Milli Mücadelede Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi

MİLLİ MÜCADELE’DE BANDIRMA VE ÇEVRESİNDE YUNAN MEZALİMİ*
Prof. Dr. Zeki Çevik 

Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
ÖZET
Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri I. Dünya Savaşı içinde imzaladıkları gizli paylaşım planlarını uygulamaya sokmuşlardı. Bu çerçevede İngilizler ve Yunanlılar Batı Anadolu’da da hızlı bir çalışma başlattılar. Bölgede Yunan işgalinin başlamasıyla birlikte Yunanlılar halka savaş hukukuna aykırı davranışlarda bulundular.  Her fırsatta köyleri basarak Türklerin mallarına el koydular ve haksız yere dayak atarak köylüleri yurtlarından göç etmeye zorladılar.  
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaliyle başlayan bu Yunan mezalimi, kısa sürede Batı Anadolu’nun tamamında kendisini hissettirmiştir. Yunan ordusunun işgal ettiği yerlerde yaşayan Türklere, Yunan askerleri ve onlarla birlikte hareket eden yerli Rumlar müthiş bir zulüm, vahşet ve katliam uygulamışlardır. Batı Anadolu’nun Yunan işgaline uğrayan bütün köy, kasaba ve şehirleri bu mezalimden nasibini almıştır. Yunan işgaline uğrayan bu yerlerde toplu katliam yapmak, adam öldürmek, işkence yapmak, çocuk yaştaki kızlara ya da ihtiyar kadınlara tecavüz etmek, ayrıca camileri, evleri, iş yerlerini, tarlaları yağmalamak, hayvanları telef etmek Yunan askerleri ve yerli Rumlar için sıradan olaylar haline gelmiştir.   
22 Haziran 1920 tarihinde hem Kuzey-Batı Anadolu’da hem de Trakya’da başlayan Yunan askerî harekâtı sonucunda Kuva-yı Milliye Cephesi çöktü. 30 Haziran’da Balıkesir merkez düştü. 02 Temmuz 1920 tarihinde de Yunanlılar tarafından işgal edilen Bandırma 2 yıl 2 ay 15 gün işgal altında kalmıştır. Bandırma’da çok uzun yıllar Türklerle bir arada, kardeşçe yaşayan Ermeni'ler ve Rum'lar özellikle işgal yıllarının son zamanlarında Türklere büyük baskılar ve işkenceler yapmışlardır.
Bu bildiride Yunan işgali sırasında Bandırma ve çevresinde gerçekleşen Yunan vahşet ve mezalimi Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri, Müttefikler arası Tahkik Heyeti raporu, hatırat ve basılı eserlere dayanarak incelenecek ve tartışılacaktır.

*Uuslararası Bandırma ve Çevresi Sempozyumu (UBS’18), Tam Metin Bildiriler Kitabı-I, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Yay. No:2, 17-19 Eylül 2018 Bandırma-Balıkesir, ISBN: 978-605-68187-9-0, s. 140-167.

GİRİŞ
Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzaladıktan sonra, savaştan galip çıkan İtilaf Devletleri aralarında gerçekleştirdikleri gizli antlaşmalar gereğince harekete geçtiler. Mütarekenin 7. Maddesine göre Anadolu’da yer yer işgaller başladı.  Paris Barış Konferansı’nın sürdüğü sıralarda bu gibi haberlerin Avrupa gazetelerinde yer alması ile bu paylaşımın gerçekleşmek üzere olduğu anlaşılıyordu.  Padişah ve hükümeti bu gelişmeler karşısında sükûnet ve işgallere direnmeme çağrıları yapıyordu. Türk Milleti hiç bu kadar çaresiz, perişan ve umutsuz duruma düşmemişti. Bütün dünya Avrupa’dan sökülüp atılan Türklerin, Anadolu’dan da çıkarılarak Asya içlerine sürülmelerini bekliyordu. Yüz elli yıllık bir kin ve yağma hırsı içinde bulunan “uygar dünya”nın politikacılarının, düşünürlerinin, ilim adamlarının, şairlerinin, sanatkârlarının amaçları, en büyük arzuları gerçekleşiyordu. (Aybars, 1990:125) İşte bu bağlamda 1829 Edirne Antlaşması gerğince Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız olan Yunanistan, “Megali İdea” diye isimlendirdikleri politikaları gereğince İstanbul merkezli Bizans-Yunan İmparatorluğu’nu canlandırmağa yönelik sürdürdüğü çalışmalarını yeniden ele aldı. (Smith, 1978: 11-12)  
Birinci Dünya Savaşı sırasında da Yunanistan, özellikle Başbakan Venizelos, Batı Anadolu’yu hatta Trakya ve İstanbul’u Yunanistan’a katmak ve Yunanistan topraklarını bir kere daha bir misli büyütmek hedefine yöneldi ve bu yönde faaliyet göstermeğe başladı. (Sofuoğlu, 1994:239-240) Diğer taraftan Mütarekenin imzalanmasından sonra İstanbul’da özellikle Beyoğlu’nda Rumların da sevincine diyecek yoktu. Aynı zamanda taşkınlığa da başlamışlardı. (Gökbilgin, 1959:4-6) I. Dünya Savaşı’ndan önce İzmir Metropolitliği yapmış aynı zamanda Makedonya’da da faaliyet göstermiş olan Hrisostomas şimdi tekrar İzmir’e gönderilmişti. Hrisostomas, burada Yunan Hükümeti desteğinde İzmir, Aydın, Manisa ve Balıkesir bölgelerindeki yerleşim birimlerinde asayişi bozmak ve isyanlar hazırlamak için faaliyete geçti. Böylece İzmir işgaline zemin hazırlanmaktaydı. (Bayar, c.4, 1967:1638-1639) 
Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’dan kaçan Rumlardan tekrar Anadolu’ya gelmeye çalışanların geldikleri yerlere iadesi 17.K.K. 1-3-35 (1-3-1919) tarihli şifre ile 57. Alaydan istenmiş bunun üzerine firari ve şerir Rumların karaya ayak basmaması için sahilde muhafaza tertibatı alınmıştı. (Aker, c.1, 1937: 15). Ancak bu tedbirler yetersiz kalmaktaydı. Çünkü elde yeteri kadar kuvvet yoktu. Nitekim bu sebeple de ilgili makamlar jandarma ve polisin askerle takviyesini istemekteydiler. İlgili bölgelerde alınan tedbirlerin yetersizliği, İzmir Valisi Nurettin Paşa’nın 7 ve 8 Mart 1919 da Harbiye nezaretine sunduğu raporlarından da anlaşılmaktadır. Vali Nurettin Paşa ayrıca raporlarda gerekli bazı girişimlerde bulunduğunu fakat etkili olmadığını belirterek, bu durumun durdurulması için fevkalade komiserlikler nezdinde teşebbüse geçilmesini merkezi hükümetten istemekteydi. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi- BOA.- BEO. UM.  345376 ). Firari Rumların bu şekilde Anadolu ve Trakya’ya sokulmalarına İngiliz ve Fransızlar da yardım etmekteydi. Nitekim Dâhiliye Nezareti’nin 5 Nisan 335 de Sadaret’e sunduğu mühim ve müstacel ibareli raporunda bu durum açıkça görülmektedir. (BOA. BEO. UM. 345376)Diğer taraftan bu sırada Marmara Sahillerinden Yunan silah kaçakçılığı da başlamıştı. Bu şekilde Anadolu’da oluşturulan Rum çetelerine silah temin edilmeğe çalışılmaktaydı. (Harb Tarihi Vesikaları Dergisi - H.T.V.D. sayı: 1, Vesika: 2360)
Bu arada Mütarekeden bir müddet sonra Venizelos, Yunan toprak isteklerini 3 ve 4 Şubat 1919 günleri çıktığı Paris Barış Konferansı huzurunda dile getirdi. Venizelos tezinde nüfus bakımından ve etnik nedenlerden ötürü Anadolu’nun batı kısmının coğrafi ve tarihi açılardan özel ayrı bir bölge teşkil ettiğini öne sürdü ve bölgenin nüfusunu gösterecek resmi istatistikler olmadığını belirterek Rum Patrikhanesi’nin hazırladığı istatistiklere dayandığını ve bunların doğru olduğunu ifade ile Batı Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.700.000 olduğunu iddia etti. Ayrıca Venizelos Türkiye Liselerinde okutulan Coğrafya kitaplarında Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.300.000 olarak gösterildiği iddiasında bulundu. Venizelos böylece tahrif edilmiş ve şişirilmiş rakamlarla bölgedeki Rum nüfusunun adalarla birlikte ele alındığında Müslümanlardan daha fazla olduğunu iddia ederek bu bölgenin Osmanlı Devleti’nin Türk bölgelerinin bir kısmını oluşturamayacağını ileri sürdü. (Bayar, c.5,1967: 1468; Jaeschke, 1986:50; Sonyel, c.1,1973:35-37). Hâlbuki Amerikalı Prof. Dr. Lybyer’in de belirttiği gibi 1919 da bölgedeki yani Trakya ve Küçük Asya’nın İzmir dolaylarındaki Türk nüfusu diğer azınlıklara göre ezici çoğunluktaydı. (Sonyel, 1973: 32). Bu durumu Yunanlı bir yazar da teyit etmekteydi: “Rum halkının Türk toprakları üzerinde iyice dağınık olması gerçeği kıyı kesimlerinde dahi büyük bir Rum çoğunluğunun bulunmayışı da göz önüne alınınca, Asya Türkiyesi’nde herhangi bir bölge üzerinde hak iddiasının ortaya atılması bir hayalperestlikten başka bir şey olamazdı.” (Pallis, 1997: 28).
Bölgenin nüfusu ile ilgili resmi istatistikler ise şöyleydi: 1908 yılı Aydın Salnamesi’ne göre Aydın Vilayeti’nde (ki o zaman bu bölge Aydın ve İzmir’i içine alıyordu) toplam nüfus 1.729.974 tü. Bunun 1.313-561’i İslam geri kalanı 379.332’si de Hıristiyan olarak tespit edilmişti. Hıristiyan nüfus ise yalnız Rumlardan oluşmuyor diğer etnik unsurları da içeriyordu. Yine 1914 yılına ait nüfus durumunda bir değişiklik yoktu. Ayrıca bölgede sahilden içerilere doğru gidildikçe Rum nüfusu ise iyice azalmaktaydı.  
Nitekim Rumlar kıyıda bir iki bölge Ayvalık, Urla, Çeşme, Foça’da çok az nüfus olarak fazla idiler. İzmir şehrinde ise azınlıkta idiler. Bunun ötesinde istatistiklerdeki küçük uyuşmazlığa rağmen Yunanlıların hak iddiasında bulundukları bölgelerde Türk-Müslüman nüfus ezici çoğunluğu oluşturmaktaydı. Yine Trabzon bölgesinde de Rum iddialarının aksine Türkler ezici çoğunluğu teşkil etmekteydiler.  Venizelos’un Batı Anadolu’da talep ettiği yerler şunlardı: Bursa vilayetinin bir kısmı (Balıkesir Edremit ve Ayvalıktan geçerek İzmir’den gelen tren yolunun Marmara’ya açılan ucundaki Bandırma’yı içine almak üzere) Balıkesir ve hemen de tamamen Denizli ve Aydın vilayeti. Ayrıca Çanakkale Boğazındaki İmroz ve Bozcaadayı da Batı Anadolu ile birlikte istemekteydi. Bütün bunların yanında Venizelos Kıbrıs, Rodos, Meis, Oniki Adalar olmak üzere bütün Doğu Akdeniz adalarına da talipti. Aslında bölgede Türk nüfusunun çoğunlukta olduğunu Venizelos da biliyordu. (Sofuoğlu, 1994:218) 
İzmir’in işgalinden sonra Rum çeteleri ve Yunan ordusunun tazyikleriyle işgal edilen bölgelerden Müslümanlar göçe zorlandı. Bu şekilde çok sayıda Türk nüfusu yerlerinden ve yurtlarından oldu ki bunlar hicret ettikleri bölgelerde sefalet içinde kalmışlardır Mondros Mütarekesi’nden sonra Rum Patrikhanesi de İstanbul’un Yunanistan’a ilhakı veya hiç olmazsa beynelmilel idareye kavuşturulması yönünde faaliyete geçmişti. Bu amaçla merkezi İstanbul Rum Patrikhanesi’nde şubeleri Anadolu’da bulunmak üzere Mavri Mira Cemiyeti, Rum İzci Derneği Rum Kızılhaç Derneği ve Pontus Derneği kuruldu. Bu faaliyetlerin bir gayesi Rumları silahlandırmak ve çeteler teşkil etmek olduğu gibi, diğer bir gayesi de Anadolu’ya gelecek Amerika ve Avrupa Heyetlerinin Rum nüfusunun kesafetine (çokluk) inandırmaktı. (Gökbilgin, c.1, 1959:154-155). Bu faaliyetler sonucunda ilgili bölgelerde papazların öncülüğünde oluşmuş olan Rum çeteleri gittikçe faaliyetlerini arttırdılar. (H.T.V.D. sayı: 5, vesika: 1038). Bunlar Türk köylerini basmağa ve fırsat buldukça Türk askerlerini öldürmeğe başladılar. Bunlar aynı zamanda bölgedeki İngiliz ve Amerikan subaylarıyla da sıkı bir ilişki içindeydiler. (H.T.V.D. sayı: 4, vesika: 64; sayı: 5, vesika: 1055). Diğer taraftan İtilaf Devletleri’nin desteklediği Yunan işgalleri ile yerli Rumların ve Ermenilerin faaliyetleri karşısında özellikle Batı Anadolu’da olmak üzere bir Kuvay-i Milliye hareketi oluşturuldu ve bunlarla mücadeleye başlandı.  
Mondros Mütarekesi sonrasında tarihi kaynağını ve alt yapısını Müdafaa-i Millîye Cemiyeti’nin örgütlenmesinden alan (Polat, 1991: 172) Müdafaa-i Hukuk Ruhu ve Kuva-yı Millîye’si ile halk haksız işgallere karşı durmuş ve fiilen savunmaya geçmiştir. Kuva-yı Millîye, “halkın hiçbir makamdan emir almadan, yalnız millî vicdanından emir alarak, silaha sarılarak milis kuvvetler meydana getirerek (çete harbi) yani bir (gerilla) savaşına girmesidir.”(Şapolyo, 1957:46). Batı Anadolu’da ilk direniş olayları, Bandırma, Balıkesir, Denizli, Soma gibi yerlerde ortaya çıktı. (Apak, 1990:47). Bu bölgede ilk ciddi, fiili direniş olayı ise Ayvalık’ta 172. Alay komutanı Ali (Çetinkaya) Bey’den geldi. Yunanlılar 29 Mayıs 1919’da Ayvalık’a asker çıkarınca Ali Bey silahlı direnişi başlattı.  
Milli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa, hakların savunulması konusundaki halkın ruhunda bulunan coşku selini, mütarekenin haksız uygulamaları ve özellikle İzmir’in işgali sonrasındaki toparlanmayı dile getirmiştir. Ona göre “Mukaddesatını”, manevi değerlerini bizzat kurtarmaya karar vermiş bulunan bir milletin yarattığı bu “Müdafaa-i Hukuk” hareketi İstanbul’dan görülemiyordu. Anadolu’ya ayak basıncaya kadar Mustafa Kemal Paşa da görememişti. O, “İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felâketlere karşı bu derece uyanık olduğunu tahayyül etmezdim” diyordu. (Tunaya, 1994: 8-16, 33-35)
Yunanistan’ın yukarıda belirttiğimiz amaçlara ulaşmak uğruna 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaliyle başlattığı bu vahşet ve mezalimi, kısa sürede Batı Anadolu’nun tamamında kendisini göstermiştir. Bu çalışmada Yunan işgali sırasında Batı Anadolu’da Bandırma ve çevresinde gerçekleşen Yunan vahşet ve mezalimi Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi belgeleri, Müttefiklerarası Tahkik Heyeti raporu , hatırat ve basılı eserlere dayanarak incelenmiştir. Yunanlılar ile yerli Rum ve Ermenilerin, Batı Anadolu’nun işgali sırasında gerçekleştirmiş oldukları mezalimin Bandırma ve çevresinde ki kısmı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yunan mezaliminin tespiti bağlamında değerlendirilmesi gereken en önemli araştırma, kuşkusuz Amiral Bristol başkanlığında oluşturulan Müttefiklerarası Tahkik Heyeti’nin incelemeleri ve hazırlamış olduğu rapordur.  Bu raporda Yunanlılar, yaptıkları mezalimden dolayı suçlu ve sorumlu bulunmuşlardır.(Turan-Özbek-Yıldırım, 2003:VII). 
Batı Anadolu’da 1919–1922 yılları arasında Yunan işgali altında bulunan yerlerde Türklerin uğradığı mezalimi belgeleyen Müttefiklerarası Tahkik Heyeti’nin raporundan başka raporlar da vardır. “The Greek Atrocities in Turkey, Konstantinopel 1921”  künyesiyle yayınlanan 18 Mayıs 1921 tarih ve 202 sayılı rapor da Amerikan temsilcisi Bristol,  Fransız temsilcisi Bunoust,  İngiliz temsilcisi Hare ve İtalyan temsilcisi Dall'olio imzalarını taşıyordu.
 Yunan mezalimini bütün açıklığı ile ortaya koyan ve tam metni yayımlanmış olan önemli raporlardan bir diğeri ise Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi tarafından hazırlanan ve “İzmir Büyük Yangını, Aydın, Nazilli, Burhaniye, Söke Mıntıkasında Vukû ‘a Getirilen Yunan Tahrîbât ve Mezâlimi Hakkında İki Kıt ‘a Rapor” isimli belgedir. (Çakmak, 2009: 209-221). Bu rapor,  Yunanlıların Batı Anadolu’da gerçekleştirdiği mezalimi bizzat görmek isteyen,  içerisinde yerli ve yabancıların yer aldığı bir heyete refakat eden İzmir Mevki Komutanlığı Karargâhı’nda görevli Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi tarafından 29 Ekim 1922 tarihinde hazırlanmıştır.  
Yunan mezalimi hakkında geniş bilgi edinmek için diğer yayınları da şöyle sıralamak mümkündür:  Mustafa Turan,  Yunan Mezalimi  (İzmir,  Aydın,  Manisa, Denizli–1919–1923),  Atatürk Araştırma Merkezi Yay.,  Ankara 1999;  Zafer Çakmak,  İzmir ve Çevresinde Yunan İşgali ve Rum Mezalimi, Yeditepe Yay., İstanbul 2007; Talat Yalazan,  Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soy Kırımı Girişimi,  I-II,  Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Yay.,  Ankara 1994; Zekeriya Türkmen,  Belgelerle Yunan Mezalimi, Ocak Yay., Ankara 2000; Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün-Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı( 1821-1922), Çev. Fatma Sarıkaya, TTK Yay. Ankara 2018, 2. Baskı. Yunan mezalimi hakkında yayımlanmış arşiv belgeleri için ise; Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezâlimi,  II,  T.C.  Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,  Ankara 1996 künyeli esere bakılabilir. Bu dönemde İtilaf Devletleri ile Yunanistan ilişkileri hakkında şu eserler de önemlidir: İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşıyla İlgili Yunan Belgeleri, Ankara Üniversitesi Yay., Ankara 2006; Salahi R. Sonyel, İngiliz Gizli Belgelerinde Türk-Yunan İlişkileri (1821-1923), Remzi Kitabevi, İstanbul 2011; Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı (1919-1923), Derlem Yayınları, İstanbul 2010; Bujak, 1918-1922 Yunan Ordusu’nun Seferi, İbrahim Kemal (Çev.), Askeri Matbaa, İstanbul 1939.

