Güney Marmara Dayanışması, Dünya İnsan Hakları Günü Basın Bildirisi

Basına ve Kamuoyuna 

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin kabul edildiği 1948'den bu yana her yıl kutlanıyor. Herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bütün hak ve özgürlüklere sahip olduğuna dikkat çekiliyor. 

Yine, geleneksel ve yerel yeme biçimlerini, yerel ekosistemlerin özelliklerini korumayı teşvik eden bir hareket olan Slow Food hareketinin kuruluş yıldönümü olan 10 Aralık,  Toprak Ana (Terra Madre) Günü olarak tüm dünyada kutlanıyor. Yerel ve mevsimsel beslenmenin faydalarına ve biyoçeşitliliği korumanın önemine dikkat çekiliyor. 

Güney Marmara Dayanışması, bu iki günün birlikte değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. 

Toplumun vazgeçilemez ve ertelenemez en temel ihtiyaç gıdadır. Yeterli, dengeli ve güvenli gıdaya ulaşmak bir insan hakkıdır. 

BESLENME HAKKI, uluslararası insan hakları belgelerine ilk kez 1924 yılında Çocuk Hakları Bildirgesi ile girmiştir. 1959 tarihli Çocuk Hakları Bildirgesi’nin 4. ilkesinde ise; sağlıklı büyüme için gerekli olan beslenme, barınma, dinlenme ve oyun olanakları birlikte değerlendirilmiştir. 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ise BESLENME HAKKI hem bireyin kendisi için hem de ailesi için isteyebileceği bir hak olarak belirtilmiştir. 

Dünyada her dokuz kişiden biri aç. Her altı kişiden biri gıdaya sürekli ulaşabileceğinden emin olmadığı için erişebildiği gıda miktarından ve kalitesinden kısma ihtiyacı içinde. Tam tersiymiş gibi algılansa da aslında yetersiz beslenmenin başka bir çeşidi olan obezite ise her sekiz yetişkinden birinin sorunu. Tüm bu sorunları çözmenin anahtarıysa yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenmeyi bir insan hakları meselesi olarak ele almaktan geçiyor. 

Açlığın yükselmesinin önemli nedenleri var. Bunlar arasında, dünyadaki savaşların ve iç karışıklıkların artmasını, iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal afetlerin çoğalmasını ve kapitalizmin yol açtığı ekonomik yavaşlama ve duraksamayı sayabiliriz. Ekonomik yavaşlamanın açlık ve gıda güvensizliğine neden olduğu ülkelerde, gelir eşitsizliğinin çok büyük olması ve bu durumun da ayrıca gıda güvensizliğini arttırdığını söyleyebiliriz. Ekonomik kriz nedeniyle sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim politikalarının kısıldığı ülkelerde açlık ve gıda güvensizliği de çok ciddi olarak yükseliyor. Ekolojinin tahribi ise bu alanlarda yapılacak çalışmaların doğru bir perspektifle ele alınmasını zorunlu kılmakta. 

Güvenilir gıdaya erişim, insan hakları kavramının önemli bir parçasıdır. Senegal’in eski Devlet Başkanı Leopold Senhor “insan hakları kahvaltı ile başlar” sözü ile bunu veciz bir şekilde dile getirmiştir. İnsan hakları sistematiği, gıdaya erişimi “pozitif statü” ye sahip bir hak olarak görmektedir. Bunun anlamı, devletin hem güvenilir gıdaya erişilmesinde, hem de “tarladan sofraya” bütün süreçlerde gıdanın korunmasında yükümlülüğünün olmasıdır. 

Ancak, gıda güvencesi ya da gıdaya erişim hakkı, insan hakları bildirgesinde yer almasına rağmen; bahsedilen bu hak, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik olarak eksik tanımlanmıştır. Bu güvencenin nasıl sağlanacağının yollarını göstermeyen, gıdanın nereden ve nasıl geldiğini açıklamayan, dolayısıyla sürekliliğini sağlamaktan yoksun; görüntüde insanları hayatta tutan ancak aslında yalnızca kapitalist “yemek” üreticilerinin sürekli para kazanmalarını güvence altına alan bir kavram olarak kalmıştır. 

Güney Marmara Dayanışması, bütün bu ihtiyaç duyulan gerçekçi çözümleri üretmenin, görmezden gelinen problemleri ortaya koymanın ve halkın kendi gıda üretim mekanizmalarının oluşturulması gerekliliğinin farkındadır.  "İnsanların ekolojik olarak sağlam ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilen sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdaya sahip olma hakkı ve kendi gıda ve tarım sistemlerini tanımlama hakkı” olduğuna inanmaktadır. Küresel ekonomiye geçişle yerel, küçük üreticilerin sonu hazırlandı. Gıdayı küresel sermayenin tekeline bırakmaya karşı duracak demokratik ve eşitlikçi bir mücadele hattı oluşturulması gerekliliğine dikkat çekmektedir. Topraklarımızı, bölgelerimizi, sularımızı, tohumlarımızı, hayvanlarımızı, biyo-çeşitliliğimizi, kullanma ve yönetme hakkının gıdayı üreten ellerde olması gerektiğine işaret etmektedir. Erkekler, kadınlar, halklar, ırksal gruplar, toplumsal sınıflar ve nesiller arasındaki eşitsizliğin ve ezme-ezilmenin olmadığı yeni toplumsal ilişkilerin oluşturulması gerektiğini vurgulamaktadır. 

Güney Marmara Dayanışması, çıkmazda olan ve bizleri sağlıksız, adaletsiz ve güvencesiz bir geleceğe doğru sürükleyen kapitalist gıda sistemine karşı; kendi sağlıklı, ekolojik, adil ve sürdürülebilir gıda sistemlerimizi kurmaya, üretimden gelen gücümüzü kullanmaya ve örgütlü  mücadele verebilmemizin zeminini oluşturmaya davet etmektedir.

11-12-2022/ GMD