Samimi Bir İtiraf : Ben Hayvansever Değilim
Başlık riskli, farkındayım. Açıklamama izin verirseniz anlatacağım. Bir süredir zihnimde konu ile alakalı düşünceler uçuşup duruyordu. Yazsam mı yazmasam mı diye kararsız kalmıştım. Sokak hayvanları üzerinden ikiye bölünen ülkede taraf olmak sinirimi bozuyordu. Bu tarafgirlik meselesi bana göre çok kirli. Bizden misin yoksa onlardan mı? Bir taraftan olma zorlaması, düşünceyi iradeyi köleleştiren bir körleşmeye dönüştürme potansiyelini taşıyor.
Öncelikle bazı kavramları, tanımları netleştirmek gerekiyor.
Bir kere hayvan nedir? Vikipedi’deki tanıma göre hayvan, genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çok hücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar. Bu tanıma göre insan da hayvanlar aleminin içinde konumlanıyor.
Yine Wikipedi’ye göre yaklaşık 1 milyonu böcek olmak üzere 1.5 milyondan fazla hayvan türü tanımlanmışitır, fakat tanımlanmamış olanlarla birlikte 7 milyondan fazla hayvan türü olduğu tahmin edilmektedir.
Peki sevgi nedir? Kaydadeğer bir tanım Erich From’a ait. Ona göre sevgi, bir insanın başka bir insana duyduğu etkin ilgidir. Yani sevdiğiniz insanın iyiliğini isteyeceksiniz, onun gelişmesi kendini gerçekleştirmesi için katkı sunacaksınız. Fromm’un tanımına göre sevgi edilgen bir duygu değil; etkin, çoğaltan, dönüştüren bir eylemler dizgesidir.
Sevgiyi sadece bir insandan başka bir insana yönelen eylemli bir duygu değil de canlı ya da cansız tüm varlıklara ve hatta varlıkları da çevreleyen engin boşluğa duyulan birlik ve bağlı olma hali olarak genişletirsek ilginç bir konuma sürükleniriz. Zeminimiz kayar,insanın merkezinde yeraldığı evren modellemesi bozuma uğrar, hiyerarşik düzenleme kaosa teslim olur.
Şimdi, hayvan ve sevgi üzerine bu tanım ve naçizane açıklamalara göre hayvanseverlik ne menem bir şeydir anlamaya çalışalım. Açıktır ki ülkemizde kendini hayvansever diye tarif eden insanların büyük çoğunluğu kedi, köpek, kuş gibi estetize edilmiş hayvanlara yönelik duyguları ve ilgileri olan insanlardır. Burada da ayrımlar var. Ağırlıklı olarak ya da sadece kedileri, köpekleri ya da kuşları sevenler de olabilir. Kedi seven köpek sevmeyebilir ya da tersi vs.
Bırakalım diğer insanları, anlatımı kişisel hale getireyim. Başlığa geri dönersek ben hayvansever değilim çünkü sevgim tüm hayvanlara yönelik değil. Genel olarak kedileri ve köpekleri severim ama bana anlamadığım sebeplerle saldıran bir köpeği de sevemem. Ya da kişisel alanıma, özel zamanlarıma ısrarla girme girişimi olan bir kediyi sevimsiz bulurum. Tüm insanları sevmek zorunda olmadığım gibi tüm hayvanları da sevmem. Fromm’un tanımına geri dönersek esasen başka bir canlının varlığına saygı duymak için onu sevmek de gerekmiyor. Başlangıç olarak, o varlığa nefret duymayalım, yeterli.
Hayvanseverlik konusunda bir de şöyle düşünüyorum. İnsanın sevdiği bir hayvanı yemesi ya da onun öldürülmesine sebep olması sorunlu gibi. Yaklaşık 10 yıldır en azından bilinçli olarak dana, koyun,keçi,tavuk,hindi,kaz vb. yemiyorum. Bu liste daha kalabalık hale getirilebilir tabi. Sınıflandırılma yapılırsa tüm bu hayvanlara, et ve beyaz et deniyor.
Sınıflandırma meselesi kritik bir konu. Et dediğinizde mesela mezbahalarda, tavukhanelerde boğazlanan milyonlarca hayvan görünmez oluyor. Sihirbazlık numarası gibi. Hoppp hayvan yok, et var.
