Sedat Pamuk
Manuel Tiago takma adıyla yazılmış, henüz yeni okumuş olduğumuz bu kitap, Yar Yayınlarından çıkmış ve 2017 yılında 10. Baskısını yapmıştır. Akıcı ve sürükleyici bir romandır.
Portekiz’de Salazar diktatörlüğüne karşı savaşan gizli komünist partinin, köylülerden oluşan bir hücresinin yaşanmış anılarını içeren, gerçekçi, toplumsal içerikli bir romandır.
Yazar, Manuel Tiago mahlasını kullanarak iki eser daha yazmış, esas adı Alvora Cunhal olup, kendisi, Salazar diktatörlüğüne karşı mücadele eden Portekiz Komünist Partisi lideridir.
Diktatörlük yönetiminde özgürlüklerin kısıtlandığı, yönetime karşı çıkanların yaşam haklarının bile gözü kapalı ellerinden alındığı, işkencelerden geçirildiği, çalışanların grev haklarının yok sayıldığı, greve yeltenen işçilerin, polis teşkilatıyla takip edilerek tutuklandığı, bu baskıcı yönetime uzun yıllar maruz kalan halkların çok yakından bildiği bir konu olduğu için, kitapta okuduğumuz satırlar, bizlere pek de yabancı gelmemiştir doğrusu!..
Kitabın özet bilgisine geçmeden önce, yakın tarihimizde insanlığın uzun yıllar maruz kaldığı baskıcı yönetim dönemlerini hatırlamak gayesiyle küçük bir araştırma sonucunu vermek isterim; Dünyamızın çeşitli coğrafyalarında yaşanan, gelmiş geçmiş “Diktatörlükler ”in sıralaması şöyledir:
Libya’da Muammer Kaddafi, 42 yıl, (1969- 2011 yılları arasında ),
Gabon’da Omar Bongo (1967- 2009 yılları arasında 42 yıl ) ve ölümünden sonra, iktidara geçen oğlu Ali Bongo Ondimba, (2009- 2023 yılları arasında, 14 yıl ), Babadan oğula iktidar, toplam 56 yıl (Darısı, böyle bir yönetim biçimini hayal edip de kurmaya niyet edenlere olsun! Babadan oğula saltanat!!! )
Uganda’da Museveni, 39 yıldır görev başında (1986’dan günümüze devam etmekte, altın lazımlıkla… )
Angola’da Santos, 38 yıl ( 1979- 2017 yılları arasında ),
İspanya’da Franco, 36.5 yıl (1939-1975 arası)
Portekiz’de Salazar, 36 sene (1932-1968 arası)
Yemen’de Abdullah Saleh, 34 yıl ( 1978- 1990 yılları arasında),
Mısır’da Hüsnü Mübarek, 30 yıl (1981- 2011 yılları arasında),
Zimbabve’de Mugabe, 30 yıl ( 1987- 2017 yılları arasında),
Sudan’da Ömer el Beşir, 30 yıl ( 1989 2019 yılları arasında),
Kazakistan’da Nur Sultan Nazarbayev, 28 yıl ( 1990- 2019 yılları arasında),
Özbekistan’da İslam Kerim ov, 26 yıl (1990- 2016 yılları arasında),
Tunus’ta Zeynel Abidin Bina Ali, 24 yıl (1987- 2011 yılları arasında),
İtalya’da Mussolini, 21 yıl (1922-1943 yılları arasında),
Cezayir’de Abdülaziz Buteflika, 20 yıl (1999-2019 yılları arasında ),
Almanya’da Hitler, 12 yıl (1933-1945 yılları arasında),
Arjantin’de ise tam 7 darbe yaşanmış, bunlar, sırasıyla; 1930, 1943, 1955, 1962, 1966, 1976, 1981 yıllarında ordu,” coups d’état” (Hükümet darbesi) düzenlemiştir. Sabah erken kalkan general ‘yönetim bende!’ deyip, sivilleri yönetimden alaşağı etmiştir. (Bizde de 1960, 1970, 1980 diye her 10 senede bir asker düdük çalmış, yönetime el koymuş ve en sonunda 1980’de yaşanan kanlı askeri darbeyle 2000’li yılların taşları döşenmiştir!)
Şili’de, Arjantin’de, Brezilya’da, Uruguay’da, Bolivya’da ve Paraguay’da sağcı diktatörleri görev başına getirmek için “Condor Planı” uygulayan CIA, 1970 yılından beri operasyonlarını sürdürmüş ve “sol görüşe sahip” 60 binden fazla insanı katletmiştir.
