki plan özellikleri gerekse inşa ve teknik özellikler bakımından Peramo Kilisesi ile karşılaştırılabilecek bir diğer örnek olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu yapı da Orta Bizans dönemin sonları diyebileceğimiz MS 12. yüzyıla tarihlenir 65 . Yine Mudanya’da yer alan Ioannes Theologos Pelekete Manastırı Kilisesi ve Trigleia Manastırı İsa Kilisesi’nin bölgenin önemli yapıları olduklarını ve haçvari kubbeli bazilikalara benzer biçimde Kapalı Yunan haçı plan özellikleri ile MS 8. yüzyıl başlarına tarihlendiklerini hatırlayalım 66 . e. Yapıcıköy Kilisesi: Bölgeyi ziyaret eden Hasluck yarımadanın kuzeyinde yer alan bu köyde bir kilise gördüğünü ve bu kilisenin olasılıkla Bizans Dönemi’ne ait olabilecek daha erken dönem kalıntıları üzerine oturduğunu belirtmiştir. Nitekim, kilise çevresine dağılmış biçimde çok sayıda Bizans sütun başlığı ve mimari yapı elemanının burada erken döneme ait bir kiliseye işaret ettiğini aktarır 67 . Bugün için köyde mevcut olan ve oldukça harap bir durumda olan okul yapısı, olasılıkla Hasluck’un görmüş olduğu ve eserinde bahsettiği kilisedir. Bu yapı mübadele sonrası cemaati kalmadığından terk edilmiş ve bir zaman sonra okul yapısı olarak kullanılmıştır. Günümüzde oldukça harap durumda olan yapı onarılmayı beklemekle birlikte, Hasluck tarafından yapı çevresine dağılmış oldukları belirtilen Bizans Dönemi’ne ait mimari parçalar ise maalesef yok olmuş durumdadırlar. Sadece okul içerisinde Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen, kısa kenarlarından birinde haç betimi bulunan İon-İmpost tipi bir başlık tespit edilmiş olup, olasılıkla Hasluck’un sözünü ettiği erken dönem kalıntılarına aittir. f. Tatlısu Köyü Bizans Kilisesi: Yarımadanın güneydoğusunda yer alan Tatlısu Köyü’nde bir kilise kalıntısı ve çeşme bulunmaktadır. Ancak bu kilisenin apsis ve güney yan duvarının sadece bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Kireç harcının bağlayıcı olarak kullanıldığı düzgün kesilmiş taş ve tuğla ile inşa edildiği anlaşılan kilisenin duvarlarında cloisonne – çerçeveli duvar tekniğinin başarılı bir biçimde uygulandığı görülür. Düzgün kesilmiş taşların etrafının enine ve dikine tuğlalarla çevrelendiği bu duvar tekniğine dayanılarak, yapının olasılıkla Komnenoslar zamanına ait olabileceği söylenebilir 68 (Fig. 8-9).
Daha önce herhangi bir gezgin ya da araştırmacı tarafından bilgi verilmeyen yapının, sadece duvarlarının bir kısmı değil olasılıkla düzgün kesilmiş büyük boy mermer bloklardan meydana gelen taban döşemeleri de günümüze ulaşmayı başarmıştır. Bugün için özel mülkiyete ait bir bahçe içerisinde yer alan bu kalıntının çevresinde daha detaylı ve sistematik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Gerekli izinler alındıktan sonra yapılacak bazı temizlik ve kazı çalışmaları yapının niteliği hakkında eminiz ki daha net fikirler sunacaktır. g. Çeltikçi Köyü Bizans Kilisesi: Kyzikos antik kentinin yukarısındaki tepelerde kurulmuş olan Çeltikçi Köyü yerleşim yerinin hemen dışında bir manastır ve kiliseye ait bazı kalıntıları bulunur. Köyün yaklaşık olarak 1.6km. kuzeyindeki Düzalan Mevkii denen yerde manastıra ait temel kalıntıları ve taban mozaikleri kısmen günümüze ulaşabilmiştir. Erdek yolu üzerinde, Kilisesırtı olarak anılan yerde ise, kiliseden geriye bazı temel izleri ile çevreye dağılmış çift sütunlar, templon kaideleri ve benzeri bazı mimari parçalar kalabilmiştir 69 (Fig. 10-11). 