Sene 1971, Ortaokula yeni başlamışım, (o tarihe kadar Çayeli lisesi faaliyete geçmemişti, ortaokulu bitirenler Rize lisesine giderdi), Çayeli lisesi yeni açılmış, henüz lise 1. Sınıfa yeni başlamış abiler ablalar var.
*
Kolay değil 12 yaşına kadar köyde yaşamışsın, sonra birden şehir hayatıyla, takım elbise, ayakkabı, kravat ve şapkayla tanışıyor, çok farklı arkadaşların oluyor, yeni insanlar tanıyor, “Hademe” kelimesi ve temizlikçi” kavramıyla tanışıyor, hayatında ilk defa “Kantin”den limonata simit alıp yiyorsun.
Bay ve Bayan Öğretmenlerin çokluğuna alışıyor, her derse ayrı öğretmen girmesine şaşırıyorsun, Müdür/müdür yardımcıları ve makamlarıyla tanışıyor, onlara on metreden fazla yaklaşamıyorsun , Davranışlarını disipline etmeyi öğreniyor yada zorunda kalıyorsun.
Hata ve eksiklerinin karşılığı sert disiplin cezalarını tadıyor, ailende ve İlkokulda hiç yemediğin tokadı öğretmen yada müdürden yiyerek dayakla tanışıyor, arkadaşlarının önünde aşağılanmayı, küçük düşürülmeyi, haksızlığa uğrayıp içinden isyan etmeyi, yemeyince de kuyruğu kıstırıp sabretmeyi, sessizliğe bürünmeyi, boyun eğmeyi öğreniyorsun.
İnsanlar arasında ki farklılıkları farkediyor, çok zeki öğrencilerin yanında hiç bir şey bilmeyen öğrencilerin de var olduğunu görüyorsun, Babaları çok zengin öğrencilerin ütülü pantolon rugan ayakkabı ile fiyakalı ve şımarık şekilde okula gelmeleri ile, fakir öğrencilerin yamalı pantolon kara lastik giyerek okula gelmesi arasında ki anormallığı kabul edemesen de içselleştiriyorsun.
*
Liseye başlayan abilerin ve ablaların saç ve giyim stilleri o zaman ki moda olan İspanyol paça pantolon, ortadan kalınca bağlanmış 10cm uzunlukta kravat, uzun yakalı gömlek, kısa ve dar kesim ceketleriyle bahçede üçerli beşerli gruplar halinde kol kola tur atarak hem de muhabbet ederek yürümelerini, basket ve futbol oynamalarını hayran hayran izlerdik.
Okulun ön bahçesi teneffüs ve tören için toplanma alanı, Hopa yönünde ki bahçe de beden eğitim dersi ve basketbol oynamak için kullanılırdı, karşılıklı iki de basket potası vardı.
Beden eğitimi hocası Yeltekin Çakır eşliğinde o bahçede Basketbol turnuvaları düzenlenir, açık havalarda beden eğitimi dersleri de o bahçede yapılırdı, biz küçükler de abilerin oynadığı Basketbol veya pinpon oyunlarını heyecanla izler, isimlerini de hafızamıza kazırdık.
*
Ana giriş Hopa caddesi taraftaydı, girişin hemen yanında bahçe duvarına bitişik, şimdilerde Çayelinde Çolak hırdavatı işleten Sedat Çolak ve İsmail Çolak kardeşlerin babaları rahmetli Sefer Çolak kulübe şeklinde okul kantini yapmış, bahçe duvarına bir de pencere açmıştı, dışarı çıkış yasak olduğundan öğrenciler defter kalem silgi, limonata simit tost gibi ihtiyaçlarını o pencereden alışveriş yaparak giderirdi.
Ana giriş kapısı çevresinde “Şam tatlı” ve simit şeklinde “Ballı ballı” denen tulumba tatlısı kıvamında şerbetli tatlılar, öğrenciler arasında “tükürük köftesi” diye adlandırılan ekmek arası köfte satan seyyar satıcılar olurdu, şam tatlıyı bilmiyorum ama “balli balli” tatlısının ustası komşumuz Mustafa Aslan amcaydı ona da selam olsun
Pinpon masaları öğretmenlerin ve büyük abilerin tekelinde olduğundan biz küçükler de kendimize pinpon oynama fırsatı yaratmıştık, ama bildiğiniz masa tenisi değil, kauçuk topla oynanan avuç tenisi .
Lisenin deniz tarafında kapısı hep kapalı duran, küçük merdivenlerle çıkılan ve küçük sahanlığı olan bir girişi vardı.
Sahanlık bir metreye bir buçuk metre ebatlarında yüzeyi çini mozaik ile kaplanmış alçakta duran masa gibiydi, yumurta büyüklüğünde ve çok zıplayan içi dolu kauçuk toplar satılırdı, her teneffüs kauçuk toplarla o sahanlıkta ellerimizi raket olarak kullanıp hırslı ve iddialı pinpon oynardık selam olsun o günlere .
*
Arkadaşlardan bazıları misket oynardı, ben misket oynamayı beceremediğimden olsa gerek onlara katılmazdım, genellikle öğlen paydosunda aşıklar deresinde ki şimdiki futbol sahasının olduğu yere giderler, dere kenarında ki kum düzlükte misket oynarlardı, artık kendilerini oyuna nasıl kaptırırlardı bilmiyorum derse gelemez yok yazılırlardı, demek ki çok heyecanlı oynuyorlardı.
Bazı öğrenciler kumar alışkanlıklarını o yaşta misket oynayarak edinmişti, o zamanlar toprağa 25 kuruş dikerek misket oynayan bazı arkadaşların halen kahvehanelerde akşama kadar kumar oynadıklarına şahidim maalesef .
Birbirimizle boğuşarak oyun oynadığımızdan ceketimizin arkası ensemize kadar yırtılırdı, yada pantolonumuzun arkası patlardı en büyük sıkıntıyı o zaman yaşardık .
*
Şapka takma sorunsalı ;
Şapka herkese zorunluydu, şapkasız içeri giriş yasaktı, yağmur çamur demeden o şapka takılacak, sürekli yağmur alan Rize de şapkalar ıslanır ağırlaşırdı, kenarları lastik büzgülü naylon koruyucular kullanırdık, neyse ki okula başladığım ilk sene son gününde müdür bey şapkanın kalktığını duyurdu, ama nasıl duyurdu!.
Okulun kapanmasına iki hafta kala her sabah töreninde şapka uyarısı yapıp “şapkası olmayanların sınıf geçemeyeceğini” ısrarla ve tehditle söyledi söyledi, son hafta karne dağıtılırken gevrek gevrek şapkanın kaldırıldığını ilan etti, bunu neden böyle yaptığının sebebini bana sormayın.
11-05-2025 /CEVAT YILMAZ /BEYKOZ