BATI ANADOLU’DA YUNAN İŞGALİ SONRASINDA BANDIRMA VE ÇEVRESİNDE YUNAN MEZALİMİ
Bu konuyu yeterince açıklayabilmek için birkaç alt başlık ile bölgenin Yunan askerlerince işgali sonrası gelişmeler ve ortaya çıkan silahlı güçler hakkında da bilgiler vermek gerekir.

Kuva-yı Milliye Cepheleri’nin Çökmesi ve Balıkesir Bölgesi’ninin Yunan İşgaline Uğraması
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İtilâf Devletleri arasında en güçlü durumda olan İngilizler, Anadolu’nun taksimi ve işgalinde Yunanlıları kullanmayı plânlamıştı. Amaçları uğruna kullanacağı Yunanlılara, Batı Anadolu’da bazı Türk topraklarını vermeyi vaat etmişti. Yunanlılar, İngilizlere hizmetleri karşılığında onların kendilerine vermeyi vaat ettikleri toprakları elde etmek üzere 22 Haziran 1920’de altı tümenlik bir kuvvetle üç yönden Anadolu içlerine doğru ileri harekâta geçtiler. Yunanlılar üç tümen ile iki koldan Akhisar-Soma yönünde, iki tümen ile Salihli yönünde; bir tümen ile Aydın Cephesi’nde harekete geçtiler.(Pehlivanlı, 1991:155). 
O sırada 61. Fırka (Tümen) karargâhı Balıkesir’de bulunuyordu. Tümen komutanı Albay Kazım (Özalp) Bey idi. Burada ayrıca 190. Alay’dan iki nizamiye taburu, bir batarya toptan oluşan yedek kuvvet bulunuyordu.  Bunlardan başka Bandırma’da Binbaşı Cemal Bey kumandasında bir piyade taburu mevcuttu. Biga’da ise yeni kurulmaya çalışılan ufak bazı kuvvetler mevcuttu. (Özalp, 1988: 135). 
Soma Cephesi’ndeki Türk kuvvetleri Giresun Nâhiyesi’nde tutunmaya çalıştıysa da, kanlı çarpışmalardan sonra onlar da uzaklaşmak zorunda kaldılar. Giresun ismi o kanlı günlerden ötürü Savaştepe olarak değişti. Sonra Konakpınar’a mevzilenip Balıkesir’i savunmak isteyen milis güçleri, Sındırgı üzerinden bir Yunan süvari birliğinin yaklaşması üzerine oradan ayrıldılar. Ayvalık ve İvrindi cephelerinde şiddetli çarpışmalar oluyordu. Sonra Ayvalık Cephesi’ndeki Türk birlikleri de plâna göre çekilmeye başladı. Yunan taarruz plânı, Türk birliklerini doğuya atıp İzmir bölgesinin emniyetini sağladıktan sonra Balıkesir üzerinden Marmara Denizi’ne varmaktı. (Belen, 1983:157) 
Artık Balıkesir’in boşaltılmasından başka çare kalmadığını anlayan Albay Kazım (Özalp) Bey, depolarda bulunan silah, cephane, malzeme, eşya ve evrakın trenlerle Susurluk’a naklettirilmesini emreder. Ayvalık, İvrindi, Savaştepe ve Balıkesir’den gelen birliklerle, Bandırma, Gönen ve Biga’da bulunan birliklerin katılmasıyla Susurluk’ta savunma tertibatı almayı düşünen Kazım Bey, Susurluk’ta kimsenin kalmamış olduğunu anlayarak tüm birlikleri Uluabat Köprüsü doğusunda toplamaya karar verir. Halk panik içinde, ne yapacağını bilemez hâldeydi. Bir kısım sivil halk ve milis kuvvetleri trenle, atlı araba konvoylarıyla yola çıktılar. Arabalarla giden Balıkesirliler’den bazıları, Susurluk’tan sonra yolda Sülüklü (Sündüklü) Çerkes Davut Çetesi tarafından soyuldular. ( Özalp, 1988: 142; Keçeci Hâfız Mehmed Emin Efendi,1987; Ayhan&Göksay, 2011: 4).  Balıkesir’in işgali sonrasında Bursa’ya gelen Kazım Bey, Ankara’dan aldığı emir doğrultusunda kendisine bağlı birlikleri Albay Bekir Sami Bey’in emrine bırakarak Eskişehir’e hareket eder(Özalp,1988:144). Böylece İzmir’in işgalinden sonra kurulmuş olan İzmir Kuzey Cephesi tamamen çökmüştür. Artık yapılması gereken şey yeniden toparlanmak, daha büyük kuvvetler toplamak ve her şeyden önce başarıya inanmaktır.  
30.Yunan Alayı’na bağlı birlikler 30 Haziran saat 14’de Balıkesir’e girdiler. Aynı zamanda Yunanlıların daha önce Limni Adası’na getirdikleri Selânik’den 27. Alay, Dedeağaç’dan İskeçe Tümeni ve 15. Alaya bağlı birlikler 1 Temmuz’da Ada’dan ayrılarak 2 Temmuz 1920 saat 00.05’de Bandırma ve Erdek’de karaya çıktılar ve hiç durmadan Susurluk’a doğru ilerlediler. Amaçları Balıkesir’deki Türk birliklerini arkadan çevirmekti. Ama Türk birliklerindeki askerlerin bir bölümünün ailelerini koruma amacıyla dağılıp köylerine gitmesi ve ordu birliklerinin de Bursa’ya doğru zamanında çekilmesiyle Yunanlılar’ın Türk birliklerini imha plânı gerçekleşmedi.
Balıkesir’deki Yunan İşgâl Kumandanlığı'nın ilk yaptığı işlerden biri Postahane'deki memur ve telgrafçıları değiştirmek oldu. Yerlerine Rum ve Ermeni memurlar getirildi. Daha sonra polis memurları kovularak İstanbul'a gönderildi. (BOA. DH. EUM. MB. 214-8). İstanbul Hükûmeti'yle yapılan görüşmelerden sonra kovulan polislerin bir kısmı asâyiş görevi için geri gönderildi (4 komiser muavini, 6 polis) (BOA. DH. EUM. MH. 214 -19 ).
Bandırma'ya çıkan Yunan birlikleri, yerli Rumlar ve bâzı Anzavur artıkları tarafından karşılandı. Esas ordu birlikleri Balıkesir'e doğru hareket ettirildiğinde, Bandırma'da bir Yunan jandarma birliğiyle,  Yunan askerî gemileri mürettebatının oluşturduğu bahriyeliler kaldı. Bunların ilk işleri,  şehirde millî hareketi destekleyenleri bulup tutuklamak ve bâzılarını asmak oldu. Millî hareketin Bandırma'daki temel direklerinden olan Çerkes Hasan Bey, işbirlikçilerin teklifiyle Liman Meydanı'nda büyük hakarete uğrayıp şehid edildi. (Selçuk, c.2, 1973: 54).  Aynı şekilde; Tevekkül Ticarethânesi sahibi, asker emeklisi Bandırmalı Hacı Bekir oğlu Ömer Efendi, Yunanlılarca esir edilerek Yunanistan'a götürülmüştür. (BOA. HR. İM. 105-72).
Balıkesir içinde ve çevre kazâlarda bâzı vatansever insanlar,  işgâl karışıklığı durduktan sonra, “İşgâle karşı ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aramaya başladılar. Bu günlerde;  Balıkesir'de avukatlık yaparken Yunan gelince Ankara'ya kaçan ve Millî Hükûmet tarafından yöreyi tanıdığı için Demirci'ye Kaymakam olarak gönderilen İbrahim Ethem (Akıncı)  Bey, Yunanlılar'ın burayı da işgâl etmeleri üzerine teslim olmadı. Çerkes Ethem Bey'in Yunan'a teslim olmasından sonra yörede kalan İbrahim Ethem Bey, Parti Mehmet Pehlivan ve Halil Efe'nin gruplarını da yanına alarak Sındırgı dağlarında mücadelesini kurtuluşa kadar sürdürecektir.  
İşgal Bölgesinin Silahlı Güçleri
Bandırma ve çevresinde Yunan mezalimini netleştirebilmek için işgâli izleyen günlerde bölgedeki silâhlı güçler hakkında kısa bilgiler vermek yerinde olacaktır. Bu silahlı güçleri şöyle sıralayabiliriz: 
1-Yunan nizâmî birlikleri, 2-Yunan jandarmaları, 3-Yerli Hristiyan eşkıyâlar: Gönüllü Rum müfrezeleri-Ermeni gönüllü müfrezeleri-Rum izciler, 4-Yunancı Müslüman eşkıyâ, 5-Eşkıyâ (çalı kakıcılar), 6-Türk polis ve jandarması, 7- Millî müfrezeler
Bu konuda Bandırma yöresi ile ilgili bilgiler şöyledir:
1-Yunan Nizâmî Birlikleri: Bölgeyi işgâl altında tutan askerî birliklerdi. Balıkesir'de güçlü bir garnizon, Ayvalık, Bandırma, Edremit, Susurluk ve Sındırgı'da birer toplu birlik vardı. Bu birlikler etrafı tel örgülerle emniyete alınmış kışlalarda kalıyorlardı. Ayrıca Ayvalık, Bandırma ve Erdek'de Yunan gemileri demirli olup bunlara bağlı bahriye erleri ve buralarda kurulmuş Yunan sâhil muhafaza teşkilâtı vardı. Nizâmî birliklerin kışlalardaki sayısı cephedeki duruma göre azalıp-çoğalmaktaydı. Kurtuluşa yakın günlerde toplu birlikler cephelere sevkedildiğinden ve firarlar arttığından, birliklerdeki sayı çok azalmıştı.
2- Yunan Jandarmaları: Yunan birliklerinden ayrı ve kısmen atlı olan Yunan jandarmaları bütün kazâ ve bucaklarla kendilerine yakın köylerde karakollar kurmuşlardı. Bu jandarmalar âsâyişi sağlamak için buralara yerleşmişlerse de kısa zaman sonra zengin halktan haraç alan, her fırsatta köy basıp soygunlar yapan, ırza geçen birlikler hâline geldiler. Çoğu kez para alabileceklerini umdukları kişileri karakollara çağırıyor, dayak atarak veya Yunanistan'a esir olarak gönderip daha sonra ailelerinden para alarak gidip “kurtarıyor”lardı!
3- Yerli Rum Çeteleri: Daha çok Kapıdağ Yarımadası, Bandırma ve çevresiyle Ayvalık civarında faaliyette bulunan yerli Rumların oluşturdukları çeteler,  ilk zamanlar Yunan jandarmasının emrinde çalışmış,  daha sonra resmen jandarma üniforması giymişlerdi. Yunanlılar'la birlikte hareket eden yerli Rumlar'dan bâzılarının isimleri şöyleydi: Yeniceli Kirman, Dutlimanlı Panayot, Andon Kâhya oğlu İstavri, Nikola oğlu Yani, Yorgi oğlu Sofokli, Nikola oğlu Dimitri, Papanikola oğlu Istrati, Peremeli Andon oğlu Yorgaki, Elpisli Moskova oğlu Yorgi, Pandeli oğlu Petro, Çavdar Yordanoğlu, Mihal oğlu Karaman, Timurtaşlı Tanaş, Tiraş oğlu Istrati, İstavri, Ligor Teodos …( Çantay, 1958) Bunların bir kısmı müfrezeler, bir kısmı halk tarafından ortadan kaldırıldı. Büyük bir kısmı kurtuluştan sonra Yunanistan'a kaçtılar.
4- Yunancı Eşkıyâ: Anzavur artığı bâzı eşkıyâ gruplarının işgâlle birlikte “Yunancı” oldukları görüldü. Bu çetelerin en çok kan dökeni Sülüklü (Sündüklü) Davut Çetesi'ydi. Davut daha ordu Bursa'ya doğru çekilirken Susurluk-Kemâlpaşa yolunu kesmiş ve gelip-geçeni soymaya başlamıştı.   Yine Anzavur artıklarından Canbazlı Hakkı ve Lohu Kâzım Çetesi Kemâlpaşa  (Kirmastı)  yakınlarında Balıkesir'den kaçan Kuvâ-yi Millîciler'in önünü kesip Yunan Kumandanı'na götürmek istemişlerse de başaramamışlardı. (Keçeci Hâfız Mehmed Emin Efendi,1987; Balıkesir, 1988). İşgâlle birlikte Yunan Kumandanlığı'na bağlılıklarını bildiren bu eşkıyâ grupları silâh ve cephâneyi Yunanlılar'dan almakta, baskınlara birlikte katılmakta ve soygunlardan Yunanlılar'a hisse vermekteydiler. (Akıncı,1978: 159,185,206,209). Yunanlılar'ın dağlardaki millî müfrezeleri tâkibe çıkmalarında bu eşkıyâ hemen her zaman onlara kılavuzluk etmekteydiler. Bandırma ve çevresinde Yunanlılar'la birlikte hareket eden, onların her türlü rezâletlerinde yardımcı olan Yunancı şakîler şunlardı: Susurluk-Karacabey bölgesinde Çerkes Sülüklü Davut ve Çerkes Canbazlı Hakkı çeteleri,  Manyas civarında Anzavuroğlu Kadir ve Boğazköylü Kemâlettin çeteleri. Millî müfrezeler dağlarda âsâyişi sağlayınca bu çeteler kısa zamanda dağıtılmış ve bir kısmı yakalanıp idam edilmişti. Yunan yanlısı olarak en çok faaliyet gösteren Kabakçı Saadettin, Canbazlı Hakkı ve Sülüklü Davut çeteleriydi. Sündüklü Davut Çetesi kurtuluşta pek çok kan dökerek Yunanlılar'la beraber çekilmiş,  daha sonra Yunanistan'a sığınmıştı.  Davut ve bâzı adamları Yüzellilikler listesine de almıştı. Davut, döktüğü kanların hesabı sorulur diye 1938 affından sonra yurda döndü ama yaptığı mel'unlukların hesabı sorulur, intikamı alınır diye bir daha buralara gelemedi. Ölünceye kadar İstanbul'da evinden dışarı çıkamadı. (Ayhan&Göksay, 2011:29)
5- Eşkıyâ (Çalıkakıcılar): Birinci Dünya Savaşı yıllarında asker kaçaklarının başlattığı eşkıyâlık olayları karşısında köylerini bunlara karşı korumak için silâhlanan köy delikanlılarından bâzıları,  bir süre sonra asker kaçaklarıyla bir olup eşkıyâlığa soyunmuşlardı. Millî Mücâdele'nin başlangıcında hemen hepsi ikna yoluyla hizmete alınarak çeşitli cephelerde görev yapan, fakat işgâli izleyen aylarda etraftaki karışıklıktan faydalanma yolunu seçen bu kimseler soygun olaylarına girişmişler ve zaman zaman millî müfrezelerin isimlerini kullanarak köyleri haraca bağlamışlardı.  İlk zamanlar şekavetlerini öyle arttırmışlardı ki, millî müfrezeler Yunan'ı bırakıp bunlarla uğraşarak köyleri korumaya ıçalışmışlar,  çoğunu da sindirmişlerdi.  Hattâ Yunan İşgâl Kumandanlığı,  kendilerine bağlı bâzı köyleri  “eşkıyâya karşı korunsunlar”  diye silâhlandırmıştı! 
Millî Mücâdele'ye katılarak kendilerini affettiren Bandırma yöresindeki eşkıyalar şunlardı: Manyas-Gönen-Bandırma civarında Altıparmak Nuri, Yaşar, ibrahim Çavuş, Boşnak Kara İbrahim, Kürt Hasan, Bacak Hasan; Susurluk'ta Çetmi Süleyman, Tatar Mehmet Çavuş çeteleri. (Akıncı, 1978: 185 ) Çetelerin bir kısmı işgâl zulmüne dayanamadıkları için dağa çıktıktan sonra, karınlarını doyurmak, giysi ve silâh bulmak için zorla alma, yâni “eşkıyâlık”tan başka şekilde isimlendirilemeyecek hareketlere başvuranlardı. Zamanla İbrahim Ethem Bey'in dağlardaki otoritesi yerleşince, pek çoğu ona bağlanarak eşkıyâlığı bırakmışlardır. 
6-Türk Polis ve Jandarması: Yunan işgâline rağmen Türk polis ve jandarması görevlerini terk etmemişti. Osmanlı Devleti'nin sorumlu memurları olarak vazife başında kalmışlardı. Yunanlılar önce çeşitli bahanelerle jandarma subaylarını tevkif ettiler. (BOA. DH. EUM. ASY. 59-90)  Daha sonra tevkif etmedikleri subay ve jandarma erlerini bulundukları yerlerden çıkararak İstanbul'a yolladılar. (BOA. DH. EUM. ASY.  59- 42; BOA. DH. EUM. ECB. 32-29). Polis memurları da silâhları alınıp işten atılarak İstanbul'a gönderildi. (BOA. DH. EUM. LVZ.  67-24; BOA. DH. EUM. 32- 29)Sadece Balıkesir değil, Edremit, Bandırma, Edincik jandarma ve polisleri de işlerinden atıldılar.  (BOA. DH. EUM. ASY. 59-21)
7- Millî Müfrezeler: Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey grubu: İbrahim Ethem Bey, Yunan birlikleri Demirci ve Gördes'e yaklaşırken Çerkes Ethem Bey Yunan'a teslim olunca 33 kişiyle ondan ayrılıp Gördes'e gelen Parti Mehmet Pehlivan ve Halil Efe kuvvetlerini de yanına alarak ilçe jandarma birliğiyle dağa çekildi. Zaman zaman 150 kişiye ulaşan bir grup oluşturdu. İbrahim Ethem Bey bu kuvvetleri müfrezeler hâlinde ayırıp numaralamış,  her müfrezenin çalışma sahasını belirleyip aralarında haberleşmelerini sağlamak için şifre ve parolalı sistemler kurmuş, müfreze kumandanları her hafta İbrahim Ethem Bey'e rapor vermeye zorunlu tutulmuştu. Bu numaralamaya göre; 1. 2. 3. 4. 5. müfrezeleri Demirci ve Gördes kazâlarının piyâde ve süvâri jandarma erleri teşkil etmekteydi. 6. 10. 11. 12. 13. müfrezeler efelerden oluşuyordu.