2.00m.’ye yaklaşan uzunlukları ile olasılıkla bir kilisenin naos bölümünde, orta nef ve yan nefler arasında ya da narteks ile galeri bölümlerinde kullanıldıkları anlaşılan çift sütunların oldukça sağlam oldukları ve tarihleme konusunda küçük de olsa bazı fikirler verebileceklerini kabul edebiliriz. Zira, çift sütunların başkent üslubu diyebileceğimiz biçimde alt ve üst bölümlerinin dikdörtgen formunda, düz bir plinthus ve abaküsle sonlanan tipte oldukları, başlıklarının ise monolit biçimde işlenerek gövdeden yatay bir şeritle ayrıldıkları görülür. Bu özelliklerinden dolayı, MS 5. ya da 6. yüzyıllara ait olduklarını söyleyebileceğimiz bu çift sütunların en yakın benzerleri Bursa ve Mudanya çevresi başta olmak üzere 70 , yakın zamanda Çanakkale’de tespit edilmiş olup 71 , Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenirler. Marmara Takımadalarında Bizans Kalıntıları: a. Marmara (Prokonnesos) Adası: Antik Çağ’dan bu yana Prokonnesos 72 olarak bilinen Marmara Adası merkez köyü sınırları içerisinde Bergaz denilen mevkii de bazı duvar kalıntılarının varlığı dikkat çeker. Deniz kıyısındaki kalın duvar kalıntısının kireç harç ve moloz taş örgülü kalın bir duvar olması, daha çok Bizans Dönemi yapım tekniklerine işaret eder 73 . Ertüzün tarafından bir görseline yer verilen bu duvar dönemin inşa tekniklerini yansıtmakla birlikte 74 , bugün için çevresinde herhangi bir yapı ya da yapılara ait iz bulunmaması niteliği konusunda bizleri düşündürmektedir. Yine Marmara Adası Gündoğdu Köyü’nün sahildeki meydanında Bizans ve sonrası diyebileceğimiz dönemlere ait bazı mezar taşları, kuyu bileziği ve zeytinyağı – şarap üretimine ilişkin pres vb. çeşitli mimari elemanlar bulunmaktadır (Fig. 12). Ancak, Marmara Adası’nda Bizans Dönemi’ne ilişkin en önemli kalıntı, şüphesiz Saraylar Köyü’nde yer almaktadır. Marmara Adası’nın kuzeydoğusunda yer alan Saraylar Köyü’nün eski adının ‘Palatia’ olduğu bilinir. Köyü 18. yüzyılda ziyaret eden gezginler, buranın adadan çıkarılan mermerlerin gemilere yüklenerek çeşitli yerlere nakledildiği bir yerleşim olduğundan söz ederken, 19. yüzyıl ortalarında Palatia’ya gelen Texier burada ‘Iustinianos Sarayı’ olarak adlandırdığı bir yapıdan uzun uzun bahseder ve eserinde bir gravür çizimine yer verir 75 . Ancak Texier’in uzun uzun bahsettiği ve eserinde gravürüne yer verdiği bu yapıdan günümüze maalesef pek bir şey kalmamıştır (Fig. 13). Bugün sadece yapıya ilişkin olarak tuğla hatıllı mermer duvarın küçük bir kısmı mevcuttur.Texier’in gravüründeki yapının ikiz pencereli ve kemerli pencerelere, balkonlu ön cepheye sahip bir saray ya da konut yapısının ön cephesini anımsatır biçimde olması ilginçtir. Başkentteki Tekfur Sarayı ya da