Surinam’da 1980’de yaşanan askeri darbe ile 11 yıl süren (1991 yılına kadar), askeri diktatörlük yaşanmış, bu süre zarfında; siyasi partiler yasaklanmış, basın özgürlüğü rafa kaldırılmış, sokağa çıkma yasağı uygulanmış, toplanma yasağı gereğince grevler yasaklanmış ve bütün bu baskıcı yöntemler sonucu, siyasi muhalifler infaz edilerek, yüksek düzeyde hükümet yolsuzlukları ile ülke yönetilmiştir. (Bu konular, 1980 darbesinden günümüze kadar bizde de çok sık yaşandığı için, o günleri bilenler, hiç yabancılık çekmemiştir hani!)
Yakın dönem yeryüzündeki diktatörlük dönemlerini sıralamaya çalışırken mutlaka atladığımız, kaydetmediğimiz ülkeler olmuştur, ama burada hatırladıklarımız bile tüylerimizi ürpertmeye yetmektedir sanırım.
Portekiz’deki Salazar yönetimindeki “Özgürlük” hareketini konu alan kitabımızın kısa bir tanıtımını yapacak olursak eğer, yerimizin müsaade ettiği ölçülerde, kısa bir anlatımla, şunları söyleyebiliriz; Salazar rejimi, Faşist bir rejimdir. Demokratik Birinci Cumhuriyete karşı 28 Mayıs 1926’da yapılan askeri müdahale ile ordu, muhafazakâr, otoriter rejime yol açmış ve Salazar, akademisyen, ekonomist kimlikten, bir sıçrayışta, asker vasıtasıyla Maliye Bakanlığı koltuğuna oturuvermiştir. O esnada Başkan, Oscar Carmona’dır.
Salazar, 1930’da kurduğu “Ulusal Birlik Partisi” ile iktidara gelerek, “Estado Nova” – Portekizce ’de “Yeni Devlet”- rejimini başlatmıştır. Bu politik rejim, 1933-1974 yılları arasında 41 yıl sürmüş ve de bu faşist rejime, Salazar rejimi de denilmektedir. 1974 yılında yaşanan “Karanfil Devrimi ”ne kadar, yani Salazar’ın ölümünün üzerinden 4 yıl geçinceye kadar bu faşist rejim sürüp gitmiş ve çok canlar yanmıştır. Okuduğumuz, “Yarın Bizimdir Yoldaşlar” bu yıllar içinde, komünist bir örgütün, faşist yönetime karşı örgütlenme mücadelesini anlatmaktadır.
Salazar’ın kurmuş olduğu “PIDE” polis teşkilatı, sürekli olarak, komünist takibindedir ve yakaladıklarını konuşturup, itiraf ettirmek, arkadaşlarını ele verdirmek için her türlü işkenceyi fütursuzca, acımasızca uygulayabilmektedir.
“Somut durumların somut tahlillerini yapmaya çalışan” örgüt mensupları; “Eğer parti sözünü vaktinde söylemezse, işçi sınıfı onun önüne geçer!” düsturunu kabul etmiş olarak faaliyetlerini sürdürmekte, grevleri düzenleyerek örgütleme çalışmalarına, hiç ara vermeksizin, canla başla koşturmaktadırlar.
Toplumsal gerçekçi bir roman olduğundan ve de kurgusal değil, mücadelenin içinden yazılmış bir anı sal özellik barındırdığından, roman kahramanı diyebileceğimiz karakter sayısı, birden oldukça fazladır. Örgüt çalışmalarına en çok koşturan, bisikletiyle çamurlu, karanlık yollardan köy köy, ev ev dolaşan “Vaz” takma adıyla Jose’yi görmekteyiz.
Açlık ve uykusuzluk, Vaz’ın bedensel çöküşüne yol açar ve bitkin düşen Vaz, romanın sonlarına doğru vereme yakalanır.
Ramos ve Cesairo, özverili çalışmaları sonucu PIDE, gizli polis teşkilatının işkencelerinde öldürülürler.
Öldürülen arkadaşlarının yerine hızla yeni mevcutlar katılır; Paula ve Maria, Carlos ve Antonio, Jose Sagarra, Alfredo, Barrosalı ve adı romanda açıklanmayan üç köylü militan ile hücre etkinliklerini sürdürmektedirler. İşkencede ölen, ama sır vermeyen arkadaşlarının yerine daha da katılımcı militan kazanmışlar, parti örgütünden, köylü hücreleri olarak önemli bir gücü temsil eder konuma hızla ulaşmışlardır. Tıpkı; “Bir gider, bin geliriz!” söyleminde olduğu gibi…
*- Yarın Bizimdir Yoldaşlar, Manuel Tiago, çev. Metin Alemdar, Yar Yayınları, Onuncu Baskı, 2017
Sedat PAMUK, 26.10.2025, İzmir