Yunan Zulmüne Karşı Bölgenin Sığınma Yeri: Gönen Çakmak Bayırı 
Gönen'deki dağlık arâzide Çakmak Bayırı denilen bölge Yunan işgâlinden itibaren Kuvâ-yi Millîyecilerin sığınma yeri oldu. Zulme uğrayan, eli silâh tutup düşmana başkaldırma cesareti bulan,  Çakmak Bayırı'na sığınıyordu. Yunanlılarla işbirliğine yanaþmayan eski eşkıyânın da çoğu burada toplanmıştı. İşgâli izleyen günlerde yerli Rumlar'ın ve Yunancı hâinlerin isimlerini verdikleri kişiler karakollara getiriliyor, dövülerek haraç alınıyordu. Ayrıca Bandırma'da Yunancı Ali Sâmi isminde biri tarafından neşredilen  “Adâlet”  gazetesine halk zorla abone ediliyordu.  Birgün Gönenli Uncu Ali Ağa karakola çağırılarak kendisinin dîvân-ı harbe götürüleceği bildirildi. Sonra 3000 Lira fidye alınıp serbest bırakıldı. Ali Ağa ailesini alarak İngiliz işgâlinde olan Biga'ya kaçtı. Bu olay, “haraç dönemi”nin başlangıcı oldu. (Özer, 1964: 105-106) 
Gönen Çakmak Bayırı'nda toplananlar ilk zamanlar geçimlerini temin için gasp yoluna başvurdularsa da, İbrahim Ethem Bey'e bağlandıktan sonra tamamen Millî Müfrezeler Nizamnâmesi'ne göre hareket ettiler. (Akıncı, 1978: 175).  Bunlar, toplu olarak bulunmak, iaşe ve ibate bakımından zor olduğundan, takımlara ayrılarak komutanlarını belirlediler.  Zaman içinde  “Gönen Yıldırım Müfrezesi”  adı verilen bu Kuvâ-yi Millîye Birliği'nin müfreze kumandanları şunlardı:1- Çetmili Osman Bey,2- Altıparmak Nuri Efe,3- Çakmaklı Kâzım, 4- Edincikli Bacak Hasan, 5- Sarıköylü Kürt Hasan, 6- Karabulut Kâzım Bey. 
     Ayrıca, Biga bölgesinde Gönen Akıncıları'yla işbirliği yapan şu çeteler vardı: (Güven, 1948: 137-145).  1- Çingen Ali Çetesi, 2- Yeni Çiftlikli Mehmet Çetesi, 3- Arnavut Rahman Çetesi. Karabigalı Hâlit Bey ve Dimetokalı Fehim Bey de bu yörede çalışan fedâkâr insanlardandı.  
     Bölgenin Kurtuluş hareketine katılan Gönen Yıldırım Müfrezeleri ile ilgili orijinal bir belge Sayın Aydın Ayhan’nın özel arşivinde bulunmaktadır. Gönen Yıldırım Müfrezeleri, Yunan işgali yıllarında, Gönen ve çevresinde çalışan, katliamları ve soygunları engellemeye,  hainleri cezalandırmaya çalışan,  Yunan kuvvetleri kaçarken Gönen, Manyas, Biga, Edincik, Bandırma ve Erdek'in kurtuluşunu sağlayanlardır.  Belge;  kurtuluştan kısa süre sonra 19 Mart 1339/1923’de Gönen Belediyesi ve Belediye Meclisi tarafından düzenlenmiş olup mühür ve imzalarla onaylanmıştır. (Ayhan&Göksay, 2011: 38-44)    
Gönen Olayları (1920-1921)
Yunan zulmünde kaçıp Çakmak (Eriklioba) Köyü Bayırı'nda üslenen efeler daha fazla sabredemediler. Gönen'in 10 km. uzağındaki Çalıoba Köyü yakınlarında pusu kurdular. On Yunan jandarması ve 20 yerli Rum tarafından korunan posta ele geçirildi, muhafızların hepsi öldürüldü.( 8 Kasım 1920).  Bu olay üzerine Bandırma'da Rum ve Ermeniler bir protesto gösterisi yaptılar.  Yunan askerleriyle beraber halktan bazı kişileri dövüp, dükkânlarını tahrip ettiler. (BOA. DH. EUM. ASY. 49-23)
 Bu olay şok yarattı, Yunan zulmü daha da arttı. Dağlardaki efelerin önde gelenlerinden Çetmili Osman Bey'in köyü basıldı,  kardeşleri Mustafa,  Ahmet ve Mehmet Bey'ler Atina'ya sürüldüler. Millî harekete katılanların birçok akraba ve yakını, özellikle kadın ve kızlar toplanıp Bandırma'ya götürüldü. Bir müddet Bandırma'da bekletilen aileler buradan trenle Soma'ya gönderildiler.  Dikili'den Midilli'ye götürülecekleri sırada, ailelerin izini devamlı olarak süren Çakmaklı Kâzım Efe ve arkadaşları,  Korucu Bölgesi'nde Tevfik Bey ve Saçlı Efe müfrezeleriyle birleşerek önce Bergama'daki önemli bir Yunan karakolunu basıp imhâ ettiler. Sonra hemen Reşâdiye Köyü'ne geçip, orada bir binâda hapsedilmiş olan 80-100 kadar Gönenli'yle çevreden toplanmış kadın ve kızları kurtarıp emin bölgelerden olan Gönen'in Fındık Köyü'ne ulaştırdılar. (Özer, 1964: 110-111,113) 
Yunanlılar, uzun süre hazırlık yaptıktan sonra kendileri için çıbanbaşı olan Çakmak Bayırı'na 30 Ekim 1921'de 300 kişilik bir kuvvetle baskın yaptılar ancak bir sonuç alamadan kaçtılar. Bu çatışmada 17 Yunan askeri öldü. Türklerden sadece bir şehit vardı. Yunanlılar Çakmak Bayırı'na bir daha gelemediler. Yunan jandarmaları devamlı takibe çıkıyorlardı. Bu hareketleri yakından gözleyen millî müfrezeler her seferinde onları pusuya düşürüp birkaç kayıp verdiriyorlardı. Efelerin kararlı tutumları, önceleri   “pek geçerli bir iş” olan “Yunancılığı” sindirmiş, hâinlerin Yunan birliklerine gönüllü kılavuzluk etmeleri önlenmişti.  Çünkü kurulan pusularda önce hâinler öldürülüyordu! Yunan askerleri artık bulundukları yerde yok ediliyorlardı.  Evvelce Yunanlılar'la işbirliği yapanlar millî müfrezelere katılınca, Yunan harekâtı hakkında bütün bilgileri dağlardaki efelere bildirmeye başlamışlardı. Arnavut Ali Bey Müfrezesi Osmanlar Köyü hanında dinlenen Yunan birliğini basmış bir kısmını temizlemişti. Kapana Köyü'nde olduğu haber alınan bir Yunan harita müfrezesi Çetmili Osman Bey Müfrezesi'nce ortadan kaldırıldı. Eski Kazak köyü olan Karagöl'de dinlendiği haber alınan Yunanlılar'a şiddetli bir baskın yapıldı. İlk anda beş-altı Yunan askeri öldürüldü. Müsâdemenin devamına, silâh seslerine takviye Yunan askerlerinin ve hâinlerden Çerkes Aydemir'in Mehmet ile adamlarının gelmesi üzerine son verildi. Yunanlılar'ın,  Aşağıyapıcı'daki tarla ve bahçelerde çalışan Türkleri öldürdükleri duyuldu.  Gönen Yıldırım Müfrezesi hemen aynı bölgeyi basarak buradaki Rumları öldürdüler. Yunanlılar'ın bu olaydan dolayı top ve makinalı tüfek kullanarak takibe çıkması üzerine müfrezeler bir süre Çanakkale bölgesine geçtiler.
Yakınlığı sebebiyle Balya bölgesini de kontrolleri altında tutan Gönen müfrezeleri, gerektiğinde İvrindi bölgesi müfrezeleriyle birleşip Bergama-Dikili bölgesine ve Körfez bölgesine akınlar düzenleyerek Yunan zulmünü biraz olsun azaltmaya, intikam almaya, zâlimleri engelleyip mazlumları korumaya çalıştılar ve çoğu kez de başardılar. Balıkesir'in işgâlini tâ'kib eden günlerde yerli Rumlar'dan bir grup, başlarında ünlü eşkıyâ Kirman olduğu hâlde birgün sabaha karşı,  Marmara Adası'nda bulunan Türk köyünü bastılar.  Hazırlıklı bulunan Türkler ateşle karşılık vererek kendilerini savundular. Kirman, dehşet yaratmak için iskele başındaki Emin Efendi'nin kahvesini ateşe verdi. Çarpışma dört saat kadar sürdü. Rumlar iki ceset bırakarak çekildiler. Bu çarpışmada çete reisi Kirman ve bir yardımcısı öldürüldü. Türklerden Süleyman oğlu Râsim Efendi ile Ahmet oğlu Ömer Ağa şehit oldular. Bu olaydan sonra,  durumun kötüye gittiğini gören Türkler korunmaları için İstanbul'daki, Dâhiliye Nezâreti'ne telgraf çektiler. Gelen cevap şöyleydi: “Barbarlık etmeyin... Rum komşularınızla iyi geçinin... Dâhiliye Nâzırı Ali Kemâl.!” (Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi – II, 1996:169-171; BOA. HR. SYS. 2611/2)
Daha sonra Erdek'deki Yunan birliklerinden bir müfreze adaya yerleşti ve Marmara Adası kurtuluncaya kadar Türklere dayak, hakaret devam etti. 16 Temmuz 1921'de Erdek Rumları'ndan Sevdâlı lakaplı bir Yunan jandarması, Erdek ve Kapıdağ’ın Rum köylerinden topladığı onbeş kadar Rum eşkıyâ ile Türkeli (Avşa) Adası’nın Araplar,  bugünkü adıyla Yiğitler Köyü'nü sardı.  Köydeki müslüman halkı câmide topladı.  Önce,  eli silâh tutan altı genci öldürdüler.  Olay üzerine kaçmak isteyenlere ateş açan Rumlar on kişiyi daha katlettiler. Sonra cesetleri üstüste koyarak yakmak istediler. Bu sırada çevrede saklanmakta olan Hurşit oğlu Mustafa ve Arap Ahmet oğlu Hüseyin isimli iki genç yapılan zulme dayanamayıp Rum çetesi üzerine ateş açtılar. Bunu beklemeyen Rumlar şaşırdılar ve kayıklarına binip uzaklaştılar. Böylece diğer insanların hayatları kurtuldu. Rum nüfusun yoğun olduğu kıyı bölgelerindeki Türk azınlık, kurtuluşa kadar her an ölüm korkusuyla, büyük zulüm ve hakaret altında yaşamışlardır.  Balıkesir'in dağlık bölgelerinde olduğu gibi millî müfrezelerin korumasından uzak olan, özellikle adalarda yaşayan Türkler'in kaderi tamamen Rum komşularının insaflarına kalmıştı. Bâzı yerlerde insafsız ve küstahça davrananlar olduğu gibi, Türk komşularına arka çıkıp onları koruyan Rumlar da vardı. Araplar Köyü katliamı için bkz. (Ayhan&Göksay, 2011:53-54) (Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi – II, 1996:242-244; BOA. HR. SYS. 2625/45)

İngiliz ve Yunan Propaganda Faaliyetleri
İngilizler'in yönlendirmesi ve Yunan Genelkurmayı'nın emriyle,  yandaşları olan Çerkesleri toplayıp faaliyet güçlerini arttırmak için  “Şark-ı Karîb (Yakın Doğu) Çerkesleri Te'min-i Hukuk Cemiyeti”,  halk arasındaki ismiyle  “Çerkes Kulüpleri” kurulmuştur.  
Daha önceleri Anzavur Ahmet'in askerî danışmanlığında bulunmuş olan İngiliz istihbarat ajanı Captain (Yüzbaşı) Silly, İngiliz Gizli Servisi şubelerini açmak için yeniden Bandırma'ya geldi. İngilizler arasında Türk düşmanlığıyla bilinen ve daha önce Bandırma Pasaport kumandanlığı yaptığından çevreyi iyi tanıyan Yüzbaşı Silly Gönen'e (Himmetoğlu, c.2, 1975: 266) de gelerek çalışmalarını burada yoğunlaştırdı. Millî Harekete karşı olanlarla ilişki kurdu. Amacının, “bölgeyi eşkıyâdan korumak için Rum ve Çerkesler'in birlikte yönetecekleri bir devlet kurma olduğu” fikrini yaydı. “İyonya Devleti”, yâni “Asya-i Sugrâ Devleti” kurma fikri, “gâvurcu” ithamıyla ezilen pek çok kişi için bir çözüm olarak karşılandı. İngiliz planlarına göre “İonia” muhtar olacak, Hıristiyanlar, Çerkesler ve Anti-Kemâlistler bir “Millî Savunma Livâsı” oluşturacaklardı. (Jaeschke, 1986:94)

Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşiv Belgelerine Göre Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi
“T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 30. Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi – II,  Anadolu’da Yunan Mezalimi, Ankara–1996” künyeli eserden yalnız Bandırma ve çevresindeki Yunan mezalimi ile ilgili belgeler aynen alınmıştır. Bunda ki gerekçemiz belgelere yorum katmadan mezalimi bütün açıklığıyla göz önüne sermektir. Zaten belgeler büyük ölçüde anlaşılabilecek niteliktedir. Bu belgeler içinde Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgeleri de bulunmaktadır.

(33 No’lu Belgeden) 
BATI ANADOLU’YU İŞGAL EDİP MÜSLÜMANLARI KATLEDEN VE ÇAPULCULUK YAPARAK ZENGİN OLAN YUNANLILARA KARŞI MİSİLLEMEDE BULUNULMASI GEREKTİĞİ 
“İzmir’den başlayarak Balıkesir, Bursa ve Uşak’ı işgal eden İngiltere ve Fransa destekli Yunanlıların rastgeldikleri hayvanları toplayarak adalara naklettikleri, silah arama bahanesiyle girdikleri evlerden kıymetli eşyalara el koydukları,  birçok Müslümanı vahşice katlettikleri,  savaş tazminatı adı altında ahaliden zorla para topladıkları, Türkleri soyarak ve çapulculuk yaparak zengin olan Yunanlılara ve onların müttefiklerine karşı misillemede bulunulması gerektiği hakkında Bursa mebusu Operatör Emin Bey tarafından verilerek kabul edilen takrir sureti.  6 Ekim 1920”  
Büyük Millet Meclisi Riyâseti Başkitâbet Zabıt Kalemi, Aded: 380/903 Numara: 152 Ankara 5/10/ [1]336 
Hey’et-i Vekîle Riyâset-i Celîlesine,  
Ecnebîlerin îkâ‘ etdikleri zararlara karşı ittihâzı lâzım gelen tedâbîre dâ’ir Bursa meb‘ûsu Operatör Emin Bey tarafından verilerek 78'inci ictimâ‘da hey’et-i celîlelerine tevdî‘i takarrur eden takrîr sûret-i musaddakası leffen takdîm edildi efendim. 
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyâseti Kalem-i Mahsûsu Riyâset-i Celîlesine, Ankara [1]336 Sûret 
Düvel-i İ’tilâfiyye'den İngiliz ve Fransızların teşvîkiyle ve hiç bir hakka istinâd etmeksizin İzmir’den başlayarak Balıkesir,  Bursa ve Uşak havâlîsine kadar yayılan Yunanîlerin,  işgâli müte’âkib rastgeldikleri hayvanât ve mevâşîyi önlerine katarak adalara nakleyledikleri gibi işgâl sâhalarında silâh taharrîsi bahânesiyle emâkin-i husûsiyye ve resmiyyeye tecâvüz ederek zî-kıymet gördükleri kâffe-i eşyâyı ahz u gasbetmekde oldukları ve tazmînât-ı harbiyye nâmıyla ahâlîden birçok pâre topladıkları ve birçok bî-günâh eşhâsı katl ü ifnâ eyledikleri  (ki bunları Adana havâlîsinde de Ermeniler yapmakdadırlar)  nazar-ı i‘tibâra alınursa Türk milletinin bi'l-hâssa Yunan işgâlinden dolayı ma‘nen ve mâddeten ne kadar mutazarrır olduğu vâbeste-i arz u îzâhdır. Denebilir ki Yunanîler şu gasb u gâret dolayısıyla gerek Harb-i Umûmî esnâsında ve gerekse mütârekeden sonra icrâ eyledikleri kâffe-imasârif-i askeriyyeyi, kâffe-i ma‘ârif-i askeriyyeyi ma‘a-ziyâdeten ve bizim zararımıza olarak telâfî ve tazmîn eyledikden başka birçoğu da servet sâhibi olmuşlardır. Ve yine iddi‘â olunabilir ki Yunanlıların bilâ-lüzûm topraklarımızda muhârebeyi idâme etdirmesi esbâbından biri de Kurûn-ı Vustâ’î bir zihniyetle çapulcu[lu]klarını tezyîd maksadına ma‘tûfdur.  Benâberîn servet-i milliyyemizin azîm ve mühim bir kısmını ve birçok dindâşlarımızı mahv ü ifnâ eden ve etmekde bulunan İngiliz, Fransız ve Yunanlılara karşu mukâbele-i bi'l-mislde bulunmak zamânı gelmiş ve belki de geçmişdir. Gerek katl ü ifnâ edilenlerin diyeti ve gerekse mâlen îkâ‘ edilen zararlar mukâbili olmak üzre lede'l-hesâb evvel-i emrde düvel-i mezkûreye â‘id olmayup memleketimizde bulunan kâffe-i mü’essesât-ı ilmiyye ve sınâ‘iyye ve dîniyyesi zabt ve bunlar kifâyet etmediği takdîrde Düyûn-ı Umûmiyye'den olan borçlarımız tenzîl ve bir de kifâyet eylediği takdîrde düvel-i mezkûre tebe‘asına â’id olup memleketimizde olmayan kâffe-i emvâl ve emlâkiyyenin müsâderesi sûretiyle zararlarımızı telâfî mecbûriyetinde kaldığımızı dost veya düşman bi'l-cümle düvel-i ecnebiyye-i mütemeddineye teblîği veyâhud buna mümâsil bir  hatt  u  hareket  ittihâzı  içün  hey’et-i  icrâ’iyye[ye]  havâle  buyurmanızı teklîf ederim.  3/10/[13]36- Bursa Meb‘ûsu Operatör Emin-  Aslına mutâbıkdır - Fî 7/10/[13]36 
33 No’lu Belge: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA.)  030 10 5 28 8 