Laskarisler’e ait Nymphaion Sarayı’nda gördüğümüz bu cephe uygulaması, Orta Bizans sonu ya da Geç Bizans diyebileceğimiz bir döneme aittir. Araştırmamız kapsamında yerinde gördüğümüz bina kalıntısının ise, bugün için tuğla kuşaklarından yalnızca ikisinin kaldığı ve kemerli pencerelerin ise kaybolduğu görülür. Sadece küçük bir kısmı günümüze ulaşabilmiş olan duvar kalıntısının yapım teknikleri dikkate alındığında ise, yapının Iustinianos Dönemi’nde inşa edilmiş bir MS 6. yüzyıl yapısı olduğu söylenebilir (Fig. 14-15). Zira, birkaç sıra taş yığını üzerine dört ya da beş sıra tuğla dizisi konularak oluşturulan duvar tekniğinin, ağırlıklı olarak Erken Bizans Dönem’de kullanıldığı birçok yapı mevcuttur. Bununla birlikte adanın bu dönemde mermer ithalatında oldukça faal olduğu düşünüldüğünde, Constantinopolis’e bağlı bir üst düzey memur için böylesi bir yapının burada inşa edilmesi gayet olasıdır. Bununla birlikte adanın bu dönemde yoğun olduğu kabul edilen mermer üretimi ve ithalatına ilişkin en önemli kanıtlar, şüphesiz Marmara Adası Açıkhava Müzesi olarak adlandırılan alanda sergilenen eserlerdir. Uzun yıllar adada arkeolojik kazılar gerçekleştiren Nuşin Asgari’nin kişisel çabaları sonrası oluşturulan bu açık hava müzesinde bugün Bizans Dönemi’ne ilişkin çok çeşitli plastik eserler yer almaktadır. Bunlar arasında çeşitli tip sütun ve başlıklarla birlikte çift sütunlar, sütunceler, templon kuruluşlarına ait bazı paye ve korkuluk levhaları dikkat çeker (Fig. 16-17).
Nitekim, Erken Bizans Dönem’e ait olduğu anlaşılan ve üstünde küre üzerinde Latin haçı bulunan bir templon levhası, bugün oldukça iyi bir durumda günümüze ulaşmıştır. Benzerleri başta İstanbul Ayasofya Kilisesi olmak üzere 76 Bursa çevresi dini yapılarında 77 ve Çanakkale’de 78 görülen eser, Prokonnesos’un bu dönemdeki üretim potansiyelini ortaya koyması bakımından önemlidir.
Ayrıca ada çevresindeki batıklardan ele geçen çok sayıdaki Bizans Dönemi’ne ait amphoranın Çınarlı Köyü Kültür ve Sanat Severler Derneği Müzesi’nde sergilendiği görülür. Erken Bizans Dönem’e ait amphoralarla birlikte, önemli sayıda geç döneme tarihlenen Günsenin tipi amphora burada yer almaktadır 79 . Tüm bunların yanı sıra adalar içerisinde en büyük olan Marmara Adası’nda, Kapıdağ Yarımadası’ndaki askeri savunma sistemi zinciri ile ilişkilendirebileceğimiz bir de kale kalıntısının bulunduğunu belirtelim. Bu kale, adanın topografik olarak en yüksek noktasını teşkil eden Nato tepesinin kuzeyindeki Viranköy olarak adlandırılan mevkide, vadinin iç kısımlarındaki düzlük bir tepe üzerinde yer alır (Fig. 18). Tepeyi kuşattığı anlaşılan kalenin güney duvarının bir kısmı ile iki yarım daire formundaki kulesi ayakta, diğer kısımları ise yıkık vaziyettedir 80 (Fig. 19-20). Düz ve yassı biçimli yöresel kayrak taşlarının, yumuşak bir harçla düzensiz biçimde, kabaca yerleştirilmeleri ile inşa edilen kale içerisinde birçok yapının kalıntıları bugün yığıntı biçiminde görülebilmektedir. Denizden görünmeyecek şekilde vadinin içine gizlenen kalenin benzer biçimde ve teknikte inşa edilmiş çağdaş