METALAŞAN DÜNYA
Sağlık metalaştı…
Eğitim metalaştı…
Güvenlik metalaştı…
Hukuk metalaştı…
Din metalaştı…
Yani, insanların toplumsal yaşamda ihtiyaç duyduğu tüm değerler günümüz dünyasında “değişim değeri “ne yönelmiş durumdadır ve alınıp satılabilen ticari metalar haline getirilmiştir.
Devletin, yurttaşlarına karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görevler, liberalleşme adı altında çıkarılan yasalarla toplumun genel çıkarları aleyhine özelleştirme ve taşeronlaştırma kapsamına alınmıştır. Bu görevlerin tümü artık yalnızca kâr elde etmek amacı güden sermaye gruplarının tahakkümü altına girmiştir. Devlet ise asli görevlerinden feragat etmişken vergi yükümlülüklerini arttırmaktan geri kalmamaktadır. Vergide adalet, yani “az kazanandan az, çok kazanandan çok” ilkesi göz ardı edilmiştir. Örneğin, kitap satışlarından vergi alınırken elmas, pırlanta gibi lüks tüketim ürünlerinden vergi alınmamakta; asgari ücretten vergi kesintisi yapılırken bazı yüksek kazançlı meslek sahipleri bu yükümlülükten muaf tutulmaktadır.
Liberal ekonomilerde Adam Smith’ten bu yana sermaye sahiplerinin faaliyet alanını genişletmek ana kuraldır; “Laissez faire, Laissez passer!” – Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler – anlayışı, liberalizmin temel taşını oluşturmaktadır. Sermaye ve servet sahibi olmayan, ücretle geçinen kesim ise kendi başının çaresine bakmak zorundadır. Bu düzende toplumsal normlar, kurallar, örfler, ahlak ve vicdan gibi soyut kavramlar bile “değişim değeri “ne tabi tutulmaktadır. Maddi ve manevi tüm değerler, “metalaşan dünya “nın somut nesnelerine dönüşmüştür.
Yunan mitolojisinden günümüze taşınan ve bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan gözleri bağlı kadın figürü – adalet tanrıçası Themis – adaletin ahlaki bir temele dayalı olarak işlediğini simgeler. Ancak günümüzde bu anlayış değişmiş; hukuk, yalnızca güçlülerin, yani maddi ve manevi imkân sahiplerinin hizmetindeki bir araç haline gelmiştir.
Eğitim alanında da özelleştirmeden kaynaklanan sorunlar çözülmemiş; bu nedenle toplumun büyük bir kesimi eğitimden yoksun bırakılmıştır. Yüksek özel okul masraflarını karşılayamayan veliler, servis ve okul masrafları altında ezilen yoksul aileler çocuklarını okutmakta zorlanmaktadır. Kırsal bölgelerde öğretmen açığı sürerken, devlet taşımalı eğitim sistemini maliyet artışı nedeniyle terk etmiştir. Sonuçta atanmayı bekleyen binlerce öğretmen, kadrosuz çalışmak zorunda kalan eğitim emekçileri ve eğitim yaşını geçirmiş öğrenciler ortada kalmıştır. Şehirlerde ise yaz saati ve kış saati uygulamaları nedeniyle öğrenciler gün ışığını bile görmeden, güvencesiz sokaklara çıkmak zorunda kalmaktadır. “Enerji tasarrufu” bahanesiyle çocukların karanlıkta okula gönderilmesi, yıllardır sürdürülen mantık dışı bir uygulama olarak eleştirilmelidir. Neresinden bakılsa, plansızlık ve tepkisiz bir karar alma pratiği göze çarpmaktadır.
Toplumun güvenliği de taşeronlaştırılarak özel güvenlik ve paralı askerlik sistemlerine terk edilmiştir. Üniversitelerde, metro istasyonlarında, kamu kuruluşlarında ve alışveriş merkezlerinde özel güvenlik uygulamaları yaygınlaşmıştır. Kısacası, toplumun güvenliği bile özelleşmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi, her yıl devasa bir artışla birçok bakanlığın toplam bütçesini geçecek bir seviyeye ulaşmıştır.
Sağlık alanında hastalardan, yaşlılardan, sağlık sigortası olan ve olmayan tüm bireylerden gereksiz tetkikler adı altında çeşitli tedavi masrafları talep edilmektedir. Sağlık üzerinden elde edilen kazanç öylesine boyut kazanmıştır ki, organize suç örgütlerinin bir parçası haline gelen bazı sağlık çalışanları, ölümlere sebebiyet veren suçlamalarla gündeme gelmektedir.
Her şey metalaşmış, her şey satılır hale gelmiş; “para” tek belirleyici güç olmuştur. Gençliğimizde duyup kederlendiğimiz “Batsın Bu Dünya” parçasından esinle, “Batsın bu sermaye tahakkümüne dayalı düzen” diyelim ve noktayı koyalım.
Sedat PAMUK, 30.10.2024, İzmir