(34 No’lu Belgeden) 
BALIKESİR, BANDIRMA, ERDEK, SOMA, ORHANGAZİ VE GEMLİK’TE İŞGALCİ YUNANLILARIN ERMENİ VE RUMLARLA BİRLİKTE MÜSLÜMANLARA YAPTIKLARI MEZÂLİM 
“Yunanlıların işgal ettikleri Balıkesir, Bandırma, Erdek ve Soma’da barış anlaşmasına aykırı faaliyetlerde bulundukları; Osmanlılık adına ne varsa yok etmeye çalıştıkları, Müslümanları, ticaret hayatından koparmak için ithalat ve ihracat yasağı koydukları,  hükümet konaklarına Yunan bayrağı çekip Türk memurlara görevden el çektirdikleri, işkence, katliâm, ırza tecavüz,  mal gasbı olaylarının her an yaşandığı,  Yunan milletinin esas tabiatı olan hırsızlıkla Müslümanların ellerindeki her şeyi çaldıkları, babasının gözleri önünde evladına tecavüz ettikleri,  Osmanlı mahkemelerinin işlemez duruma geldiği,  hukuk davalarına papaz başkanlığında bir kilise heyetinin baktığı, Orhangazi’de Müslümanlardan toplanan silahların Ermeni ve Rumlara dağıtıldığı, genç kadın ve kızların dağa kaldırılıp erkeklerin tevkif olunarak meçhul yerlere götürüldüğü, kadın,  çocuk demeden katliâm yapıldığı,  Orhangazi’ye bağlı Tutluca, Paşayaylası,  Bayırköy köylerinin yakılıp ahalisinin öldürüldüğü,  yine Gemlik’te de büyük katliâm yapıldığı ve Orhangazi’ye kaçmakta olan çok sayıda Müslümanın yolda şehit edildiği,  birçok köyün yağmalanarak yakıldığı ve katliâmdan kurtulabilenlerin mülteci durumuna düştüğü hakkındaki raporlar. 27 Ekim 1920” 
Umûm Jandarma Kumandanlığı Cânib-i Âlîsine 
İzmir Hükûmet Konağı'nın Yunanîler tarafından işgâli üzerine alay,  almış olduğu emre tevfîkan 21 Ağustos  [1]336 târîhinde Balıkesir'e hareket eylemiş ve bendeniz de kâ’im-i makâm Karositi Beyle Mösyö Gilber refâkatinde olarak mûmâ-ileyhimin,  bir müddet içün İzmir'de ikâmetim husûsunda Hükûmet-i Yunaniyye'den almış oldukları müsâ‘ade üzerine İzmir'de kalmış idim. Alayın hareketinden bir hafta sonra ya‘ni 29 Ağustos [1]336 târîhinde Balıkesir Alayı'nın vaz‘iyetini anlamak üzre İzmir'den hareket eden Mösyö Gilber ile İzmir'den infikâk eyleyerek Balıkesir,  Bandırma,  İstanbul,  Erdek ve Soma'ya azîmetle ahîren İzmir'e avdet eyledim. Mûmâ-ileyhin  teftîşâtı  esnâsındaki  istihbârâtım  ve  müşâhedâtım ber-vech-i âtî mufassalan arzolunur: Öteden beri Yunânîlerin Sulh Konferansınca ve beş  sene  müddetle  Hükûmet-i  Yunâniyye'ye  terkedilen  mıntıka  dâhilindeki  ahâlî-i İslâmiyyeye  karşu  ittihâz  ve  kemâl-i  mahâretle  tatbîk  eyledikleri  usul-i  imhâ,  işbu ordunun  ahîren  işgâl  eylediği  tekmîl  menâtıkda  daha  vâsi‘  bir  teşkîlât  ile  tatbîk edilmekde  ve  işgâl  eyledikleri  her  şehir  veya  kasabayı  sûret-i  kat‘iyyede Yunanlılaşdırmak  ve  girdikleri  yerden  bir  daha  çıkmamak  husûslarında  her  dürlü vâsıtaya mürâca‘at eylemekdedirler. Yunan ordusunu terkîb eden hey’et-i zâbitân ve efrâd her girdikleri yerde en evvel Osmanlılık nâmına her ne varsa imhâ ve Yunanlılığı temsîl edecek âsâr vücûda getirmeğe başlıyorlar.  Her hangi şehir veya kasaba Yunanîler tarafından işgâl olunduğu vakit idhâlât ve bi’l-hâssa ihrâcâtın men ‘edildiği şiddetle i‘lân ediliyor ki bundan maksad-ı esâsî Müslümanları ticâretden men‘ ile hayât-ı iktisâdiyyeyi yalnız Rumlara tahsîs eylemekden ibâret olduğu âsâr-ı kat‘iyyesiyle müberhendir. Balıkesir'in işgâli esnâsında idâre-i husûsiyye-i livâya â’id olarak zirâ ‘a berây-ı tevzî ‘celb ve Balıkesir'de iddihâr edilen zirâ ‘at makinelerini bile ganâ’im-i harbiyyeden addederek zabt ve Yunanistan’a sevkeden bir ordu kumanda hey’etinin ne gibi hesabât ile mütehassis olduğu şâyân-ı tedkîk olsa gerekdir. Sulh mu‘âhedenâmesi  mûcebince  Yunan  mıntıkası  hâricinde  kalup  bugün Yunanîlerce  muvakkaten  meşgûl  bulunan  me’mûrîn-i  muhtelife-i  Osmâniyye'nin kemâ  fi’s-sâbık  îfâ-yı  vazîfe  edecekleri  ve  Yunan  ordusunun  çeteleri  te’dîb  etmeğe me’mûr  olduğu  mükerreren  i‘lân  edilmiş  ve  hattâ  Yunan  Fevka'l-âde  Komiseri İsteryadis ordu tarafından işgâl edilen Balıkesir, Alaşehir, Bandırma gibi büyük şehir ve  kasabalara bi'zzât  azîmetle  bu  husûsda  vukû‘bulan  beyânât-ı  mükerrere-i  şifâhiyyesi mûcebince te’kîd edilmiş olduğu hâlde işbu beyânâtın her yerde tamâmen zıddı  ahval-meşhûd  olmakda  bulunmuşdur.  Yunan ordusunun icrâ-yı harekât etdiği mahallâtda me’mûrîn-i mülkiyye-i Yunaniyye'nin ve hattâ bi'z-zât Mösyö İsteryadis'in nüfûzu külliyen ma‘dûm olup cihet-i askeriyye,  Fevka'l-âde Komiserlik tarafından i‘lân edilen ve Hükûmet-i Yunâniyye nâmına emrolunan bi'l-cümle esâsâtı tanımamakda ve kahhâr bir hiss-i millî ile hâkimiyyet-i Osmâniyye'yi temsîl edecek her şey'e bilâ-istisnâ muhâlefet ve mümâna‘at eylemekdedir. Esâsen Mösyö Gilber ile vukû‘-ı seyâhât-i âcizânemde Osmanlı jandarmasının yalnız Balıkesir'de kısmen fa‘âl bir hâlde olduğunu gördüm ki o da gerek alay kumandanlığı ve gerek Mösyö Gilber'in teşebbüsleriyle vazîfeye giden jandarmalara avdetlerinde i‘âde edilmek şartıyla Yunanîler tarafından birer silâh i‘tâsı sûretiyledir.  Türk jandarmasının müsellâh olması husûsu, Yunanîlerin en rakîk hissiyyât-ı millîyye ve askeriyyesine icrâ-yı te’sîr ederek bu bâbda hiç bir vakît müsâ‘adekâr bir vaz‘iyet almamakdadırlar. Silâhsız bir Türk’ün bile vücûdundan dâ’imâ bîzâr olan ve işgâl etdikleri muhîti Türk örfünden tathîr edeceklerini Rum ve Ermenilere karşu sûret-i hafiyyede söylemekden çekinmeyen bir ord[u] kumanda hey’etinin, elinde silâhı bulunan bir Osmanlı jandarmasına karşu alacağı vaz‘iyetin dâ’imâ menfî olacağı bî-iştibâhdır. Yunanîler Balıkesir’deki hayvan deposuna da vaz‘-ı yed etmişler ve teksîr-i nesl-i feres içün teşkîl edilen bir mü’essese-i resmiyyeye çete malı süsü vererek zapteyledikden sonra ahâlîye â’id zî-kıymet Arap hayvanâtını "sizin içün çalışıyoruz" diye almışlar ve Balıkesir'in civâr köyleri ahâlîsinden kumandanlara Türkler tarafından birer at ihdâ edilmesi içün yine o bî-çâre köylüden küllî mebâliğ toplamışlar ve bu pâreler ile değil,  gasb sûretiyle tedârik etdikleri hayvanâtı da kumanda hey’etlerine Türklerin nişâne-i şükrânı olmak üzre takdîm etmişlerdir ki Türkden toplanan pâreler alâkadârân beyninde taksîm ve yine Müslümandan gasbedilen hayvanât da yine o her dem mazlûm köylü nâmına bu zâbitâna ihdâolunmuşdur. Yunanlılar Balıkesir’de havâyic-i zarûriyye fî’âtlarına narh vaz‘ederek ahz ve i‘tâyı maktû‘  bir vaz‘iyete idhâl ve köylüyü bu sûretle ticâretden men‘eyledikden sonra şehre mal getirmeyen köylünün köylerine giden Rum tâcirler birer mikdâr fazla pâre vermek sûretiyle mâlları kapatmak usûlünü tatbîk etmekde bulunmuşlardır. Bir Türk köylüsü bir senelik mesâ‘îsinin semeresi olarak iktitâf etdiği sekiz on çuval arpasını bile serbestce satabilmek hakk-ı sarîhini bile, en büyüğünden en küçüğüne kadar Türk toprağında zengin olan bir ordunun gösterdiği cebir ve şiddetle isti‘mâl edememek talîhsizliğine dûçâr olmuşdur. Türk köylüsü tasavvur ve hattâ tahayyül bile edilemeyecek bir zulme ma‘rûzdur.  Müslümanlar feryâd etmek istiyor fakat feryâdlarını ismâ‘edebilecek hiç bir makâm hiç bir şahsiyet görmedikleri içün çok, pek çok şâyân-ı merhamet bir hâlde bulunuyorlar. 
Bandırma 
Mösyö  Gilber  ile  Bandırma'ya  muvâsalatımızda  mukarrerât-ı  müttehaza  ve sâhib-i salâhiyyet Yunan me’mûrîn-i mülkiyye ve askeriyyesinin en büyük şahsiyetleri olan  Fevka'l-âde  Komiser  Mösyö  İsteryadis  ile  Yunan  Başkumandanı  Paraşko Pulos'un i‘lân eyledikleri esâsâta külliyen muhâlif olarak 2 Temmuz [1]336'da şehre giren kıta‘ât-ı askeriyyenin hükûmet konağını bile işgâl ve fevkine Yunan bandırası keşîde eylediğini ve işbu işgâl dolayısıyla merkez kazâ me’mûrîninin îcâr ile bir binâ tedârik  ve  bu  sûretle  îfâ-yı  vazîfeye  çalışdıklarını  gördüm.  Bandırma  Düvel-i Mü’telife zâbitânının kontrolleri tahtında olarak şehirden bir çehâr yek mesâfede kâ’in Livadya(?)  nâm  mahalle  vukû‘  bulan  ihrâc  hareketini  müte‘âkib  2  Temmuz  [1]336 târîhinde işgâl olunmuş ve 9 Temmuz [1]336 da Yunan Fevka'l-âde Komiseri Mösyö İsteryadis ve Başkumandan Paraşko Pulos tren ile Bandırma'ya muvâsalat ve doğruca hükûmet  konağına  nâzil  olarak  me’mûrîn-i  Osmâniyye'nin  dört  gün  müddetle hükûmete  gelmemelerini  sûret-i  kat‘iyye  ve  şedîdede  emreylemişlerdir.  Hükûmet konağının işgâl ve me’mûrînin hükûmete gelmekden men‘edilmeleri keyfiyeti, harekât-ı askeriyye dolayısıyla ordunun selâmeti nâmına vaz‘edilmiş muvakkat bir memnû‘iyyet olacağı vârid ise de Mösyö Gilber ile Bandırma'ya muvâsalatımızda hükûmet konağının el’ân hem de kolordu tarafından meşgûl olduğunu ve fevkine de bir Yunan bandırası ta‘lîk edildiğini gördüm. Ba‘de'l-işgâl Akhisar, Kırkağaç, Soma, Salihli, Alaşehir, Balıkesir ve Bandırma'ya bi'l-azîme anâsır-ı muhtelife ve ecnebiyye huzûrunda  Yunan  ordusunun  yalnız  Kuvâ-yı  Milliyye'ye  karşu  hareket  etdiğini  ve binâ’en-aleyh Osmanlı hükûmet me’mûrîninin kemâfi's-sâbık serbestce ve bilâ-kayd u şart  vazifelerine  devâm  edebilecekleri  ve  işbu  işgâlin  muvakkat  olduğunu  i‘lân eyleyen bu en büyük Yunan me’mûr-ı siyâsînin başkumandanla Bandırma'ya geldiği vakit hükûmet me’mûrînini îfâ-yı vazîfeden men‘eylemesi ve hükûmet binâsının el‘ân taht-ı  işgâlde  ve  Yunan  bandırası  tahtında  bulunduğunu  gördükden  sonra  konağın tahliyesinden sarf-ı nazar, hiç olmazsa hâkimiyyet-i Osmâniyye'yi tanımamak demek olan  bandıra  ta‘lîkını  men‘etmemeleri  Düvel-i  Mu‘azzama'nın  mazhar-ı  teveccühü olmuş fakat bugün esâsı âsârıyla anlaşılmış olan bir devlet nâmına mûceb-i hicâb ve bugünkü  muvaffakiyyât-ı  milliyyesini  kudret-i  askeriyyesine  değil  fakat  düvel-i mütefahhime-i  mezkûrenin  siyâset-i  müsâ‘adekârânelerine  medyûn  olan  işbu hükûmetin  bugünkü  etvâr-ı  serkeşânesi  de  düvel-i  mezkûre  nâmına  mûceb-i  tenkîd olsa  gerekdir.  Bandırma’nın işgâlini müte‘âkib civârındaki köylerde bulunan ahâlî-i İslâmiyye Yunanîler tarafından pek sibâ‘âne mu‘âmelâta dûçâr olmuşlardır. Ez-cümle Hamamlı nâhiyesine işgâlden iki gün sonra bir Yunan müfrezesi gelerek ahâlîden pâre toplamış ve bilâ-mübâlağa tekmîl nâhiye halkına işkence eyledikden sonra malını ve tekmîl zî-kıymet eşyâsını dahi verdiği hâlde nâmûsunu vermemekde herçi-bâd-âbâd ısrâr eden on sekiz yaşındaki bir Müslüman kızcağızı müfrezeyi terkîb eden efrâdın muhâcemât-ı behîmânelerine (hayvani sladırılara) ma‘rûz kaldık[dan] sonra azametullaha bile dokunacak bir vahşetle bulunduğu hânenin penceresinden atılmak sûretiyle ifnâ edilmişdir.(28 Eylül 1920, bkz. Dip not: 15). Her dem meşhûd olan bu âsâr-ı vahşete, İzmir'de ve Türk diyârında bu millete beş sene müddetle manda tevzî‘ eden Düvel-i Mu‘azzama zâbitânı dahi şâhid olmakdadır. Yunan milletinin tabâyi‘-i esâsiyyesinden olup kendileri içün bir san‘at ıtlâkına sezâ olan  "sirkat"  husûsunda  Bandırma  pek  müsâ‘id  bir  muhit  hâlini  almış  ve  yüzlerce hayvan,  koyun,  sığır  ve  bi'l-cümle  hayvanât-ı  ehliyye  matbah  odunlarına  varıncaya kadar tekmîl havâyic-i zarûriyye ve'l-hâsıl Müslümana â’id ve kâbiliyyet-i nakliyye ve bey‘iyyeyi hâ’iz bi'l-cümle emvâl ve eşyâ başlarında ordu zâbitânı bulunduğu hâlde işgâl  ordusu  efrâdıyla  yerli  Rumların  eyâdî-i  âsiyânelerine  geçmişdir.  Bî-kes ve bî-vâye olan Müslüman köylüleri tarafından Yunan kumandanlarına vâki‘ olan şikâyât hiç bir vakit müsemmer olmamış ve bu cesâreti gösteren her hangi bir çiftci şikâyetini ismâ‘  edecek yerde tevkîf,  darb ve belki o[r]tadan kaldırılmak tehlikesine ma‘rûz kalmışdır. 
Erdek  
Dersa‘âdet'den Bandırma'ya ba‘de'l-avde Mösyö Gilber ile Erdek'e vukû‘bulan seyâhatde bu kasabayı Yunanîlerin en ziyâde mu‘âmele-i vahşiyânelerine ma‘rûz kalan menâtıkdan biri olarak gördüm. Erdek'in işgâlini müte‘âkib kasaba-i mezkûre papası,  işgâl müfrezesi kumandanı ile beraber hükûmet konağına gelmiş ve tekmîl ahâlîyi topladıkdan sonra hükûmete bir Osmanlı bayrağı keşîde etdirerek ahâlîye hitâben emel-i millînin nihâyet husûl bulduğunu ve kırmızı bayrağın Yunanîlere â’id olan bu memleketlerde görülmemesi lâzım geldiğini söyleyerek Osmanlı sancağını kırmış ve pencereden aşağı atmışdır. Huzûr-ı haşmet ve adâletinde kâ’inâtı secdelere kapatmak azametinimükerreren göstermiş olan Osmanlı sancağı tabâyi‘ ve ahlâkı bütün dünyâca anlaşılmış olan bu millet  tarafından  tahkîrin,  aynen  arzı  husûsunda  te’eddüb  etdiğim  envâ’ına  ma‘ruz kalırken yine aynı şahıs tarafından Yunan müfreze kumandanının gözü önünde Yunan bayrağı keşîde olunmuş ve papas efendi tarafından yine bir nutuk îrâd edilerek Yunan ordusu takdîs edilmiş ve Yunan milletinin dâ’imâ kendi kuvvetiyle iş görebileceğini ve dâ’imâ bu kuvvete istinâd eylediğini söyleyerek merâsime nihâyet vermişdir. Erdek Osmanlı jandarma kumandanı Rumlardan gördüğü tahkîr üzerine elbise-i resmiyye ile gezememek mecbûriyetinde kalmışdır. Erdek kazâsı me’mûrîni hükûmet konağı fevkine mu‘allak Yunan bayrağı altında bulunmak mecbûriyetinde kalmakdadırlar.  Bu kasabada nehb ü gâret, emâkin ve mesâkine ta‘arruz,  gasb-ı emvâl,  hetk-i ırz ve nâmus ve katl-i nüfûs gibi fazâyih umûr-ı tabi‘iyyeden addedilebilecek bir vaz‘iyete girmişdir.  Kazâ dâhilinde Rumların kesreti işbu tecâvüzâtın tatbîkine pek ziyâde teshîl eylemekde bulunmuşdur. Erdek'de  mehâkim-i  Osmâniyye  hemân  hemân  mu‘attal  bir  vaz‘iyetde  olup bütün  de‘âvî-i  hukûkiyye  papas  efendinin  riyâseti  tahtındaki  bir  kilise  hey’eti tarafından  rü’yet  edilmekde  ve  de‘âvî-i  cezâ’iyyeye  dahi  bir  Yunan  küçük  zâbiti tarafından  bakılmakdadır  ki,  Yunan  menâtık-ı  işgâlinde  Rum  papaslarının  de‘âvî-i hukûkiyye  ve  bir  silâh-endâz  Yunan  çavuşunun  da  de‘âvî-i  cezâ’iyye  ile  meşgûl olabileceğine dâ’ir Düvel-i Mu‘azzama tarafından i‘tâ olunmuş bir karârın vücûduna ihtimâl verilememesi pek tabî‘îdir. Vukû‘bulan bir şikâyet üzerine Bandırma'dan Erdek'e gelen bir kumandan hükûmet meydanına tekmîl ahâlîyi toplamış ve mûcib-i şikâyet olan ahvâli izâle edecek yerde teşkîl-i mehâkim içün i‘zâm olunmuş bir me’mûr-ı mahsûs gibi bi'l-umûm ashâb-ı da‘vânın ya Metropolid efendiye veya müfreze kumandanına mürâca‘at etmesi lâzım geldiğini hükûmet konağı pîşgâhında teblîğ eylemişdir. Tahayyül bile eylemediği muvaffakiyâta mazhariyeti dolayısıyla pusulasını gayr-ı kâbil-i ta‘mîr bir sûretde şaşırmış olan bir kumanda hey’etinin dâ’ire-i i‘tidâl ve ciddiyete da‘vet edilmesi husûsunda ne yapılmak lâzım geleceğini ta‘yîn,  dâ’ire-i hadd ve salâhiyetim hâricinde bulunduğundan keyfiyeti huzûr-ı kumandânîlerine arz ile iktifâ eyliyorum. Dâ’ire-i hükûmet dâhilinde bulunan habshânede tevkîf edilen Müslümanlar kazâ kâ’im-i makâmı huzûrunda alenen darbedilmekde ve şenâ‘atin envâ‘ı irtikâb olunmaktadır.  Bu cümleden olarak meselâ Ahmed’in oğlu Seydi nâmında genç bir çocuk geceleyin hânesinden alınmak sûretiyle tevkîf ve habshâneye idhâl olundukdan sonra orada bulunan müfreze askerleriyle sivil Rumların nâmûsuna karşu vukû‘bulan bir ta‘arruz-ı şenî‘lerine (utanç verici saldırılara) ma‘rûz kalmışdır.  Muhâfaza-i âsâyiş nâmına Erdek’de bırakılan bir müfreze askerinin bir İslâm gencine karşu bu derecelerde süflî bir harekete ictisâr etmesi Yunanîlerin İslâmlara karşu ne derecelerde gazab ve kin ile mütehassis olduklarına yeni bir delil olduğu şübhesizdir.  Müslümanlar ve Türk köylüleri ricâl ve şübbânından nisvân ve sıbyânına kadar eşrefiyyet-i insâniyye ile hiçbir vakit kâbil-i tevfîk olamayacak zulümlere, Yunanlılardan başka Amerika vahşîlerinin, Eskimoların bile irtikâb etmeyecekleri fazâyihe ma‘rûz kalmakdadırlar. Gözle görülmeden derece-i şiddeti hiç bir vakit ta‘yîn edilemeyecek olan işbu i‘tisâfâta bir nihâyet verdirilmesi ve tensîk zâbitânının da bi'z-zât müşâhede etdikleri bu mezâlim-i Yunaniyyenin her ne sûretle olursa olsun tevkîf edilmesi, bu menâtık dâhilinde bulunan Müslüman ırkının pek karîb bir izmihlâlden vikâyesi nâmına vücûb-ı kat‘î tahtında bulunmakdadır. Bugün  eski  Yunan  işgâl  mıntıkası  dâhilindeki  Türk  köylerinde,  mukaddemâ emr-i  âlîleri  mûcebince  takdîm  etdiğim  raporda  arzetdiğim  gibi  nasıl  Türk  ve Müslüman bırakılmamış ise, gerek vâzife-i askeriyyem ve gerek vazîfe-i vataniyyem nâmına  tekrâr  arzetmek  mecbûriyyet-i  vicdâniyyesinde  bulunuyorum  ki  şerâ’it-i  hâzıra  dâhilinde  Yunanîlerin  bu  menâtıkda  temdîd-i  ikâmetlerine  müsâ‘ade  edildiği takdîrde pek karîb bir âtîde bu muhîtdeki İslâmın dahi zevâli kat‘iyyet-i riyâziyye ile ve âsârıyla muhakkakdır.  
Netîce: 
Yunanîler  ileri  harekâta  başladıkları  târîhden  i‘tibâren  işgâl  eyledikleri  tekmîl sancak ve kazâlarda konferans mukarrerâtına ve ta‘ahhüd etdikleri şerâ’ite kat‘iyyen ri‘âyet  etmemişler  ve  bilâ-kayd  u  şart  her  girdikleri  yerde  yerleşmek,  her  dürlü müşkilâtı  ihdâs  eyleyerek  Osmanlı  jandarmasının  fa‘âliyetine  bir  dürlü  muvâfakat edememek, hükûmet konaklarını işgâl ve Yunan bandırası keşîde ederek me’mûrîni şehirler  dâhilinde  haysiyet-şiken  bir  tarzda  diğer  bir  mahalle  nakle  mecbûr  etmek, tahattur  edilemeyen  bin  dürlü  desâyis  icbârıyla  Türkleri  ticâretden  men‘  ile  hayât-ı iktisâdiyyeyi  yalnız  Rumlara  hasretmek,  havâyic-i  zarûriyyeye  narh  vaz‘etmek sûretiyle köylünün elindeki yarım kıyye tereyağıyla yirmi yumurtasını cebren almak, Türk  köylerine  müsellah  müfrezeler  göndererek  Yunan  idâresini  istediklerine  dâ’ir cebren sened imzâ etdirmek, Kuvâ-yı Milliyye[ye] mensûbiyetleri töhmetiyle hemân her  Türkü  tevkîf,  darb,  nefy  ve  en  nihâyet  ortadan  kaldırmak,  girdikleri  yerden kat‘iyyen  çıkmayacaklarını çünki Avrupalıların yardımıyla değil kendi kuvvetleriyle geldiklerine,  Türkleri  ihâfe  maksadıyla  propagandalar  yapdırmak,  Osmanlının bayrağını  Türkün  dînini,  milletini  alenen  tahkîr  etmek,  Müslümanların  harîm-i ismetlerine  cebren  girerek  babasının  gözleri  önünde  evlâdının  ırzına,  nâmûsuna tecâvüz etmek, Türk'e ve Müslümana â’id her ne varsa imhâ etmek, Türk'ü ihâfe içün alenen Düvel-i Mu‘azzama'yı bile istihfâf etmek gibi fazâyihden başka hiçbir şey’ ile meşgûl olmamakdadırlar. Müslümanlara taslît edilen ve "Yunan İşgâl Ordusu" nâmı verilen işbu belâ-yı mu‘azzamın def‘ ü ref‘i içün yalnız Allah'ına yalvaran ve her gün her dakîka inim inim inleyen Türk köylülerinin pek fecî‘  ve pek dil-sûz olan vaz‘iyyet-i hâzıraları pek ziyâde şâyân-ı imdâd ve merhamet bulunmakdadır. 
Mösyö Gilber’in son teftîşinde Bandırma’da bir kırâ’athânede bulunuyordum. Seksen yaşında bir ihtiyâr kemâl-i havf ile yanımıza takarrüb ile kendisinden bile korkarak tazallum-ı hâle başladı.  Ve en nihâyet aksakalından akan gözyaşlarını silerek “Şimdiye kadar her tarafdan bize yazık oldu efendi oğlum, elimiz ermiyor gücümüz yetmiyor. Bu zâlimler bize yapmadığını komadı. Sizler okumuşsunuz bizim gibi değilsiniz. (Mösyö Gilber'i işâretle) bakıyorum ki sen bunun dilinden anlıyorsun söyle de bunlara biraz lakırdı etsün.  Bizim hâlimiz kalmadı davarımızı, çift hayvanlarımızı aldılar.  Malımızı yağma etdiler.  Hiç olmazsa nâmûsumuza dokunmasalar.  Gözümüz kör olaydı bugünleri görmeyeydik.  Peygamberimizin aşkı içün söyle hey oğlum bizim hâlimiz neye varacak? Bu adamları (Yunanîler) devlete şikâyet etsünler (zât-ı akdes-i hazret-i pâdişâhî) biz devletimizin evlâdı değil miyiz?"  İhtiyarın bu tazallumu karşusunda kendisine îcâb eden sözleri tabî‘î söyledim ve hükûmetce ne yapılmak lâzımsa yapıldığını ve haber olunması lâzım geldiğini anlatdım. 
Paşa hazretleri,
Senelerin tahmîl etdiği bâr-ı girân ve mihnetle tâb u tüvânı kesilmiş ak akallı bir Müslümanın mutlak bir cehâletle bâlâda aynen arzeylediğim sözlerini tabî‘î Mösyö Gilber'e dahi tercüme etdim. Girdikleri yerde zulümden başka hiç bir şey yapmamağa ahdetmiş olan Yunanîler nehb ü gârete zabt u müsâdere-i emvâle o derecelerde ri‘âyet-kârdırlar ki Bandırma'da ordugâh kuran bir Yunan fırkasının tekmîl fırka efrâdına kızarmış tavuk ile pandispanya tevzî‘  eylediğini Erdek'den avdetde re’yü'l-ayn görmüş ve Mösyö Gilber'in dahi nazar-ı dikkatini celbeylemiş idim. Efrâdına tavuk kızartmasıyla pandispanya tevzî‘  edebilecek bir orduya tesâdüf etmekliğin mümkin olup olamayacağı cây-ı te’emmül olmakla berâber bu et‘imenin fırkanın esnâ-yı meşâ ve hareketinde Türk köylerinden aldıkları ve Yunan teblîğ-i resmîlerinde ta‘dâd olunan emvâl-i ganîmetden bulundukları şübhesizdir. Müşâhedât ve istihbârâtım ber-vech-i bâlâ mufassalan arzolunur. Ol bâbda. 
Balıkesir Jandarma Alayı Mülhakı ve Tensîk Hey’eti (Düzenleme Kurulu) Refâkatine Me’mûr, Mülâzım, Bende, 
İmza, Fî 27 Teşrin-i Evvel sene 1336 
34 No’lu Belge: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.) HR. SYS. 2618/67 