Benzer bir şekilde, şehirlerin üzerine makul mesafeden bir uçaktan bombalar bırakıldığında, o bombaların altında yanarak, parçalanarak ölen canlıları görmüyoruz. Tüm bunlar olurken hayvansever
ve insansever olmaya devam ediyoruz. Aslında anlıyoruz ki tüm insanları ya da hayvanları sevmiyoruz. Bu konuda seçici davranıyoruz. Bize kutsal kitaplar,gelenekler,yeme kültürü,ırkçılık ve türcülük gibi ideolojiler,milliyetçilik vb. rehberlik ediyor.Tertemiz, mis gibi hayatımıza devam edip gidiyoruz.
Ben hayvansever değilim çünkü bu 10 yıllık süreçte balık, midye gibi deniz canlılarını yemeye devam ettim. Yumurta, bal, süt ve süt ürünlerini yedim. Marketlerden aldığım işlenmiş ürünlerin içeriğine dikkatlice bakmadım. Hayvan derisinden ürünleri kullanmadım belki ama üzerinde hayvan istismarı ve vahşetinin olduğu kim bilir ne kadar sürece ortak oldum.
Yazarken geriliyor insan. Fazla bir hassasiyet mi gösteriyorum diye düşünüyor. Ama tutarlı olmak lazım. Dediğim gibi, ben bir hayvansever değilim. İlgim ve sevgim birkaç türe sadece. Karıncaları seviyorum mesela, kuşları da. Kuşlar deyince kargalara sempati duyuyorum.
Hayvanseverlik konuşulurken linç, linçleme üzerine değinilmesi kaçınılmaz oluyor. Sevgi nesnesi olmayan, uygun koşullarda linç nesnesi olabiliyor ilginç bir şekilde. Linç kendinden olmayana, kendine benzemeyene yani yabancıya yönelen bir pratik. Yaşadığımız topraklarda çok sık yaşanıyor. Politik bağlamda ele alırsak bir çok cenahta bunu gözlemleyebiliriz.
Linç olgusunu dün yaşadığım (26.08.2024) bir tanıklığa bağlamaya çalışacağım. Yaşadığım dairenin olduğu apartmanın giriş katındaki süpermarkete pirinç almak için gitmiştim. Marketin giriş merdivenleri 3 basamaktan oluşuyor ve oldukça dar. Basamakların yanında da ortopedik engelliler için bir rampa var. Merdivenlerin orta basamağında bir kedi boylu boyunca yatıyordu.80’li yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir kadın merdivenleri kedinin üzerinden atlayamadığı için rampadan inmeye çalışıyordu. O anda yaşlı kadına, ona göre daha genç iki kadın yardım etmeyi teklif ettiler. Rampadan düşüp bir kaza yaşamasını istemediler. Kedi, orta basamakta yatmaya devam ediyordu.Tabi,kimse kedinin yaşlı kadına geçmesi için izin vermesini beklemiyordu. Kedi yatmaya devam etti, yaşlı kadın rampadan indirildi. Kimse kedinin o basamakta yatıyor olmasını yadırgamıyor gibiydi.
Pirinci alıp marketten rampa üzerinden çıkarken kedi hala aynı yerde yatmaya devam ediyordu..Bir tuhaflık vardı. Hangi ara bu denli hassas hale gelmiştik mahalleli olarak? O sırada marketin manav bölümünde çalışan genç erkek görevliyle göz göze geldik. Başımla kediyi işaret ettim, burada yatmasına neden müsaade ediliyor dedim bir cesaretle. Havada linç kokusu vardı. Sorma abi dedi görevli. Kediler marketin içinde istedikleri gibi geziyorlar.Geçen sebzelerin üzerinde gördüm bir tanesini, onu uzaklaştırmaya çalışınca bunu gören bir kadın müşteri bana kızdı, nasıl hayvanseversiniz diye beni azarladı. Trajikomik bir durum diye düşündüm. Kalıp yargı olarak çalışanın hayvansever olması gerektiğini düşünüyor ve bunun üzerinden onu yargılıyordu. Çalışan korkumdan bir şey söyleyemiyorum dedi. Benim görevim burayı temiz ve hijyenik tutmak ama işimi yaptırmıyorlar bana.
Kimse başka bir varlığı sevmek zorunda değil. Zorunlulukla alakalı bir konu değil, ilişkisel bir durum bu. İnsan, hayvan, bitki farketmiyor. İyi insan tanımı da çokça insan severlik ya da hayvan severlik üzerinden yapılıyor. İnsan sevmeyen hayvan sevemez ya da hayvan sevmeyen insan sevemez diye düşünüyor bazıları. İndirgemeci bu düşünce tarzı tekil olanı görüp değerlendiremiyor. Farklılığın, çeşitliliğin tehdit gibi algılandığı bir yerde de canlı varlık rahat bir nefes alamıyor.
27-08-2024 /AYGÜN ÖZER