örneklerini Bithynia Bölgesi’nde, özellikle de bölgenin doğu kısmında görmek mümkündür. İzmit Körfezi’nde Kibotos ya da Xerigordos olarak bilinen Çoban Kale kalıntılarının, tıpkı Viranköy’deki kale kalıntısı gibi düz yassı biçimli taşların oldukça yumuşak ve katkılı bir harç kullanılarak kabaca bir araya getirildiği bir teknikte inşa edildiği görülür. MS 11. yüzyıl sonlarına tarihlenen ve I. Haçlı seferleri sırasında oldukça önemli bir rol oynamış olan kalenin, tıpkı Viranköy’deki gibi yarım daire formunda dört kulesi bulunur 81 . Yine Bithynia’da aynı tarihlerde inşa edilmiş olan ve Sefiler Hisar olarak tanımlanan kalenin de Viranköy Kalesi’ne oldukça benzer bir şekilde, düz ve yassı taşların yığma duvar tekniğinde inşa edildiği görülür 82
Bizans Dönemi ve sonrasında ise burada manastırlar kurulduğunu, bunlarında Marmara Takımadaları’ndaki ve Kapıdağ Yarımadası’ndaki diğer manastırlar ile bağlantılı olduğunu söyler 97 Deniz kıyısında kurulmuş olan manastır ile ilgili olarak son yıllarda bir kurtarma kazısı yapılmış, manastırdaki yapılar en azından temel seviyesinde açığa çıkarılarak mevcut planı ortaya konmuştur. Bugün bir açık hava müzesi biçiminde düzenlenmiş yapı ile ilgili olarak
b. Paşa Limanı (Avlonia) Adası: Antik Çağ’da Halone 83 , Bizans Dönemi’nde ise Avlonia olarak bilinen adada, Balıklı Köyü olarak adlandırılan yerleşim yerinin muhtelif yerlerindeki çeşitli mimari elemanlar, bir zamanlar burada var olduğu anlaşılan eski bir Bizans kilisesine ait olmalıdırlar ( Fig. 21-22). Bu eserlerden, Bithynia Bölgesi için tipik özellikler gösterdikleri anlaşılan çift sütunun alt ve üst bölümleri dikdörtgen formunda düz bir plinthus ve abaküsle sonlanan tiptedir. Abaküs altında defne yaprağı kabartmalarının yer aldığı başlık kısmının ise monolit biçimde işlenmiş ve gövdeden yatay bir şeritle ayrıldığı görülür. Hatırlanacağı gibi,bu özelliklere sahip bir erken Bizans Dönemi kilisesine ait oldukları anlaşılan çift sütunların benzerleri Erdek’de Çeltikçi Köyü’nde tespit edilmişlerdi. Bu eserlerin Bursa yöresi 84 ve Çanakkale’de 85 de aynı döneme tarihlenen örnekleri mevcuttur. Diğer nitelikli eser ise, kırık ve bir bölümünün eksik olduğu anlaşılan bir templon levhasıdır. Eser üzerinde iki kademeli çerçeve içine alınmış bir madalyon ve bu madalyon içerisinde kolları uçlara doğru genişleyen bir Yunan haçı vardır. Ayrıca madalyonun zambak motifleri ile çevrelendiği görülür. MS 5. ya da 6. yüzyıllara tarihlenebilecek bu eserin de yine MS 6. yüzyıla tarihlenen benzerleri Güney Marmara kıyılarında rahatlıkla görülebilir 86 . Adanın kuzey kıyısında yer alan Poyrazlı Köyü’nün civarında ise, lahit tekneleri ve kapakları başta olmak üzere, çeşitli mimari parçalar dağılmış biçimde görülebilir. Bunlar arasında Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne ait olduğu anlaşılan bir lahit önemlidir. Yaklaşık olarak 2.30×0.63×0.41m. ölçülerinde, dikdörtgen prizma formunda ve iç kısmı oyularak biçimlendirilmiş lahdin her iki kısa yüzünde kabartma olarak simetrik biçimde yerleştirilmiş birer Yunan haçı bulunur.