(44 No’lu Belgeden) 
YUNANLILARIN HÜDAVENDİGAR, İSTANBUL VE AYDIN VİLAYETLERİYLE KARESİ, İZMİT, KAL’A-İ SULTANİYE, KÜTAHYA LİVALARI VE TRAKYA’DA YAPTIKLARI KATLİÂMLARIN RAPORLARI (Bu başlık altında Bandırma çevresinden gelen raporlar)
İdâre-i Umûmiyye-i Vilâyât Müdîriyeti, 
“Taht-ı işgâlde bulunan mahallerde Yunanlılar tarafından vukû‘bulan müdâhalât ve tecâvüzât.” 
Yunanîler taht-ı işgâllerinde bulunan mahallerde idâre-i mülkiyyeye müdâhale ederek rü’esâ-yı me’mûrîn-i mülkiyyeyi marazîleri vechile idâre-i umûra icbâr ve hukûk-ı hükûmeti müdâfa‘ada azimkârâne hareket eyleyen me’mûrîn-i Osmâniyyeyi cebr ve tazyîk ve tehdîde kıyâm eylemiş oldukları gibi, Hükûmet-i Osmâniyye'nin her dürlü vâsıta-ı icrâ’iyyeden mahrûmiyeti içün polis ve jandarmaların eslihasını almışlardır. Taht-ı işgâlde bulunan mahallerde Yunanîler en ziyâde umûr-ı mâliyyeye müdâhale eylemekdedirler. Evvel-emirde vâridât ve masârif-i mahalliyyenin kontrolü ile başlayan bu müdâhalât bi'l-âhire teşdîd edilerek umûr-ı mâliyyeye vaz‘-ı yed hâlini almış ve Yunan murâkabe-i mâliyye me’mûrlarının müsâ‘adesi ve vizesi olmaksızın her gûnâ te’diyât vukû‘u men‘edilerek me’mûrîn-i Osmâniyye gâyet müşkil bir mevki‘de bırakılmışdır. Yunan kuvâ-yı askeriyyesi taht-ı işgâlde bulunan mahallerde telgrafhâneleri de işgâl eyleyerek telgraf muhâberâtını men‘etdikleri gibi resmî ve husûsî bi'l-cümle muhâberât sansüre tâbi‘ tutulmakda bulunmuşdur. Mahall-i meşgûleden aksâm-ı sâ’ire-i Memâlik-i Osmâniyye’ye her nev‘ hubûbât ve mevâşî ve kümes hayvanâtıyla zeytun yağı ve dânesi, sebze, süt, yağ ve peynir ve balık ve mahrûkât ihrâcâtı men‘edilmiş bulunduğu hâlde ba‘zı mahallerdeki Yunan zâbitânı tarafından sû’-i isti‘mâl sûretiyle ahâlî-i Hıristiyâniyyenin bu mevâddı ihrâc eylemelerine müsâ‘ade edilmekdedir. Yunanîler tarafından işgâl edilmekde olan havâlîde umûmî sûretde tatbîk edilen bâlâda müdâhalâtda mâ‘adâ el-yevm taht-ı işgâlde bulunan vilâyât ve elviyede ictisâr eyledikleri mu‘âmelât ber-vech-i zîr arzolunur: 
Karesi Livâsı  
Erdek kazâsına merbût Paşalimanı ve Marmara nâhiyeleriyle civâr adalarda Bandırma-Yunan merkez kumandanının ta‘lîmâtı dâ’iresinde mahallinden müntahab bir hey’et teşekkül ederek müstakillen icrâ-yı hükûmete kıyâm eylemişler ve ahâlî dahi her dürlü tekâlîf-i emîriyyeyi te’diyeden ve kavânîn-i Osmâniyye'ye teba‘iyyetden imtinâ‘ eylemekde bulunmuşlardır.
 ….. Edremid  ve  Erdek  gibi  yerlerde  Yunanîler  unsur-ı  İslâmı  ızrâr  ve  kuvâ-yı hayâtiyyelerini  imhâ  içün  harekât-ı  tecâvüzkârânelerine  fevka'l-âde  germî verdiklerinden buralarda ahâlî-i İslâmiyye her dürlü himâye ve mu‘âvenetden mahrûm ve pek dil-hırâş bir vaz‘iyetde kalmışdır.
…………….
Erdek'de: Aynı fecî‘a vâki‘ olmuş, nehb ü gâret, emâkin ve mesâkine ta‘arruz, gasb-ı emvâl,  hetk-i ırz ve nâmûs ve katl-i nüfûs gibi fazâyih umûr-ı tabî‘iyyeden addedilebilecek bir şekil almış ve kazâ dâhilinde Rumların kesreti, işbu tecâvüzâtın tatbîkini pek ziyâde teshîl eylemişdir……Hey’et-i  Tensîkiyye  Refâkat  Zâbitliği,  fî  28  Eylül  sene  [1]336  ve  bilâ numarasıyla.  ……
Teşrîn-i Sânî’nin on dokuzuncu günü (1920) sabâhı Gönen kazâsının Çakmak nâm-ı diğeri Eriklioba karyesinin bir Yunan müfreze-i askeriyyesi tarafından abluka edilerek hânelerde taharriyyât yapılmış ve ba‘zı eşhâsdan beş kuzu ve otuz kadar tavuk ve bir mikdâr da pâre gasbolunduğu gibi müfrezenin vürûdunda karyede bulunup da esnâ-yı taharriyyâtda gaybûbet etmesinden dolayı Veli oğlu Mehmed'e â’id samanlığı bi'l-ihrâk köyü terkeylemişdir.  Müfrezenin köyden ayrılmasını müte‘âkib civârdan işidilen bir kaç el silâh sesi üzerine müfrezenin bir kısmı tekrâr köye avdetle karyeden elli yaşlarında İbrahim oğlu Ahmed'i katl ve merkûmla berâber Ahmed oğlu Davud, Ramazan oğlu Süleyman, Süleyman zevcesi Hanife, Muhtâr Ramazan, Rüstem oğlu Adem,  Ömer  oğlu  Halil,  Mehmed'in  â’ilesi  Elif,  Yetim  Mehmed  oğlu  Hasan mahdûmu  Arif,  Emin  oğlu  Halil,  Uzun  Mehmed,  Halil  oğlu  Halil  nâm  eşhâsa  â’id hânelerle eşyâ ve zahîreleri ihrâk ve Halil oğlu Hüseyin, Hüseyin oğlu İsmail, Tahir oğlu Ramazan, Adem oğlu Ali, Osman oğlu Bekir, Hasan oğlu Adem nâmındakiler de müte‘addid mahallerinden kama ve dibçikle cerh ve Ali oğlu Halil, İsmail oğlu Uzun Mehmed Ağa, İbrahim oğlu Ali, Rüstem oğlu Adem, Halil oğlu Mustafa, İsmail oğlu Uzun Mehmed Ağa kerîmesi Ayşe, İbrahim oğlu Mehmed, Halil oğlu Hüseyin nâm eşhâs, darb ve bir çok eşyâları gasbolunmuşdur: Karesi Alayı'nın fî 2 Kanûn-ı Evvel sene [13]36 târîh ve 2018 numarasıyla. 
1- Erdek'in işgâlini müte‘âkib mevcûd jandarmanın bir kısmı firâr eylemiş ve kısm-ı diğeri de terk-i vazîfe etdirilerek, bunların yerlerine kâ’im olmak üzre mahallî despothânesi  emrinde  milis  teşkîlatı  yapılmış  ve  yine  despothânede  müteşekkil  bir hey’et tertîb ve teşvîkiyle efrâd-ı merkûme gece ve gündüz İslâm hânelerinin ve genc 158 ve  ihtiyâr  bi'l-cümle  erkekleri  habshâneye  sevk  ve  envâ‘-ı  işkenceye  tabi‘  tutulmak sûretiyle  envâ‘-ı  mezâlim  icrâ  ve  ahâlî-i  mevkûfe,  pâre  mukâbilinde  tahliye olunmuşdur. 
2- Ahâlî-i İslâmiyye tarafından Bandırma Yunan İşgâl Kumandanlığı’na vâki‘olan mürâca‘ât ve şikâyât üzerine milis efrâdının vazîfelerine sûret-i resmiyyede hitâm verilmiş ise de hafî ve celî sûretde despothânedeki hey’etin nüfûz ve emriyle harekât-ı tecâvüzkârâneleri temâdî eylemekde bulunmuşdur. 
3- Her on beş günde bir def‘a umûm İslâm erkekler Rum ahâlî vâsıtasıyla toplatdırılarak birçok hakâret altında taht-ı tevkîfe alındıkdan sonra geceleri değnek ve sopalarla fecî‘ bir sûretde darb ve cerhedilmekde ve mâlları da yağma olunmakda ve bu miyânda genç erkek ve kızların nâmûs ve iffetlerine tecâvüzâtda bulunulmakdadır. Bundan başka mevkûfînin kolları arkalarına bağlanarak ağızlarına birer değnek verildikden sonra köpekler gibi havlatdırılmak istenildiği sırada bi't-tab‘ağızlarından yere düşen değneği tekrâr ağızlarına almak içün cebren yere eğdirildikleri esnâda kollarının arkaya bağlı olmalarından nâşî yüz üstü yere düşmelerini müte‘âkib etrâflarında bulunan ve bu işkenceyi bilâ-rahm atbîk eden Rum ahâlî tarafından bî-çâre maznûnîn odunlarla darb ve cerhedilmişdir. 
4- Erdekli Seyyid nâmındaki bir gence bir gecede otuz Rum tarafından fi‘l-i şenî‘ icrâ edilmişdir. 
5- Kasabanın umûmî yağmasında me’mûrînden Kazâ Müftîsi Hüseyin Hüsni Efendi ile Tahsîl Me’mûru Hayri efendiler de dâhil olmak üzre birçok eşhâsın mâlları yağma edilmişdir. 
6-  Kırk-elli seneden beri bâ-tapu İslâmlar elinde ulunan emlâk,  Rumlar tarafından bilâ-muhâkeme gasbolunmuşdur. 
7- Teşrîn-i Evvel'in yedinci günü Aydıncık nâhiyesi merkezinden hareketle Erdek tarikîyle berây-ı ticâret Konya’ya gitmekde olan yetmiş yaşlarında Şerif oğlu Râ’if Ağa nâmındaki birisi esnâ-yı râhda darb ve cerhedildikden sonra nakd-i mevcûdu kâmilen gasbolunmuşdur. 
8- Aynı târîhde Rusûmât me’mûrlarından Salih Efendi dahi bilâ-sebeb çarşu ortasında on dokuz mahallinden cerhedilmek sûretiyle şehîd edilmişdir.  Yine ayn-ı târîh ve sâ‘atde Düyûn-ı Umûmiyye me’mûrlarından Hasan Efendi dahi on yerinden mecrûhen katledilmişdir.  Şühedâ-yı  mûmâ-ileyhimânın  kâtilleri,  eşkıyâ-yı meşhûreden  Sevdalı  oğlu  Estelyano  ve  İstanbullu  Arabacı  oğlu  Kosti  olduğu  hâlde mahallî  Yunan  müfrezesince  der-dest  edilmişken  yarım  sâ‘at  sonra  Kosti  serbest bırakılmış  ve  diğeri  Estelyano  da  Bandırma'ya  sevkedilmiş  ve  22  Teşrîn-i  Evvel  târîhinde her ikisi dahi meşhûr çete rü’esâsından Kırçaki ve rüfekâsı ile berâber teslîh edilerek  ve  yedlerine  de  Yunan  Kumandanlığınca  bir  vesîka  verilerek  serbest bırakılmış ve merkûmân müsellahan tekrâr Erdek'e gelmişdir. 
9- Aydıncık nâhiyesi civârında Gönenli yetmiş yaşlarında Memiş nâmında bir ihtiyâr, keyfî olarak icrâ edilen endâht tecrübesinde hedef ittihâz olunarak katlolunmuşdur. 
10- 25 Teşrîn-i Sânî sene [1]336 târîhinde jandarma ile me’mûrîn emr-i ahîre kadar hükûmetden dışarıya çıkarılmamış ve kapıya nöbetçi ikâme olunarak mevkûf bulundurulmuşdur.  Bu esnâda bi’l-umûm Rum ahâlî  "büyük-küçük, erkek-kadın" müsellah olarak Bandırma'dan mürûr eden kırk kişilik bir müfrezeye iltihâk ederek İslâm mahallâtını ablûka eylemişler ve taharriyât icrâ etmişlerdir. Bu sırada ellerine geçen zükûr-ı İslâmiyye bi’d- der-dest habshâneye sevkedilmiş ve esnâ-yı râhda tarafeynden sıralanmış olan ahâlî-i Hıristiyâniyye, ellerindeki sopalarla bu bî-çâreler hurde-haş edilinceye kadar darbolunmuşlardır.  Ve kazâ kâ’im-i makâmı dahi dâhil olmak üzre bi’l-umûm me’mûrîn-i hükûmet yûhâ sadâlarıyla tahkîr edilmişdir: Müstakil Erdek Takımı'nın fî 12 Kânûn-ı Evvel sene [1]336 târîh ve bilâ-numarasıyla.
………………….
13- İzmir Müretteb Kolordu Kumandanı Ceneral İvanof Bandırma’da te’sîs etdiği karargâh dâ’iresini eşrâf-ı beldeden toplatdırılmış olduğu gâyet kıymetdâr halılarla tefrîş etdirmişdi.  Bi'l-âhire mûmâ-ileyhin infikâkı hasebiyle karârgâh dâ’iresi[ni] tesellüm eden bir diğer Yunan zâbiti dâ’irede bulunduğu hâlde bu halıları Kuvâ-yı Milliyye'ye â’idiyeti bahânesiyle sâhiblerine i‘âde etmemiş ve resmen ahz u gasbeylemişdir. 
14-Gönen kazâsıyla kurâsında bulunan zengin İslâmlar yerli Rumların tazyîkiyle birer sûretle Yunanlılarca taht-ı tevkîfe alınmakda ve an-asl İstanbullu olup mahallî işgâl kumandanlığı müfreze kâtipliğinde müstahdem Hacı Polo nâmındaki şahsın delâletiyle küllî mebâlîğ mukâbilinde tahliye olunmakdadır. 
15-Balıkesir tüccârından Tirelizâde Ahmed Bey’in, İstanbul’dan Balıkesir'e getirmek içün Bandırma'dan geçirdiği gâyet kıymetdâr bir da takımı, kanapeler Bandırma'da Merkez Kumandanlığı nezdinde bulunan bir yüzbaşı tarafından Kuvâ-yı Milliyye ensûbîninden Balıkesirli Servet Bey'e â’id olduğu bahânesiyle zabt ve müsâdere olunmuş ise de vâki‘  olan teşebbüs üzerine eşyâ-yı mezkûre istirdâd olunmuşdur. 
16- İngiltere’den esîr olarak Çanakkale’ye getirilmiş olan doksan Türk askeri Çanakkale’yi işgâl eden Yunanlılar tarafından Bandırma’ya naklolunmuş, orada hidemât-ı şâkkada (eziyetli ağır işlerde) kullanılmakdadırlar. 
17- Yunan istîlâsı ânında, Yunanlıların Hayrabolu ve Çorlu kazâlarında tutdukları dokuz jandarma neferini esîr-i harb sıfatıyla el’ân Bandırma’da Yunan ekmekçi müfrezesinde istihdâm etmekdedirler.  Merkûmûnun sefâlet-i hâli cidden şâyân-ı merhamet bir hâlde bulunmuşdur……. 
19- Teşrîn-i Sânî'nin yirmi ikinci gecesi Erikli karyesinden Veli oğlu Şerif Ali, karyelerinde tahaddüs eden münâza ‘ayı ihbâr etmek üzre Aksakal istasyon muhâfızlarının koğuşuna girerken koğuş nöbetçisi tarafından bilâ-sebeb katlolunmuşdur……. 
21- Manyas'ın Salur karyesine bir zâbit kumandasında olarak vürûd eden bir müfreze efrâdı sellemehü's-selâm hânelere girerek rast geldikleri erkeklerle kadınları darb ve işkence etmişler ve ahâlîden Mehmed oğlu Hasan’ın eser-i darbdan müte’essiren vefâtına sebebiyet vermişlerdir. 
22- Teşrîn-i Sânî'nin yirmi beşinci günü zâbit kumandasındaki on altı kişilik bir Yunan müfrezesi Manyas’ın Kızık karyesine giderek hissiyyât-ı İslâmiyyeyi rencîde edecek tarzda hânelerde taharriyât icrâ eylemiş ve tertîb etdikleri bir pusuya Deştban İsmail’i düşürerek katleylemişlerdir: Karesi Jandarma Alayı Kumandanlığı’nın fî 5 Kânûn-ı Evvel sene [1]336 târîh ve 2326 numarasıyla.  
Teşrîn-i Sânî'nin sekizinci pazartesi günü (1920) Gönen'den Bandırma'ya ve Bandırma'dan Gönen'e araba ile gitmekde olan yolcular,  Gönen'in Çaloba karyesi civârında hüviyet ve mikdârları mechûl bir çete tarafından soyulmakda iken Biga'dan Bandırma'ya mahbûs sevkine me’mûr altı kişilik bir Yunan müfrezesi vak‘a mahalline ve eşkıyânın pusuları dâhiline vürûdu üzerine eşkıyâ tarafından müfreze üzerine ateş açılmış ve devâm eden müsâdeme netîcesinde Yunan müfrezesinden; üç nefer maktûl ve iki nefer mecrûh ve efrâd-ı ahâlîden iki Gönenli ve yedisi Bandırma ve Erdekli ve Ermeni milletinden dokuz kişi maktûl düşmüşdür. Mezkûr çete tarafından yolcuların kâffesi bilâ-tefrîk-i cins mezheb ta‘arruza uğramış ve soyulmuş olduğu hâlde vak‘anın Bandırma’da şüyû’u üzerine anâsır-ı  gayr-ı  Müslime  hâdisenin  doğrudan  doğruya kendilerine tevcîh ve li-maksadin icrâ edilmiş bir husûmet telakkî ederek esâsen tehcîr mes’elesinden  mugabber  bulundukları  ahâlî-i  İslâmiyyeye  karşı  izhâr-ı  adâvet  içün vesîle  aramakda  olan  Ermeniler  bundan  bi'l-istifâde  Teşrîn-i  Sânînin  onuncu  günü Bandırma  Ermeni  kilisesinde  ictimâ‘  ederek  heyecân-âmîz  nutuklar  îrâdıyla müsellahan  bir  miting  icrâsını  kararlaşdırmışlardır.  Yevm-i mezkûrda ba‘de'z-zevâl Bandırma'ya getirilmiş olan maktûlîn,  Yunan Merkez Kumandanlığınca cemâ‘at-i Hıristiyaniyyeye teslîm kılındığından bir cenâze alayı tertîb ve merâsim-i tedfîniyyeden sonra kiliselerde âyîn-i rûhânî icrâ edilmiş ve alâmet-i mâtemolarak Ermeniler tarafından dükkânları kapatılmışdır. Teşrîn-i Sânî’nin on birinci günü Bandırma’daki hâdiseden haberdâr olmaları dolayısıyla Bandırma'nın Ömerköyü'nden on-on beş kadar köylü karyelerinden Mustafa  oğlu  İsmail'in  Bandırma'da  İhsâniye  mahallesinde  mukîme  menkûhasını cem‘iyetleri  icrâ  edilmek  üzre  alıp  götürmek  içün  nümâyişsiz  ve  silâhsız  olarak Bandırma'ya girdiklerini gören Ermeniler, ez-cümle bu gelenler miyânında Bandırmalı bir  Ermeniden  bir  tabanca  satun  alan  ve  şimdiye  kadar  pâresini  vermeyen  karye muhtarının  oğlu  Hüseyin  Hüsni'yi  de  görerek  ahz-ı  intikâm  zımnında  merkûmun önünde  bir  yere  tabanca  bırakmak  sûretiyle  nezdinde  silâh  bulunduğunu  ve  Gönen vak‘asında zî-medhal olduğunu iddi‘â ederek darb ve tevkîf ve müte‘âkiben daha bir kaç kişi üzerinde de yine ayn-ı vechile silâh ve kama bulunduğu işâ‘a edilerek Rum ve Ermenilerle yüzlerce serseri Yunan askerleri tarafından tesâdüf etdikleri beli kuşaklı, kalpaklı Müslümanları ve bi'l-hâssa Çerkesleri, kılık ve kıyâfetleri düzgün ma‘rûf ve münevver  gençleri  darb  ve  tevkîf  ve  kasabada  îrâs-ı  dehşete  başlamışlardır.  Bu kargaşalık hâd bir dereceye varmış ve küme küme sivil Ermenilerle Rumlar, eskiden garazları olan Türkleri ve Müslümanları Yunan askerlerine işâret etmek sûretiyle hemân tevkîf ve esnâ-yı tevkîfde envâ‘-ı hakâret ve darba ma‘rûz bırakmakla berâber habshâneye sevkedilmiş ve bi'l-hâssa Bandırma'nın Sığırcı karyesinden de Hacı Muradoğulları'ndan Nâib ve Ali beyler, merkez kumandanlığı dâ’iresi önünde Yunan askerleriyle Hıristiyan ahâlî tarafından pek vahşiyâne bir tarzda darbedilmişlerdir. Süngü takmış Yunan efrâdı tarafından birtakım sivillerin tevkîf ve sevkinde her tarafa hücûm etmek, koşuşmak, köşe başlarını tutmak gibi mecnûnâne bir takım harekâtda bulunulmuşdur.  Tüfenksiz bulunan ba‘zı Yunan askerlerini de ellerindeki yalın kasaturalarla ahâlîyi tedhîş eylemişler ve ba‘zıları da tabancalarla kahvehâne ve dükkânlara girerek müşterilerin üzerlerini taharrî etmişler ve bu esnâda köyden odun satmak üzre kasabaya gelen bir kadının merkebindeki odunları kâfile-i müsellahaya mu‘âvenetlerini te’mînen silâhsız ve sivil eşhâsa tevzî‘ eylemişlerdir. Teşrîn-i Sânî’nin on ikinci cum‘a günü silâh taharriyâtı yapılacağından Müslümanların hânelerinden dışarı çıkmaları men‘edilmiş ve taharriyâta me’mur müfrezelere bi'l-hâssa Ermenilerden muhbir sıfatıyla birçok kadınlarla mu‘âvenetci olarak birçok çilingir,  marangoz vesâ’ire terfîk edilmiş ve hîn-i taharriyâtda ba‘zı evlerden zî-kıymet eşyâ sirkat olunmuşdur. Taharriyât esnâsında Çerkes Aznavur [Anzavur] (Paşa) tarafdârânından ba‘zılarının hânelerinde silâh bulunmuş ise de tevkîf edilmemişlerdir.  Yalnız Ahmed Anzavur Paşa’nın kayını olan Susurluk Nâhiyesi Müdîri Nuh Bey'in evinde abdesthâneye atılmış olan üç yüz İngiliz tüfengine â’id fişenk Nuh Bey'in kolu sığadılarak necâset içerisinden çıkartdırılmış ve kendisi ile hidmetci darbolunmuşdur. Vukû‘âtın cereyân etdiği iki gün zarfında yüz yirmiyi mütecâviz eşhâs tevkîf olunmuş ve kâ’im-i makâm ile kazâ jandarma kumandanının mürâca‘ât ve teşebbüsât-ı mütevâliyesi üzerine bunlardan seksenden fazlası tahliye etdirilmişdir. El-yevm kırk kişi mevkûf bulunmakdadır.  İtalya tebe‘asından Manifatura Tüccârı Celâl ve Hayri Beyler de bunlar miyânındadır. Kasabada taharriyâtın hitâmı üzerine Çaloba vak‘ası fâ‘illerinin tenkîl ve taharrîsi zımnında Yunan Merkez Kumandanlığınca tertîb edilen müfrezelere Mülkiye Tevkîfhânesi'nden serbest bırakdırılan eşirrâ-yı meşhûreden Kırçaki İstavri ve Miço nâmındaki rü’esâ ile sekiz on kişiden ibâret ma‘iyyeti terfîk edilmişdir:  Karesi Jandarma Alayı'nın fî 5 Kânûn-ı Evvel sene [1]336 târîh ve 2093 numarasıyla.
44 No’lu Belge: BOA. HR. SYS. 2611/2

(70 No’lu Belgeden) 
YUNANLILARIN ARAPLAR KÖYÜNDE KATLİÂM YAPTIĞI  
“Araplar köyünde Yunanlılar tarafından yapılan katliâm nedeniyle halkın çığlıklarının Marmara adasından duyulması üzerine durumun Karabiga hükümetine ve İngiliz Müfreze Kumandanlığı’na bildirildiği, bir İngiliz torpidosuyla adaya varıldığında yangının devam ettiğinin ve Müslüman halkın sefil bir halde bulunduğunun görüldüğü,  Erdek’ten gelen Yunanmüfrezesinin ortada kalan on altı cenazeyi gece zorla defnettirdiği,  halk tarafından teslim edilmeyen bazı kişilerin ise yakıldığının ifade edildiği,  katliâmdan kurtulabilenlerin Karabiga’ya sevkedildiği,  Düyun-ı Umumiye müdürü Süleyman Bey’in de bulunduğu heyetin,  Rum nahiye müdürünün teşvikiyle hapsettirilip işkenceye tabi tutulduğu,  çetelerin tekrar katliâm yapması ihtimali üzerine Paşalimanı ve civarındaki Müslümanların Karabiga ve Dersaadet’e sevkedildiği hakkında Marmara adası Liman Reisi Mülazım-ı Evvel İrfan’ın raporu.  15 Haziran 1921” 
70 No’lu Belge: BOA. HR. SYS. 2625/45
…………………….
(84 No’lu Belgeden) 
BANDIRMA VE KÖYLERİNİ YAKAN YUNAN İŞGAL KUVVETLERİNİN KOVULDUĞU 
“Bandırma’nın onda dokuzunu ve sekiz köyünü yakan Yunan işgal kuvvetlerinin bölgeden kovulduğu,  açıkta,  aç susuzkalarak muhacir ve mülteci durumunda bulunan yirmi bin kadar Müslümanın barınma ve gıda ihtiyacının temin edildiği,  elden geldiğince tedarik edilmek üzere diğer ihtiyaçlarının da bildirilmesi. 27 Eylül 1922” 
Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine Devletlü efendim hazretleri, 
Ma‘a't-te’essüf Bandırma'nın onda dokuzunu ve şimdilik tahkîk edilebilen kurânın sekizini ihrâk eden hâ’in düşman lehü'l-hamd kasabamızdan tard ve def‘edilmişdir.  Ancak me’vâsız kalan yirmi bin kadar nüfûsun ihtiyâcât-ı mütenevvi‘asından en ziyâde kendisine ihtiyâc hâsıl olan çadırın yarın gidecek vapurla gönderilmek üzre âcilen tedâriki husûsuna delâlet buyurulması ehemmiyetle arz ve ricâ olunur efendim. Fî 21 Eylül sene [1]338, Memâlik-i Meşgûle Müslümanları Müdâfa‘a-i Hukûk Cem‘iyeti Re’îsi 
Bandırma ile kurâsının keyfiyyet-iihrâkından dolayı me’vâsız ve melce’siz kalan muhâcirîn ve mültecîlere ihtiyâcâtına medâr olmak üzre müsta‘celiyyet-i maslahata binâ’en yüz çuval dakîkin bi'l-i‘lân pazarlık sûretiyle mübâya‘ası husûsu tezekkür kılındı. Ol bâbda emr ü fermân hazret-i men-lehü'l-emrindir. Fî 24 Eylül sene [1]338,  İkdâr-ı Muhâcirîn Komisyonu Re’îsi Müdîriyyet-i Umûmiyye Mu‘âvini ve diğer a‘zâların imzaları  
Ber-mûceb-i karar yüz çuval derûnunda yedi bin iki yüz kilo dakîk bi'l-mübâya ‘a Bandırma’ya sevkedildiği cihetle dosyasında hıfzına müsâ ‘ade buyurulmak bâbında. Fî 27 Eylül sene [13]38, İkdâr Komisyonu Re’îsi ve Müdîriyyet-i Umûmiyye-i Aliyyeleri Mu ‘âvini Nâmına İmza 
…………………
Dâhiliye Nezâreti, Aşâ’ir ve Muhâcirîn Müdîriyyet-i Umûmiyyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetine, Bandırma Kumandanlığı Cânib-i Âlîsine, 
Düşmanın mukaddes vatanımızda îkâ‘ eylediği mezâlim ve cinâyâta zamîmeten Bandırma’nın da ihrâk edildiği ve ahâlî-i Müslime’nin pek elîm bir hâlde açıkda kaldığı beyânıyla mikdâr-ı kâfî çadır irsâli lüzûmu Memâlik-i Meşgûle Müslümanları Müdâfa‘a-i Hukûk Cem’iyeti’nin 21 Eylül sene  [1]338 târîhli tezkiresiyle iş’âr edildikden,  bu zavallı dindâşlarımızın barındırılması ve tehvîn-i ihtiyâcına âcilen medâr olmak üzre şimdilik elimizde mevcûd olan yüz çuval un, dokuz yüz kilo pirinç ile yüz altmış çadır me’mûr-ı mahsûsuna tevdî’an irsâl kılınmış olduğundan îfâ-yı muktezâsıyla bu bâbdaki tesellüm mazbatasının irsâli ve imkân hâsıl olduğu takdîrde tedârik ve irsâl edilmek üzre daha ne gibi mevâdda ihtiyâc bulunduğunun iş‘ârı ricâ ve bi'l-vesîle te’yîd-i hürmet olunur efendim. 25/9/[13]38 
84 No’lu Belge: BCA.  272 11 16 62 11
Diğer Bazı Raporlar
Aydın Ayhan, “The Greek Atrocities in Turkey, Konstantinopel 1921” künsesiyle yayınlanan Amerikan temsilcisi Bristol, Fransız temsilcisi Bunoust, İngiliz temsilcisi Hare ve İtalyan temsilcisi Dall'olio’nun imzalarını taşıyan 18 Mayıs 1921 tarih ve 202 sayılı rapordan bölgede ki Yunan vahşeti sonucunda öldürülen, yaralanan, malları gasp edilen, hapsedilen, dövülen ve daha birçok işkenceye tabi tutulan 75 Türkü yer ve isimleriyle tespit ederek vermiştir. (Ayhan&Göksay, 2011: 92-97) 
Yine İstanbul’da 1921 yılında Ahmed İhsan matbaasında  “GREEK ATROCITIES IN TURKEY” ismiyle İçişleri Bakanlığı Mülteciler Dairesi’nin 4 numaralı (MINISTRY OF INTERIOR DEPARTMENT OF REFUGEES Publication No. 4) ve 61 sayfa olarak İngilizce basılan yayında da Marmara bölgesindeki Yunan mezalimi resmi belgeler halinde verilmiştir. 
https://louisville.edu/a-s/history/turks/Greek%20Atrocities%20in%20Turke... (26.07.2018)    