Bunlardan ilki serbest duran ve kolları uçlara doğru genişleyen biçimde iken, ikincisi bir madalyon içine alınmış olup, yine kolları uçlara doğru genişler biçimdedir (Fig. 23-24). Bölgede tespit edilen birçok plastik eserden farklı olarak, kireç taşından yapıldığı anlaşılan lahit, kısa kenarlarında yer alan haç bezemelerden dolayı olasılıkla MS 5. ya da 6. yüzyıllara aittir. Nitekim, daha çok impost tipi başlıklarda, paraphet levhalarında veya templon levhaları üzerinde gördüğümüz kolları uçlara doğru genişleyen madalyon içerisine alınmış benzer haç bezemeli eserler MS 6. yüzyıla tarihlenirler 87 . Bununla birlikte lahdin form ve ölçü olarak bir benzerinin, bugün Amasya Arkeoloji Müzesi’nde yer aldığını ve MS 4. – 6. yüzyıllar arasına tarihlendiğini de söyleyelim 88 . Son olarak Paşa Limanı adasının güneydoğusundaki küçük bir yarım adacığın kuzey ucunda yer alan Tuzla Köyü iskelesinin hemen önünde, Erken Bizans Dönem’e ait bazı sütun, başlık ve kaide gibi mimari ögelerin varlığı dikkat çeker (Fig. 25-26). Bu parçaların buraya nereden geldiği kesin olmamakla birlikte, ada içerisindeki diğer buluntular dikkate alındığında, olasılıkla antik Halone veya Bizans Avlonia’sına ait çok sayıda buluntu bugün çevreye dağılmıştır. Nitekim bu eserler arasında kısa kenarlarında birer Latin haçı bulunan impost, benzer örnekler ışığında MS 5. ya da 6. yüzyıllara tarihlenebilir 89 . Yine yumurta ok silmeleri ile dikkat çeken bir Korinth başlığı, kısmen uçları kırık ve aşınmış durumdaki abaküs yaprakları ile çevrelenmiş olup, yakın çevrede bulunan çok sayıdaki benzer örnekler ışığında, tıpkı impost gibi MS 5. – 6. yüzyıllara ait olmalıdır 90 . Son olarak bir başka Korinth tipi başlık, bir yüzündeki godron motifi ile oldukça ilgi çekicidir. Bu eserinde diğer başlıklar ile aynı döneme ait olduğunu söyleyebiliriz 91
c. Avşa (Aphisia) – Türkeli Adası: Hasluck’a göre 92 yerleşim tarihi oldukça eski olan Paşa Limanı adasının batısında bulunan ve eski adı Aphisia 93 olan ada, 18. yüzyılda burasını ziyaret eden gezginlerin bazı eski kalıntılar görüp not ettiği bir yerdir. Her ne kadar günümüzde gezginler tarafından bahsi geçen kalıntılarla ilgili herhangi bir ize ulaşmak mümkün olmasa da, kuruluş tarihi 1638 yılına kadar inen Hagios Georgios Manastırı oldukça iyi bir durumdadır 94 (Fig. 27).
Bugün için yerleşim tarihi oldukça eski olduğu anlaşılan adada çevreye dağılmış bazı eski eserler tespit edilmiş olup, bunların ağırlıklı olarak Geç Roma ya da Erken Bizans dönemlerine ait oldukları söylenebilir. Belediye binası önünde sergilenen bazı sütun tanburları, sütun başlıkları ve zeytinyağı preslemede kullanılan donanımlar, olasılıkla adadaki bu dönemlere ait eski yapılardan kalan kısıtlı sayıdaki kalıntılardır (Fig. 28).
d. Ekinlik (Kutali) Adası: Avşa Adası’nın kuzeybatısındaki bu küçük ada ile ilgili olarak Hasluck, oldukça eski bir tarihe olasılıkla Antik Çağ’a kadar inen bir tarihi geçmişi olduğunu belirtir 95 . Ayrıca irili ufaklı birçok kilisenin bulunduğu adanın, özellikle MS 13. yüzyılda Frenkler tarafından yağmalanan büyük bir manastıra da sahip olduğunu aktarır 96 .
Belke ise, burada daha önce bulunmuş ve sonrasında Bandırma Müzesi’ne kaldırılmış olan mezar steli benzeri bazı eserlerden yola çıkarak, adanın Roma döneminden itibaren önemli bir yerleşim alanı olduğunu,Ancak, yakın zamanda gerçekleştirdiğimiz yüzey araştırmaları sırasında, maalesef adada bu bahsedilenler ile ilgili bir buluntu ya da bulguya rastlayamadık. İskele meydanında sergilenen bazı mermer korkuluk levhaları, çift sütun ve sütuncelerin ise (Fig. 29-30), olasılıkla adanın güney kıyısında yer alan ve bugün adadaki tek yerleşim yeri olan köydeki kiliseye ait olmalıydılar. Bir zamanlar köy meydanında yer alan bu kilisenin üzerine, bugün tıpkı Peramo’daki gibi bir cami inşa edilmiş olup, kilise ile ilgili herhangi bir iz mevcut değildir.