SONUÇ
Görüldüğü üzere Yunanlıların planlı ve bilinçli bir şekilde işgal ettikleri bölgelerde masum Müslüman Türk unsurlar üzerinde yürüttüğü mezalimin boyutunun neredeyse soykırıma yaklaştığı belgelerle sabittir. Bu durum, ele aldığımız Bandırma ve çevresi için de geçerlidir. Bölge halkının bu Yunan vahşetinden kurtulması ise kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir.   
26 Ağustos 1922 günü sabahı Türk Ordusunun başlattığı Büyük Taaruz sürerken Kaymakam İbrahim Ethem Bey’in idaresinde Sındırgı dağlarındaki Millî Müfrezeler önce 3 Eylül’de Sındırgı’yı, 5 Eylül’de Bigadiç’i, 6 Eylül’de Balıkesir’i kurtardılar. Müfrezeler çevreden kendilerine katılanlarla birlikte çığ gibi büyümüştü. Müfrezeler Balıkesir’de ikiye ayrılarak birinci kol Balya-Havran-Edremit-Burhaniye-Ayvalık üzerine ikinci kol Susurluk-Manyas-Gönen-Bandırma üzerine gönderildi. Bu sırada Yunancı eşkıyalardan Sündüklü Davut Kirmastı ve Karacabey’de bulunuyor ve Yunanlıların yapamadıkları zulmü yaparak giderayak ahaliyi soyuyordu.
Balıkesir’den yönlendirilen Millî Müfrezeler Gönen müfrezeleri ile birleşerek 5-6 Eylül gecesi Gönen’i sıkıca sardılar. Gönen’de halkın da gönüllü olarak katıldığı çatışmalarda buradaki Yunan garnizonu imha edildi. Müfrezeler buradan hemen önce Sarıköy nahiyesi sonra da bir Rum köyü olan Elbizlik köylerinde bulunan Yunan karakollarına saldırarak yok ettiler. Gönen’den hareket eden müfrezeler kendilerine katılan yüzlerce gönüllüyü Yunan garnizon ve karakollarından ele geçirdikleri silahlarla donatarak Edincik’e yöneldiler. Müfrezeler ve gönüllü birlikler Edincik garnizonunu sarar sarmaz saldırıya geçtilerse de hafif ve ağır makineli tüfek karşısında siperlerde bulunan eğitimli Yunan askerlerine yaklaşamadılar. Her hücum kısa zamanda ellerinde sadece birer tüfek bulunan Türklere ağır kayıplar verdirmeğe başladı. Edincik kasabası karşısındaki Averof zırhlısı zaman zaman hücuma kalkan Türkler üzerine bomba yağdırıyordu. Bu etkili topçu desteği karşısında Türk birlikleri hiçbir şey yapamadan düşman garnizonunu kuşatmış vaziyette beklemeğe başladılar. Bu arada Millî Müfrezelerin ünlü kumandanlarından olan Bacak Hasan Efe ağır yaralandı. Hemen Gönen Hastanesine kaldırıldı. Omzundan aldığı bir mermi belkemiğine kadar işlemişti. Hasan Efe uzun tedavilerden sonra iyileşebilmişti.
Türk kuvvetleri Yunanlıların etraflarındaki çemberi gittikçe daraltıyorlardı. 13 Eylülde Bandırma yolu üzerinde Ilıca Boğazı sırtlarında düşman süvarisiyle iki saat kadar şiddetli bir çarpışma yapılmış, düşman Aksakal yönüne doğru çekilmiştir. Yunan askerlerinin Aksakal civarında toplandıkları anlaşılıyordu. Bunlardan atlı bir düşman müfrezesi Manyas’ta tahribat yapmak istemişse de Aşiz, Yeniköy ve Cayıtlı mevkilerinde bulunan Türk birlikleri tarafından bunlara ateş açılmış, gösterilen direniş üzerine geri dönerek gene Aksakal yönüne çekilmişlerdi. (Akıncı, 1978: 391). 
16 Eylül günü Millî Müfrezeler Biga ve Edincik’te bulunan Yunan garnizonlarını iyice sarmış, ateşe başlamışlardı. Aynı gün Bursa üzerinden gelen Karacabey’den Bandırma’ya yönelen Kocaeli Grubu öncüleri Bandırma sırtlarında bulunan günlerce hazırlanmış Yunan mevzilerinde ateşle karşılandılar. Çarpışmalar kanlı muharebelere dönüştü. Çarpışmanın seslerini duyup hızını arttıran Kocaeli grubu öncüleri cepheye gelir gelmez çarpışmaya giriştiler. Türk askerlerinin gittikçe fazlalaşması üzerine burada bulunan beşyüz kadar Yunan askeri bütün ağırlıkları bırakarak atlarına binip Bandırma’ya doğru çekildiler. 
Yunan süvarileri Kocaeli Grubu’nun Bursa üzerinden baskıya başlamaları üzerine hızla geri çekiliyor, kaçabilecekleri tek kapı olan Bandırma Erdek limanlarına giden yolu açık tutmağa çalışıyorlardı. Bu arada gelmekte olan Türk askerinin hızını kesmek için, köprüleri uçuruyorlardı. Çevredeki bütün köyleri ateşe vermeyi ihmal etmiyorlardı. Millî Müfrezeler Edincik Yunan garnizonunu çevirmiş beklerken Bursa üzerinden Kocaeli Grubu içinde hareket eden Sarı Efe Edib ve Hacı Adil Beyler ve arkadaşlarının meydana getirdiği birlik Edincik önüne gelir gelmez, “Bunlar hâlâ burada mı? Tamam, sizler şimdiye kadar vazifenizi yaptınız. Teşekkür ederiz. Bundan sonra iş bizim...” diyerek askerlere vaziyet aldırdılar ve iki saat içinde Yunan garnizonunu ele geçirdiler. (Özer, 1964: 137-138).
1 Eylül’den itibaren kesin olarak yenildiğini anlayan Yunan askerleri Karacabey, Kirmastı (Kemalpaşa), Gönen ve Manyas civarındaki Rum ve Ermenileri çevreden zorla temin ettikleri arabalara yükleyerek Bandırma ve Erdek’e getirtiyor, buradaki gemilere bindiriyor ve Yunan işgali altındaki adalara taşıyorlardı. Arabaları başında gelen Türk arabacıları, Bandırma’da ele geçirdikleri şehrin ileri gelenlerini de Bandırma’da deniz kenarında etrafını tellerle çevirdikleri ve etrafına nöbetçiler diktikleri bir toplama kampına dolduruyorlardı. 16 Eylül günü burada birkaç bin kişi toplanmıştı. Saat öğleden sonra 18.00’de silahlı Yunan askerleri burada toplanmış olan Türkleri iki sıra yaparak şehre indirdiler. Sahilden getirilen Türkler Haydar Çavuş Camii’ne dolduruldular. Gece olmuştu. Limandaki gemiler projektörlerini camiye çevirmiş, aydınlatıyorlardı. Yunanlılar caminin pek çok yerine tahrip kalıpları, dinamitler yerleştirerek ateşlediler. Caminin etrafındaki silahlı Yunan askerleri kendilerine bir zarar gelmesin diye çekilince pencereden bakarak durumun farkına varan birisi camide bulunan diğer Türklere bildirince hep beraber dışarı kaçtılar. Cami tamamen boşaldıktan birkaç dakika sonra havaya uçtu. Bu sırada Bandırma’da kalan bazı Rum fedailer şehrin farklı yerlerine ateş atarak yangın çıkardılar.(Çevik, 2002: 126-128). Yukarıda verdiğimiz belgelerden Bandırma’nın onda dokuzu ile pek çok köyünün yakıldığını öğreniyoruz. 
17 Eylül sabahı şimdi “Son Kurşun Abidesi” civarında toplanan birliklerin bir kısmı merasimle Bandırma’ya girerken bir kısmı da Erdek’e doğru çekilen düşmanı izlemek üzere görevlendirildi. Şehre giren Kocaeli Grubu ve 61. Tümen kuvvetleri, 18 Eylül’de Gönen üzerinden gelen ve bölgeyi çok iyi tanıyan Millî Müfrezelerden kılavuzlar alarak Kapıdağı Yarımadası’na girdiler. Buradaki düşman alayı artçı çarpışmalar yaparak çekildi. Erdek, Halit Paşa komutasındaki Türk ordusuna mensup birlikler tarafından kurtarıldı. Erdek ile Bandırma arasında mevzilenen artçı Yunan fedaileri burada gelen Türk birliklerine son direnişlerini yaptılar. 18 Eylül 1922’de son kurşun bu tepede atıldı. Türkler harbin son şehitlerini burada verdiler.  Bu tepeye daha sonra “Ayyıldız Tepe” ismi verildi. Türk birliklerinin toparlanıp saldırıya geçmesi üzerine Yunan donanmasının ateş himayesinde büyük bir acele ile çekilip Erdek’te gemilerine bindiler. Zaten istim üzerinde bekleyen son gemi telaştan palamarını balta ile kestirerek kaçmak mecburiyetinde kaldı. Kaçan Yunan askerleri rıhtımda henüz yükleyemedikleri pek çok malzeme bıraktılar. (Ertüzün, 1964: 201-202).
    Bu çekiliş sırasında yolda rastladıkları Hacı Ömeroğlu Mustafa Çavuş’u şehit eden Yunan askerleri daha önceden aralarına dağılarak pek çok evi kundakladılar. Son Yunan gemisi limanı terk ederken şehrin bir kısmı da yanmaktaydı. Dağlardan sırtlarındaki eşyalarıyla inen Erdek’li Türkler evlerinin yanmış olmasına aldırmadan kurtuluş gününün heyecanıyla bu muhteşem bayramı kutlamışlardı. 18 Eylül 1922’de son Yunan birliğinin Erdek’li yerli Rumları da alarak çekilmesiyle esirler dışında Anadolu’da hiçbir Yunan askeri kalmadı. Böylece Yunanlıların Anadolu macerası sona erdi.
    Bu çalışmada 2 yıl 2 ay 15 gün Bandırma yöresinde süren Yunan askeri işgalinde masum ve savunmasız Müslüman halka reva görülen vahşet ve mezalim belgeleriyle işlenmeye çalışılmıştır. Amaç milletler ve devletler arasında kin ve düşmanlığı körüklemek değildir. Aksine bu insanlık suçuna dikkat çekerek uyarıda bulunmaktır. Zira tarihte hiçbir suç yapanın yanına kar kalmamaktadır. Dilek ve temennimiz bugünkü Yunan yönetiminin yakın geçmişteki bu uygulamalarının utancını yaşamaları ve Türkiye ile daha insani ve barışcı çizgide politika yürütmeleridir. 
 

NOTLAR VE  KAYNAKLAR

 Meselâ Fransız basını mütarekeden hemen sonra (özellikle İzmir’de) Türkler tarafından bir Rum katliamının yer yer başladığını ve yakında korkunç boyutlara ulaşacağını, bu yüzden derhal tedbir alıp bölgeye asker sevkini işlemiştir. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, 1919-1922, Ankara 1988, 2. Baskı, s. 75-77.

 Geniş bilgi için bkz. Adnan Sofuoğlu, Kuvay-ı Milliye Dönemi’nde Kuzeybatı Anadolu (1919-1921) Genel Kurmay Yayını, Ankara, 1994.
  Nüfus durumları ile ilgili geniş bilgi için ayrıca bkz. M. Şefik Aker; İstiklâl Harbinde 57. Tümen ve Aydın Milli Cidali (104 sayılı Askeri Mecmuasının Tarih Kısmı) C. 1. Ankara 1937, s. 8; Sıtkı Aydınel, Güneybatı Anadolu ‘da Kuvay-i Milliye Harekâtı, Ankara 1990, s. 50-60; Salahi R. Sonyel a.g.e., C. 1 s. 30-41; Nail Moralı, Mütareke’de İzmir Olayları, İstanbul 1976 s. 118-123; Tevfik Çavdar, Millî Mücadele Başlarken Sayılarla Vaziyet ve Manzara-i Umumiye, İstanbul 1971, s.15-17.
 Geniş bilgi için bkz. Adnan Sofuoğlu a.g.e., Sıtkı Aydınel; a.g.e. Zeki Çevik, Millî Mücadele’de Son Kurşun, Balıkesir 2002.
 Geniş bilgi için bk. Ali Çetinkaya, Millî Mücadele Dönemi Hatıraları, Ankara 1993.

 15 Mayıs- 20 Temmuz 1919 tarihleri arasındaki olayları inceleyecek olan Amerikan Yüksek Komiseri Mark Lambert Bristol başkanlığındaki heyete İngiltere, Fransa ve İtalyan delegeleri ile oy hakkı olmamak ve varılacak neticeye katılmamak şartıyla bir Yunanlı ve bir de Türk temsilci katılmıştır. 12 Ağustos-15 Ekim 1919 tarihleri arasında iki ay kadar incelemelerde bulunan Heyeti İzmir Menemen, Manisa, Aydın, Nazilli Ödemiş, Ayvalık, Çine ve civarında mesaisini yoğunlaştırmış ve 175 tanığın ifadesini almıştır. Tahkik Heyeti raporunda Yunan işgali hakkındaki menfi kararına rağmen Paris Konferansı Venizelos'a bir ihtarda bulunmakla iktifa etmiş ve Yunan işgalinin de vamına karar vermiştir  Mustafa Turan, Hâkimiyet-i Milliye’nin Tesisinde Yunan İşgali’nin Rolü, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi-2, Cilt:1, Sayı:2, Temmuz 1997, s.44-45.