e. Zeytinli Ada – Meryem Ana Manastırı: Bugün bölgedeki en önemli Bizans Dönemi arkeolojik SİT alanı olarak kabul edebileceğimiz ada, Kera Panagia isimli Meryem Ana Manastırı’na ev sahipliği yapar. Kıyıya oldukça yakın mesafede oldukça küçük bir ada, belki de kayalık diyebileceğimiz bu alanda ( Fig. 31), 2007 yılından itibaren Kültür Bakanlığı’nın izinleri ile Prof. Dr. Nurettin Öztürk tarafından arkeolojik kazı ve onarım çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
Bu bakımdan çalışma kapsamımız dışında olan ada ve manastır yapısı ile ilgili olarak kazı başkanlığı tarafından hazırlanan güncel yayınlar ve kazı raporları takip edilebilir 98 .f.
Tavşan (Meksa) Adası: Bugün için üzerinde herhangi bir yerleşim bulunmayan ve yaşam olmayan bu ada olasılıkla Ortaçağ’da küçük de olsa bir yerleşim alanı olarak kullanılmıştı. Zira, Prokesh burada iki büyük sarnıç ve bir kale kalıntısı bulunduğundan bahseder. Burasının İstanbul boğazında yer alan Ceneviz kalesine benzer biçimde uzun ve dikdörtgen bir yapı olduğunu, üç geniş kulesi ve iki yanda da kulelerle desteklenen bir girişi bulunduğunu söyler 99 . Bugün için ulaşımın sadece küçük kayık ve teknelerle yapılabildiği bu adada, günümüzde herhangi bir kale ya da sarnıç benzeri yapı kalıntısından bahsetmek hayli güçtür. İlginç olarak bu kalıntılardan Prokesh’den alıntılar yaprak bahseden Hasluck’da detaylı bir bilgi vermez 100 . Ertüzün ise adaya yaptığı bir ziyaret sonrasında, burada herhangi bir kale ya da yapı kalıntısı olmasa da birtakım eserler bulduğunu ve bunları dönemin Erdek Müzesi olarak anılan açık hava sergisine götürdüğünü belirtir 101 . Bu eserlerin Bizans Dönemi’ne ait oldukları ve birinin haç bezemeli bir impost başlık, diğerlerinin ise bitkisel bezemelerle süslü korkuluk levhaları olduğu anlaşılır.
Sonuç
Bölge tarihi ve çalışma boyunca değerlendirmeye çalıştığımız kültür varlıklarının durumu göz önüne alındığında, Kapıdağ Yarımadası’nın ve yanı başındaki adaların gerek askeri ve siyasi, gerekse sosyal, ekonomik ve dini bakımdan Bizans’ın erken dönemlerinden itibaren önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılır. Nitekim, yarımadanın güney ucundaki Kyzikos Antik Çağ’dan bu yana büyük bir metropolit, darphane ve askeri merkez olmaya devam etmiş, her ne kadar kent eski görkeminden uzaklaşmış olsa da ismi hep anılmıştır. Yine bu dönemde Kyzikos’un yanı başındaki Artake öne çıkmış, bölge ticaretinde artan önemi ile hatırı sayılır bir yerleşim haline gelmiştir. Bununla birlikte Arapların başkente gerçekleştirdikleri ilk kuşatma sırasında bölge topraklarının üs olarak kullanılması yanında, Latinler ile Bizanslılar arasındaki mücadelede ve yine Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladıkları dönemde stratejik bir rol oynaması bölgenin niteliği için önemli kabul edilmesi gereken bazı durumlardır. Ayrıca Katalanların Anadolu’ya ilk ayak bastıkları yer ve yönetim merkezi olması burasını tarih boyunca etkin bir siyaset alanı olduğunu gösterir. Bununla birlikte, yarımadanın sahip olduğu doğal limanları, verimli ve bereketli toprakları ile ekonomik olarak da Bizans Dönemi boyunca sakinlerine rahat bir yaşam ortamı sunduğu açıktır. Benzer şekilde Prokonnesos’da mermer üretiminin Antik Çağ’dan bu yana devam ettiği ve uzak eyaletlere bu mermerlerden elde edilen işlenmiş ya da yarı işlenmiş ürünlerin ticaretinin Bizans merkezi yönetimi için önemli bir ekonomik etkinlik olduğu anlaşılır. Bölgenin bütün bu gelişmeler doğrultusunda dini bir çekim alanı olması ve başta manastırlar olmak üzere çeşitli dini yapılar için uygun bir ortam sunması ise gayet doğaldır. Zira, çalışma boyunca ele aldığımız Bizans Dönemi’ne ait kilise yapılarına ait bazı mimari kalıntılarla birlikte, yine mimariye bağlı olarak gelişen bazı plastik eserlerin varlığı, burasının Bizans’ın erken dönemlerinden itibaren dini bir kimlik kazanmaya başladığını açıkça ortaya koyar. Bu kimliğin yakın tarihe kadar bölgedeki manastır yapıları başta olmak üzere kilise ve benzeri dini yapıların birçoğunun ayakta oluşu ile oldukça uzun süre geçerliliğini koruduğu söylenebilir.
Fakat daha da önemlisi, bölgenin Bizans Dönemi’nin ilerleyen yıllarında Hellespont (Çanakkale Boğazı)’a bir alternatif olan ve başkentten güneye inen yolların başlangıcında, bu yolların kontrolünü sağlayan bir pozisyonda olduğudur. Kyzikos’dan başlayarak güneye, önce Poimaneon (Manyas)’a ve oradan Aesepos (Gönen) Vadisi üzerinden Adramytteion (Edremit) Körfezi’ne ya da doğal vadilerden geçerek daha güneye Pergamon (Bergama)’a ve oradan da Thyateria (Akhisar) ve Philamenion (Alaşehir)’a uzanan yol ağı başlangıcının Kapıdağ Yarımadası’na hatta adalara kadar uzandığı kabul edilebilir. Nitekim, Aesepos Vadisi üzerinde, Skamender Vadisi ile birleşerek boğaza alternatif bir doğal geçiş yolu üzerinde bulunan ve Orta Bizans Dönem’e tarihlenen Asarkale 102 veya biraz daha içerideki vadilerde konumlanmış olan Akhyraos ile Pegadia Kaleleri’nin 103 inşa tarihleri ve yapım teknikleri göz önüne alındığında, tümünün esasında bir bütünün parçası oldukları anlaşılır. Özellikle, Erdek Seyitgazi tepesi üzerindeki kale ve devamında Muhla Kalesi ile birlikte İlhanköy’deki Kale ya da savunma yapısının, Propontis’ten başlayarak bütün Mysia Ovası’nı geçen ve güneydeki önemli Bizans yerleşimlerine ulaşan doğal yol güzergahına hakimiyet için inşa edilen bir dizi Komnenoslar Dönemi kalesinin meydana getirdiği savunma zincirinin ilk halkaları olduğu söylenebilir. Bilindiği gibi I. Manuel Komnenos (1143-1180) Neokastron themasını yeniden organize ederken, aralarında Pergamon, Khliara ve Adramytteion’un da bulunduğu pek çok kaleyi yeni sur ve kulelerle güçlendirmiş, bölgede yeni savunma hatları kurarak kaleler inşa ettirmişti 104 . Böylece imparatorluk giderek artan Türk akınlarına karşı hem daha iyi savunulabilecek hem de sınırlar güvenli hale getirilerek kuzeyden güneye ulaşım devam ettirilebilecekti. Dolayısıyla, Constantinopolis’den güneydeki yerleşimlere ulaşabilmek için, ilk olarak deniz yoluyla Kapıdağ Yarımadası’ndaki korunaklı limanlara varmak ve sonrasında güvenliği az önce sözünü ettiğimiz kalelerle sağlanmış olan doğal vadilerden geçmek gerekiyordu. Hatta Prokonnesos’daki Viranköy Kalesi’nin de bu dönemde inşa edilmiş bir savunma yapısı olduğunu düşündüğümüzde, başkentten güneye inen yolların ve sınırların güvenliğinin daha karaya varmadan, adalar üzerinden başladığı anlaşılı r. Dolayısıyla Marmara Adası’ndaki bu kale ile Kapıdağ Yarımadası’nın batı yakasında yer alan diğer kalelerin kendi içinde bir savunma hattı çizdikleri, bölgenin güvenliğini ile birlikte imparatorluğun yol ağındaki güvenlik içinde de oldukça önemli oldukları söylenebilir.