 Geniş bilgi için bkz. Mahir Yıldız, 61.Fırka Komutanı Kazım Özalp’ın Balıkesir’deki (15 Mayıs 1919 – 30 Haziran 1920), T.C. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Balıkesir 2009. 
 Geniş bilgi için bkz. Zeki Çevik, “Millî Mücadelede İbrahim Ethem (Akıncı) Bey’in Sındırgı Yöresindeki Faaliyetleri”, Güncel Araştırmalar Işığında Sındırgı (Bildiriler Kitabı), İzmir 2018, s. 81-99    
 Geniş bilgi için bkz. A. Ayhan- H.A. Göksay, a.g.e., s. 27-42 
 Geniş bilgi için bkz. A. Ayhan- H.A. Göksay, a.g.e., s. 37-38  
 Bu Bahriye Miralayı (Bahriyeli) lakaplı Ali Sami vatan kurtulduktan sonra “150likler” listesine alınarak, yurtdan kovulmuştur.  Yunanistan'ın Kalama şehrine yerleşmiş, eşi ve çocuklarıyla birlikte, tenasür ederek (Hıristiyan olarak) “Haralambos” ismi ile yaşayıp ölmüştür.1938’deki genel aftan sonra da Türkiye’ye dönmemiştir.  A. Ayhan- H.A. Göksay, a.g.e., s. 37, 76. 150’likler listesinin 101. sırasındadır. İlhami Soysal, 150’likler, İstanbul 1985, s. 142.  
 Yukarıda belirttiğimiz müfreze kumandanları dışında, Gönen yöresinde silâhlarıyla hizmet veren diğer bâzılarının isimleri de şöyledir: Yortanlı Mustafa, Bandırmalı Sâlim Çavuş, Çakırcalı Mustafa, Danişmendli Hurşit, Haydarlı Himmet, Alaşarlı Bekir Çavuş, Erdekli Hasan Çavuş, Hamamlılı Hakkı Çavuş, Süleymanlı'dan Ahmet Çavuş,  Kocapınarlı Kara İbrahim,  İvrindili Sâlih  (şehit), Kayacıklı Şevki,  Edincikli Cemil,  Edincikli Kotun İsmail,  Çürüdenköylü Tâlip, Bayramiçli İdris, Edincikli Tahsildar Tevfik, Edincikli Süleyman, Karacabeyli Arnavut Kahraman, Edincikli Hüseyin (Borazan), Gönenli Rıfat, Edincikli Şahabettin, Kayacıklı Seyfullah, Edremitli Boşnak Kâzım Çavuş, Edincikli Hâfız Refik, Hisaralanlı Mahmut, Kalfaköylü Koca Ali,  Balyalı İbrahim,  Ortaobalı Yetim Mustafa,  Canbazlı Halil, Canbazlı Çolak Hüseyin, Gönenli Hüsnü Çavuş, Gönenli Hanaylı İbrahim, Edincikli Şükrü  (Öner),  Yortanlı Kâzım  (Yılmaz),  Erdekli Said  (Çiçek),  Bandırmalı Tevfik, Bandırmalı Abdullah  (Gülütaş),  Edincikli Emin  (Eriklili),  Edincikli Hasan  (Biter), Bandırmalı Murad  (Güneyli),  Kocadereli Hacı Mustafa,  Çomlulu Mustafa (Kahraman)... A. Ayhan- H.A. Göksay, a.g.e., s. 38. 
 Akıncı Müfrezeleri:
Müfreze Kumandanı: Edincikli Bacak Hasan Efe
Müfreze: Edincik’li Pıtır Hasan Efe, Edincik’li Tevfik Efe, Edincik’li Süleyman Efe, Edincik’li Jandarma Tevfik Efe, Edincik’li Faik Efe, Edincik’li Şükrü Efe, Edincik’li Şaban Efe, Edincik’li Çürüden Karyeli Veli Efe, Edincik’li Çürüden Karyeli Seyfullah Efe, Bandırma’lı Doktor Numan, Balya'nın Haydaroba Karyesi’nden Amet, Balya’nın Pazar Karyesi’nden Mehmed, Balya’nın Pazar Karyesi’nden Halil, Balya’nın Pazar Karyesi’nden Abdullah, Bandırma’lı Mustafa, Kirmastı'nın Karapürçek Karyesi’nden Abdullah, Gönen’li Çepiş-zade Rıfat Efe, Gönen’li Kanayalı İbrahim, Gönen’li Papuşcu Nuri, Gönen’li Şükrü, Gönen’li İsmet, Gönen’li Vakkas, Gönen Tuzakçı Karyesi’nden Hüseyin, Gönen Kalfa Karyesi’nden Koca Ali, Gönen Balcı Karyesi’nden İbrahim, Gönen Canbaz Karyesi’nden Hüseyin, Gönen Canbaz Karyesi’nden Halil, Gönen Kürsü Karyesi’nden Mustafa, Gönen’li Mehmed.
Şehid olanlar: Edincik’li Hüseyin, Edincik’li Abdülhamid, Edincik’li Şahabettin, Edincik’li Hüseyin, Edincik’li Celil, Çürüden Karyesi’nden Talib, Bandırma Kıyık Karyesi’nden Şevki, Bursa’lı Hüseyin, Gönen'den Raif, Gönen Ekşidere Karyesi’nden Mehmed.
Berhayat olanlar: 22

*
Şehid                    :  12
Yekün:                :  45
Müfreze Kumandanı: Gönen Sarı Nahiyesi’nden Kürt Hasan Efe 
Müfreze: Gönen Kurtunlu Mahallesi’nden Çalı Karyeli Kula Ahmed Efe, Gönen Kurtunlu Mahallesi’nden Kâtip Mustafa oğlu Ömer Lütfü Efendi, Gönen Sarı Nahiyesi’nden Semiz Mahalleli İsmail oğlu Süleyman, Gönen Aşçı Ali Mahallesi’nden Berber Bahaddin oğlu Hüseyin, Gönen Sarı Nahiyesi’nden Kızıklı Mahalle’den Halil oğlu Arif, Gönen Sarı Nahiyesi’nden Ahmed oğlu Hasan, Gönen Yortan Karyesi’nden Hasan Ağa oğlu Emin, Gönen Malkoç Mahallesi’nden Hacı Numan oğlu Mehmed, Gönen Sarı Nahiyesi’nden Mehmed Hoca oğlu Hasan, Gönen Malkoç Mahallesi’nden Ali oğlu Hasan, Balya'nın Mancınık Karyesi’nden Kara Kayış Mehmed, Gönen Avunya Karyesi’nden Nurvazlı Halil, Gönen Avunya Karyesi’nden Turaklı Kara Ali, Gönen Ilıcak Karyesi’nden Edhem, Bandırma’lı Hasan, Gönen Sarı Nahiyesi’nden Aynalı Kavak oğlu Kadri, Gönen Kurşunlu Mahallesi’nden Gönen’li oğlu Mehmed.
Şehid Olanlar: Sarı Nahiyesi’nden Tavil Hasan Hüseyin, Sarı Nahiyesi’nden Ahmed Çavuş oğlu İsmail, Edincik'ten Kara Ali, Gönen Rüstem Mahallesi’nden Hacı Bekir oğlu Niyazi, Gönen Tırnova Mahallesi’nden Mestan oğlu Ömer, Sarı Nahiyesi’nden Kızılı Mahallesi’nden Pomak Ali, Gönen Acı Dere Karyesi’nden Kavaklı damadı Emir, Edremid'in Büyük Dere Karyesi’nden Ali.
Berhayat olanlar: 18
Şehid                    :     8
Yekün                   :   26
Müfreze Kumandan: Manyas Dere Karyesi’nden Hüseyin oğlu Nuri Efe
Müfreze: Manyas'ın Selimiye Karyesi’nden Süleyman oğlu Ahmed, Manyas'ın Alaşar Karyesi’nden Ali Osman oğlu Ahmed, Manyas Selimiye Karyesi’nden İsmail oğlu Hasan, Manyas Selimiye Karyesi’nden Laz Fahri, Manyas Selimiye Karyesi’nden Hüseyin, Manyas'ın Dere Karyesi’nden Abdullah oğlu Kazım, Manyas'ın Dere Karyesi’nden Kazım biraderi Ahmed, Manyas'ın Dere Karyesi’nden Süleyman oğlu İsmail, Manyas'ın Dere Karyesi’nden Arab Mahmud, Manyas'ın Eleksi Karyesi’nden Kadri oğlu Salih, Manyas'ın Kulak Karyesi’nden Laz Mehmed, Balıkesir'in Yüce Alan Karyesi’nden Cemil, Balıkesir'in Ayşe Bacı Karyesi’nden İsmet, Balıkesir'in Asaralanı Karyesi’nden Yağcı Mustafa, Balıkesir'in Asaralanı Karyesi’nden Hasan oğlu Mehmed, Manyas Alaşar Karyesi’nden Hasan oğlu Mehmed, Manyas Çakırca Karyesi’nden Ali oğlu Mehmed, Manyas Çakırca Karyesi’nden Kürt Hasan, Balya Kadıköy Karyesi’nden Ahmed, Gönen Akçapınar Karyesi’nden Ahmed, Manyas Kırtık Karyesi’nden Çolak Mustafa, Manyas Kırtık Karyesi’nden Bekir, Manyas Kırtık Karyesi’nden Süleyman.
Şehid Olanlar: Manyas'ın Alaşar Karyesi’nden Hüseyin oğlu Halil, Manyas'ın Süleymanlı Karyesi’nden Mustafa oğlu Remzi, Manyas'ın Mürvetler Karyesi’nden Ahmed Çavuş, Manyas'ın Hacı Osman Karyesi’nden Yörük İbrahim, Manyas'ın Tatarköy Karyesi’nden Ömer Çavuş, Manyas'ın Tatarköy Karyesi’nden Çolak Ahmed, Biga'nın Şaroluk Karyesi’nden Sarı Mehmed, Biga'nın Kadı Karyesi’nden İbrahim, Biga'nın Yeniköy Karyesi’nden Boşnak Osman, Biga'nın Dere Karyesi’nden Bircan oğlu Osman, Biga'nın Kurak Karyesi’nden Beşir, Biga'nın Kozyaka Karyesi’nden Ekrem, Biga'nın Dere Karyesi’nden Osman oğlu Elman.
Berhayat olanlar       : 26
Şehid                            : 14
Yekün                           : 40
Müfreze Kumandanı: Gönen Çakmak Karyesinden Kazım Efe 
Müfreze: Bandırma'nın Kayacık Karyesi’nden Hakkı, Edincik Nahiyesi Çurudan Karyesi’nden İsmail, Gönen Kavak Karyesi’nden Sasa Ahmed, Gönen Paşaçiftlik Karyesi’nden Çakır Ahmed, Gönen’li Tahir, Gönen Hacı Menteş Karyesi’nden Kâmil, Gönen Bayramiç Karyesi’nden Rıza, Gönen Bayramiç Karyesi’nden Halim, Erdek'ten Kâzım, Edincik'ten Kara Hasan, Havran'dan Kara Hasan, Erdek’li İsmail, Erdek’li Çolak Receb, Gönen Ayvacık Karyesi’nden Ahmed, Gönen Ayvacık Karyesi’nden Hüseyin, Gönen Ayvacık Karyesi’nden Âdem.
Şehid Olanlar: Gönen'den Mehmed, Erdek’li İbrahim, Gönen Çakmak Karyesi’nden İbrahim, Erdek’li Hakkı, Bandırma’lı Sami, Gönen Suçıktı Karyesi’nden Tevfik, Şamlı Nahiyesi Armutalan Karyesi’nden Kýratlý MehmedBalya Daniþmend Karyesinden KâzýmGönen'den Arabacýoðlu Mehmed
Berhayat olanlar: 16
Şehid                    :    9
Yekün                   :  24
İş bu cedvelde isimleri muharrer efrad, memleketin işgal-i meş'ûmu üzerine müsellahan dağları karar ederek işgal kuvvetleriyle daimî surette muharebeler etmişler ve hatta bu uğurda, derûn-ı cedvelde izah edildiği üzere pek çok da şehid vermişlerdir. En nihayet Yunanlıların firarları esnasında dahi 4/5 Eylül gecesi kasabayı basarak, sekiz buçuk saat müsademe ile kasabaya girmişler ve ahalinin can ve malını ve emniyetiyle kasabayı diğer şehirlerimizin akıbeti gibi yanmaktan ve kül olmaktan kurtarmış bulunduklarından işbu hüviyet ve isimleri takriren tasdik olunur.
                                                                                                                                            19 Mart 1339
                                                                                                                      Gönen Reis-i Belediye ve beş mühür 
                                                                                                    Gönen Müdafaa-yı Hukuk Reisi ve dört mühür bir imza
 
*
 Bu raporda Bandırma’dan bir örnek: “18 yaşında fakir bir Türk kızının Yunan askerlerince öldürülüp pencereden atılması” ve Erdek’te de benzer mezalimin olduğunu belirten kısım:
“A poor girl violated by a body of Greek soldiers and killed by being thrown out of the window. From the report of the liaison officer of the inspection Commission dated September 28-1920…After the occupation of Bandirma the population of the neighboring villages were subjected to atrocious tortured by Greeks.  A body of Greek soldiers that came to Hamali, collected money from the people.  A young Moslem girl about 18 years old was violated by Greek soldiers and was killed by being thrown out of the window.  The same kind of atrocities were committed at Erdek.  Assault on houses, violation of women and murders are among the daily events.  The son of the Mayor who had a red crescent badge on his arm was arrested and beaten severely by the Greek soldiers.  His father who applied to save his son was abused by the Greek commander.”  s.54
 
 

Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi: BOA. BEO. UM.  345376.; BOA. BEO. UM.  345376.; BOA. HR. SYS. 2618/67.; BOA. HR. SYS. 2611/2.; BOA. HR. SYS. 2625/45.; BOA. DH. EUM. MB. 214- 8.; BOA. DH. EUM. MH. 214 – 19.; BOA. HR. İM. 105- 72.; BOA. DH. EUM. ASY.  59 – 90.; BOA. DH. EUM. ASY.  59- 42.; BOA. DH. EUM. ECB.  32-29.; BOA. DH. EUM. LVZ.  67-24.; BOA. DH. EUM.  32- 29.; BOA. DH. EUM. ASY. 59-21.; BOA. DH. EUM. ASY.  49-23.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi:
              BCA.  030 10 5 28 8 
              BCA.  272 11 16 62 11
Kitap, Makale, Dergi ve Gazeteler
*Akyüz, Y. (1988). Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, 1919-1922, Ankara.
*Aybars, E. (1990) Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ankara.
*Ayhan, A. & Göksay, H.A. (2011). Kendi Yurdunda Esir Olmak-İşgal Yıllarında Balıkesir,  Balıkesir.
*Aydınel, S.(1990). Güneybatı Anadolu ‘da Kuvay-i Milliye Harekâtı, Ankara.
*Apak, R. (1990) İstiklâl Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu? Ankara.
*Aker, M. Ş. (1937) İstiklâl Harbi’nde 57. Tümen ve Aydın Milli Cidali (104 sayılı Askeri Mecmua’nın Tarih Kısmı) C. 1. Ankara.
*Akıncı, İ.E. (1989). Demirci Akıncıları, Ankara.
*Bayar, C. (1967). Ben de Yazdım, C.4-5, İstanbul.
*Belen, F. (1983).Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara.
*Balıkesir, K. (19 Şubat 1988).Hâtırat, Balıkesir Ekspres Gazetesi.
*Çakmak, Z. (2009). “Batı Anadolu’da Gerçekleştirilen Yunan Mezalimi Hakkında Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi Tarafından Hazırlanmış Askeri Bir Rapor” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, s. 209-221, Elazığ.
*Çantay, H. B. (25 Nisan 1958). Balıkesir PostasıGazetesi. 
*Çavdar, T. (1971). Millî Mücadele Başlarken Sayılarla Vaziyet ve Manzara-i Umumiye, İstanbul.
*Çetinkaya, A. (1993). Millî Mücadele Dönemi Hatıraları, Ankara.
*Çevik, Z. (2002). Milli Mücadele’de Son Kurşun, Balıkesir.
*Çevik, Z. (2018). “Milli Mücadelede İbrahim Ethem (Akıncı) Bey’in Sındırgı Yöresindeki Faaliyetleri”, Güncel Araştırmalar Işığında Sındırgı (Bildiriler Kitabı), s. 81-99, İzmir.   
*Ertüzün, R.M. (1964). Kapıdağ Yarımadası ve Çevresindeki Adalar, Ankara.
*Gökbilgin, T. (1959).  Milli Mücadele Başlarken, C.1, Ankara.
*Güven, Z. (1948).  Anzavur İsyanı,  İstabul.
*Harb Tarihi Vesikaları Dergisi - H.T.V.D. sayı: 1, Vesika: 2360; H.T.V.D. sayı: 4, vesika: 64; H.T.V.D. sayı: 5, vesika: 1038; H.T.V.D.  sayı: 5, vesika: 1055
*Himmetoğlu, H. (1975).  Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları,  c:2, İstanbul.
*Jaeschke, G. (1986). Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara. 
*Keçeci Hâfız Mehmed Emin Efendi,( 19 Eylül 1987). Hâtırat, Balıkesir Ekspres Gazetesi. 
*Moralı, N. (1976). Mütareke’de İzmir Olayları, İstanbul. 
*Özalp, K. (1971). Millî Mücâdele 1919-1922, Ankara
*Özer, K. (1964).  Kurtuluş Savaşında Gönen, Balıkesir.
*Pallis, A.A. (1997). Yunanlıların Anadolu Macerası(1915-1922), Çev. Orhan Azizoğlu, İstanbul.
*Polat, N. H.(1991).  Müdafaa-i Millîye Cemiyeti, Ankara.
*Pehlivanlı, H.(1991). Askeri Polis Teşkilatı İstihbarat Raporlarında Batı Cephesinde Yunan Askeri *Harekâtı ve Zulmü, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı:22, Cilt: VIII, s.155-160, Ankara.
*Selçuk, İ. (1973). C.2, Yüzbaşı Selâhattin’in Romanı, İstanbul.
*Smith, M. L. (1978). Anadolu Üzerindeki Göz, Çev. Halim İnal, İstanbul.
*Sofuoğlu, A.(1994). Anadolu Üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı:28, Cilt: X, s.211-256, Ankara.
*Sofuoğlu, A. (1994).  Kuvay-ı Milliye Dönemi’nde Kuzeybatı Anadolu (1919-1921), Ankara. 
*Sonyel, S.R. (1973). Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. 1, Ankara.
*Soysal, İ. (1985). 150’likler, İstanbul. 
*Şapolyo, E. B. (1957). Kuva-yı Millîye Tarihi, Gerilla, Ankara.
*Tunaya, T. Z. (1994). Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük, İstanbul.
*Turan, M.(1997) Hâkimiyet-i Milliye’nin Tesisinde Yunan İşgali’nin Rolü, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi-2, Cilt:1, Sayı:2, s. 35-48,
*Turan, M. & Özbek, S.& Yıldırım, Z.(Yay. Haz.), (2003). Türkiye’de Yunan Fecâyiî,  Ankara.
* T.C. Millî Savunma Bakanlığı, (1998). Şehitlerimiz, Cilt: I-IV, Ankara.
*https://louisville.edu/a-s/history/turks/Greek%20Atrocities%20in%20Turke... (26.07.2018).

Prof.Dr.Zeki Çevik / Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,e. mail: zcevik41@hotmail.com/25-07-2022

Makale konuyla ilgili bilgi edinme ve kaynak bilgi amacıyla yayınlanmıştır yazarın izni olmadan basılıp çoğaltılamaz.