DOÇ.DR. OĞUZ KOÇYİĞİT
KAYNAKÇA:
Akyürek – Tiryaki – Çömezoğlu – Ermiş 2007 E. Akyürek – A. Tiryaki – Ö. Çömezoğlu – M. Ermiş, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri 8. Bizans / Marmara, İstanbul, 2007. Asgari 1981 N. Asgari, “Saraylar Köyü (Marmara Adası) 1980 Çalışmaları”, Kazı Sonuçları Toplantısı 3, Ankara, 1981, 117-118. Belke 2020 K. Belke, Bithynien und Hellespont, Tabula Imperii Byzantini 13, Wien, 2020. Cantacuzenus 1832 Cantacuzenus (Kantakuzinos), Corpus Scriptorum Historiae Byzantiniae (Kitap I), Bonn, 1832. Covel 1998 J. Covel, Dr. John Covel Voyages en Turquie 1675-1677, Çev. J. P. Grelois, Paris, 1998. Cuinet 1895 V. Cuinet, La Turquie D’Asie (IV), Paris, 1895. Çaylak-Türker 2014 A. Çaylak-Türker, “Archaeological Survey of Early Christian – Byzantine Period on the Valleys that Reached the Hellespont”, Araştırma Sonuçları Toplantısı 31/1, Ankara, 2014, 192-196. Çaylak-Türker 2015 A. Çaylak-Türker, “The Byzantine castle on Granicus Valley: Sapan Hisar” Turkish Studies 10/1, 2015, 229-250. Çaylak-Türker 2016 A. Çaylak-Türker, “Asarkale on the Upper Aisepos Valley” International Journal of Humanities and Social Science Invantion 5/7, 2016, 24-30. Çaylak-Türker 2018 A. Çaylak-Türker, Byzantine Architectural Sculpture in Çanakkale, Ankara, 2018. Dündar – Acıoğlu – Koçyiğit 2019 M. Dündar – Y. Acıoğlu – O. Koçyiğit, “Ortaçağ’dan Günümüze Balıkesir İli Yüzey Araştırması 2017 Yılı Çalışmaları”, Araştırma Sonuçları Toplantısı 36/2, Ankara, 2019, 523-552. Ertüzün 1999 R. M. Ertüzün, Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar, İstanbul, 1999. Eyice 1983 S. Eyice, “Die Byzantinische Kirche in der Naehe des Yenişehir Tores zu İznik (Nikaia) Kirche”, Materialia Turcica VII – VIII, Bochum, 1983, 152-159. Foss – Winfield 1986 C. Foss – D. Winfield, Byzantine Fortifications. An Introduction, University of South Africa, 1986. Foss 1990
Makale bölge tarihi araştırmacıları ve öğrenciler için kaynak amaçlıdır.
Doç. Dr. Oğuz Koçyiğit :
Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Terzioğlu Yerleşkesi, Çanakkale. 0000-0001-9234-6911 ꟾ ogzkcygt@yahoo.com Bu çalışma Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın (28.04.2017 tarih ve 161.01-E.86103 sayılı) kararı ve Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (07.08.2017 tarih ve 161.01-E.160539 sayılı ruhsatı [Proje Numarası – YA011003(2017)]) izni ile Dr. Öğr. Üyesi Mesut DÜNDAR başkanlığındaki bir ekip tarafından gerçekleştirilen “Ortaçağdan Günümüze Balıkesir İli Yüzey Araştırması” adlı çalışma sonucu elde edilen veriler ışığında hazırlanmıştır.